| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4471) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 09 .06.2022 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli misafirler, kıymetli Meclis çalışanları ve emekçileri, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, süre konusunda ben hemen şunu söyleyeyim, arkadaşların uyarılarına da şöyle bir cevap vereyim: 40 madde; dolayısıyla, Türkiye toplumunu, demokratik ortamı ilgilendiren ve aynı zamanda birden fazla alanı ilgilendiren bir torba yasa teklifi olması nedeniyle bizim biraz fazla söz kurma hakkımız olduğunu düşünüyorum ve öte taraftan ben, bu kanun teklifiyle ilgili Dijital Mecralar Komisyonunun üyesi olarak da o bölümde de yine itirazlarımızı ve değerlendirmelerimizi sunduk, burada da devam edeceğim. Bu nedenle, öncelikle ben şunu söylemekle sözlerime başlamak istiyorum, izninizle.
Her şeyden önce kanun yapma tekniğine aykırı olan bir torba yasayla bu kanun teklifinin Meclisin gündemine getirilmiş olmasını biz kabul etmiyoruz. Bunu teknik anlamda ve kanun yapma kalitesi açısından uygun görmediğimizi baştan belirtmek istiyorum.
Değerli Başkan, Türk Ceza Kanunu'nda yeni bir suç tipi, sosyal medya kuruluşları ile internet haberciliği yapan sitelere yeni müeyyideler, engellemeler ve gerek kullanıcı ve gerekse sosyal medya ağ sağlayıcılarına kısıtlamaları beraberinde getirecek olan, kısıtlamalar içeren bir sansür torba yasa teklifi" olarak da tanımlayabiliriz bu teklifi. Demokratik bir toplumum oluşması açısından olmazsa olmaz olan eleştiri, haber alma ve yayma hakkına yönelik inceden inceye işlenmiş ve topluma sunuş şekli itibarıyla tam anlamıyla antidemokratik ve yasaklarla dolu olan bir kanun teklifiyle maalesef karşı karşıyayız. Dezenformasyona karşı mücadele edileceği algısıyla hazırlanan bu kanun teklifi, medya alanını tek tipleştirme, gazeteciliğin temellerini tehdit eden, kişilik hakları ve nefret söylemi gibi bütün dünyanın bahsetmeye çalıştığı dijital dünya sorunlarına hiçbir çözüm getirmeyeceği gibi yeni sorunları da beraberinde getirecek olan bir kanun teklifidir. Kanun teklifinde yer verilen yalan haber, dezenformasyon olan haberin tespitinin mümkün olmadığı bir ortamda gerçeğe aykırı, kamu barışını bozmaya elverişli gibi, tespiti mümkün olmayan bir düzenlemeyle halkı ve muhalif bütün kesimleri susturmaya yönelik ve haber alma özgürlüğünü kısıtlayan birtakım değişiklikler öngörülmektedir. Örneğin, orman yangınlarında olduğu gibi, Kürtlere ve mültecilere, Alevilere ve diğer farklılıklara yönelik linç girişiminin yapıldığı ve çeşitli çıkar gruplarının manipülasyonlarına karşılık gerçeği yansıtma ve gerçeği ortaya çıkarmaya yönelik olan paylaşımlara ve benzer sosyal medya içeriklerine yönelik bir kapatma olarak değerlendirmek de mümkün olacaktır. Ülkede "terörle mücadele" adı altında yıllardır gerçeğe aykırı ve hukuka aykırı bir biçimde yapılan binlerce uygulama ve hak ihlalleri bulunmaktadır. Gerçeğin halka ulaştırılması ve en azından gündem oluşturulmasına yönelik olan sosyal medya paylaşımlarının hedef alınmış olması da yine teklifin 29'uncu maddesinde aleni olan bir durumdur. Bu kanun teklifiyle getirilmek istenen; endişe, panik yaratma, korku yaratma veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi gibi durumlar karşısında eleştiri, düşünce açıklaması olup olmadığına ilişkin sınırının tespitinin yapılmasının ölçütlerinin nasıl yapılacağına ilişkin demokratik bir toplumun aleyhine sonuç doğurabilecek bir düzenleme olacaktır. Türkiye'de siyasi faaliyetlerin neredeyse tümünün kriminalize edildiği bir ortamda bu yasal düzenlemenin zaten sınırlı olan özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırılmasına neden olacağı aşikârdır.
AKP ve MHP Hükûmetinin sosyal medyaya olan yaklaşımı Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın söylemiyle bu yasa teklifinin gerçek amacını açıklamış durumdadır. "Herkes 'tweet' atabilir ama içi boşsa sorun yoktur." mantığı topluma dayatılmak istenmektedir. Sorgulamayan, gerçekleri ortaya çıkarmayan ve susturulmuş bir toplum hedeflenmektedir. Yeni suç tipinin, siyasal iktidarın çıkarlarını koruyacak nitelikte ve ayrıca muhalefet partilerini, sivil toplumu ve özellikle basını baskılayacak ve Terörle Mücadele Yasası'nı da geniş yorumlamak suretiyle endişe verilecek düzeyde kısıtlamalara neden olacak şekilde hazırlanmış olması kabul edilebilir bir durum değildir.
Teklifin 29'uncu maddesiyle oluşturulan yeni suç tipinin "Korku ve panik... Ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse" şeklindeki suç tanımının soyut olması ve sınırlarının açıkça belirlenmemiş olması çok ciddi keyfî uygulamaları da beraberinde getirecek olan bir husustur. Bu mantık aynı zamanda Anayasa'da belirtilen "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine de aykırılık teşkil edebilecek olan bir durumdur. Asılsız haber, tarif edilmiş haber gibi sınırları belli olmayan suç tipi çağdaş ve demokratik Ceza Yasası bakımından suç olarak tanımlanacak bir durum değildir. Keza, Türk Ceza Kanunu'un 2'nci maddesinin (2)'nci fıkrası "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz." hükmünü içermektedir. Yine, Anayasa'nın 38'inci maddesi ise "Kimse işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." hükmünü içermektedir. Bu bakımdan, bu kanun teklifinin Anayasa'ya açıkça aykırı olduğu arkadaşlarımız tarafından da dile getirildi. Teklifin 26'ncı maddesini düzenleyen düşünceyi açıklama, 28'inci maddeyi düzenleyen basın hürriyetine aykırı olması ve aynı zamanda, Anayasa'nın diğer hükümlerine de aykırı olduğuna ilişkin düşüncelerimizi belirtmiştik.
AKP Hükûmetinin yirmi yıllık icraatının sonucunda biz şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız esasında: Bu kanun teklifinde olduğu gibi bundan önceki süreçlerde de maalesef bütün alanlara müdahale eden, bütün alanları dizayn eden bir anlayış söz konusudur. Devleti oluşturan yasama, yargı, yürütme ve çağdaş bir devlette önemli olan diğer erklerden biri olan medyaya yapılan müdahale bu teklifte bir üst aşamaya geçmiştir. Geçen sene Avukatlık Yasası'nda barolarla ilgili yapılan düzenlemeyle birlikte hukuk dünyasına, hukuk kurumlarına müdahale edilmiş, bu, savunma makamını büyük ölçüde zayıflatmıştır. Öte taraftan, medya organları, başından itibaren müdahale edilerek el değiştirdi ve ne yazık ki yasama organının işlevi de mevcut Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve tek adam rejimiyle neredeyse fonksiyonsuz hâle getirilmiştir. Teklife meslek kuruluşları dâhil edilmemiş, Türkiye'deki toplumsal katmanlar dâhil edilmemiş, bu işin mutfağında çalışmış sivil toplum örgütleri ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu işin içinde olan basın emekçilerinin, gazetecilerin kanun yapım sürecine dâhil edilmediğine bir önceki Komisyon toplantısında da hep birlikte şahit olduk.
"Enformasyon çalışanlarına gazetecilik unvanı verilmesiyle ilgili, basın kartı verilmesiyle ilgili her kurumdan başka bir yorum geliyor." şeklindeki bir yaklaşımla bu hususu kabul etmek mümkün değildir. Bu gerçekten de düşündürücü bir mesele hâline gelmiştir. Bu neyi gösteriyor biliyor musunuz? Bu kanun teklifinin yasama Meclisi tarafından yapılmadığını gösteriyor. Bu, yürütmenin bir şekilde bu kanun teklifine de müdahalesini gösteriyor ve müdahale ettiği de açıkça ortadadır. Türkiye'de olağanüstü hâl rejimi devam ediyor. Bu mantıkla, Meclisten geçen kanun teklifleriyle olağanüstü koşullar kalıcı hâle getirilmek isteniyor. Demokratik bir devletin oluşması için en önemli erklerden biri olan medya ağı tamamıyla kontrol altına alınıyor. Hükûmet, siyasal iktidar bu antidemokratik süreçleri kendi eliyle yürütüyor. Tıpkı yargıda olduğu gibi, tıpkı yasamada olduğu gibi; yürütmenin bu kanun tekliflerinin ruhunda etkisini görüyoruz ne yazık ki.
Teklif, içerik açısından "yalan haber" "dezenformasyon haber" şeklindeki yeni kanun düzenlemesinin denetlemesinin yargı tarafından yapılması gereken bir yoldur. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı ve yürütmenin yargı üzerindeki tartışılmaz etkisi göz önünde tutulursa bu yasa teklifinin tek amacının seçime gidilirken bir yol temizliği olduğunu söylemek mümkündür. Ülkede can yakıcı bir ekonomik çöküş vardır. Yoksul emekçiler, toplumun büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşamlarını sürdürmektedir. Öncelikle, yasama organının yapması gereken bu soruna bir çare üretmektir. Bu kanun teklifiyle hedeflenenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Enflasyon can yakıyor, enflasyon miktarını az göstermek, buna ilişkin doğru haberleri baskılamak, yoksulluğu örtbas etmek, toplantı ve gösteri hakkı askıdadır, bu gerçeği toplumdan kaçırmak. Konserler yasak, gösteriler yasak, toplumun yaşam tarzına müdahale var, bu hususlara itiraza karşı bu kanun teklifi getirilmektedir ne yazık ki. HDP'yi kapatma, kumpas davasına karşı yükselen itirazları baskılamaya yöneliktir. Van'da gözaltına alındıktan sonra Osman Şiban'la birlikte işkence gören ve helikopterden atıldığı iddialarıyla gündeme gelen Servet Turgut yaşamını yitirdi, bu haberlerin önüne geçmek için bu kanun teklifi getirilmek isteniyor. Yine, cezaevlerinde yaşanan işkenceler, ölümler ve benzeri olaylar da bu tür kanun teklifleriyle... Ve bu kanun teklifi eğer yasalaşırsa bu tür durumları da engellemeye yönelik olduğunu söylemek gerekir.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; size sosyal medyanın ve halkın kendi kendisini ifade etmesinin en önemli örneklerinden bir tanesini vererek sözlerime devam etmek istiyorum. Bakın, geçen yıllarda Ensar Vakfındaki tecavüz iddiaları, özellikle, Erzurum'da Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kursundaki çocuklara yapılan cinsel istismar olaylarına ilişkin iddialar ortaya çıktıktan sonra günlerce bu olaylarla ilgili herhangi bir soruşturma yapılmadı. Ne zamanki sosyal medyada bu olaylar gündeme geldi ve toplumda ciddi bir infial yarattığı aşamada bu konu savcılığın gündemine geldi ve bu konuda bir dava açıldı ve daha sonra sanıklar mahkeme önünde cezaya çarptırıldı. Dolayısıyla, sosyal medyanın, sosyal medya haberciliğinin ne kadar önemli olduğunu bu örnekte görebiliriz. Yine, 29 Kasım 2016 tarihinde Adana'nın Aladağ ilçesinde cemaat yurdunda yangın çıkmış ve 11 kız çocuğu yaşamını yitirmiştir. Eğer sansürlenmiş olan bir internet haberciliği olmuş olsaydı yaşananları daha farklı bir şekilde görecektik. Bütün bu olayların aydınlatılması gerekirken herhangi bir soruşturma dahi başlatılmamış olduğu durumunu da gözetirsek sosyal medyanın ve halkın haber alma hakkının ne kadar önemli olduğu sizin tarafınızdan da bilinecektir. Bütün bu kronikleşen sorunları çözebilecek bir adalet sisteminden bahsetmek mümkün de değildir bu sorunları çözmek için. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre 139 ülke arasında Türkiye 117'nci sıradadır. On yılda 36 ülke içinde Türkiye adalete güvenin en hızlı düştüğü ülkeler arasındadır. İnternet erişim noktalarının sadece 2 adet olması da Türkiye'de hukuk düzeninin mevcut olmadığı ve yatırımcılar açısından öncelikli konunun hukuk güvenliği ilkesinin olduğu açıktır.
Kişisel verilerin korunması, düşünce ve basın hürriyetinin olması dijital dünyanın olmazsa olmazıdır. Dijitalleşmiş olan bir dünyada yer almanın önünde en büyük engel, güvenlikçi politikaların olması ve tarafsız ve bağımsız yargının olmamasıdır. Bu tür yasalar da Orta Çağ'dan kalma bir siyasal sistemde ısrar etmekten başka bir şey değildir; özgürlükçü ve katılımcı bir sistemden uzak, otoriter bir anlayışın hâkim kılınması çabasıdır. Sürekli çatışmalı bir politikanın olması ve bütün demokratik ortamların ortadan kaldırılması nedeniyle beyin göçünün yaşandığı otoriter bir sistemin bütün unsurlarının hâkim olduğu bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bütün bu antidemokratik yasa tekliflerine rağmen, dijitalleşen bir dünyada tüm farklılıkların kendilerini ifade etmelerinin ve çağdaş bir dünyada yer almanın yolu bütün dünyaca kabul görmüş ve demokratik ilkelerin hâkim olduğu bir dijital anayasanın oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
Özellikle dijital dünyayı ve medyayı ilgilendiren bu yasa teklifinin her şeyden önce katılımcı bir anlayışla oluşturulmasına dönük önerilerimizi de sizlerle paylaşmak istiyoruz.
1) Tüm siyasal dinamik ve aktörlerin katılımı olmalıdır.
2) Toplumu oluşturan farklı aidiyetlerin görüş ve taleplerini içermelidir.
3) Dijital dünyada öngörülebilir bütün gelişmeleri karşılayacak nitelikte olmalıdır.
4) Tüm yurttaşlar için öngörülebilir, evrensel bir hukuki düzen içermelidir.
5) Bütün toplumun rızasının alındığı bir teklif olmalıdır.
6) Liyakatin, zekânın, dijital birikimin hâkim olduğu bir kurallar dizisi olmalıdır.
7) Güvence mekanizmalarının sağlandığı ve denge denetlemenin sağlandığı, erkler ayrımının hâkim olduğu kriterler içermelidir.
8) Uluslararası kriterler esas alınmalıdır.
9) İstisnai olarak çekince konulan ve evrensel insan haklarını içeren tüm yasalar dijital kanunda çekincesiz olarak kabul edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yukarıda saydığımız bütün bu hususları içerecek demokratik dijital bir anayasanın oluşturulmasının bu koşullarda olabileceği ancak mevcut olan kanun teklifiyle bunların mümkün olamayacağını çok net bir şekilde söylemek isteriz. Ekonomik krizin korkunç boyutlarda olduğu, yargıya güvenin yüzde 30'larda olduğu, toplumsal rızanın olmadığı bir iktidar tarafından bu yasaların çıkarılıyor olmasının kabulü mümkün değildir. Bu yasalaştırma çalışmaları, bir kesimin yani gün itibarıyla yüzde 35'ler civarında kalan AKP-MHP iktidarının ideallerini, ilkelerini, dünya görüşünü ve ideolojik dayatmalarını içeren bir yasa teklifidir. Bu yasalaştırma çabaları başından itibaren ötekini yok sayma, baskı altında tutma, ötekinin varlık sebebini ortadan kaldırma niteliğinde bir yasama faaliyetidir. Bu uygulamalarla demokrasi rafa kaldırılacak ve ne yazık ki dikta rejimi inşa edilecektir. Anayasa'nın 90'ıncı maddesi de bu kanun teklifiyle yok sayılacaktır. Uluslararası mahkemelerin evrensel kararları ve normları da bu şekilde çiğneniyor ve çiğnenecektir.
Uzun zamandır basın-yayın alanında ilan edilmemiş bir olağanüstü hâl rejimiyle ile karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. İktidarın yaklaşımı, baskılar ve basın özgürlüğü açısından yaşananlar bizlere gösteriyor ki Türkiye gazeteciler için bir cezaevi konumundadır. Bu durum, cezaevinde olmayan gazeteciler için de geçerliliğini korumaktadır çünkü dışarıdaki gazeteciler de özgür bir ortamda mesleklerini icra etme imkânı bulamamaktadır. Elimizde 2021 yılı hak ihlallerine ilişkin olan istatistikler var; gazeteciler hakkında açılan soruşturmalar, verilen cezalar, aynı zamanda, kapatılan sosyal medya ağları ve sayısı sayılmayacak nitelikte olan hak ihlallerini sayabiliriz.
Sayın Başkan, şimdi, muhalif ve Kürt basını üzerinde artan baskı ve sansürün önlemesi bir yana, mevcut kanun teklifi yasalaştığında basın özgürlüklerine dair son kırıntıları da bu toplumun hakikatlere ulaşma özgürlüğünü de ortadan kaldıracağını hepimiz biliyoruz. Bakın, bununla ilgili size bir örnek vermek istiyorum: İki gündür Diyarbakır'da gazetecilere yönelik bir operasyon başlatıldı, 21 gazeteci şu anda gözaltında. Gazeteci Mehmet Ali Ertaş on saat boyunca kelepçeli bir şekilde tutuldu. Bakın, size şunu söyleyeyim: Bu kanun teklifi daha Komisyon aşamasında iken mevcut olan bu iktidar Kürt gazeteciliğine karşı, muhalif gazetecilere karşı ciddi bir operasyon başlatmış bulunmaktadır.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Ya, yapma ya.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Yapıyorum çünkü burada, bak. Aynen öyle, var, Kürtler bunlar, hepsi Kürtler. Evet, aynen öyle. İkisine yönelik bazı muhalif gazetecileri de söyledim; bakın, burada. Size bu haberi göndereceğim şimdi, alın, okuyun.
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Evet, devam edelim.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Peki, madem karşı koyuyorsunuz, size şunu anlatayım: Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, JINNEWS, Mezopotamya Ajansı ve...
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Hepsi PKK'lı.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Tabii, PKK'lı değil mi? Bakın, siz "PKK'lı" diyorsunuz çünkü bunların hepsi Kürt'tür, Kürt gazetecilerdir, bu nettir; sizin bakış açınız odur çünkü.
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Kürtlerin en büyük düşmanı PKK'dır.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Tabii, tabii, öyledir ya, öyle; sizin bakış açınız budur işte. Siz bu yasa teklifiyle aynı şekilde bunu getireceksiniz.
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Abdullah Bey...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Getirmek istediğimiz budur. Peki, niye başka bir yerde de Diyarbakır'da sadece 21 gazeteciyi gözaltına alıyorsunuz? Niye başka bir yerde bu...
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Sayın Koç...
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Başka yerde aldığınız zaman da biz karşı koyarız ama sadece niye Diyarbakır'da bu?
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Sayın Koç, konuşmanızı Komisyona hitaben yapın.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - O zaman bana laf atmasınlar.
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Kürtlerin en büyük düşmanı PKK'dır kardeşim.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Öyledir, ben dün de söyledim, Türkiye'de ikili bir hukuk sistemi var; Kürtlere gelince farklı bir hukuk sistemi var ve diğer insanlara gelince farklı bir hukuk sistemi var; böyledir ama. Ama böyledir, böyle değil mi?
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Sayın Koç, konuşmanıza Komisyona hitaben devam edin.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Terörle Mücadele Yasası'nı herkese uyguluyorsunuz bu şekilde. Sabah TÜİK'in önüne giden gazetecilere müdahale ettiniz, gazetecileri gözaltına almaya çalıştınız, müsaade etmiyorsunuz. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nu şu anda rafa kaldırmış durumdasınız. Gelmişsin 29'uncu maddeyle mevcut olan, muhalif olabilecek olan -söylüyorum yine- Kürt gazetecilerin hepsine karşı operasyon yapacaksınız; nitekim, operasyon başladı şu anda.
Kobani kumpas davasında savcının arkadaşlarımıza yönelik söylemiş olduğu bir lafla ben devam etmek istiyorum, bakın, ne diyor: "Legal görünümlü illegal yapılar içerisinde toplantılar yaptınız." Bunu milletvekillerimize söylüyor bu mahkeme. Peki, biz bu kanun geldiği zaman nasıl tarafsız ve bağımsız bir mahkemeden bahsedeceğiz, hangisinden bahsedeceğiz? Dolayısıyla, biz işin ne kadar vahim olduğunu söylemek istiyoruz. Biz burada kimsenin sözcüsü değiliz beyefendi, burada bizim söylemek istediğimiz şey şudur: Biz demokratik bir ülke istiyoruz, biz Anayasa'sıyla, yaşam tarzıyla demokrasinin hâkim olduğu bir ülke istiyoruz. Biz bu ülkede asla ve asla kan dökülmesini istemiyoruz, biz bu ülkede demokrasinin hâkim olmasını istiyoruz, mücadelemiz bu şekildedir ve bu şekilde de devam edecek; bizim söylemimiz budur.
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - PKK'yı bir kınar mısınız?
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sürekli bu lafı kullanıyorsunuz. Ben sözlerime devam ediyorum.
BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - Sayın Koç, devam ediyoruz efendim Komisyona hitaben.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Son yirmi yılın bilgi teknolojilerinin gelişmelerine bakıldığında artık sosyal medya platformlarının toplumsal değişim ve gelişim alanı olduğu görülecek olan bir mesele.
Bakın, ben konuşmamı bu tarzda, açıkçası, bu şekildeki sataşmalardan dolayı şöyle devam ettireyim: Değerli Başkan, bu kanun teklifiyle... Şimdi, 36'ncı madde, 37'nci madde ve 38'inci madde ve diğer maddeler... Bakın, insanların bütün görüşmelerinin; bütün kurumların, bütün şahısların özel ve diğer görüşmelerinin tamamının Bilgi Teknolojileri Kurumuna verilmesine yönelik bir kanun maddesi var burada. İnsanların bütün mahremiyetlerini ve özel yaşamına ilişkin olan bütün bilgilerini bu kurum elde edecek. Bu kanun maddesini neye göre getiriyorsunuz, hangi mantığa göre getiriyorsunuz? Hani demokratik bir kanun teklifiydi? Benim parti olarak, benim milletvekilleri olarak, kapalı grup olarak yapmış olduğum toplantının bilgilerini isteyeceksiniz; ben size karşı muhalefet yapan bir partiyim, bunun bilgilerini alıp ne yapacaksınız? İki insanın kendi aralarında... Evet, bakın, 37'nci maddenin son fıkrasına bakın, son cümlesine bakın; onun için bu kanun teklifi facia bir tekliftir, hem 29'uncu madde hem 36'ncı madde hem 37'nci madde. Siz bu insanların bilgilerini alıp ne yapacaksınız? Bu toplumu bu kadar cendere altına almanın mantığı nedir? Seçime giderken yapıyorsunuz ama burada başka bir amaç da var. O nedenle, biz bu kanun teklifinin Anayasa'nın birden fazla hükmüne aykırı olduğunu söylüyoruz, bütün muhalif gazeteciler ve muhalif olan kesimleri baskılamaya yönelik getirilen bir kanun teklifi olduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla, kabul etmeyeceğiz, buna karşı mücadele edeceğiz; hem burada hem Genel Kurulda mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğiz ve bunu halkımızla da paylaşacağız. Belki burada sizin o üstünlüğünüzle, parmak sayısıyla Komisyondan geçecek bu kanun teklifi, Mecliste de aynısını yapacaksınız ama demokratik toplumunun ve Türkiye halklarının nezdinde bu kanun şimdiden kadüktür ve yürürlüğe girmemesi gereken bir kanundur. Maddeler üzerine gelindiği zaman ben yine görüşlerimi belirteceğim.
Teşekkür ediyorum.