| Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) (Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 01 .06.2022 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Komisyonumuza dışarıdan gelen Sayın Bakan Yardımcısı ve bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, belki bazı tekrarlar olacak ama sevgili Tuncay Ağabey zaten mesleğimizin önde gelen bir büyüğü olarak birçok şeyi anlattı, benimki belki biraz daha tamamlayıcı olacak.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - "Duayen" diyecekti, yuttu. "Gitmeye yakın olan" demek.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Yok, estağfurullah.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bir de Türkçe söylemek istedi.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Öncelikle, Komisyonun daha önceki çalışmalarına da yine misafir olarak katıldığımda, her zaman görüşlerimi ifade etmeme uygun ortam sağladığınız için size ve diğer üyelere teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten söylediğinizde haklılık payı var. Bu Komisyon belki de dışarıdan en fazla sivil toplum örgütü, meslek örgütü çağıran komisyon ki eksikliğini ifade ettik, biliyorsunuz, çağırdığınız meslek örgütlerinin aslında yetersiz olduğunu ifade etmiştik seçim yaptığınızda ama yine de onu ifade etmek isterim.
Bu kanun teklifi için emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Tabii ki bir basın kanununa ihtiyaç var. Aslına bakarsanız "medya" diyoruz artık ona, eskiden yazılıydı, görseldi; bizler gazetecilik yaparken bu kadar internet haber sitesi vesaire yoktu. Daha bir şeye ihtiyaç var ama önümüze gelen metne baktığımızda, bu, bu sektörün ihtiyaçlarını doğru tespit etmiş, bu ihtiyaçları tam anlamıyla karşılayacak maddeleri içermiyor. Ya, ne içeriyor? Bununla, yaklaşan bir seçim arifesinde, seçim döneminde özellikle internet medyasını -sadece medyayla da sınırlı değil- sosyal medyayı daha da fazla bir kıskaç altına almaya; sadece gazetecileri değil, vatandaşları görüşlerini açıklamaktan imtina etmeye, korkmaya, işte, sindirmeye çabalayan bir arayış çıkıyor ortaya. Yani ben böyle düşünüyorum diye, böyle mi göreceğiz? Meslek örgütleri de burada, bizden sonra onları da dinleme fırsatımız olacak. Keşke hazırlayan değerli milletvekilleri yani... Ahmet Bey'di sanırım, kimlerle irtibatta olduklarını sayarken dikkat ettim -eğer yanlış hatırlamadıysam- kamu kurumlarını saydı ama mesela "Gazeteci meslek örgütleriyle irtibata geçtik." demedi. Eğer dikkatimden kaçtıysa doğrular tabii, zaten geçseydi de burada olan arkadaşlarımız onları söylerdi, teyit ederdi. Çok büyük eksikliktir, onların görüşlerinin bugün alınacak olması bence en büyük eksikliktir. İşte, MHP'den olsun, AKP'den olsun ya da CHP'den de olur, bizden de olur, değerli milletvekillerinin yani bizim böyle bir yetkimiz olamaz, böyle bir konuda fikirlerimizi söyleriz ama meslek örgütleriyle görüşmeden böyle bir metnin ortaya çıkması bence en büyük eksikliktir.
Şimdi, nasıl bir ortamda medya? Bakın, ben, işte, bazen değerli meslek örgütleri... Biz milletvekilleri olarak değerli ağabeyimle, bazen Tuncay Bey'le birlikte, partimizin yöneticileriyle "Basın özgürlüğünde durum ne?" diye raporlar açıklıyoruz. Mesela, benim önümde bir rakam var yani sadece 2021 yılında 457 kez gazeteciler hâkim karşısına çıkmış, 36 gazeteciye seksen yıl hapis cezası verilmiş. Bu yılın ilk beş ayında gazeteciler 300 kez hâkim karşısına geçmiş. Ne için? Baktığınızda, haber, yorum, sosyal medya paylaşımı... İşte, ay bittiğinde, her ay ben de naçizane katkı olsun diye, bu tartışma ortamına entelektüel katkı olsun diye, ne oldu bitti diye şey yapıyorum. Bugün arkadaşlarımla çıkardık; mayıs ayında en az 55 gazeteci hâkim karşısına çıkmış. Bakın, daha dün hepiniz aktif izlediniz, sadece sorgulanmıyorlar, gazeteciler polis şiddetine maruz kaldılar. Gezi direnişinin 9'uncu yıl dönümünü izlemeye çalışan gazetecilerden -bakın, protestolar vardı- 6'sı gözaltına alındı, işte, Halk TV'den, BirGün'den, Evrensel'den, Flaş'tan vesaire. AFP muhabirine gaz sıkılmış yine. Ayasofya'da yaşanan tahribatı... Bakın, üzerine titriyoruz, tamam; tahribat var, işte, duvarlarına... Ya da orada yaşanan bir şeyler var; Tele1 muhabiri yaka paça gözaltına alınmış. Şimdi, yaşananlar bunlar.
İşte, tazminat cezalarıyla korkutulmak isteniyor gazeteciler. BirGün gazetesi muhabirine 200 bin liralık tazminat cezası çıkmış bir haber yaptı diye. Sözcü yazarı meslektaşımız Yılmaz Özdil hakkında 1 milyon liralık, Çiğdem Toker hakkında yine, benzer, 1 milyon liralık... Yani bunların hepsi yazamasın, konuşamasın diye. Şimdi, ben önümdeki metne baktığımda, bunu engelliyor mu? Mesela, yine, 2 gazeteci arkadaşımız Seyhan Avşar ve Seda Taşkın haber yaptılar diye tehdit edilmişler; tehdit edenler saldırıyorlar da. Saldıranlar hakkında caydırıcı ceza yok; ölümüne dövüyorlar meslektaşlarımızı, işte, sonra ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyorlar. Şimdi, ben bu kanuna baktığımda bunların hiçbirine bir çare yok.
RTÜK -bahsedildi, bir daha söyleyeceğim- bakın, ana muhalefet liderinin ya da biz milletvekillerinin açıklamasını yayınladı diye yani bir yorum da yok, açıklamayı verdi diye en ağır cezalara çarptırıyor kanalları. Bakın, Özcan Purçu soru önergesi vermiş, soru önergesini haber yapmış gazeteler; Basın İlan Kurumu -buradalar kendileri- 100'ün üzerinde gazete ve internet sitesinden şikâyet üzerine savunma istiyor. Sonra ne yapacak o savunmalar geldiğinde de? İlan kesme cezası verecek. Anayasa Mahkemesi karar vermiş -pilot karar, biliyorsunuz- demiş ki: "Ya, sen ne yapıyorsun? Bunları yapıyorsun ama ifade özgürlüğünü ortadan kaldırıyorsun, basın özgürlüğünü ortadan kaldırıyorsun." Peki, bu 40 maddenin arasında Anayasa Mahkemesinin pilot kararına karşı "Ya, Basın İlan Kurumu, sen bu ilan kesme cezasını biraz kafana göre yapmıyor musun; şunu bir düzenle." diyen bir madde var mı, bana gösterin. Arkadaşlarım da söylesin, "Evet, şu maddeyle biz bunu düzenliyoruz, artık bundan sonra gazetelere böyle keyfî ilan kesme cezası verilmeyecek." desin.
Önümde rakamlar var; Evrensel gazetesi, Yeni Asya gazetesi iki yıldır ilan alamıyor ve neredeyse her ay bunlara tekrar ilan kesme cezası veriliyor. Cumhuriyet gazetesine yetmiş dört günü 2021'de olmak üzere, iki yılda yüz yirmi dokuz gün ilan kesme cezası... Sonra bu cezalar AYM'den dönüyor ama siz uyguluyorsunuz. "2019 yılından bu yana, sekiz yüz otuz beş gündür ilan alamayan gazete Evrensel'e yüz üç gün daha verildi." diye not yazmışız. Şimdi, burada var mı bunun çözümü diyorum yani bu ciddi bir sıkıntı, bu sektörün sıkıntısı; yok.
Erişim engelleri mesela...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Vekilim, sekiz dakika oldu.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Feti Bey diyecek ki şimdi: "Evet, var, 33'üncü maddeye bak." Ama öyle değil işte, Anayasa Mahkemesi ne demiş? "Ceza Yasası'na göre suç olmayan konular, kişilik haklarının ihlali ya da özel hayatın gizliliği gerekçe gösterilerek verilen erişim engeli kararları ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün ihlalidir. Sulh ceza mahkemelerinin verdiği kararlarda yeterli gerekçe yok." demiş. Siz, şimdi, 33'üncü maddeyle 5651'in 9'uncu maddesine bir cümle eklediğinizde, Anayasa Mahkemesinin koskoca pilot kararını yerine getirmiş oluyor musunuz? Yani ben hukukçu değilim değerli ağabeyim ama olmuyorsunuz. Çünkü mahkeme ne diyor? Bize, Meclise diyor ki: "Sen yeni bir karar çıkardığında şunlar olacak o kararda: Erişim engelinin usulünün, kapsamının hukuki ve yeterli şeyde olması lazım, acil toplumsal ihtiyaç zorunluluğu, kamu makamının müdahale sınırının ortaya konulması lazım, keyfî uygulamalara yol açmayacak bir güvenilirlik oluşturması lazım, erişim engeli kararının istinaf ve temyiz denetimine açılması lazım, sulh ceza hâkimlerinin erişim engeli kararlarının son çare olması..." Yok ki burada, bir cümleyle olmaz bunlar yani gidecek Anayasa Mahkemesine, geri dönecek. Kaç kere oluyor, biz bunu birlikte yaşıyoruz. O yüzden yani bu getirdiğiniz, keşke... Hani, Tuncay ağabey söyledi "Birlikte yapalım, eksikleri birlikte giderelim." diye ama bunun için uzun bir hazırlığa ihtiyaç var. Meslek örgütleri bekliyor, onları duyacaksınız az sonra, ciddi sıkıntılar var.
Sonra, bakın, hepimizin geldiği şehirler var, hepimizin sesimizi duyurmaya çalıştığımız; işte, ya, ben Mecliste bir önerge verdim Eskişehirliler için -Nur Hanım karşımda- biz Eskişehirliler için bir şey söylüyoruz, değerli ağabeyim İstanbul için, değerli ağabeyim Yozgat için ya da değişik iller için. "Yerel medya, yerel medya" diyoruz. Ya, şunun hiçbir yerinde yerel televizyon yok, radyo yok. Ya, onlar nasıl bir hayat yaşıyor? Az sonra anlatacaklar yani o kadar zorluklarla karşı karşıyalar ki. Mesela yıllardır şunu öneriyorlar: "Ya, biz -kamu spotu yayınlıyorlar ya, yerel medya da yayınlıyor- uyduya çıkma paramızı ödeyemiyoruz. Tamam, biz yine yayınlayalım kamu spotunu ama bizim becayiş edilsin yani bunun karşılığında bu ödensin." Hayır. "Ulusal ve yerel ayrımı yapılmaksızın aynı paralar alınıyor bizden." diyorlar. İşte, tedricî bazı şeyleri Telekomünikasyon Başkanlığı bazen yapıyor, seviniyorlar ama tedricî bunlar, kalıcı bir yardım yok. Kanalların hepsi ya adam çıkarıyorlar ya da az sayıda adam... Yerel gazeteler batmak üzere, sizler bunu benden daha iyi biliyorsunuz, battı zaten birçoğu. Burada "Enflasyona karşı, döviz kurlarına karşı gazeteleri, Anadolu basınını nasıl koruyoruz?" var mı? Basın İlan Kurumu bir şeyler yapmaya çalışıyor, biliyorum, görüyorum.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - İnternete yüzde 20 zam var hocam.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - İşte, mesela...
Basın İlan Kurumu o kadar kötü yönetiliyor ki ne kadar söyleyebilir meslekten gelen arkadaşlarımız bilemiyorum ama bir denetim yok. Basın İlan Kurumu -raporlarına bakın- sürekli, yeni bina mı alsak, kiralasak mı; öbür binayı ne yapsak, öbür arsayı ne yapsak... Böyle bir şey olur mu? Söyleyeceklerdir, sizin basın meslek örgütlerine verdiğiniz para, pul oldu. Niye? Kötü yönetiminiz nedeniyle. Genel Kurul yapamıyorsunuz. Niye? Eleştirileceksiniz diye; soracaklar size "Binayı ne yaptın?" diye. Merter'i sat, öbürünü al, oraya kiraya geç, öbürünü al... Genel Kurul raporlarınızdaki -o da sızarsa önümüze geliyor- o fiyatlara baktığımda ben, milyonlar... Şeffaf değil Basın İlan Kurumu. Burada Basın İlan Kurumuna ilişkin şeyler var. Basın İlan Kurumuna ne getiriyorsunuz? Yine, Basın İlan Kurumuna yetkiler. Nedir bu sefer? Gazeteleri nasıl şeye aldıysanız şimdi de internet medyasını... Tabii ki internet medyasının bir kanuna ihtiyacı var diyoruz ama çok doğru tespitler, "bir havuç, kırk tane sopa" dedi Tuncay ağabey, çok doğru. Çünkü işte "Belgen eksik, sana 300 bin lira ceza." Hatta, o da değil, belge eksikse basın kartları iptal oluyor. Normalde gazetede basın kartı iptal olmuyor gazetecinin ama internet sitesi yaptığında bütün basın kartları iptal oluyor; haydi, ondan sonra o süreç, bir daha çıksın.
Basın kartları meselesi ciddi bir sorun, buraya bazı düzenlemeler getirmişsiniz ama hep tekrar oluyor ama bir daha söylemem lazım şunu: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ille de "makbul gazeteci-makbul olmayan gazeteci" ayrımı yapacağım hevesinden vazgeçmeli. Ben gazetecilikte basın kartımı nasıl aldım? Bakın çok basitti; süre, gazetenin yazısı "Bu kişi bizde çalışıyor." diye, bir de -hatırlarsınız, burada olanlar bilir- gazetede yaptığınız haberin örneği, birkaç tane haber koyuyorduk, onu veriyorduk, süreniz geldiğinde otomatik alıyordunuz. Yok, sen devlete aykırı iş mi yapıyorsun; yok, şöyle mi yapıyorsun, etiği şöyle mi böyle mi yani soyut, muğlak şeylerle insanların... Sadece yeni gazetecilerin de değil ya, bu mesleğe ömrünü vermiş, Tuncay ağabey, sürekli basın kartı sahibidir, burada da vardır, bu salonda oturan kimse -yanlış anlamayın, saygısızlık yapmak istemiyorum- elli yıllık, kırk yıllık sürekli basın kartı sahibi olan bir gazetecinin gazeteciliğini sorgulamak haddi değildir. Ne deniliyor şimdi? Sürekli basın kartlarını dahi değiştirsinler istiyorsunuz. Bir de bu ayıbı da nasıl anlatıyorsunuz? Elimde mesajı var, yirmi beş otuz yıllık gazetecilere mesaj atıyorsunuz, diyorsunuz ki: "Orada yıpranmayı işaretleyin." Pırıl pırıl kartı var elinde 'Yıpranma' butonuna basarak isteyin kartınızın yenilenmesini." diyorsunuz çünkü söyleyemiyorsunuz bunun ne kadar büyük bir haksızlık, aslında, adaletsizlik, densizlik olduğunu. Basın kartları meselesini bırakın meslek örgütlerine. Devletin yapacağı sadece bir belge, o da şundan: Bazıları almak da istemiyor ama ben Ankara gazetecisiyim, Ankara gazetecileri biliyor, şurada şunu izlemek için -gazeteci varsa- arkadaşların kartının olması lazım, onun için alıyorlar.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Değerli Başkanım, on beş dakika oldu; siz hep kısa kısa konuşurdunuz, böyle uzadı.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Hemen bitiriyorum.
Erişim engelleri meselesi... Bakın, hep denildi ki kişilik hakları... Çok güzel şeyler söyleniyor kanun çıkarken, burada da söylenecek. İşte, yeni suç getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Halkı alenen..." Ama o kanunu çıkardığınız anda onu uygulayanlara o yıkıcı yetkiyi, yok edici yetkiyi verdiğiniz anda nasıl kullandığını göremiyorsunuz. Bakın, sadece mayıs ayında -şimdi onlar önümde diye söylüyorum- Adnan Oktar'la ilgili haberler, Mudanya Üniversitesine ilişkin iddialar, Mersin Limanı'nda uyuşturucu iddiaları, daha birçok böyle usulsüzlük, yolsuzluk vesaire haberine erişim engeli yasağı; ne sorgulayan var ne denetimi var. Onlar da belki sunum yapacaklardır, bu erişim engellerinde ortaya çıkan bir gerçek var, sanıyorum...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Değerli Vekilim, rica ediyorum, beş dakika dedik, on beş dakika oldu efendim. İkinci turda vereceğim size söz.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Şöyle bir gerçek var: Tamamen susturmaya yönelik, korkutmaya yönelik bir şey. Erişim engellerinden bahsediyorum ben Sayın Başkanım.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Biz konuşan Türkiye'yi savunuyoruz.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Baktığınızda, yolsuzluk, taciz, rüşvet, cinsel istismar haberleri erişime engelleniyor. O da yetmiyor, bakın, en komiği, bunların dünyada hiçbir örneği yok; haksız hukuksuz haber yasakları nedeniyle açılan davalara ilişkin haberler ya da bu erişim engelini yazmış gazete, ona erişim engeli gelmiş, ona erişim engeli geldi diye ben Mecliste konuşuyorum, bana erişim engeli geliyor. Bakın, bugün Yaman Akdeniz'le konuştum, inanamadım, Utku Çakırözer olarak ben bizzat demişim ki... Artık nasıl istismar edildiğinin sınırı yok, avukat başvuruyor şuraya göre erişim engeli diye; tabii, artık basmakalıp veriyor sulh ceza hâkimleri o kararı, basıyor damgayı, içine baktığınızda iddiayla alakası yok yani sahte karar. Gazetede çıktı bu, BirGün'de, ben bunu Mecliste gündeme getirdim "Sahte kararla erişim engeli alınıyor." diye; benim gündeme getirdiğim açıklama gazeteye çıkmış, erişim engeli gelmiş. Bakın, dünyada örneği yok bunun ya! Yani burada bu trajediyi ortadan kaldıracak bir şey yok. O yüzden, hele hele şimdi...
Bakın, Tuncay ağabey bir şeyden bahsetti, iyi niyetle bahsettiğini düşünüyorum; dedi ki: "Adalet Bakanı, yargı reformu geldi..." vesaire. Ben onun kadar iyi niyetli değilim, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından bu Meclise son üç yılda getirilen her pakette -hatırlayın- ne denildi? "Artık haber yapmak suç olmayacak, yorum yapmak suç olmayacak, gazeteci tutuklanmayacak."
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Teşekkür ediyorum ağabey.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Şununla bitireyim: Her çıkan kanundan, "Reform yapıyoruz." diye çıkarılan kanundan sonra gazeteciler... Bakın, söylüyorum işte, mayıs ayında 55 gazeteci...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Efendim, reform bizim ülkemizde bitmeyen senfonidir, devam eder.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Ama şuraya bağlayayım, şunu demek istiyorum: Feti Bey dedi ya sunumunu yaparken "Ya, saik olacak, özel kast olacak..." diye itirazlar üzerine söyledi. Şimdi, kanunu çıkardığınızda savcı ona bakmıyor, kasıt, saik falan; oradan sonra, kanun çıktıktan sonra Feti Bey'in de gücü yetmiyor, gazeteci savcıyla, hâkimle baş başa kalıyor ve ondan sonra da cezaevine gönderiliyor. İşte Sedef Kabaş televizyondaki bir ifadesi nedeniyle kırk dokuz gün yattı, biz gittik ziyaretine.. Beğenmeyebilirsiniz bu ifadeyi ama...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Siz de zaten öyle bir ifadeyi tasvip etmezsiniz.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Ama beğenmiyorsanız onun cezası kırk dokuz gün yatmak mıdır Hüseyin Bey? Ki orada atasözünü yineledi; bu tartışmayı açmak için söylemiyorum ama kırk dokuz gün cezaevinde yattı, üstüne de mahkûm olduktan sonra çıkabildi, bakın, mahkûm olduktan sonra.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Evet, bütün bu uyarıları çok önemsiyoruz, çok teşekkür ediyoruz.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Yani bu yetkiyi verdiğimizde, bir suç isnat ettiğimizde soyut, muğlak gerekçelerle, şu anda hele bir de siyasi etki altındaki yargı bu giyotini amansız bir şekilde kullanıyor meslektaşlarımıza; sadece onlar değil milyonlarca insan bu şeyle... Burada amaç, sosyal medyada insanların vatandaş gazeteciliğini, eleştiri hakkını, ifade özgürlüğünü, protesto hakkını elinden almak yani ona ceza vermeseniz bile o korkuyu yaymak, sindirmek vesaire.
O yüzden, tabii ki meslek örgütlerini dinleyeceğiz, keşke şeyleri de dinleyebilsek dijital ortamla ilgili.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Dinleyemiyoruz çünkü sürekli konuşuluyor efendim.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Ben bitiriyorum.
"Doğrusu nedir?" derseniz; Tuncay ağabey söyledi, bunu uzlaşmayla, özellikle de meslek örgütleriyle konuşarak yapmak. Bir medya kanununa, basın kanununa şiddetle ihtiyaç var. Emeklere saygı duyuyorum ama bugünkü sorunları ortadan kaldıracak bir şey değil. O yüzden, gelin bunu uzlaşıyla, ortak akılla, özellikle de bu işi yapanlarla konuşarak çıkaralım diyorum.
Teşekkür ediyorum.