KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Teşekkür ederim Başkanım.

Hanımefendi hoş geldiniz.

Konuşmanız çok müthişti; Zeynep Hanım'ın dediği gibi, tam on ikiden vurdunuz. Stratejinizi öğrendik, mücadelenizi öğrendik, hedefinizi öğrendik. Ne sizi rahatsız ediyor, medyada rahatsız eden şey ne onu öğrenemedim. Rahatsızlık duyduğunuz şeyle ilgili hangi mücadele yöntemini benimsediniz, ne yaptınız, onu öğrenemedim. Kâzım Karabekir'in "Çocuk Davamız" kitabından... Öncesinde de çocuklar vardı, Darüşşafakalar vardı, devletin baktığı kurumlar vardı. Oradan bugüne ne değişti, ne gelişti? Ondan bu yana çocuklarımıza sahip çıkma konusunda bir sürü şey anlattınız, çok teşekkür ederim. Bu çocuklar neredeler, nasıl koruyorsunuz? Taciz, tecavüz işleri niye arttı, bunda sorumlu hangisi? Bunu öğrenmek istedim sizden.

Hedefiniz nedir, Bakanlığınızın hedefi nedir? Bu hedeflere ulaşmak için ne yapmak istediğinize dair sizden bilgi rica ettim.

Bir de bu Komisyondaki arkadaşlar hem iktidar hem muhalefet tarafıyla bugünkü, şu anki çalışmaya kadar hep vicdanlı ve uluslararası etik açısından yüksek bir performans gösterdiler. Ben, hep bu Komisyonda olmakla çok mutlu olduğumu, özellikle iktidar tarafında bulunan genç arkadaşlarımın varlığından gurur duyduğumu burada ifade ettim. Şimdi, o arkadaşlarımdan, kadın, çocuk, aile ve bunların medyayla ilişkileri konusunda hangi noktalarda rahatsızlık duyduklarını da sormalarını beklerdim. Biz neden rahatsızız? Mesela bu gazetecilerin tamamı, dijital dünyadaki medya mensuplarının tamamı bu çocuklar ile kadınlara taciz, tecavüz, öldürme olsun diye mi yazıyorlar? Dillerinde sizi rahatsız eden şey ne ve siz bunu gidermek için ne yaptınız? 1993'ten içeri alındığım 2008 yılına kadar Kanal D'nin başındaydım, bir televizyon yönettim.

Hiç, konuşacağım vallahi, bugün çok konuşmaya geldim. Mevlâna "Sözün kısası..." demiş.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Başkanım...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - "Fihi Ma Fih" 10 bin sayfa, "Mesnevi" 20 bin sayfa.

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Kısa tutmuş işte.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Tabii, kısa tutmuş, ben de kısa tutacağım, ona göre kısa tutacağım, bugünle birlikte bir iki gün konuşmayı düşünüyorum.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Başkanım, şimdi arkadaşlar "1993" falan deyince, Hititler öncesi falan vardı.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ben de medyada saçımın her bir telindeki akla ilgili bir tecrübeye sahip olduğum için. RTÜK'ün hiçbir kuralı yokken RTÜK'e "Şu koşullarda yayın yapacağım." diye ilk götürüp veren gazeteciyim, yöneticiyim.

Şimdi, medyanın, dijital medyanın nesinden rahatsızız mesela? Kanal D Haber'in yayınlarının nesinden rahatsızız? A Haber'in yayınlarının nesinden rahatsızız? Nasıl bir dil var, bizden ne bekleniyor? Biz buraya gelen yasalara tam on ikiden vururken ne diyeceğiz de burada müdahale edeceğiz?

Şimdi, sizin internet sitelerinize girip bakıyorum yani Allah yardımcısınız olsun. Yönetimine filan bir şey demem tabii ama bunların hepsini değiştirmek gerekir; açıklamalarınız, çocuğun kullanımı... Medyanın dilinden önce siyasetçinin dilini nasıl düzelteceğiz diye bir çalışma yaptınız mı? Siyasetçiler çocuğu niye kullanıyorlar? Bununla ilgili, siyasetçinin çocuğu, kadını kullanımıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Çocuklar ve kadınlar siyasetçinin dilinde, kafasında, oy toplama hedefinde nerede bulunuyorlar? Bunu yozlaştıran, çürüten unsurlar konusunda herhangi bir çalışmanız var mı? Kadın siyaset için amaç mı, araç mı? Biz Parlamentoda ya da siyasi partilerde hangi şeye dönük olarak çalışma yapıyoruz? Medyanın dilini şekillendiren siyasetçi değil mi? Siyasetçinin dilinin bozukluğunu ya da kafasındaki düşüncenin bozukluğunu gidermek için bir eğitim çalışmanız var mı, uyarıyor musunuz? Yani "Çocuğa küfrettirilmez." "Çocuğa slogan attırılmaz." çocuk yetimse çıkartılıp "'Bak, bu yetim.' denilmez." diye bir eğitim çalışması yapmayı düşünüyor musunuz? Çocuk veya kadın üzerinden oy toplama, siyaset yapma işine bir son verme konusunda bir çağrı yapacak mısınız? Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu 12 Eylül faşizminin getirdiği bir kural; ne faydası oldu Türkiye'ye, hiç değerlendirme yaptık mı? Siyasi partiler gelip gittikçe bakış açılarına göre yasak getiriyorlar. Bunun bir faydası oldu mu Türkiye'ye? Yaptığımız şeyden olumlu bir sonuç alıyor muyuz? Örneğin, son on yılda yapılan çalışmalardan ne sonuç aldı Bakanlık? Nasıl değerlendiriyorsunuz kendinizi? Amaca dönük oldu mu, geldiğimiz noktada rakamlar düştü mü? Biz hangi noktada bulunuyoruz? Böyle bir değerlendirmeniz var mı? Bu konudaki stratejiniz ne, hangi hedefe ulaşmak istiyorsunuz? Mesela, Hanımefendi'nin, Zeynep Hanımın sorduğu soruyu -daha doğrusu övgüyü- biraz daha burada açarak bize siyaset stratejinizin ne olduğunu söyler misiniz? Nedir yani ne yapmak istiyorsunuz? Buraya hangi mücadele yöntemleriyle ulaşacaksınız? Hedefiniz, amacınız ne? Türk kadınına ne yapmak istiyorsunuz? Bugün düştüğü durum ne ki nereye çıkaracaksınız? Çocuk nerede ki nereye getireceksiniz? Nasıl algılıyorsunuz? Bununla ilgili hiçbir şey söylemediniz.

Ben değerli zamanınızı... Keşke bunlarla ilgili bir çalışmaya bütün günümüzü versek, bir haftamızı versek size ve medyanın bütün unsurlarını buraya çağırıp "Öyle değil, böyle yapın." desek. Ortak bir çalışma ortaya koyabilsek diye söylüyorum bunları. Kadın ve çocuk siyasetüstüyse o zaman gerekli özeni gösterelim, hemen geçiştirilecek bir şey değil.

Cezaevinde altı yıl yattım. Babalarla konuşuyordum -arkadaşımızın dile getirdiği şey- yavrularını göremeyen babalarla. Duruşma salonuna 3 aylık bebeğini getirip babası bir koklasın diye ağlayan anneyi gördüm ama izin verilmedi. Cezaevinde doğuyor, cezaevinde büyüyor; bu çocuklar bizim çocuklarımız, bizim gerçeğimiz. Yani size cezaeviyle ilgili bir sürü şey anlatabilirim ama bir anlamı yok; onu siz görmüyorsanız, onu siz içselleştirip buna dönük bir çalışma yapmıyorsanız hikâyelerin bir önemi yok çünkü hikâyeler sonuca odaklıdır.

Şimdi, çocuk meselemiz kitabından, cumhuriyetin başlangıcından sokağa bırakılmış çocuklardan başlıyorum, cumhuriyetin çocuk esirgeme kurumlarıyla ilgili size saatlerce konuşabilirim ama yönetici sizsiniz ve siz bu konularda bize hiçbir şey söylemediniz. Bunları nasıl eğitiyoruz, bunların başına ne geliyor, bunları nereye taşıyacağız, ne yapacağız, nereye götüreceğiz?

Devlete bırakılan çocukların istismarı konusunda, devletin elindeki çocukların kötü eğitimi, kötü yollara düşmesi konusunda hiçbir şey yok. Peki, bu çocuklardan iyi yetiştirdiğimiz, iyi örnekler yok mu? O da yok. Peki, nasıl değerlendireceğiz?

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Var var, aslında çok var.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Nerede var? Ben de biliyorum. Hanımefendi söyledi mi?

AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI DERYA YANIK - Sayın Başkanım...

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bir dakika Sayın Bakan.

Sayın Başkanım, siz tecrübeli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız. Bence çok varoluşsal sorular sordunuz, müsaade edin Bakanımız da cevaplasın.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ben bitiriyorum efendim.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Rica edeyim.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sayın Bakanımdan bunları şimdi burada yanıtlamasını istemiyorum. Biz dijital mecralarla ilişkilerini oluşturarak sorunlarımız konusunda... Ben bu, hiçbir şeyle ilgili Sayın Bakandan şimdi bir şey... Benim bu konuşmamı Sayın Bakanım bir randevu talebi gibi görsün. Lütfedin, bir başka gün bir tam günümüzü ayıralım.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Olur.

ZAFER IŞIK (Bursa) - Çok faydalı olur.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sayın Bakan da böyle bir hazırlık yapsın, gelsin, bunu ele alalım hep beraber. Gerekirse bir alt komisyon kuralım, bu konuyla ilgili olarak Sayın Bakanımızın önerileriyle bizim önerilerimizi buluşturalım. Buradaki derdimiz demagoji değil, buradaki derdimiz polemik değil, buradaki derdimiz gerçekten sorunu görelim, çareyi üretelim. Sayın Bakanımıza ben sadece bunu bir randevu olarak iletiyorum. Hiçbir yanıt vermek yükümlülüğünüz yoktur efendim. Bu konularda hazırlanalım. Sayın Başkanımız bir gün versin, gelip burada her şeyi başlı başına konuşalım.

Teşekkür ederim.