KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli üyeler, sevgili bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu konuştuğumuz konu ilginç bir konu esas itibarıyla yani bir finans merkezi ihdas edilmesi düşünülmüş. Tabii, bu, yeni bir hadise değil, epey bir zamanı var, daha önce de çok düşünülmüş, konuşulmuş bir mesele. Ben şöyle bir yorum yapacağım.

Şimdi, dünya finans sistemlerine baktığımızda ülkeler arasında farklılıklar olduğunu görüyoruz. Mesela, kara Avrupası'nda -bizde de biraz öyle- finans piyasaları daha çok banka üzerine dayalı olarak oluşuyor ama Anglosakson dünyada yani Amerika ve İngiltere gibi ülkelerdeyse piyasa üzerinden finansman meselesi gündeme geliyor. Dolayısıyla iki ayrı dünya, iki ayrı yaklaşım var esas itibarıyla. Mesela, Japonya, Almanya, Türkiye daha çok bankacılık sektörü aracılığıyla fonlarını dağıtıyor; Amerika'da öyle değil, Amerika'da piyasalar bu işi yapıyor yani ona uygun mekanizmalarla.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şöyle bir şey var bence: Sayın Cumhurbaşkanının -benim bildiğim kadarıyla- çok geçmişten beri gelen bankalarla ilgili bir sıkıntısı var. Bu sıkıntının çok da yanlış olduğunu düşünmüyorum bu arada, onu da söylemiş olayım yani özellikle biraz daha geriye gidersek hatırlayacaksınız, rahmetli Erbakan döneminde, gerçekten, KOBİ niteliğindeki şirketler toplam yatırılabilir fonlar içinden aldıkları paylar itibarıyla gerçekten yüzde 3-4 civarındaydı. Tabii, buna tersten bakarsanız bankalar esas itibarıyla Türkiye'deki var olan holding türü şirketlerin uzantısı olarak oluşmuşlardı yani her grubun bir bankası vardı, ucuza mevduat topluyordu ve bunu kendi şirketlerine plase ederek kendi yatırımlarını finanse ediyordu; böyle bir mekanizma kurmuşlardı. İlk defa Özal döneminde, esasında, bir adım atılmıştı bu konuyla ilgili olarak ama hadi oraya girmeyeyim şimdi, Kastelli mastelli meseleleri var, oraya girmeyeceğim. Ama bankalarla ilgili hakikaten böyle bir mesele var ve Rekabet Kurumundan arkadaşlarımız var, onlar da bu konuyu biliyorlardır. Gerçekten de bankaların kendi iç dayanışmalarıyla oluşturdukları bir kartel güçleri vardır. Türkiye'de her zaman bu kontrol altına alınmaya çalışıldı ama pek de kontrol edilemeyen bir güçtür esas itibarıyla.

Şimdi, ben size bir birkaç tane not çıkardım, mesela 11 Ağustos 2017'de Sayın Cumhurbaşkanı şunu söylüyor, diyor ki: "Bankalar rahat durmuyor. Biz faizlerin düşmesi lazım diyoruz. Bankalar ise vatandaşın oraya yatırdığı paraları kendisi için âdeta soyup soğana çevirme aracı olarak kullanıyor." 2017 Ağustosunda söylüyor bu lafı. Benim böyle rastgele notlarım bunlar. 2020'de şöyle bir cümlesi var, diyor ki: "Özel bankalar bu süreçte hiç de iyi bir imtihan vermiyorlar." "Bu süreç" dediği de pandemi süreci. 2019'da, hatırlayacaksınız, pandemi başladıktan sonra Hükûmet bence yanlış bir perspektifle üretim kaybı olmasın diye üretimi desteklemeye yönelik olmak üzere boyuna krediler verdi, bankalardan kâğıt aldı, piyasaya likidite verdi ama "Olan ne oldu?" diye baktığımızda o likidite üretime gitmedi. Hatırlayacaksınız, hatta "aktif rasyosu" diye bir şey çıkarmak zorunda kaldılar çünkü aktif rasyosuyla en azından krediye plase edilmesini sağlamaya yönelik olmak üzere bir adım atmak istediler. O sene itibarıyla da söyleyeyim, 2019 sonu itibarıyla -yanılmıyorsam- reel olarak bankacılık sektörü yüzde 22 kâr etti, borsa da yüzde 29 reel olarak kâr etti ki bu iki oran da çok yüksek oranlardı.

Diyor ki 2020'de: "Ülkemizin ve milletimizin içinden geçtiği bu zor dönemde özel bankaların da üzerlerine düşeni yapmasını bekliyoruz." 2021'de diyor ki: "Merkez Bankası faizleri yüzde 14'e çekti, özel bankalar yüzde 30'a çıkardı." Öyle oldu, şu anda mevduat faizlere bakın; kredi faizleri yüzde 40-50'ye vardı neredeyse şu anda. 26 Ocak 2022'de -inşallah bunu da oraya yazmışımdır- "Kredileri kamu bankalarından kullanın." diye deklarasyon yapıyor yani "Kredi kullanacaksanız özel bankalardan değil; gidin, kamu bankalarından yapın." diyor.

Özetle demek istediğim şey şu: Yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı veya herhangi başka bir parti de olsaydı iktidarda bence benzer bir durumla karşılaşırdı diye düşünüyorum çünkü Türkiye'nin -burada konuşamadığımız- ekonomik yapısı itibarıyla yani güçsüz aktörlerden oluşan bir ekonomik ortamı yok. Yani serbest piyasaya ekonomisi falan diyoruz, bunlar lafügüzaf; serbest piyasa ekonomisi falan diye bir şey yok Türkiye'de. Olan şey, bu piyasada bazı aktörler daha güçlüdürler ve bunların bazıları da kartel kurarlar, bazıları da "dernek" vesaire adı altında kartel kurarlar ve dolayısıyla da Hükûmete de baskı yaparlar. Nitekim, benim gördüğüm kadarıyla, bu finans merkezi önerisi aslında Anglosakson dünyanın güya örnek alınarak daha piyasa bazlı bir finansal yapıya doğru evirilmeyi amaçlayarak getirilmiş diye düşünüyorum.

Şimdi, bu anlamıyla baktığımızda, benim çok itiraz edeceğim bir şey yok belki fakat bunu yapamazsınız arkadaşlar yani bunun yapılabileceğine ben inanmıyorum. Yani Türkiye'de böyle bir yıl içinde, iki yıl içinde banka bazlı bir finansal sektörden piyasa bazlı bir finansal sektöre dönmek mümkün değil bence. Dolayısıyla da yani amaç olarak, fikir olarak çok yanlış olmasa da... En azından bankacılık sektörünün gücünü baypas etmek ve piyasalardaki ihtiyacı olan aktörlere yeni finansal imkânlar getirmek ki bir çok aktör de bu durumda yani bankalardan krediyle ancak iş yapabilen kişiler veya kurumlar. Dolayısıyla da ben özetle söylemek istediğimi -bilmiyorum- şimdiye kadar söylemiş olduğumu sanıyorum yani fikir olarak çok itiraz edilmese de, edilebilecek bir argüman olmasa da yapılabilmesinin çok mümkün olduğunu düşünmüyorum.

Son bir cümle olarak söyleyeyim: Tıpkı bu yeni ekonomik model diye Sayın Nebati'nin ortaya attığı model, esasında ithal ikameci bir modele benziyor. Ben kendisine de söyledim yani bu ülke sonuç olarak 1960'tan 1980'e kadar ithal ikamesiyle büyüdü güya ama sonuçta ne oldu? Sonuçta birtakım holding türü çok büyük servetlere etki eden şirketler dünyası kaldı ve rahmetli Demirel'in söylediği gibi, 1980'de de 70 sente muhtaç bir ülke hâline gelmiş olduk. Dolayısıyla da o da yani bu süre içinde yapılabilecek bir mesele değil. Ben bunun da yani bu finans merkezi meselesinin de bu kadar kısa süre içinde becerilebilecek bir şey olduğunu sanmıyorum. Evet, bende bu kadar...

Teşekkür ederim.