KOMİSYON KONUŞMASI

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, 29'uncu madde -bugün, bu toplantıya katılan bütün arkadaşlarımızın ben önergeyi hazırlayanları da bu konuya dâhil ediyorum hatta- çok yoruma açık bir düzenleme. Biz, bu kadar yoruma açık, keyfiyete açık bir düzenlemenin bu yasa teklifinden çıkarılması gerektiğini baştan beri savunuyoruz ve aslında bütün yasamız da bu maddenin üstünde kitlendi kaldı. Tüm yorumcular, tüm değerlendirmeler de buradan yürüyor. Tabii, 2020 yılında da yasayı yaparken yine bir yasa vardı ortada dedik ki: Burada bazı sorunlar var, bunlar toplumun kolektif hafızasını yok eder demiştik o günün şartlarında. Yine, böyle iyi niyetle "Yok, hiç öyle bir şey olmaz." dediler. Ama gördük ki uygulamada yolsuzluk ve rüşvet haberlerine kişilik haklarının ihlali çerçevesinde engelleme kararları veriliyor. O gün ısrarla biz uyardığımız hâlde gördük ki yasa muhalif sesleri, 2020'de çıkarılan yasa da muhalif sesleri susturan bir araca dönüştü. Yani muhalif seslerden kastım gazeteciler, muhalif seslerden kastım internet medyasında, sosyal medyada yayın yapan çeşitli gazeteciler ve görüş bildirenler. Örneğin "Unutulma hakkı, vatandaşlardan ziyade siyasetçiler, kamu görevlileri için bir koruma kalkanı görevi yapmaktadır." denmişti o zaman. Kişilik hakkı ihlali gerekçesiyle vatandaşın kamusal figürlere ilişkin haber alma hakkı engellenmektedir. Medya Araştırma Derneği -MEDER- bir araştırma yapmış; sosyal medya yasasının basın özgürlüğü üzerine etkilerini izleme araştırması. Bu 2020 yılında çıkardığımız araştırmanın genişletilmiş bir raporunu hazırlamış. Ekim 2020 ile Ekim 2021 arasında en az 1.197 haber hakkında içerik kaldırma kararı verilirken içerik kaldırma kararlarının 675'i "yolsuzluk ve usulsüzlük" üzerine -yani iktidar temsilcilerinin yolsuzluk ve usulsüzlük haberleri üzerine uygulanmış- 466'sı da "görevi kötüye kullanma" üzerine uygulanmış. Yani, iyi niyetle bir sürecin yönetildiği söylendi, o gün de tam şöyle anlatılıyordu: "İşte, burada bir kişi mağdur olmuş olabilir, o mağduriyete karşı bu kişinin hak ve özgürlüklerini koruyacak, kişiyi koruyacak." derken bakın, uygulanmış, iki yıl önceki uygulamada 1.197 olay incelenmiş, 675'inde yolsuzluk, 466'sında görevi kötüye kullanma haberleri engellenmiş. Yani, sayın yöneticiler, teklif sahipleri; sıradan bir vatandaş gelip de bu maddelerin hiçbirini aslında kullanmamış, onun hakkını savunmamışız siyasetçileri savunmuşuz.

Buna ilave olarak, tabii "halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek" gibi bir başlığımız var, uzun zamandır kullanılan bir başlık, sık sık da sağa sola çekiliyor. "Halkın benimsediği değerleri aşağılamak" var. "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "örgüt propagandası" gibi suç kategorileri zaten dijital mecrada eleştiri ve ifadeleri sık sık baskılayan maddeler.

Şimdi, bu düzenlemenin 29'uncu maddesinde de "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu"yla yeni bir suç tanımı daha devreye sokuluyor. Hâlihazırda iktidara muhalif sesleri baskı altında tutmaya hizmet eden ceza düzenlemeleri göz önünde tutulduğu zaman, önerilen suç tanımıyla istenilen sonucu kestirmek çok da zor değil: Muhalif sesleri susturmak.

Tabii, bu hususta mevcut adli uygulamalar dikkate alındığında "kamu barışına karşı suçlar" kategorisinde değerlendirilen suç başlıkları üzerinde çok sayıda kişiye tutuklama ya da adli kontrol önlemi uygulandığını da hatırlatmakta fayda var. Hâl böyle olunca, yaklaşan seçim sürecinde dezenformasyon bahanesiyle iktidar partisinin çıkarlarına ters düşebilecek haberler yapan haber ve içerik üreticilerinin zapturapt altına alınması önemli bir tehdit arz etmektedir. Bu anlamıyla bu teklif, dijital medyayı ana akım medyaya dönüştürme, tek seslileştirme teklifidir. Yani sosyal medyanın, internet medyasının da "ALO Fatih"lerini yaratma çabasıdır.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Evet.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkanım, "Evet." demeyin, uzun bir değerlendirmem var. Avrupa'yı, Almanya'yı...

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Efendim, zaten geneli üzerinde konuşmuştuk.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ben geneli üzerinde bunları anlatamadım Sayın Başkanım.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Geneli üzerinde tam bir saat konuştunuz.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Başkanım, otuz beş dakika konuştum ama Almanya, İngiltere örneklerini, Avrupa, Amerika örneklerini paylaşmadım, şimdi paylaşacağım.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Rica ediyorum toparlayalım Onursal Bey. Ya, bakın...

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Buna hazırlık yaptım Başkanım, ben iki gündür çalışıyorum. Dinlemek istemeyen dinlemesin.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Zaten Adalet Komisyonunda da değerlendirilecek.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Başkanım, o zaman geldiğinde Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız değerlendirir. Oradaki Başkan da gerekli düzenlemelerin...

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Lütfen, toparlamanızı rica ediyorum.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ben çalışmamın hepsini kayıtlara geçireceğim, bunu şimdiden söyleyeyim size. Lütfen, karşılıklı bir polemik...

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ne kadar süre istiyorsunuz?

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Benim 3 sayfalık bir çalışmam var, bunu kayıtlara geçireceğim.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ama bu şık bir şey değil ki ya! Doğru da değil ya!

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - "Bu şık bir şey değil." değil. Ben bir çalışma yapmışım Başkanım, siz bu çalışmamı nasıl yok sayarsınız yani? Ben bu çalışmamı niye sizinle paylaşmayacağım? Ben dünya örneklerini incelemişim, katkı sunmak istiyorum ben bu Komisyona. Siz nasıl...

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - En azından belirli bir mantık örgüsü var ve biz dinliyoruz yani.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Evet, evet. Buyurun, ben size bir kanunla alakalı anlatıyorum. Şimdi, arkadaşa diyorsunuz ki: "Domates, portakal anlatma." "Onursal konuşma..." Sonra da çok...

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Yok, yok. Ben konuşmanı destekleyici mahiyette...

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ben şaşırıyorum. Ha, bir hakaret içeriyorsa da konuşuruz. Söz hakkı da sizindir, konuşun istediğiniz kadar.

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) -Yanlış anlaşılmasın, ben istifade ettiğimi ve bir mantık örgüsü olduğu için değerli bulduğumu ifade ederek...

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Sağ olun, teşekkür ederim Ahmet Vekilim.

Yine, düzenlemenin gerekçesinde, Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğindeki düzenlemelere göndermeler bulunmaktadır. Tasarının halkı yanıltıcı niteliği burada devreye giriyor. Evet, tüm ülkelerde dezenformasyona yönelik düzenlemeler mevcut, hatta 50'den fazla ülkede dezenformasyona yönelik uygulamalar söz konusu. Tasarının gerekçesi başka, içeriği başka bir olguya karşılık geliyor.

Düzenlemede atıf yapılan ülkelerdeki yasal ve pratik işleyişe geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var: Almanya, Fransa, İngiltere, ABD ve Avrupa Birliğinde yalan habere karşı tutuklama, gözaltı, ceza gibi önlemler söz konusu değil. Almanya'da bir uygulama var, onu da birazdan açacağım, bir eksiklik olmasın diye eklemek isterim. Bu anlamda önerilen yasa teklifi Bahreyn, Bangladeş, Benin, Kamerun, Fildişi Sahilleri, Kazakistan, Myanmar, Ruanda, Tayland gibi ülkelerle benzeşiyor. Tüm bu sayılan ülkelerde bugün tartıştığımız yasa teklifinde olduğu gibi ceza düzenlemeleri yapılmıştır. Bu hâliyle, hayaller gelişmiş Batı demokrasileri, gerçekler ise üçüncü dünya standartlarıdır. Dezenformasyon bu ülkede tüm kesimlerin ortaklaştığı bir sorun. Sosyal medyadaki dezenformasyonun bir gerçeklik olduğu, bununla mücadele edilmesi gerektiği aşikârdır ancak burada dezenformasyonla değil, seçim öncesi muhalefetle bir mücadele var, başta da belirtildiği gibi, dijital mecralarda yanıltıcı bilginin önüne geçilmiş. "Post hakikat" durumuna karşı yasal çerçeve oluşturulmasının gerektiğini düşünüyoruz, "nasıl?" sorusuna ilişkin olarak demokratik temayülleri içselleştirilmiş ülkelerin uygulamaları ve uluslararası hukuk standartlarının ölçü alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda, mevcut tasarı demokratik uygulamalarla taban tabana zıttır, getirilen düzenlemeyle amaçlanan, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının manipülasyon ve yalan haber bombardımanına karşı ses çıkaran medya ve bireylere karşı sansür, otosansür mekanizmalarını daha da güçlendirmektir. Yine, örneğin Almanya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde dijital mecralara dair internet özgürlüğünün görece yüksek olduğu ülkelerde farklı düzenlemeler yapılıyor fakat bu düzenlemeleri bizimkinden ayıran şey gerekçeleri ve uygulamaları. Mesela, Almanya'da yapılan düzenlemenin gerekçesi, nefret suçlarının önüne geçmektir. Genelde aşırı sağcı gruplar tarafından yalan haber yapma, yayma, kamuoyunu suça teşvik etme, halkı kışkırtma, şiddet görselleri paylaşma ve tehdit içerikleriyle daha etkin mücadele olarak belirlenmektedir; pratikte ise süreçte idarenin payı yok denecek kadar azdır. Almanya'daki işleyiş şu şekilde özetlenebilir: Sosyal medya platformları alenen suç teşkil eden içeriğin belirlenmesinden sorumludur, herhangi bir içeriğin kaldırılıp kaldırılmayacağına dair karar sosyal medya platformu tarafından verilir. Burada idare, sosyal medya platformunun uygulamalarını bütün olarak inceler ve eğer talep edilen ilkelere uyulmadığını tespit ederse platforma ceza yazabilir, eğer sosyal medya platformu içeriği kaldırır ya da engellerse içeriği kaldırılan kullanıcı için adli itiraz öngörülür; adli süreçler sonrası içerik ya yeniden erişime açılır ya da olduğu gibi kalır, eğer paylaşılan içerik düşünce ve ifadenin ötesinde bir suç ögesi içeriyorsa sosyal medya platformu kolluğa ihbarda bulunur. Bildirilmesi gereken paylaşımlar, yasadışı örgütlerin propaganda materyalinin yayılması, ölüm tehdidinde bulunulması, ciddi şiddet içerikli eylemlere hazırlık, şiddete teşvik ve şiddetin tasvir edilmesi, suçun ödüllendirilmesi ve onaylanması, isyana teşvik ya da çocuk pornografisi kayıtlarının yayılması suçlarına konu olmalıdır.

Fransa örneğinde de düzenlemenin amacının internet üzerinde seçim süreçlerinin olası manipülasyonuyla daha etkin mücadele etmek olduğu vurgulanmaktadır. 2019'da uygulamaya giren yasa, sosyal medya platformlarına, seçime üç ay kalmasından itibaren yapılan reklam, propaganda içeriklerini ve bunların finansman kaynakları ile bedellerini kamuoyuna açıklamak zorunluluğu getirmiştir. Söz konusu yasa, dış ülkelerin seçim süreçlerine olası müdahalesinin önüne geçmek için devreye sokulmuştur. 2016 Amerika Birleşik Devletleri seçimleri ve BREXIT sürecinde Rusya'nın seçim süreçlerine dâhil olduğu iddialarının ertesinde Fransa'da böyle bir yasa ortaya atılmıştır. Ayrıca, Fransa'da işleyişte bilginin dezenformasyonu iddiasıyla başvuru yapan siyasi partilerin iddiaları yargı tarafından verilir.

İngiltere'de ise, yanlış bilginin ve yurtdışı kaynaklı dezenformasyon kampanyalarının önüne geçilmesi için bürokrasinin, akademinin, sivil toplumun dâhil edildiği bir süreç işletilmiştir. Bu çabanın arkasında dezenformasyonla mücadele ve yanlış bilginin yayılımının çok boyutlu yapısına gönderme vardır. İngiltere örneğinde dezenformasyonla mücadele için devlet ve devlet dışı aktörler eş güdümlü hareket etmektedir. Yine, Fransa'ya benzer şekilde İngiltere'de de gerekçe BREXIT seçimlerinde yaşanan Cambridge Analytica skandalı ve Rusya'nın seçim sürecini yalan haberlerle manipüle ettiğine dair iddialardır. Büyük teknoloji firmalarının kanaat mühendisliği ve yabancı ülkelerin seçim manipülasyonu demokratik karar alma süreçlerini tehdit etmektedir, dezenformasyonla mücadele çerçevesinde kişilere yönelik herhangi bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Çözüm yolu olarak temel eğitimden başlayarak medya okuryazarlığı hususunda halkın bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar devreye alınmıştır. "Denge ve Denetleme Ağı"nın "Dünyada Sosyal Medya Düzenlemelerine Karşılaştırmalı Bakış ve Türkiye İçin Somut Öneriler Raporu"nda da dikkat çekildiği üzere, Amerika Birleşik Devletleri'nde ise, son dönemde yapılan düzenlemelerle kullanıcı içeriklerine yönelik her türlü faaliyetlerini detaylı raporlamaları zorunlu hâle getirilirken sosyal medya platformlarının içerik kaldırma gibi eylemlerinin ancak mahkeme tarafından kanun dışı olarak addedildiği durumlarda gerçekleştirildiği hükmü getirilmiştir. Bir de dijital hizmet yasası var, bundan konuşmamın başında bahsetmiştim, bir sonraki maddede de buraya atıfta bulunuluyor. Bunları incelediğimiz zaman, dezenformasyonla mücadele meselesinin dünyanın bir meselesi olduğu ve herkesin bunu konuştuğu çok aşikâr. Fakat, dünyadaki uygulamalarla Türkiye'deki uygulamayı karşılaştırdığımızda görüyoruz ki aslında Türkiye'de özellikle "dezenformasyonla mücadele" başlığı adı altında muhalefeti susturmaya yönelik, muhalif sesleri susturmaya yönelik bir yasa tasarısı getirilmiş. Teklifin 29'uncu maddesinde de burada açıkça her tarafa çekilebilecek, her türlü çağrıyı, her türlü hesap sormayı, her türlü hak aramayı aslında dezenformasyon meselesinin içine dâhil edip kişileri üç yıla kadar, hatta organize olduğu için dört buçuk yıla kadar cezalandırabilecek bir tasarı önümüzde. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarının Türkiye demokrasisine çok ciddi yaralar açacağını düşünüyoruz. Özellikle, vatandaşın ifade özgürlüğü önüne büyük bir engel olacağını, halkın haber alma özgürlüğünün önünde büyük bir engel olacağını düşünüyoruz ve bunun ivedilikle tekliften çıkarılmasını talep ediyoruz.