| Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 01 .06.2022 |
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Teşekkürler Başkanım öncelikle.
Bütün arkadaşlarımızı da tekrar saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz diyorum.
Öncelikle ben biraz gereksiz bir tartışma olduğunu düşündüm ama söylemezsek eksik kalacağını düşünüyorum, Komisyonumuz aslında nispeten gençlerin yoğun olduğu bir komisyon ve gençlerimizin akıllarından yararlanma noktasında kimsenin de itirazı olduğunu düşünmüyorum. Biz de gençlere çok önem veren bir partiyiz. Burada aslında çok olumlu bir bakış açısı vardı, "Gençler yapsın, biz onların dediği her sözün altına imza atarız." bakış açısı vardı. Bu, değerli bir bakış açısıydı bence; bunu kaybetmemek gerekiyor. Tabii, örneklere çevirecek olursak, ben de milletvekili olurken öyle aşamalardan geçtim ki yani biz milletvekillerimizi ön seçimle belirledik, 100 bin üyenin 30 bini bana oy verdi, öyle milletvekili oldum, anlatabilirim size. Ya da bizim Genel Başkanımız hiçbir zaman "sözde gençler" diye bir cümle kullanmaz, "sözde genç, sözde olmayan genç" diye bir cümle kullanmaz ama maalesef Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, sarayda kullanıldı bu cümleler. Ama gençlere olan inancımız tam, burada da gençlerle birlikte olmaktan çok mutluyum ben, onu söylemek isterim ve yani eski bir gençlik kolları genel başkanıyla, gençlik kollarında görev yapmış biri olarak birlikte olmak bana büyük bir mutluluk veriyor çünkü gençlerin hâlinden de çok iyi anladığımızı düşünüyorum hepimizin, çok değerli bunlar.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Bir de gönlü gençler var.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Tabii, bir de dediğiniz gibi, hiç yaşlanmayanlar var; Komisyonumuzda çok fazla üyemiz var, bunu söylemek isterim.
Devamında, tabii ki bu yasa teklifine baktığımızda, aslında Adalet ve Kalkınma Partisinin son dönemlerde, 2018'den sonra Milliyetçi Hareket Partisiyle ortak olarak geliştirdiği tavrı görüyoruz. Maddelerin içinde böyle herkesin "evet" diyeceği birkaç mesele var. Uzun uzun böyle çok uç örnekleri konuşuyoruz, diyoruz ki: "Burada bana bir saldırı oldu..." Zaten ne Ravza Hanım'a ne başka birine ne Tuncay ağabeye hiçbir saldırıyı kabul etmeyiz ama bu örnekten gelip bir düzenleme yapmaya çalışıyoruz ya da hepinizin çocukları var, çocuklar bizim için çok değerli ama çocuk istismarı meselesi, çocukların bilişimin zararları noktasında korunması meselesini tartışıyoruz ama kusura bakmayın, bu yasa teklifinde çocukların bilişimin zararlarından korunması için hiçbir madde yok.
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKAN YARDIMCISI ÖMER FATİH SAYAN - Sayın Adıgüzel...
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ben anlatacağım size Fatih Bey.
Ben bilişimin zararlarının engellenmesi komisyonunda da Nabi Avcı Hocamla birlikte aylarca çalıştım, bir rapor ortaya çıkardık. Şuysa mesele: Ya, işte, çocukların kullanımına özel ürünler istiyoruz. Zaten, bildiğim kadarıyla bazı platformlar diyor ki: "13 yaşın altına hesap açmak yasak." Facebook'un böyle bir uygulaması var, diğer platformları teyit etmedim. Ya da, işte, "18 yaşın altına reklam yasak." diyor ki AB uyumda da bu var, AB'nin hazırladığı taslakta, bizim yasa teklifimizde olmasa da. Bu arada şunun da altını özel çizmek isterim, Hocam bahsetti: Hâlâ taslak yani bir nihai metin ortaya çıkmış değil. Bugün biz diyoruz ki: Avrupa Birliği Dijital Servisler Yasası'nı temel alıyoruz. Ama o, nihai metin değil, taslak. Burada tabii ki iktidar temsilcileri bu meseleyi buradan temellendirdikleri için biz de oradaki örnekleri veriyoruz. Ayhan Hocam da böyle yaptı ama o metin gerçek metin değil yani yarın göreceğiz o nihai metnin nasıl çıktığını.
Çocuk istismarı ve çocukların bilişimin zararlarından korunması meselesine gelince, dijital okuryazarlığı artırmıyoruz. Burada çocuğunun eline telefonunu vermeyen yok. Yok yani ben de dâhil yok, benim de 5 yaşında bir kızım var, şu an YouTube'da izliyor benim izlediğim bir şeyi, yarın Facebook'a da girebildiği zaman benim Facebook'uma da girmiş olacak aslında yani Facebook Kids'in hayata geçirilmesi Sayın Bakanım, ya da işte, TikTok Kids'in hayata geçirilmesi hiçbir şey ifade etmeyecek. YouTube buna benzer bir iş yapıyor ve önemli bir iş yapıyor bu arada, teşekkür ederiz ama dijital okuryazarlığı artırarak... Aslında eğitim sistemimizde atanamayan 100 bine yakın, 100 binden fazla BÖTE öğretmeni var, yılda 150 kişi atıyoruz. Bilgi teknoloji öğretmeni olarak yılda 150 kişi atıyoruz, bunları okullara göndersek, çocuklarımızın en azından dijital okuryazarlığını geliştirebilsek inanılmaz bir yol katederiz ama bu yasa teklifinde bununla ilgili bir mesele maalesef yok. Ki biz Komisyonda aslında bu meseleleri çok konuştuk, 18 toplantımızda her gelen sosyal medya temsilcisine sorduk "Çocuklar bizim en değerlimiz." dedik ama burada, diyorum ya, yasa teklifini böyle masumlaştırmak için araya konmuş havuçlardan biri. Lütfen beni yanlış anlamayın ama bu Meclis şunu da yaşamış: İşte, 12 Eylül referandumu yapılırken "Darbecilere hesap soracağız." diye gelen, "Tecavüzcülere ceza vereceğiz." diye gelen bir yasa tasarısının Türkiye'yi nereye getirdiğini hep birlikte yaşamış ve görmüşüz. Bugün de böyle büyük sözler söylüyoruz, işte, dezenformasyonla mücadele...
Şimdi, Ahmet Bey'le sohbet ediyoruz, herkes tuttuğu yerden tanımladığı zaman zaten iş doğru yere gidemiyor çünkü tuttuğumuz yerler farklı. Eğer biz çerçeveyi tam çizebilsek, diyebilsek ki: Bu dezenformasyon meselesi burada tanımlanıyor, o zaman sorun yaşamayacağız ama tam tersi, her yere çekilebilen elastik bir yasa tasarısı ortaya geliyor, sonra üzerine uzun uzun konuşmak zorunda kalıyoruz. Ki bunu ne zaman yaşadık? Konuşmamın başında söyledim, ilk konuşmamda söyledim aslında, ortak aklı egemen kılamadığımız için yaşıyoruz bu sorunu. Her seferinde yasa yaparken böyle bir ortam yaratılıyor, iktidar temsilcileri diyor ki: "Bakın, sivil toplumu da çağırdık." Sağ olsun Hüseyin Başkan burada biraz daha geniş bir katılım sağladı, ben kendisine çok teşekkür ediyorum ama şunu da biliyorum, yani dostlar pazarda görsün; kimse kusura bakmasın. Burada ne arkadaşlarımız bu yasa teklifine bir katkı sunabileceğini düşünüyorlar... Zaten şu anki çalışma sürelerimiz, işte, belki saat on ikide konuşacak bu arkadaşlarımızdan biri ve meramını anlatamayacak ya da birinin uçağı vardı, şu an gitti zaten. Hani o Malatya'dan gelen arkadaşımız gitti şu an, burada yok. Böyle bir durumla da baş başayız.
2020'de bir temsilcilik düzenlemesi yapılıyordu, dedik ki: "Türkiye'ye temsilci atayacaksınız." Temsilciler atandı, orada da oturan arkadaşlarımız da var. Neredeyiz? Yine diyoruz ki: "Temsilci arkadaşlar, olmadı; siz varsınız ama olmadı." O zaman meselemiz buydu: Temsilciyi ille de atayın, atamazsanız olmaz. Ama üniversiteyi, hukukçuları dinlemedik, özel sektörü o zaman dinlemedik, şimdi umarım dinleyeceğiz; yasa teklifi hazır da dinlemeye devam edeceğiz. 40 maddelik yasa, biraz önce söyledim, dört gün önce geldi, vallahi iki gecedir ben uyumadan bakmaya çalışıyorum ki daha teknik bakan arkadaşlarımızın eminim daha zordur işleri. Biraz önce Feti Bey beni düzeltti -sağ olsun, ben öyle İhale Yasası'na filan giden kısımlarına çok dikkat etmemiştim, daha temel etkileyen yasalara dikkat etmiştim- 23 yasaya etkisi varmış, teşekkür ediyorum kendisine. Ama bu arada tabii ki şuna da inanılmaz bir alan açılmış oluyor: Dijital ortamların düzenlenmesi meselesi ve burada birçok soru işareti var, işte, siber güvenlik meselesi var... Türkiye'nin yüzde 80'inden fazlası dinlendiğini düşünüyor arkadaşlar. Buyurun anket yapın, dinlendiğini düşünüyor; bakkal da dinlendiğini düşünüyor, siyasetçi de dinlendiğini düşünüyor. Böyle bir ortamdayız, öyle bir yasa yapıyoruz ki tam bombayı aslında bırakıyoruz. Bir WhatsApp meselesi oldu, hatırlayın; en iyi, Vekilim hatırlar, Ayhan ağabey hatırlar, Abdullah Vekilim hatırlar...
AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Biz de hatırlarız.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Aynen, tabii, tabii, burada itirazım yok, iyi ki varsınız, genç olmayı olumlu buluyorum yani.
Bütün partiler, bakın, bütün partiler, hiç çekinmeden, Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi, İYİ Parti, Halkların Demokratik Partisi; 4 parti imza attı. Dedi ki: "Türkiye'nin verisi, Türkiye için değerli ve Başkanım bunu tüm Türkiye'ye duyurdu." Biz bunu istiyoruz zaten. Bu yasayı da keşke böyle yapabilme fırsatını yakalamış olsaydık.
Dezenformasyon meselesini dünya nasıl konuşuyor? İşte "misenformasyon" diyor, "malenformasyon" diyor, "dezenformasyon" diyor. Bunların hepsini böyle en baştan aşağıya anlatabilseydik... Maalesef bunu yapamıyoruz çünkü bizim bir güven sorunumuz da var, karşılıklı güven sorunumuz var ama bir de rakamlar var; rakamları hızlıca söyleyip konuşmamı bu dezenformasyon meselesinden sürdüreceğim. Biraz önce Dersim Hanım söyledi, işte, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre 180 ülke içerisinde 149'uncuyuz. Geçtiğimiz son bir yılda gazetecilere toplamda yetmiş beş yıl beş ay yirmi altı gün hapis cezası vermişiz; RTÜK 61 ayrı kararla 10 milyon 427 bin 902 TL ceza kesmiş; Basın İlan Kurumu yirmi beş gün ilan kesme cezası vermiş; 2021'de 559 basın kartı iptal edilmiş; 54 haber sitesine ve 1.355 haber içeriğine erişim engellemesi, 19 haberin içerikten çıkarılması kararı verilmiş. Freedom House -hocamın da söylediği gibi- Türkiye'yi "interneti özgür olmayan bir ülke" olarak tanımlıyor. Türkiye'de engellenen internet sitelerinin listesini tutan İfade Özgürlüğü Derneğinin de 2021 raporu henüz çıkmamış, 2020'yi vermek zorundayım; 2020 yılında 408.494 "web" sitesinin erişilemez duruma getirildiğini... Twitter'ın yayınladığı 2021 Şeffaflık Raporu'na göre Türkiye dünyada en fazla "içerik kaldırma" talebinde bulunan 3'üncü ülke oldu, dünya genelinde de hukuki taleplerin yüzde 13'ü Türkiye'den. Google'ın genel Şeffaflık Raporu'na göre 2021'in ilk altı ayında Türkiye "içerik kaldırma" taleplerinde dünyada 4'üncü sırada.
Bir şey daha soracağım, burada temsilciler de var, komisyon temsilcileri de var, bu yasayı yapanlar da var: Bütün platformlar şeffaflık raporunu yayınlıyor mu Sayın Bakanım?
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKAN YARDIMCISI ÖMER FATİH SAYAN - Evet.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Temsilciliği olanlar yayınlıyor mu?
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKAN YARDIMCISI ÖMER FATİH SAYAN - Hepsi...
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Yayınlamıyor Sayın Bakanım, TikTok'a bakın lütfen; ben size buradan söylüyorum. Bu, benim bilgim, belki eksiktir.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bu konu önemli, ben hemen Fatih Bey'e söz vereyim.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ben TikTok'un raporuna ulaşamadım Sayın Bakanım, yani altı ayda bir yayınlaması gerekene. Lütfen, takip edelim.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Buyurun.
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKAN YARDIMCISI ÖMER FATİH SAYAN - Kanun çerçevesinde yapması gereken raporlamayı ilgili kurumumuza yapıyor, herkese açık bir şekilde bunu yayınlayıp yayınlamaması kendi takdirindedir.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Yani ama bu yasada...
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKAN YARDIMCISI ÖMER FATİH SAYAN - Yasada belirtilen şekilde bize yapıyor.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ama yasada kamuoyuyla da paylaşılması belirtiliyor yanlış hatırlamıyorsam, onu da bir kontrol etsek sevinirim.
Dediğim gibi, böyle bir sorunumuz var.
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKAN YARDIMCISI ÖMER FATİH SAYAN - Raporunu aldık efendim.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Birkaç sorum daha var size, aslında birazdan teknik meselelerde bilgilerinizden çok yararlanacağız.
Buradan geldik, böyle bir ortamda dezenformasyon yasası tanımlıyoruz. "Dezenformasyon ne?" diye sorduğumuzda aslında herkes başka bir şey söylüyor ama "dezenformasyon"a "ciddi sosyal zarara yol açmak için kasten yayılan yanlış bilgi" deniliyor. Dünya, tabii, "mezenformasyon"u konuşuyor "kasıt olmaksızın yayılan yanlış bilgi" diyor; bir de "malenformasyon"u konuşuyor "doğru olan ama zarar vermek gayesiyle kullanılan içerikler" diyor. Peki, dezenformasyonu kimler yayıyor? Sağ olsun, değerli ağabeyim Tuncay Özkan biraz önce söyledi; "bağımsız troller, profesyonel troller, botlar, sahte hesaplar, 'web' siteler, komplo teorisyenleri, partizan medya ve siyasetçiler" diye böyle bir tanımlama yapabiliriz. İşte, tam buraya geldiğimiz zaman, ben de şunu buradan çok yüksek sesle sorarım... Ya, bir dezenformasyon meselesi dediğimizde önce Türkiye'deki İletişim Başkanlığının eteğindeki taşları dökmesi gerekiyor; eğer dezenformasyon eleştirisi yapıyorsa eteğindeki taşları dökecek, milletvekillerini hedef göstermeyecek, bunları değiştirecek. Ya da bugün bu yasaya imza atmaktan imtina eden bir siyasetçi var, ismini burada paylaşmayacağım ama troller üzerinden yeni bir süreç başlatıp sonra tüm dünyaya trol oldukları ispatlanan yeşil toplarla; rezil olmayacak. Yani böyle bir mesele var ve bunları görüp ondan sonra bu konuları tartışırsak daha doğru yere gideriz diye düşüyorum.
Şimdi, düzenlemenin gerekçelerinde ne var? İşte, düzenlemenin gerekçelerinde diyor ki: Sahte isimli hesaplara yönelik bir iş olacak, dijital ortamıyla ilişkili sosyal, psikolojik ve hukuki problemlerin önüne geçilecek. Bana bir anlatın, bu problemlerin özellikle psikolojik... Her sözün içinde bir psikoloji meselesi geçiyor. Bu psikolojik problemlerin önüne nasıl geçeceksiniz bu yasayla? Ben bunu da çok merak ediyorum. Yani sadece sansürleyeceğiz.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Yasaklayacağız, delirmeyi yasaklayacağız.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Aslında Tuncay ağabey yine örnek verdi -tabii, son sözlerden birini alınca çok fazla tekrara düşeceğiz- işte, "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört" romanı; hakikat bakanlığı ortada bu distopik romandaki.
Yasa da dezenformasyon yasası değil; yasa, muhalif sesleri susturma yasası. Bu yasanın adını koyacaksak "dezenformasyon yasası" değil, ya "sansür yasası" diyeceğiz ya da "muhalif sesleri susturma yasası" diyeceğiz. Bir de dönüp şunu demeyeceğiz hiçbir şekilde: "Ya Almanya'da da var, Fransa'da da var, İngiltere'de var." Niye? Çünkü Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de bu konular o kadar uzun tartışıldı ki -geçen yaz yasayı yaparken de bunları konuşmuştuk- bunun sonucunda bütün paydaşlar sürece katılarak... Yanlış bilmiyorsam Almanya'da -daha doğru bilenler düzeltsin, eksiklerim olabilir- 10 kişilik bir kurul vardı, bu kurulda bir kişinin bile şerh düşmesiyle sürecin yeniden başlamasına sebep olabilecek kadar katı kurallarla şekillenmiş bir süreç vardı ve sonrasında hayata geçti. Yani Feti Bey biraz önce söyledi, "Biz dinledik." dedi; bizi dinlemediniz en azından. Eminim bu salonda benim gibi düşünen en az 50 kişi vardır, "Beni de dinlemediniz; ben oda temsilcisiyim, cemiyetin temsilcisiyim, gazetecilerin temsilcisiyim." diyen birçok arkadaşımız vardır.
Yine, önemli meselelerden biri... Şimdi "dezenformasyon" dediğinizde biz niye çekiniyoruz? Çünkü siz şöyle bir yargı düzeni oluşturdunuz Türkiye'de: Öngörülemeyen. Aslında öngörülüyor da "öngörülemeyen" diyeyim. Yani bir hukukçunun, iyi bir hukukçunun, işte Feti Bey gibi iyi bir hukukçunun baktığında "Hukukun kırıntısı kalmışsa bu karar çıkmaz." dediği bir mesele bir bakıyorsunuz öyle bir cezaya dönüşüyor ki... Onun için, öngörülemeyen bir hâl almış ama bütün kararlar siyasi olduğu için aslında öngörülebiliyor; siyasi bir karar ve bu adam ceza alacak ama hukuka baksanız, bu insanların, bu kişilerin ceza alma şansı yok. Örnekler verildi; işte İl Başkanımız tweet attı, altı yıl ceza aldı; işte Belediye Başkanımız bir söz söylemiş, yargılanıyor ama dönüp bakıyorsunuz, Genel Başkanımıza yumruk atan bir inek hırsızı iki yıllık bir basit yaralama cezasıyla -ki bu salonda kimin vicdanı varsa orada bir basit yaralama değil, ne kastı olduğunu çok net bir şekilde de görür- iki yılla cezalandırılıyor.
Peki, burada, dönüp baktığınız zaman, ben de size şunu çok net bir şekilde sorarım, derim ki: O zaman siz... Ki sosyal medya da şöyle değerli bir platform, onu da söyleyeyim de oradan devam edelim: Bu arada, ben bu platformların savunucusu değilim, halkın haber alma özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ve internete erişim özgürlüğünün savunucusuyum ama Türkiye'de bir bakan istifa ediyorsa, istifasını da sadece bir sosyal medya platformundan duyurabiliyorsa ve bu bakanla ilgili son dakika haberi yapabilecek kadar cesur bir merkez medya yoksa ben bu platformları çok önemserim arkadaşlar, haber alma özgürlüğünü de burada çok önemserim. Çünkü bir bakan Instagram'da bir "story"le istifa etti bu ülkede -bak adıyla söylüyorum- ve dönüp geldiğimiz noktada bunu sadece orada duyurabildi, iki gün sonra affını istediğini öğrenmiş olduk, affını istemiş; affını Instagram'dan istemiş, Instagram'dan istemiş ama bakın; bence en değerli ve önemli kısmı bu.
Buradan ben de şunu sorarım tabii ki: Ya, o zaman ben "TURKEN 1 milyarı Amerika'ya gönderdi, Sayın Cumhurbaşkanının oğlu gönderdi, kızı aldı." dersem dezenformasyonla mı cezalandırılacağım? "Benzine zam geldi." dersem dezenformasyonla mı cezalandırılacağım? Seçim günü inanılmaz "tweet"ler atılabiliyor, mesajlar atılabiliyor doğrusu yanlışıyla. Ya da "Dolar arttı." dersem, "TÜİK yalan söylüyor." dersem halkı endişeye mi teşvik etmiş olacağım acaba? Ya da daha somut bir şey söyleyeyim: "Ormanlar yanıyor, devlet nerede?" dersem ben ne yapmış olacağım? Acaba Tunceli'deki ormanı mı kurtarmış olacağım -çünkü dikkat çekiyorum- yoksa dezenformasyon mu yapmış olacağım? Bunu nasıl yorumlayacağız?
Yine, birçok bakanımız hakkında, birçok siyasetçi hakkında inanılmaz iddialar ortaya atılıyor -işte, ailelerinin aldığı ihaleler, kendi aldıkları ihaleler- hemen hızlıca bir koruma kararı alınıyor. Bu 5651'de son yaptığımız düzenleme aslında sadece iktidarın temsilcilerine yaradı, yöneticilerine yaradı çünkü bir gençlik kolları başkanıyla ilgili sorun çıksa hemen engelleme, bir il yöneticisi ihale alsa hemen engelleme, bir bakanla ilgili birinin fotoğrafı çıksa hemen engelleme... Tamamen sansür yasasına dönüştü aslında baktığımız zaman, onun işine gelir oldu. Bir bakan eşine ihale verebiliyor ve bunu nasıl tartışıyor olacağız biz yarın bu seviyeye geldiği zaman?
Tabii, basın meselesiyle ilgili Tuncay Bey çok önemli şeyler söyledi. Ama Türkiye'de şöyle bir sorunumuz var: Yargıda bir bağımsızlık olmadığı gibi, medya bağımsızlığının üzerinde de bir sopa sallanıyor. Bunu Basın İlan Kurumu eliyle sallıyorlar. Evet, Sayın Feti Yıldız dedi ki: "İnternet medyasını kimse düşünmemiş, iyi ki böyle bir çalışma yapılıyor." Bir yıldır Cumhuriyet Halk Partisinin yöneticileri bu çalışmayı kapı kapı gezerek yapıyorlar Sayın Başkanım. Keşke internet çağını yakalasalardı da daha önce yapabilseydik ama internet çağını yakalayan yöneticiler burada. Yirmi yıldır Türkiye'yi yönetiyorlar, geç kalmış bir yasa ama yine eksik çıkarılan bir yasa.
Basın kartı veriyorsunuz, yine kime? İletişim Başkanına. "Gel bana selam ver." Bir oda kuramıyor, sendikanın geçerliliği yok, cemiyetlerin tanımlanması noktasında eksikler var. Bunları birleştirip bir meslek kanununa çevirebiliyor muyuz? Hayır. Bir basın meslek kanunu yok. Fiilî durumu gerçeğe dönüştüren bir bakış açısı var benim yorumuma göre.
Buradan devam edersek, işte Basın İlan Kurumu ilan dağıtacak şimdi internet sitelerine. Basın İlan Kurumu muhalif gazetecilere yaptığı gibi mi davranacak yine; BirGün'e, Evrensel'e yaptığı gibi mi davranacak yine; muhalif gazetecilere kart vermediği gibi mi davranacak yine yeni kanunla da yoksa biz bir çerçeve çiziyoruz ve doğru olan, haklı olan herkes buranın içinde olabilecek mi; bence en önemli nokta bu.
RTÜK gibi bir kuruluşun, bir ana muhalefet partisi liderinin bir iddiasını yayınladığı için verdiği para cezaları geçen hafta ortada. Buradan bir bağımsızlık ya da bir tarafsızlık çıkıyorsa lütfen bize de bahsedin, biz de bunun doğru olduğuna inanalım.
Yine, 29'uncu madde tekliften kesinlikle çıkarılması gereken bir madde ve kesinlikle şunu net bir şekilde söylüyoruz ki: Bu madde Türkiye'de kötüye kullanılır, Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticiliğini yapmış geçmişteki hâkimler tarafından istismar edilir; bunu söyleyeyim. MİT mensuplarıyla ilgili meseleyi Tuncay Bey çok iyi açıkladı. Bu sadece son bir yılda Oda TV'de çıkan bir haber üzerine mi çıkarılmıştır, bunu da sormak isterim. Yoksa birçok örnek verdi Tuncay Bey; bir MİT mensubu, bir suça dâhil olursa buna nasıl hesap sorulacak ya da bir MİT mensubu kaybolsa ailesi nasıl çıkıp da hakkını arayacak; bize anlatırlarsa lütfen, memnun oluruz.
Yine, sosyal ağ sağlayıcılarına yükümlülükler getiriyoruz. Ya, biz aslında çok büyük bir ülkeyiz, 85 milyonluk bir nüfusumuz var ve çekim merkezi olmalıyız arkadaşlar. Ben bunu istiyorum; ben bu ülkenin devlet okullarında okumuş, yurtlarında kalmış bir genç olarak, bu ülkeye vefa borcu olan bir genç olarak -borcum var benim bu ülkeye- ben istiyorum ki bizim ülkemiz çekim merkezi olsun. 85 milyon nüfusumuz var, gelsin herkes burada yatırım yapsın, herkes buraya temsilcilik açsın. Boş verin temsilcilik açmayı, Türkiye'yi bir "hub" olarak düşünsün yani bir merkez olarak düşünsün. Sadece bir temsilciliği değil, bütün Orta Doğu'da yönettiği meseleyi buradan yürütsün istiyoruz. Ama biz yasa çıkarıyoruz, ne, biliyor musunuz? Bir önce çıkardık ya "Bak, temsilci atayacaksın ama temsilcin Türk olacak." Yani tabii ki bir Türk vatandaşının temsilci olması beni mutlu eder, zaten geçen yasaya bunu eklemiştik ama bir yabancı da gelse Türkiye'de çalışsa ben mutsuz olmam hatta katma değer yaratacağını düşünürüm kendi "know-how"ıyla. Bir de bunun yanında Türk...
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Almanya'da da Alman vatandaşlarına vardı, biz ona yorum getirdik.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Yani neyse.
Şimdi de Türkiye'de yaşamak zorunluluğu getiriyoruz şu dijital çağda. Her sözü alan diyor ki: "Dijital çağdayız artık." değil mi? Türkiye'den de birçok gencimiz Amerika'da gidip çalışabilir; hatta buradan çalışıyor. Buradan İsveç'te çalışıyor, benim arkadaşlarım var, çok da güzel maaşlar alıyorlar; hatta devletimiz de inanılmaz fırsatlar vermiş, diyor ki: "Globalde çalış, ona göre sana imkânlar da sağlıyorum." Müthiş. Bir arkadaşımızın da çocuğu eğitim görüyor olabilir, yurt dışında olabilir, İngiltere'de olabilir ama Türkiye'deki temsilcidir; bence bu çok doğal bir şey. Ama biz sopayla kurumları Türkiye'ye getirmeye çalışıyoruz. "Sen şirket aç." dedik geçen sefer, baktık ki şirket açılmadı. Şimdi bu yasayı yaptıktan sonra da yeni sürprizleri bekliyorum, nasıl arkasından dolanılacak. Çünkü biz çekim merkezi olarak değil... Biz zorla bir yasa yapmaya çalışıyoruz ve bu global firmaları... Ki şunu sonuna kadar savunuyorum: "Big Tech"lerle ilgili ciddi düzenlemeler yapılmalı ama Türkiye çok büyük bir ülke, genç nüfusuyla övünen bir ülke. Geçen Zeynep kardeşim bana söyledi, Urfa'nın 19 yaşında nüfusu var; düşünün, bütün Urfa'nın yaş ortalaması 19, böyle bir şehir, böyle bir genç nüfusumuz var. Van'a gittim geçen hafta, Türkiye'nin en genç 5'inci ili. Bu gençleri iyi eğitip donatmak zorundayız, bilgiyle eğitip donatmak zorundayız. Bu firmaların hepsi Türkiye'ye gelip "Ya, ben bu genç nüfustan yararlanayım. Burada farklı avantajlar var, ben bu avantajlar doğrultusunda Türkiye'de yatırım yapmalıyım." demeli. Ama biz tam tersi, sopa gösterdikçe kaçırıyoruz bu yatırımcıları; böyle de bir sorunumuz var. Bunu da konuşmazsak yarın bir adım ileriye gidemeyiz. Belki burada bu yasayı yaparız, yarın bu yasayı uygulamak size de nasip olmaz, belki bana nasip olur, bize nasip olur, emin olun ama yanlış yapıyoruz. Bakın, burada yanlış bir strateji var, tuttuğumuz yer yanlış.
Şimdi, şunu konuşamadık: Bir buçuk yıldır Komisyonumuz kuruldu, gece gündüz: "Asıl meselemiz veri güvenliği, asıl meselemiz siber güvenlik, asıl meselemiz kişilerin profillenmesi, kişilerin bilgilerinin elde edilmesi, bunun üzerinden yaşayacağımız sıkıntılar, bunun üzerinden siyasetin manipülasyonu, bunun üzerinden dünyanın herhangi bir ülkesinin, siber olarak güçlü bir ülkesinin ülkemize müdahale edebilme zorluğu var diyoruz; bunu yüksek sesle söylüyoruz ama dönüyoruz dolaşıyoruz bunlarla ilgili... Şimdi görüyorum, şeffaflıklarla ilgili birkaç madde var; işte kütüphaneler şeffaflaştırılacak, veri vermeyene bant daraltması uygulayacağız. Ya, bu bant daraltması meselesi de böyle, o kadar kolaylaştırıldı ki aslında yani interneti daraltıyorsunuz, yani bir kurumun, bir kişinin hatasını tüm Türkiye'ye ödetiyorsunuz aslında. Yani düşünün ki işte bir bant daraltmasıyla, 4 şeritli bir otobanda gidiyorsunuz, kurum, A şirketi... Aslında içerik üretmekle de sorumlu bir şirket değil bu şirket, aslında içerikleri kişiler üretiyor, oradaki kişiler üretiyor ve bir bilgi istemişler, paylaşılmamış; yüzde 90'a kadar yani 10 şeridin 9 şeridini kapatıyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Bu şeritten git." Tabii, trafik öyle bir artıyor ki insanların orada kendini ifade edecekleri, bilgi alacakları bir ortam kalmıyor.
Biraz önce basın meselesini çok net anlattı arkadaşlarımız. Artık yeni nesil basın siteleri bir yandan da sosyal medya araçları olmuş. Eskiden CNN diyordu ki: "İlk bilen siz olun." şimdi sosyal medya kanalları diyor ki: "İlk bilen siz olun." Bu hâle geldi artık ve bir cümlelik haberleri okuyor insanlar. Nasıl biz bunun bedelini tüm Türkiye'ye ödetebiliriz?
Ve şunu soracağım: Bu bilgileri paylaşma noktası hep BTK'yi hedefliyor. Vallahi biz -BTK'nin Başkanı da burada, sorumlu Bakanı da burada- BTK'nin tarafsız bir kuruluş olduğunu düşünmüyoruz; tarafsız, bağımsız bir kuruluş olduğunu düşünmüyoruz; bunu da birazdan örneklerimle de anlatacağım. Birkaç defa soru önergesi yazdım, cevap alamadım; şimdi burada sizin karşınızda bir cevap isteyeceğim, hem BTK Başkanımızdan hem de Sayın Bakan Yardımcımızdan bir cevap isteyeceğim o başlıkla da ilgili.
Şimdi, BTK bağımsız bir kuruluş değil, Basın İlan Kurumu bana göre bağımsız bir kuruluş değil. Siz bütün meseleyi buraya... Ben de şunu söylerim o zaman: Ben Cumhuriyet Halk Partisi, muhalefet milletvekili olarak "BTK Türkiye'de insanları mı fişliyor Sayın Bakanım? BTK kişileri mi fişliyor? Beni profilliyor musunuz? Eğer fişlemiyorsan da beni profilliyor musunuz? Yani 'Bu adam 35-40 yaş arasında, şu kadar maaşı olan, Atatürk'le ilgili haberleri beğenen, kedisever...' böyle beni fişliyor musunuz?" derim, buradan sormak isterim. Çünkü bu bilgilerin sizinle paylaşılması benim için bir soru işareti. "Yarın da Türkiye'yi Cambridge Analytica gibi bir skandalla baş başa mı bırakacaksınız?" derim buradan.
Oraya doğru geliyorum Başkanım. Şimdi, bir mesele daha var, ben bunu birkaç defa size... Feti Bey, bu sizin için de çok önemli, Ahmet Bey için de buradaki bütün siyasetçiler için çok önemli. Bu, Allah muhafaza, geçmişte olduğu gibi, FETÖ gibi bir yapının, bir terörist yapının eline geçerse ülkemizin geleceğiyle ilgili ne olacağını kimse bilmiyor. Bakın, BTK Başkanlığı tüm telekomünikasyon şirketlerine "gizli" ibaresiyle bir yazı gönderiyor, diyor ki yazıda... Ben buradan çok korktum, burada açıklama bekliyorum onun için. Bütün şirketlerin abonelerine dair aşağıdaki bilgiler isteniyor: Kullanıcı adı, IP bilgisi, trafik başlama zamanı, trafik bitiş zamanı, hedef IP yani erişilen adres, indirilen veri miktarı, yüklenen veri miktarı. Ayrıca kimlik verileri de toplanıyor, vatandaşların adreslerinden annelerinin kızlık soyadına kadar kaydediliyor. İnternet abonelerine ait trafik bilgileri de kişisel veri niteliğinde bu arada. Kişisel veri olan trafik bilgisinin işletmeciler tarafından BTK'ye aktarılması Anayasa Mahkemesi tarafından aslında Anayasa'ya aykırı bulunmuş ama yapılan işlemde BTK hiç çekinmiyor. Aslında, işlem yetki yönünden de sakat, BTK, karar organı kurulu fakat BTK Başkanı yazı göndermiş; ayrıca "gizli" ibaresini de kamuoyundan saklama çabası ama bu artık yargıya yansıdığı için ben buna ulaşabildim.
Ben de buradan sormak isterim, hepinizin önünde... Tabii, devam eden bir yargı süreci de var BTK'yle, işlemin gerekçesinin önleyici ve istihbari olduğunu söylemişler ama sorduğumuz sorularda istihbaratın da bu işle hiçbir alakasının olmadığını ifade ettiğini biliyorum, onu da söyleyeyim. BTK bir kolluk birimi mi? BTK bir istihbarat birimi mi? İstihbarat birimi olmadığı açık. BTK'nin bu belge ve bilgileri başka kurum ve kuruluşlarla paylaşmayacağının garantisi var mı? Bu belge ve bilgilerin başka amaçlarla kullanımı, kişisel davranış verisinin manipülasyonu açısından kritik değil mi? Dünyada böyle birkaç tane skandal var; biliyorsunuz, Edward Snowden'ın ifşa ettiği, ABD'nin, başta ABD vatandaşları olmak üzere yurt dışı ve dâhilî iletişim kayıtlarını tuttuğu skandalını hepimiz çok yakından hatırlıyoruz.
Ayrıca, yine, BTK cevap dilekçesinde adli süreçlerde gerektiği zaman iletişim trafik bilgisini gönderebilmek için bu kayıtları tuttuğunu belirtmiş. Kayıtların tutuluş süresi ise soykırım suçu ve insanlığa karşı suçlarda süre aşımı bulunmadığından süresiz olarak belirtilmiş. Yani BTK, vatandaşları olağan soykırım şüphelisi ya da insanlığa karşı potansiyel suçlu olarak görüyor. Bu durum kabul edilemez. CMK 135 gereği iletişimin tespiti, olağan durumda hâkim kararı, acil durumlarda da savcı kararı sonrası hâkim onayıyla mümkündür. BTK'nin bu uygulaması bu hâliyle açıkça kanuna aykırıdır. Daha önce BTK'nin muadili olan kurum FETÖ'cülerin yuvasıdır. Kişilerin profillenebileceği bu kritik veriler ne kadar güvenlidir; daha doğrusu, bu veriler ne kadar güvendedir? Yanlış bir şey olmasın, tekrar soruyorum: Yarın öbür gün bu verilerin başka yapıların eline geçmeyeceğinin garantisi var mıdır? BTK'nin süresiz olarak insanların iletişim kayıtlarını tutması, bunları profillemesi kabul edilemez. Suç işleyene kadar herkes masumdur. BTK'nin bu işlemi açıkça mahremiyet haklarının ihlalidir. Ayrıca, BTK'nin bu işlemi sivil toplumu, demokratik düzeni zapturapt altına alma, kontrol altında tutma, başka mekanizmalar vasıtasıyla manipüle etme potansiyeline sahiptir.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Hangi mahkeme kararıyla istemiş bunları?
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Bunları şurada paylaşabilirim Başkanım.
Buradan şuraya geleceğim: Şimdi, bir de şebekeüstü ürünlerin düzenlenmesi meselesi var. Burada da şuna yine kimsenin itirazı olmaz arkadaşlar, bakın: Ya, WhatsApp'tan bir rapor isteyelim. İsteyelim, tekrar söylüyorum, buna kimsenin itirazı yok ama "BTK'ye düzenleme yetkisi verelim yönetmelikle." bir de "BTK kafasına göre istediği veriyi isteyebilir." maddemizin sonunda yazıyor dediğimiz zaman, kusura bakmayın, ben bunları isteyen bir kurula güvenmiyorum. Hatta Sayın Bakandan bir cevap daha istiyorum; kendisi TELEKOM'un da yöneticisi, TÜRK TELEKOM'un. Benim bir TÜRK TELEKOM hattım da var, yazdım, dedim ki "Ya, Superonline, Turkcell... Benim hangi verilerimi kimle paylaşıyorsun? Benden hangi abone deseni istiyorsun? Bana bunu söyle." Bir cevap alamadım, sizden de TÜRK TELEKOM adına vatandaşın hangi verilerini, abone desenlerini, internet hareketini istiyorsunuz... Şimdi belki "yok" dersiniz ama dediğim gibi, bu yargıya yansımış, herkesin gidip görebileceği bir meseledir; yargıya yansımıştır, karara bağlanamamıştır ama önümüzde böyle bir şey var. Yani "Biri bizi gözetliyor."a doğru hızlıca gidiyoruz değerli arkadaşlar. Teknik kararları alırken de bunları da görmemiz gerekiyor. Yani "BTK'ye sınırsız yetki verelim." Niye verelim BTK'ye sınırsız yetki? BTK, tamamen iktidarın kontrolü altında bir yapı, RTÜK gibi de değil emin olun; onu savunmuyorum ama RTÜK gibi de değil, o kadar net ki gördüğümüz hâlde.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - İnşallah iktidarın kontrolündedir.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Tekrar toparlayacak olursak burayı... Saatlerce konuşsak bitmez. Teknoloji tabii ki aslında hızlı gidiyor yasadan. Biz de yasaları düzenlemek zorundayız. İktidarın On Birinci Kalkınma Planı'nda aslında şu vardı: Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nu GDPR seviyesine çıkarmak yani Avrupa Birliğinin Kişisel Verilerin Korunması Kanunu çerçevesine çıkarmak. Aslında, burada konuştuğumuz meselelerin bir kısmı orada da düzenleniyor ama Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeleri bile... Bu yeni teklifle birlikte, 5651'in 8'inci maddesi kapsamında, BTK Başkanının erişim engelleme ve içerik çıkarma yetkisi genişletilerek Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, müstehcenlik suçuna istinaden iptal edilen yetkisi de tekrar BTK'ye veriliyor yine bu maddede, bunu söylemek gerekir.
Teknoloji daha hızlı gidiyor belki yasalardan, evet ama bizim bir gerçeği bilmemiz lazım. Biz, Türkiye olarak eğer şunu söylersek... "Sopayla biz bunları zapturapt altına alırız, cezayla zapturapt altına alırız. Biz, kişisel bilgileri profilleriz, buradan seçmeni manipüle ederiz." diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bakın, bu mesele, bu mesele, evet, bu teklif, şu elimizdeki 40 maddelik teklif seçim için ön alma yasasıdır; bunu biliyoruz hepimiz, bu, seçim için bir ön alma yasası fakat şunu unutmayın: Bu ülkedeki gençler, Sayın Cumhurbaşkanımızın kendi gençlik kollarından, kendini sevenlerle yaptığı bir toplantıda, YouTube kanalında bütün yorumları kapatmış olmasına rağmen "dislike"larıyla tepkilerini ilettiler. Bakın, gençlerin aklı böyle çalışıyor. Tuncay Bey söyledi, bu defa insanları VPN kullanmaya mecbur edeceksiniz. Arabistan'da WhatsApp yasak; kullanılmıyor mu değerli arkadaşlar? Vallahi kullanılıyor. VPN üzerinden kullanılıyor ki zaten... Ayhan Hocam, kısıtlanabilir ancak bankacılık sisteminde falan çok önemli yerleri var, Sayın Bakan da çok iyi biliyordur, UPN'nin böyle bir tarafı var.
Şimdi, bunları gördüğümüz zaman bizim şunu yapmamız lazım: Geniş bir vizyonla, dünya devleti vizyonuyla, teknolojiyi doğru düzenleyen -bu arada bir düzenleme yaparken de sadece belli bir internet medyasını düzenliyoruz şimdi, radyocusunu, televizyoncusunu yine yerelde öksüz bırakıyoruz, bunları da kaçırmadan- tüm Türkiye'yi kapsayan, 85 milyonun mutlu olacağı, paydaşların sürece katkı sunduğu bir yasa yapabilirsek ancak ülkemiz çekim merkezi olur, milyar dolarlık şirketler yatırım yapar, binlerce gencimiz istihdamla buluşur ama en önemlisi -benim için en değerlisi- Ben "BigTech" şirketlerinin "know-how"ının bir Türk gencine bile geçmesini çok değerli buluyorum. Onun için, bu işi zorlamayla, kavgayla değil ama ortak akılla, hep birlikte yaparsak başarılı olacağımızı düşünüyorum.
Sabrınız için çok teşekkür ederim. Sürçülisan ettiysek affola. Tabii ki biz kendi elimizdeki bilgiler üzerinden konuştuk, bizi aydınlatırlarsa, eksiğimizi tamamlarlarsa da çok memnun oluruz.