KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, bir kez daha yeni dönemin hayırlı olmasını temenni ediyorum, görevinizde başarılar diliyorum.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Çok teşekkür ederiz.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, tabii, bu, altıncı yargı reformu paketi olarak kamuoyuna sunuldu, yansıdı. Biliyorsunuz, Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklanmıştı. Bu kapsamda belli hedefler, amaçlar şeklinde bazı açıklamalar oldu. Burada, esasında, yargıdaki güvenin kötü bir seviyeye gelmesiyle yargıdaki sorunların giderilebilmesine, bir yenilenmeye, bir düzeltmeye yönelik kamuoyunda büyük iddialarda bulunuldu. Bu altıncı pakette, altıncı paket dâhil, ülkedeki yargıya ilişkin sorunların çözümüne, yargıya güveni artırıcı bazı tedbirlerin alındığına yönelik herhangi yeni bir durumun olmadığını bir defa not düşelim. İkincisi: İnsan Hakları Eylem Planı. Yine, bu kapsamda, insan hakları alanında bazı yapılması gerekenlere yönelik açıklanan bir plan vardı, onun devamında da baktığımızda, o günden bugüne gelinceye kadarki düzenlemelerde bu amacın sağlanmadığını, hatta bu alanda daha kötüye gidildiğini de yine not düşelim. Bu açıklamalarımın sebebi: Bu kanunun genel gerekçesinde hem Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin hem de İnsan Hakları Eylem Planı'nda açıklananların burada bir gerekçe olarak sunulmasından ötürü; bu izahatı yapalım.

Şimdi, burada 3 tane temel düzenleme var. Birincisi, hâkim ve savcı yardımcılığı. İkincisi, noterlere ilişkin; gerek noterlerin sorumluluğu, gerekse görevlendirilmesi, kendi içindeki görevlendirilmesi ve ilave yeni görevler getirilmesi, bunlarla alakalı düzenlemeler var. Üç "stokçuluk" diye bilinen o konuda, işte fiyatları etkileme suçunda, ceza artırımı var.

Şimdi, öncelikle şu izahatı yapmak istiyorum: Liyakatin esas olmadığı hiçbir yerde bu tür düzenlemelerin yani hâkim, savcı yardımcılığının iyi ya da kötü olacağı yönünde bir düşünceyi açıkçası açıklamakta zorlandığımızı ifade edelim. Çünkü, bugün, Türkiye'de son yıllar içerisinde hiç olmadığı kadar yoğun bir hâkim, savcı alımı oldu -ben zaman zaman toplantılarımızda söylüyorum- yani siz iktidara geldiğinizde, AKP iktidara geldiğinde Türkiye'de yaklaşık 7 bin hâkim savcı vardı, bugün bakıldığında bunların belki de 2 bini ancak görevdedir, gerisi emekli oldu, görev süreleri bitti; bugün 26 bin seviyesinde hâkim, savcı var. Dolayısıyla hiçbir cumhuriyet hükûmetinin almadığı kadar ki tarihte bütün hepsini topladığımızda hiçbir hükûmetin yapmadığı kadar hâkim, savcı alımı gerçekleştiren bir iktidarsınız. Şimdi, burada liyakat konusuna gelince de üzülerek ifade edelim yani güreşçinin banka yönetim kurulu üyesi dahi yapılabildiği bir düzenin içerisindeyiz.

Bizim Anayasa'dan ve İç Tüzük'ten kaynaklı milletvekili olarak bazı haklarımız var. Nedir bunlar? Yasama ve denetim kapsamında bakanlara soru sorma, yazılı soru sorma; sözlü soru sorma ortadan kaldırılmıştı. Sayın Başkan, şunu ifade edeyim: Yazılı sorularda da açıkçası bakan veya kurumunun işine gelen sorular cevaplanabiliyor, işine gelmeyenler cevaplanmıyor. Mesela bir örnek vereyim, en son çıkardığımız o özel af kanunundan sonra bir soru sormuştum Adalet Bakanına, dedim ki: "Bu kanun kapsamında kaç kişi bundan faydalandı? Ne kadar insan tahliye oldu, cezaevinden çıktı? Bunların suç tiplerine göre sırası nedir, sayısı nedir?" Yani bunlar gizli bilgi değil. Meclisin yaptığı bir yasama faaliyeti sonrasında kamuoyunun esasında bilmesi gerekenler şeyler; iktidarın, Meclis çoğunluğunun verdiği karardan nasıl sonuçlar çıktığının bilinmesi gereken sorular. Tabii, buna cevap verilmedi.

Şimdi, mesela, bizatihi, buradaki liyakati yani yargıya ilişkin alımları ortaya çıkarabilmesi için yine yakın zaman içerisinde -umarım bunu cevaplarlar- Adalet Bakanına bir soru sordum -bunu müsaadenizle buradan da tutanağa geçireyim, herkes de bilsin- dedim ki: "Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. Bakın, burada sunduğumuz gerekçe, yargı organları, bir ülkenin devlet yapılanması içinde hukuk sisteminin işleyişini sağlayan temel kurumlardır. Yönetim mekanizmasının hukuk normları, toplumsal düzenin adalet esasında işlemesi yükümlülüğünü üstlenen yargı organlarının bu yükümlülüğünü eksiksiz yapabilmesinin yolu ise bunun bağımsızlığına bağlıdır. Yasama ya da yürütmenin vesayetine girmiş bir yargı, işlevini yerine getirmek bir yana sistemsel sorunun kaynağına dönüşebilmektedir. Yargı bağımsızlığına zarar veren, etkenlerin başında ise yargının siyasallaşması gelmektedir ki bu yönde gidiş son yıllarda ivme kazanmıştır. Genelde siyasetin, özelde ise iktidar partisinin siyasi taraf olduğu davalarda verilen kararlar hukuk sistemimizin âdeta kara deliğine dönüşmüş durumdadır. İktidarın politikalarını eleştiren başta muhalif parti temsilcileri ile düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında çeşitli protesto eylemleri gerçekleştirenler, ne yazık ki yargı eliyle özgürlük ve haklarından mahrum kalmaktadır. Yargı bağımsızlığında yaşanan tahribatı ortaya koyan göstergelerinden birini de Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların içeriğinden gözlemleyebilmekteyiz. Yüksek mahkemeye geçen yıl 66.121 başvuru olmuş, bunlardan yüzde 73'ü adil yargılanma hakkı kapsamında yani yargı mercilerinin kararları taraflar açısından adil bulunmamakta ve itiraz yoluyla hak arayışı devam etmekte.

Toplumun kahir ekseriyeti, yargı organlarına son dönemde atanan hâkim ve savcılarla yargının işleyişinde var olan sorunların arttığı kanaatindedir. Hâkim ve savcı mesleğine alımlarda uygulanan 70 baraj puanının 2017 Ocak, 2019 Şubat aylarını kapsayan iki yılı aşkın süre boyunca uygulanmadığı, bunun da alımlarda siyasi etkiyi arttırdığı, hâkim ve savcı niteliğini düşürdüğü bir gerçektir. Bu bağlamda;

1) 2017 yılı başı ile 2022 yılı Nisan ayının sonuna kadar o zaman diliminde mesleğe ilk kez kabul edilen hâkim ve savcı sayısı kaçtır, bunların yıllara göre dağılımı nasıldır?

2) 2017 yılının başı ile 2022 yılının Nisan ayının sonunu kapsayan zaman aralığında mesleğe ilk kez kabul eden hâkim ve savcıların kaçı 70 puan kriteri aranmaksızın atanmıştır, bunlardan kaçı avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçiş yapmıştır?

3) 2017 yılının başıyla 2022 yılının Nisan ayının sonunu kapsayan zaman aralığında avukatlıktan hâkimlik ve savcılığa geçiş yapanların kaçı hâkim ya da savcı olarak atanmadan önce herhangi bir siyasi partide görev üstlenmiştir?

4) 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında meslekten ihraç edilen hâkim, savcı sayısı kaçtır, bunların kaçı terör örgütüyle iltisaklı ve irtibatlı olma suçlamasıyla ihraç edilmiştir?

5) 15 Mayıs 2022 tarihi itibarıyla Türkiye genelinde kaç hâkim ve savcı vardır, bunlardan kaçı kadın, kaçı erkektir; mevcut hâkim ve savcıların yaş ortalaması kaçtır?"

Amaç ne bu sorularda? Yargının bir fotoğrafını görelim. Bakın, on beş gün geçti zaten cevap verilmedi, göreceğiz.

Şimdi, liyakatle alakalı biz bunları niye söylüyoruz? Çünkü gerek siyasi çalışmalarımızda gerekse toplumun içerisinde var olduğumuz anlarda gerekse de Türkiye'deki önemli kurumların başındaki insanların açıklamalarından önemli pozisyondaki yargıçların açıklamalarından biz bunları alıyoruz.

Şimdi, buraya gelirken yine bu alanda liyakatin olmadığını ve bu yöndeki halkımızdan gelen şikâyetlerin bizatihi tespiti amacıyla bazı haberlere şöyle bir göz attım: Bakın, bir arkadaşımız, Ünal Aydın isimli bir genç kardeşimiz, hâkim ve savcılık sınavında 17.935 kişi arasında 13'üncü oluyor, 100 soruda 93.36 puan alıyor. Yani bu aday, mesela mülakatta neyi yanlış yapmış da 61 puan alarak elenmiş olabilir? Yani bunu gerçekten... Hani kamuda insanlara bu "Cumhuriyetin temel niteliği ne?" dersek "Bir fırsat eşitliği olduğunu, gariban bir ailenin çocuğunun da en tepelere kadar yükselebildiğini göstermektir." diyeceğini unutmayalım. Mesela olur ya bilmesi gerekenin ya da bizim bilmediğimiz ama bilmesi gerekenin, onun için bildiği bir şey varsa bu tip meselelerin de açığa çıkması lazım. Biz bunun için diyoruz ki: Türkiye'de sözlü sınav hep kötüye kullanılıyor ama sözlü sınavların da bir şekilde sesli ve görüntülü şekilde kaydedilmesi, denetime açık olması -evet, özel bir meslek bu- ama gariban vatandaşların da hakkının yenmemesi lazım. Yani burada ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: "Benim babam kahveci, annem ev hanımı; elenmem normal." Şimdi, vatandaş nezdinde de bir kabulleniş var. Dolayısıyla bu, hukuk devletini temelden sarsan bir durumdur.

Şimdi, bakın, bir hâkim, savcı alımında listeler çeşitli şekillerde açıklanıyor, bizim bunlardan yazılı olarak sunduklarımız var ve bakıyorsunuz, Sayın Başkan, birçoğu sizin partiniz içerisinde hep önemli konumlarda görev yapmış kişiler. Şimdi, denebilir ki: "Efendim, burada bir yasal engel yoktu, biz yaptık." ama herhangi bir şekilde muhalif partinin... Ben size burada sayayım, mesela sizin AK PARTİ Zonguldak İl Gençlik Kolları Başkanı, Sultanbeyli İlçe Başkanı ve aynı zamanda belediye başkan adayınız, Giresun İl Yönetim Kurulu Üyeniz, Adana eski üyeniz, Konya'daki üyeniz, Rize'deki eski yöneticiniz, Kaman belediye başkan adayınız, Kırıkkale İl Başkan Yardımcınız, Çayırova İlçe Yönetim Kurulu Üyeniz, Adana milletvekili aday adayınız, Kırklareli Merkez İlçe Yönetim Kurulu Üyeniz, eski Trabzon İl Başkan Yardımcınız, Tokat İl Başkanınız, Giresun üyeniz, Edirne'den milletvekili adayınız, Tokat'tan ilçe yöneticinizin yakını yani böyle bakıyorsunuz, Giresun İl Yönetim Kurulu Üyesi, şimdi bunlar, böyle liste devam edip duruyor. Bakın, bunlar sadece sizin partinizden olursa, orada üyelik veya bir yöneticilik yapmışsa bu listelerde isimlerini buluyorsunuz.

Şimdi, herhangi bir Cumhuriyet Halk Partilinin ya da herhangi bir diğer siyasi parti mensuplarının Türkiye'de -Mecliste olması şart değil- herhangi bir şekilde, herhangi kademesinde görev yapmış birisinin buralarda hâkim-savcı olduğuna yönelik bir tane örnek gösterebilir misiniz? Yani biz partimizde neredeyse her kademede görev yaptık, neredeyse her kademede görev yapan arkadaşlarımızı da tanıyoruz, bir arkadaşımız daha bize söylemiyor ki: "Şuradan birisi de gitti, hâkimlik sınavında yazılıdan yüksek aldı, sözlüyü de geçti, hâkim, savcı oldu." Şimdi, bunu da bir not düşelim.

Değerli arkadaşlar, bununla birlikte, mesela ağırlıklı olarak hâkim-savcılara -görev yaparken özellikle yerel mahkemede- coğrafi teminatı biz çok önemsiyoruz çünkü hâkim-savcı karar verdiğinde ertesi gün bir yere sürülmeyeceğini bilmesi lazım. Yani bu yönde de özellikle siyasetin baskısının çok olduğu kararlarda, açıkçası sizlerin hoşuna gitmeyen kararlara imza atanların çok kısa sürede, hemen ertesi gün başka yerlere gönderildiği çok şey gördük. Bakın, İnsan Hakları Eylem Planı'nda altı ay içerisinde bunun getirileceğinin sözünü vermiştiniz; üzerinde çok ciddi zaman geçti, böyle bir düzenleme yok. Yani bu sizin açıkladığınız belgeler içerisinde de -biz satır satır takip ediyoruz arkadaşlarla- hakikaten okurken bizim "Aslında böyle bir şey gelse iyi olur." dediğimiz düzenlemeler dahi gelmiyor.

"Peki, biz böyle söylüyoruz, burada hâkimler ne diyor?" dediğimizde bakıyorum zaman zaman çeşitli komisyonlarda gerek Mecliste gerekse başka platformlarda, işte, Hâkimler ve Savcılar kurulu Daire Başkanlarının, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlarının yapmış oldukları açıklamaları, bunları da böyle şeylerden topluyorum. Burada en tepedeki hâkimlerin şu ifadeleri var, bakın diyorlar ki: "Deneyimsiz hâkimlerden dolayı bizim çok rahatsız olduğumuz kararlar var." "Yargı için ciddi kayıp olan kararlar var." "Ceza indirimi konusunda itiraz edilen konularda yani vatandaş açısından söylenen ifadelerde haklılık payı var, biz de rahatsız oluyoruz." Bakın, direkt bizim ifadelerimiz değil bunlar, bu insanların ifadelerinden derledim. Yine bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu Üyesi diyor ki: "Bazı kararları aileme dahi izah edemiyorum ben." İşte, kamuoyunda rencide eden kararlar alınıyor. Yani bunlar bizatihi mesleğin içerisindeki yüksek yargıda görev yapan insanların söyledikleri.

Şimdi, mesela bir hâkim -daha önce bu dile geldi ama bu konuyla ilişkili olduğu için yine dile getirmek istiyorum- şöyle bir şeyi karara yazıyor, diyor ki: "Siyasilerin yakınları hakkında soruşturma dahi açılmazken suçu daha az olana ağır ceza adaletle bağdaşmaz." bir uyuşturucu davasında. Tabii, HSK tarafından Siirt'e atanıyor hemen peşinde. Bunlar niye? Sonuçta, kamuoyuna yansıyan, altı dolu birçok açıklama oluyor ve bu açıklamalar, itiraflar sonrasında yargı yapması gerekeni yapmıyor. Yine, hakkında birçok iddia geçen... Mesela -isim vererek söyleyeyim- Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkanının hakkında birçok iddiada bulunuldu. Nasıl bir denetim yapıldı, o daha belli olmadan bakıyorsunuz Danıştay Üyesi olarak seçildi. Sayın Başkan, şimdi sizin getirdiğiniz kurallarda -bizim geçirdiğimiz değil- diyorsunuz ki: "Sulh ceza hâkimi olabilmek için o yerde dört yıllık kıdeme sahip olmak lazım." Peki -ben burada örnek aldım- mesela bir gazeteci hakkında verilen tutuklama kararı, yani dört yılı dolmamış, üç yıl on aylık meslek kıdemi olduğu ortaya çıkıyor yani karar çıkartıldığı zaman bu uygulanmadıktan sonra bunun ne önemi var? Bunu kim denetleyecek? Şimdi, bunları söyledikten sonra şunu da ifade edeyim: Bütün bunlarda bakın "insan hakları" diyoruz "Anayasa" diyoruz "Yüksek Mahkeme" diyoruz; ben size söyleyeyim: Benim açımdan biz önce hukukçuyuz yani adalete sadık kalacağımıza, hukuka bağlı kalacağımıza yemin etmiş insanlarız. Dolayısıyla, bu yönüyle baktığımda ben mahkeme kararlarında inanın, yani o partiden olmuş, bu partiden olmuş, şu görüşten olmuş, birçoğunu hiç hayatımda da görmedim, bunlar benim konum da değil aslında; onun için isimler nezdinde de vermek istemiyorum bunları ama şu notu düşmek lazım: Şimdi, bir yargıç düşünün, bu yargıç çok açık bir şekilde Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamış insan haklarının emredici hükümlerine uymamış, bununla ilgili mevzuata uymamış, bütün bunlara uymamış ve ne hikmetse ki bütün siyasi ve politik kararlar kendisinin önüne gitmiş, kendisinin önüne gitmemişse de kendisi o adliye içerisinde heyetini de alarak gezmiş -gezen bir heyet yani bu meslekte yirminci yılıma geldim neredeyse, ben böyle bir uygulama da hiç görmedim- toplamda da ne bileyim, çok net, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamış ve Bakan Yardımcısı olarak atanabiliyor. O zaman ne oluyor biliyor musunuz? Siz bu kadar hâkim, savcı içerisinde "Ya, işte, yanlış karar; ne yapalım?" diyeceğiniz bir izahat da yok çünkü bunu irade olarak sahipleniyorsunuz, benzeri diğer kararları veren insanların yükselmesinde de biz bunu görüyoruz.

Maddelere ilişkin düşüncelerimizi ayrıyeten açıklayacağız ancak şu notu da düşmek istiyorum: Şimdi, bazı meslek örgütleriyle ilgili yapılan düzenlemeler; olabilir, ihtiyaç vardır, yoktur ama bu meslek örgütlerindeki insanları bizzat dinlemek lazım. Şimdi ben bana gelen belgelerden söyleyeyim: Noterlerle ilgili bir düzenleme yapılıyorsa Noterler Birliği Başkanı ve yönetiminin bir yazılı görüşünün de olması, alınması ya da tartışılması gerekmez mi? Bakın, bana kendileri gönderdi ve ben burada bakıyorum, bu düzenlemenin doğru olmadığını düşünüyorlar. Şimdi öyleyse, mesleğin içerisinde bulunan insanların görüşünü almadan da bu tür düzenlemeleri yapmamak lazım diye düşünüyorum.

Benim geneli hakkında söyleyeceklerim şimdilik bunlardan ibaret, maddelere ilişkin düşüncelerimizi ayrıyeten paylaşacağım .

Teşekkür ederim.