| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 09 .06.2022 |
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, yasa teklifinin hazırlanmasında emeği geçen Sayın Yıldız'ı ve Ahmet Bey'i kutluyorum, emekleri için teşekkür ediyorum. Mutlaka iyi niyetle bir girişimde, çalışmada bulunulmuş.
Dün bahsetmiştim, Adalet Bakanı Sayın Gül'ün Yargı Reformu Strateji Belgesi'ne başlarken de ne kadar iyi niyetle bir çalışma yapıldığından söz etmiştim çünkü orada hedefler konulmuştu; yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı, insan hakları uyumundan söz edilmiş hatta tutuklamanın tedbir olduğu belirtilmiş ve Türkiye'de uygulanan yanlış uygulamaların kaldırılması hedeflenmişti ama peş peşe ortaya çıkarılan 6 tane yasa teklifinin reform sayılamayacağını izah etmeye çalışmıştım çünkü gösterilen hedeflerin çok gerisini düşülmüştü. Sayın Gül ne kadar iyi niyetli olsa da Türkiye'deki uygulamalarla yargımız ve hukukumuz çok sıkıntılı bir sürece girmişti.
Şimdi, Tuncay Özkan çok güzel bir konuşma yaptı, "Kötüden kurtulmak için milyonlarca iyiden mahrum mu olmalıyız?" derken çok da haklıydı. Bugün internette milyonlarca bilgiye bu kadar süratle ulaşabilmek çok kıymetlidir insanımız için, gençlerimiz için ve insanımız da bunun içindeki yanlış bilgiyi de doğru bilgiyi de zaman içinde rahatlıkla ayırt edebilmekte ama "Bunları cezai yöntemlerle ayıklayalım, zorlayalım." dediğimiz zaman bundan önemli bir fayda sağlanacağını da zannetmiyorum.
Diğer taraftan, tabii ki demokrasi ve özgürlükler son derece kırılgandır. Bu tür yasaları yaparken çok dikkatli yapmak lazım. Hatta anayasalar insan hak ve özgürlerini korumak için tesis edilir ve en önce de işin özünde devletten korumak söz konusudur yani bireyin hak ve özgürlüklerini korumak o kadar kıymetlidir ki kendi devletinden korumak için anayasalar ortaya çıkmıştır. Bu yasa teklifinin gerekçelerine baktığımız zaman birçok satırında bireyimizin hak ve özgürlüklerini korumak için devletin tedbir alması gerektiğinden söz edilmekte; oysa, işin özünde bireysel hak ve özgürlükleri çoğu zaman devletten korumak icap eder. Bugün Türkiye'deki birçok sorunun altında yatan da demokrasiye, insan haklarına ve bireysel özgürlüklere yeterince değer veremememizden kaynaklıdır. Ben, tabii ki "Devletten korumak için anayasalar ihdas edilmiş." derken bugünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemimizde kendisini devletle özdeşleştirmiş bir sistem söz konusu olduğuna göre çok daha dikkatli olmamız lazım. Hatipler bahsettiler, verilen cezalar; hapis cezaları, soruşturmalar... RTÜK'ün basına ve televizyonlara verdiği cezaların hemen hemen tamamına yakınının muhalif olanlara verildiğini görüyoruz. Şimdi, hâl böyle olunca, yasalar yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına siyasi gücün ve siyasi baskının sonucu yeterince adil olamadığı, yargı yeterince görevini yapamadığı için bunlar ortaya çıkıyor. Bakın, yaşadığımız deneyimlerde bugün, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun beyanları nedeniyle 4 televizyon ceza aldı RTÜK tarafından, oysa son derece doğaldı bir ana muhalefet liderinin beyanını haber yapmaları oysa Kemal Bey'in de çok rahatlıkla bir vakıf aracılığıyla Amerika'ya para gönderilmesini de haber yaptırması, eleştirmesi de son derece doğaldı. Asıl eleştirilmesi gereken bu kadar erke sahip, bu kadar güce sahip bir Cumhurbaşkanının ailesinin vakıflar aracılığıyla bağış toplaması -hangi amaçla olursa olsun- eleştiriden muaf olamaz. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bir cumhurbaşkanının, bir siyasi liderin yakınlarının parasal ilişkiye girerek bağış toplama ilişkisi etik değildir ve bunu da eleştirmek çok doğal olmasına rağmen, bir vakıf aracılığıyla ABD'ye milyonlarca doların gönderilmiş olmasını beyan etmek son derece doğalken sadece haber yapanların cezalandırılması da Türkiye'de bu işin çok yanlış mecrada olduğunu göstermekte.
Türkiye'de her ne kadar sürekli yargı reformları yapsak da bu sistem, Türkiye'nin en önemli soruşturmasında, FETÖ soruşturmasında, terör soruşturmasında bir milat açıklamak suretiyle yargıya çok ciddi bir talimat niteliğinde bir beyanla yargıyı böyle bir konuda bile rahatlıkla çalışamaz hâle getirmiştir. Gezi olaylarında yaşadığımız deneyim yargının artık kesinlikle bir taraf olduğunu bize göstermekte hatta Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine uymayan yargıçların terfi ettirildiğini görmek bile Türkiye'de demokrasinin geldiği nokta için ibret vericidir ve hukuktaki, yargıdaki dehşet verici birtakım soruları ortaya koymaktadır.
Biz, daha dün noterlerle ilgili yasayı konuşurken Noterler Birliğinin ve noterlerin bu konuyla ilgili hiçbir fikrinin alınmadığını hep birlikte burada izledik. Çoklu baro eylemlerini hatırlıyoruz. Anayasa'mızdaki özgürlük alanlarının artık ne kadar daraldığını görüyoruz. Avukatlarla ilgili bir yasa hazırlanırken avukatları biz Ankara'ya sokmadık ve gösteri ve yürüyüş haklarını engelledik.
Şimdi, söylemek istediğim, sonuçta, her ne kadar iyi niyetle yasalar yapılsa da bu sistem yüzünden, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kendisini devletle özdeşleştirmesi sonucunda özgürlük alanları, siyaset alanları giderek daralmaya başlamıştır. O nedenle, bütün hatiplerin de ileri sürdüğü gibi, bu yasanın çok iyi tartışılarak özgürlük alanını daraltmadan, basının hak ve özgürlüklerini kısıtlamadan ele alınmasında yarar görürüz, hele 29'uncu maddenin -diğer hatiplerin de belirttiği gibi- çekilmesinin çok doğru olacağını ben tekraren belirtmek isterim.
Teşekkür ediyorum.