KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On altı saat aralıksız bu teklifi görüştük Dijital Mecralar Komisyonunda. Orada da söyledik, bir kere daha söyleyeceğim: Birincisi, muhalefetle, meslek örgütleriyle, akademisyenlerle hiçbir şekilde müzakere edilmeden getirilmiş bir kanun. Gerçekten de tek adam yönetiminin özgürlükleri kısıtlayıcı bir başka uygulaması olarak karşımızda. Dezenformasyon meselesi tüm dünyada olduğu gibi tabii ki bizim ülkemizde de önemli bir mesele ama biz teklifin geneline baktığımızda "dezenformasyon" denilince teklifi hazırlayanların aklına ifade ve basın özgürlüğünün engellenmesi gelmiş, sansür gelmiş; onu görüyoruz.

"Dezenformasyon" ve "niyet" tanımının bu kadar muğlak bırakıldığı böyle bir yasa teklifi Türkiye'de milyonlarca internet kullanıcısını -sadece gazetecileri değil- iktidarın onaylamadığı bilgileri paylaştığı için cezai işlem riskiyle karşı karşıya bırakmakta. Zaten siyasi etki altındaki yargının elinde bu yasa gazetecileri, vatandaşları taciz etmenin, sindirmenin, gözdağı vermenin aracı hâline gelecektir.

Türkiye'de gazetecilerin içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışayım. Bu yılın ilk beş ayında gazeteciler tam 300 kez hâkim karşısına çıktı. Adliyelerde haber peşinde koşması gereken meslektaşlarımız maalesef kendi haberlerini savunmak zorunda bırakılıyor. Yine, yılın ilk beş ayında en az 35 gazeteci gözaltına alındı, gazeteciler tehditle, engellemeyle her gün karşılaşmakta. İşte, bugün, biz burada Basın Kanunu'nu konuşurken Diyarbakır'da 21 gazeteci dünden beri gözaltında tutuluyor, avukatlarla görüşmelerine dahi izin verilmiyor. Yine, bu sabah -az önce de meslektaşlarım değindi- bir sendikanın kendi hak ve özgürlüğü bağlamında yapmaya çalıştığı açıklamayı izlemeye çalışan gazeteciler yine polis tarafında engellendi. Şimdi, böyle bir ortamda getirilen 29'uncu madde bu daraltılmış özgürlük alanını; basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü alanını daha da daraltacak, yeni bir suç tanımı teşkil edecek ve ülkemizde sansürü, baskıyı maalesef artıracak unsurlar içermekte. Ayrıca tam da yaratılan bu suç maddesiyle ilgili, bu kez sosyal medya ağ sağlayıcılarına da ellerindeki bilgileri devletle paylaşmaları zorunluluğu getiriliyor, yapmazlarsa yayın durdurmaya kadar gidecek yaptırımlar söz konusu. Bunu Dijital Mecralar Komisyonunda olan milletvekilleri hatırlayacaktır, oraya gelen ağ sağlayıcısı şirketler -çok da değildi ama 2 taneydi- onlar da ifade ettiler kendileri için çalışma alanı anlamında çok büyük güçlük yaratacağını. Yani milyonlarca vatandaşın internet erişimi, ifade özgürlüğü engellenme riskiyle karşı karşıya.

Sosyal medya platformlarının etkin denetimi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmış olmasını ve denetlemeyi yapacak düzenleyici-denetleyici kurumların yürütmeden ve denetlediği alandan bağımsızlığını gerektirmektedir. Türkiye'de ise durum tam tersi olduğu için bu kadar karşı çıkmaktayız. Böyle olmadığı için de temel hak ve özgürlüklerde çok net bir geri gidişe neden olacağı endişesini sadece biz değil, basın örgütleri, dijital hayatla ilgilenen sivil toplum örgütleri de paylaşmakta.

Erişim engelleri meselesi Türkiye'de hem basın özgürlüğünü hem yurttaşların haber alma hakkını engelleyen önemli bir unsurdur. Türkiye'de gazetecinin saldırıya uğraması, yargılanması, hapsedilmesi basın özgürlüğünü ne kadar ortadan kaldırıyorsa haber kuruluşlarının sitelerine, haberlere getirilen erişim engelleri de aynı ölçüde ifade ve basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını yok etmektedir. Bakın, Türkiye'de Wikipedia, "sendika.org" -yıllarca erişimi engellendi- OdaTV, Independent Türkçe hâlâ sadece başka isimlerle erişilebilen haber siteleri. EngelliWeb -ifade özgürlüğü alanında çalışmakta olan bir sivil toplum örgütü- verilerine göre Türkiye'de 2020 sonu itibarıyla 58 bin alan adı, 5.600 haber adresi erişime engellenmiş; 2022 yılı itibarıyla -yeni bir rakam bu- 510 bin "web" sitesi ve internet sayfasına erişim engeli bulunmakta.

Bu erişim engellerinde karşımıza çıkan ilginç bir unsur var maalesef. Genelde erişim engeli kararı alınırken gerekçe hep kişilik haklarının ihlal edilmesi. Mesela bir yılda 1.097 haberde kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle erişim engeli kararı alınmış ama içeriğine baktığınızda 675'i yolsuzluk, usulsüzlük; 466'sı ise görevin kötüye kullanılması iddialarına ilişkin. Yani ülkemizde ağırlıklı olarak yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, görevi suistimal, cinsel taciz haberlerine yönelik erişim engeli kararları getirilmekte.

Üstüne, bu erişim engellerinde şöyle bir noktaya gelindi: Artık sahte mahkeme kararlarıyla da haberlere erişim engelleniyor. 2021 yılında Gazete Duvar ve Diken haber sitelerindeki haberlere erişim engelleri getirildi hem de sahte mahkeme kararlarıyla ve bunları öğrendik. Haberlere erişim engeli kararı veren hâkim, mahkemede görevli hâkim değil. Bunun üzerine haberler yapılıyor "Sahte mahkeme kararıyla haberlere erişim engeli geldi." diye sonra mayıs ayında bu sahte mahkeme kararını ifşa eden habere de mahkemeden engelleme getiriliyor. İlginç yanı, bunu Mecliste Adalet Bakanına soran Milletvekili Utku Çakırözer'in yani benim önergemin haberine de erişim engeli getirilmiş durumda değerli arkadaşlarım.

Erişim engelleriyle ilgili Anayasa Mahkemesinin pilot kararı var. Biliyorsunuz, gazeteler, internet siteleri konuyu Anayasa Mahkemesine taşıdı, Anayasa Mahkemesi de burada ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardı.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Toparlayabilirsek Utku Bey...

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii, toparlamaya çalışıyorum, biraz kaldı.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararının önemli unsurları var, diyor ki: "Erişim engeli için acil toplumsal ihtiyaç olmalı. Kamu makamlarının müdahale sınırı ortaya konulmalı. Keyfî uygulamalara yol açmayacak güvence oluşturulmalı. Sulh ceza hâkimlikleri erişim engeli kararlarına son çare olarak başvurmalı." Şimdi, durum bu iken -yani bu konuda düzenleme bekliyor bizden, Meclisten Anayasa Mahkemesi- bu 40 maddelik teklifte bunları ortadan kaldıracak hiçbir düzenleme yok. "Hiçbir" demeyeyim, 1 tane var; o da 9'uncu maddenin sonuna eklenen bir cümlecik ama bu koskoca Anayasa Mahkemesi kararının gerekçelerini karşılayacak bir husus değildir.

Değerli milletvekilleri, düzenleyici kurullar meselesi Türkiye'de ciddi bir sıkıntı. İletişim Başkanlığının yetkisinin yine artırılması... Az önce erişim engellerinden bahsettim, söylemeyi ihmal ettim; bu kanun kapsamında da yine erişim engelleme yetkisi artırılmakta, erişim engeli getirilebilecek, resen getirilebilecek hâllerin kapsamı genişletilmekte mesela MİT'le ilgili birçok hususta BTK'ye resen erişim engeli getirme yetkisi verilmekte.

Şimdi, "düzenleyici kurullar" dediğimizde Basın İlan Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, İletişim Başkanlığı... Şimdi, bu kurullara baktığımızda aslında adı üzerinde düzenleyici kurullar, olmuşlar iktidarı savunan, iktidara karşı eleştirileri göğüsleyen kuruluşlar. Gazetelere ilan ambargoları uygulanmakta. Evrensel gazetesi dokuz yüz altmış gündür, Yeni Asya gazetesi sekiz yüz elli dokuz gündür Basın İlan Kurumundan ilan alamıyor. Mesela BirGün, Cumhuriyet, Evrensel, Korkusuz, Sözcü gazetelerine yüzlerce gün ceza verilmiş 2019'da, 2020'de. 2021'de Basın İlan Kurumu hangi gazeteye ne kadar ilan kesme cezası verdiğini açıklamamış. Buraya gelmiş yetkililer. Ben Dijital Mecralar Komisyonunda sormuştum, Sayın Başkan, sizin aracılığınızla burada bir kez daha sormak istiyorum; Basın İlan Kurumu hangi gazeteye ne kadar ilan kesme cezası vermiş? Bunu da açıklarlarsa biz de memnun oluruz, öğreniriz.

Şimdi, gazeteler bu ilan kesme cezalarını Anayasa Mahkemesine götürdüler ve orada da bir karar çıktı, pilot karar. O kararda da yine bu ilan kesme cezalarının ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiği hükmü var ama bakıyoruz, bu teklifin içinde Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getirecek unsurlar bulunmamakta. Şimdi, önümde şey var, tam tersine; -henüz çıkmamış, bugün basında gördüm- Basın İlan Kurumu Genel Kurulunun yapıldığı ve basın ahlak esaslarının yeniden belirlendiği ve yeni basın ahlak esaslarına göre -yine muğlak ifadelerle- Türk toplumunun millî-manevi değerlerini, aile yapısını bozmaya yönelik yayınların yasaklanacağı... Şimdi, bir taraftan bu kanunla internet sitelerinin bir düzene kavuşması, aynı gazeteler gibi hem ilan hem basın kartı gibi düzenlemelerden faydalanmasından bahsediyoruz ama öte taraftan "Bir düzene sokuyoruz." dediğimiz internet sitelerini ve mevcut gazeteleri yeni yeni yasaklara, yeni yeni kısıtlamalara tabi tutmanın unsurları var bu kanunda.

Belki ayrı bir şeyin gündemi olmalıdır ama Basın İlan Kurumuyla ilgili şunu söylemek isterim: Basın İlan Kurumu kötü yönetilmekte. Nereden anlıyoruz? Basın İlan Kurumundan -belki meslek örgütlerinin gündemi şu anda bu değil ama- meslek örgütlerine verilmekte olan yardımlar -özellikle meslek örgütlerine- son yıllarda azalmakta. Bunun nedeni de Basın İlan Kurumunun bütçesini iyi, düzgün yönetememesi. Basın İlan Kurumunun mutlaka ama mutlaka Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından değil, Sayıştay tarafından denetlenmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Utku Bey, tamamlıyoruz efendim, son cümlelerinizi alalım.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii, iki husus kaldı, onlara bir...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Evet, hızlıca...

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Şimdi, internet siteleri konusunda tabii ki kamuoyunda beklenti vardı, hepimizin şehirlerinde internet siteleri bunu bekliyordu, haber siteleri. Şimdi, olumlu unsurlar var ama çok yetersiz. Çok büyük bir havuç var ama üzerine de sırtında 40 tane sopa getiriliyor. Mesela düzeltme ve cevap hakkı konusu burada biraz istismar edilmekte çünkü yayınlanan haber tümüyle doğru olsa bile tüm cevap ve düzeltme haklarının kullanılması demek o sitelerin artık okunulamaz hâle gelmesi demektir. Burada bunun bir dengelenmeye ihtiyacı vardır.

Benzer şekilde, yine, internet sitelerine getirilecek cezalar... Bazı bürokratik belgeleri bulmadıklarında ve zamanında vermediklerinde çok ağır cezalar içermektedir. Teklifi getiren sayın milletvekillerinin, özellikle internet sitelerine bir yaptırım uygulandığında gazetecilerin basın kartlarının bundan etkilenmeyeceğine dönük bir düzenleme yapılacağını ifade etmeleri sevindiricidir.

Şimdi, burada olmayanlar... Yani hani nerede radyo, televizyonlar? Hepimiz Anadolu'nun değişik şehirlerindeniz. Zor durumda şehirlerimizdeki radyo, televizyonlar. Şimdi, internet sitelerine bir düzenleme yapılıyor, gazeteler vardı ama yerel televizyonlar kapanma riskiyle karşı karşıya yani bir rakama göre, son bir yılda 138 televizyon kanalı hayatına son vermek zorunda kaldı; bir tarafı döviz kurlarındaki artış nedeniyle, bir tarafı işte, ilan, reklam bulamamaktan. Anadolu'da yerel haberi yani Anadolu insanının sesini duyuran televizyonların, radyoların bu kanun teklifinde olmaması çok büyük bir eksiklik; çok rahatlıkla halledilebilecek bir konu.

Basın kartları konusu çok söylendi. Şimdi, burada işte, vakıf, dernek vesaire... Her ne kadar "medyayla ilgili" denilse de çok geniş bir tanım, bence bunun daraltılması lazım; binlerce, on binlerce basın kartı verilmesi doğru değil. Bir de basın kartının devlet tarafından verilmesi de doğru değil. Basın kartını meslek örgütü vermeli, sendika, cemiyet -nasıl bir düzenleme yapılır- vermeli yani kimin gazeteci olduğuna devlet karar vermemeli, onların meslek örgütleri karar vermelidir.

Dijital Mecralar Komisyonunda da sormuştuk, burada da yine ilgili yetkililere sormak isteriz: Türkiye'de kaç gazeteci var? Kaç gazetecinin basın kartı verildi, kaç gazetecinin basın kartı verilmedi, kaçı iptal edildi? Size sormuştum hatırlarsanız, yanınızda rakamların olmadığını söylemiştiniz, umarım bugün getirmişsinizdir, bizimle paylaşırsınız. Sürekli basın kartı, mesleğinde onlarca yılı doldurmuş gazetecilere verilir ve şu anda sürekli basın kartları bile işte, nasıl yenilenir, neye göre yenilenir vesaire... Hatta bunlar iptal edilebiliyor.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Sayın Çakırözer...

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Bitiriyorum, son birkaç konu kaldı.

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Ama en uzun sizinki oldu biraz da gazetecilik kimliğinizden dolayı. Son cümlelerinizi alalım. Müsamaha gösterdik size yani, bilginiz olsun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum, sağ olun müsamahanız için.

Bu konuda -dediğim gibi- soyut gerekçelerle kart iptali demokrasiye aykırıdır. Basın Kartı Komisyonunun yapısı tamamen antidemokratiktir, burada daha da antidemokratik olmakta; 3'lü bir denge vardı, o denge bile artık bir kenara bırakılmış. RTÜK ve BTK'nin Basın Kartı Komisyonuna temsilci göndermesi doğru değil, Anayasa'ya da o kurumların kanunlarına da aykırı. O yüzden, basın kartı meselesinde de "Bir şeyler yapabiliriz." deniliyor ama bu söylenenler yetersiz. Dediğim gibi, devletin basın kartı verme, iptal etme vesaire; bu konudan elini çekmesi gerekir.

Sonuç olarak -girişte de söylediğim gibi- bu teklifi hazırlayanların aklına "dezenformasyon" denilince "Özgürlüğü nasıl kısıtlarız? Nasıl sansürleriz?" geliyor. Ülkemiz zaten dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 149'uncu sırada. Teklifi hazırlayan değerli milletvekilleri şöyle bir şey söylemişti: "Almanya'da bu yasa geldi, dezenformasyon yasası, özgürlüklerde daha yukarı çıktılar." Ben Türkiye'de bunun yaşanacağını düşünmüyorum, keşke size katılabilseydim. Tam tersine, zaten kötü olan durumumuzun daha da kötü olacağı kanaatindeyim. Yol yakınken özellikle 29'uncu maddenin bence tamamen çekilmesi ya da cezai hüküm içeren unsurlarının çekilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bu hâliyle bu yasanın Türkiye'de özgürlük alanına, demokrasiye, hukuk devletine, özellikle de meslektaşlarımız gazetecilerin basın özgürlüğüne ama geniş anlamda da milyonların ifade özgürlüğüne çok önemli kısıtlamalar, çok önemli engeller getireceği düşüncesindeyim.

Çok teşekkür ediyorum.