KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Şimdi, 29, 30, 31, 32'nci maddeler birbiriyle bağlantılı maddeler. Dolayısıyla, 4'ü üzerine bir değerlendirme yapacağım.

Basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünün özel bir biçimi ve ayrılmaz bir parçası. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları var mı? Var, birazdan anlatacağım. Peki, düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin sınırlamalar neler, basın özgürlüğüyle ilgisi ne? Bence basın özgürlüğüyle ilişkisi şu: İkisinin de sınırının aynı olduğunu düşünüyorum. Bunun dışındaki her sınırlama, o ülkenin demokrasisinin bir adım daha geriye gitmesi anlamına gelecek.

Ülkemizde basın özgür değil, defalarca söyledik. Sınır Tanımayan Gazeteciler "Türkiye, 180 ülke arasında 149'uncu sırada." diyor. Sanırım geçen yıl 154 veya 155'inci sıradaydı, 4-5 sıra birden ilerlemişti. Fakat sekiz gündür gözaltında olan 21 gazeteci var ve onlar bugün savcılığa çıkarıldı, bir kısmı da mahkeme huzuruna çıkarılmış durumda. Eminim bunlar da üzerine eklendiğinde 180 ülke arasında çok daha kötü bir durumda olacak Türkiye. Yani teşbihte hata olmasın ama birisi şöyle bir şey söylemişti, bu demokrasi endeksine, basın endeksine ilişkin verileri paylaştıktan sonra şunu söylüyordu: "Bizden sonraki ülkelerde kabinenin en yaşlısı suçluları uçurumdan aşağı itiyor yani durumumuz o kadar kötü." Böyle bir benzetme yapmıştı.

Şimdi, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarıyla ilgili olarak, parçası olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aslında önemli ve makul bir ölçü getirdi. Diyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: "Irkçılığı yayan düşünceler ve nefret suçları, şiddetin teşvik edilmesi ve hakaret." Yani sınırı bunlar. Bunun dışındaki her düşüncenin ifade edilmesi gerekir, düşünce ve ifade özgürlüğünden yararlanması gerekir.

Türkiye'de sınır hiçbir zaman böyle olmadı. Yalnızca Adalet Bakanlığının verilerine bakmak yeterli; Türkiye'de terör örgütü üyesi olmakla suçlanan milyonlarca insan var -öyle 10, 100, 1.000, 10 bin değil, milyonlarca insan- ülkenin Genelkurmay Başkanı terörist olmakla suçlandı yani piyangonun kime vuracağı belli değil. Dünyadaki her halkın, her milletin sahip olduğu haklara Kürtlerin de sahip olması gerektiğini savunan çok sayıda kişi bölücülükle ve teröristlikle suçlanıyor; binlerce yöneticimiz, vekilimiz, belediye başkanımız salt konuşmaları nedeniyle bugün cezaevinde. Dolayısıyla, Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğü yok, basın özgürlüğü de buna bağlı olarak yok.

Peki, bu teklifin basın özgürlüğüyle ilgisi ne? Tamamen keyfî değerlendirmeye açık olan yeni bir suç üretiliyor: Yanıltıcı bilgiyi yayma yani suçun özü bu. Yanıltıcı bilgiyi yayma bundan sonra suç olarak düzenleniyor; bu bilgiyi yayanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek. Peki, bu yargılamaları kim yapacak? Gerçekten iliştirilmiş yargı yapacak. Yargının durumu dünyada nasıl gözüküyor? Çok yakın bir tarihte Avrupa Birliğinin Türkiye raporu yayınlandı. Emin olun, sanırım 30 başlık var ve bunun yarısı adalet mekanizmasıyla ilgili, Türkiye'deki yargılama süreçleriyle ilgili. Ben birkaç tane başlığı okuyayım: "Kavala bir dizi karmaşık kaçamak yargısal taktik sonucu tahliye edilmedi." "İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesinden duyulan güçlü kınama ve üzüntü." "Toplanma ve gösteri özgürlüğünde ciddi gerileme." "Van'da beş yıldır süren yasak." "Boğaziçi Üniversitesinde 9'uncu onur yürüyüşüne müdahale." "Hukuka aykırı olarak alıkonulan tüm gazetecilerin serbest bırakılması talebi." "Cumhurbaşkanına hakaretten 12.800 mahkûmiyet verilmesinin orantısız görülmesi." "Radyo Televizyon Üst Kurulunun Deutsche Welle, Euronews ve VOA'yı engelleme tehdidi." "Yeterli hükümlerin uygulanmasında siyasi irade eksikliği." "AYM Başkanının başvuruların yüzde 73'ünün adil yargılanma hakkıyla ilgili olduğu yönündeki açıklaması." Devam ediyor. Emin olun, başlıkların yarısından çoğu Türkiye'deki adil yargılanma olmamasına ilişkin. Dolayısıyla, Türkiye'deki adalet teşkilatının bu durumu yarın öbür gün yalan bilgiyi yayıyor diye binlerce insanın mahkemelerde yargılanması sonucunu doğuracak ama mesele bu kişileri cezalandırmak değil aslında yani sadece Türk Ceza Kanunu'nun 217'nci maddesinden sonra gelmek üzere 217/a maddesi eklenmiş olsaydı o zaman diyecektik ki: "Teklif sahipleri bu kişilerin cezalandırılmasını istiyor." Öyle değil. Peki, ne var? Bu suçu 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un 8'inci maddesine de ekliyorsunuz. Doğru mu? Öyle. Birazdan geleceğiz. Peki, 5651'in 8'inci maddesi neyi düzenliyor? İçeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesini. Yani sadece Türk Ceza Kanunu'nun 217'nci maddesinden sonra gelmek üzere yeni bir madde ihdas etmiyorsunuz, aynı zamanda bu suçu erişimin engellenmesi ve içeriğin çıkarılması kapsamında değerlendireceksiniz.

Teklif sahipleri diyor ki: "İnternette yanıltıcı bilgiyi yayma suç olsun. Bu suç, intihara yönlendirme ve çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer temini ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar gibi değerlendirilsin." Dolayısıyla, "İnternet ortamında yalan haber yayan bir kişinin içeriğini eğer içerik sağlayıcı çıkarmazsa erişimi de engellenebilsin." diyorsunuz. Yani sadece yanıltıcı bilgi yayanı cezalandırmak amaçlı değil; mesele, bu gerekçeyle Twitter gibi, Facebook gibi, kullanıcısı dünyada milyara ulaşan sosyal medya sitelerine bu ülkenin yurttaşlarının erişmesinin engellenmesi. Bu, iktidarın yapmadığı bir şey mi? Twitter engellenmedi mi? Engellendi. Wikipedia engellenmedi mi? Engellendi. Dolayısıyla, bu maddenin kamuoyunca açıkça "sansür yasası" olarak nitelendirilmesinin temel nedeni bu. Aslında kamuoyu bunu tartışırken bu yanıltıcı, yalan bilgileri yayan kişilerin cezalandırılmasından çok bunun sosyal medyada yayınlanması durumunda o sitelere erişimin engellenmesine yönelik. Peki, bunu seçime giderken bu iktidar yapabilir mi? Bir yalan haberi gerekçe göstererek Twitter'a, Facebook'a "Bu içeriği engelleyin yoksa size erişimi engelleyeceğim." diyebilir mi? Hep birlikte en geç bir yıl içerisinde bunu yaşayıp göreceğiz diyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.