KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; hayırlı uğurlu olsun diyelim her şeye rağmen çünkü yıllardan beri üzerinde konuştuğumuz 3600 ek göstergeyle ilgili bir şeyler yapılıyor.

Şimdi, bu kanun teklifiyle 36 tane kanun, 1 tane de kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılıyor. Evet, esas olarak 14 madde hemen hemen 3600 ek gösterge etrafında dönüyor. Kamu görevlilerine ne verilecek, bunların üzerine ama bu teklif 57 madde ve bu teklifte çok sayıda birbiriyle ilgisi olmayan, bütün torbalarda yaptığınız gibi imar affından öğretim üyeleri kadrolarına, otoyol geçişlerindeki işte cezaların hafifletilmesinden biyokütle ve jeotermal enerjiye kadar, MASAK'a personel alınmasından Kredi Garanti Fonundaki düzenlemelere, valilere yapılan kıyaklardan Cumhurbaşkanına yetkiye kadar, Noterlik Kanunu'na kadar çok sayıda kanunda değişiklik yapılıyor.

Değerli arkadaşlarım, çok konuştuk yani artık bunu duymak istemiyorsunuz ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin -bütün parlamentolarda olduğu gibi- ihtisas komisyonları var. Gerekli konularda uzman arkadaşlar genellikle toplanıyor bu komisyonlarda ve konularını biliyorlar; uzmanları da o şekilde, danışmanları da o şekilde. Burada öyle konular var ki Plan ve Bütçe Komisyonunda değil de Millî Eğitim Komisyonunda, işte İmar Komisyonu gibi Komisyonlarda görüşülmesi gerekiyor ama maalesef buraya geldi, biz de kısaca bu konularla ilgili düşüncelerimizi burada açıklayacağız.

Şimdi, bir konunun üzerine dikkat çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, esasen 3600'le ilgili konuşacağım ama bu 2'nci maddenin son fıkrasında şöyle bir düzenleme var: "Ek göstergelerin artırılması hâlinde işte ek göstergeyi yeniden düzenlenmeye..." filan, bu konularla ilgili Cumhurbaşkanı yetkili kılınıyor. Değerli arkadaşlarım yani bu konu özellikle yasamayla ilgilidir. Anayasa'nın 128'inci maddesi o kadar açık, o kadar net ki yani memurlarla ilgili, kamu görevlileriyle ilgili; alınması, sınavı, özlük hakları, nakilleri filan, bütün bunlarla ilgili kuralların kanunla düzenleneceğini o kadar açık ve net söylemiş ama siz doymuyorsunuz Cumhurbaşkanına yetki vermekten ve Cumhurbaşkanı da doymuyor yetki almaktan. Ya, bu kadar yetkili bir insan ya; bir basit bekçinin naklinden, işte, her konuda -ihalesi- Sayın Cumhurbaşkanı karar verecek. Ya, böyle bir sistem olmaz arkadaşlar. Yanlış yapıyorsunuz ve bu yanlış maalesef bu düzenlemede de mevcut.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de kamu personel rejimini kapsayacak şekilde emeklilik sistemine bir bütün olarak ihtiyaç duyulmaktadır aslında. Sosyal güvenlik sisteminin mali yapısındaki bozulmanın giderek artmasının yanı sıra, sabit gelirli emeklilerin satın alma gücü ve gelirlerindeki aşınma; hem giderek kamudan daha fazla kaynak alan bir sosyal güvenlik sistemi hem de giderek daha düşük gelir düzeyi sağlayan bir emeklilik sistemi gibi birbiriyle çelişen garabet bir durumla karşı karşıyayız. Ya, emeklilik gelir düzeyi düşüyorsa neden sosyal güvenlik sistemi her yıl bütçeden daha fazla kaynak alıyor? Tam tersi, sosyal güvenlik sistemi her yıl bütçeden daha fazla kaynak alıyorsa niye her yıl emeklilerimizin gelir düzeyi reel olarak aşınıyor? Bu yapısal soruna çözüm aramak yerine, bugüne kadar ve bugün de hep lokal ve geçici paketlerle bu sorunlar giderilmeye çalışılmış. Kamu görevlilerinin bir bütün olarak çalıştıkları süre boyunca ödedikleri primler ile onları çalıştıran devletin onlar nam ve hesabına ödediği primleri her yıl reel olarak değerlendirdiğimizde emekli olduklarında aldıkları emekli aylıklarının reel tutarından daha fazla sisteme kaynak aktarmaktadırlar. Yani sosyal güvenlik sistemi ve dolayısıyla kamu, zaten kamu görevlileri emeklilik sisteminden net olarak bir anlamda kâr etmektedir. Normal sigortacılık mantığı gereği, dönem boyunca yatırılan kaynağın daha sonra dönem boyunca kullanılan kaynağa reel olarak denk olması beklenirken sosyal sigortacılıkta kamunun katkısı da söz konusu olduğundan dönem boyunca yatırılan kaynaktan daha fazla kaynağın kullanılması gerekir ama maalesef Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi kamu görevlilerine bir anlamda sürekli borçlu kalmaktadır. Bu temel sorunu çözmek için, çalışılan dönemde çalışanlardan kesilen primleri düşürmek ve emekli olduklarında bağlanacak emekli aylığını bağlama oranını yükseltmek gerektiği hâlde 2000'li yıllardan bu yana yapılan tüm sosyal güvenlik reformlarında bir yandan çalışanların prim yükü artırılırken bir yandan da emekliliğe emekli aylık bağlama oranları düşürülmüştür. Kamu görevlilerinin çalıştıkları dönemdeki aylık ve ücretleri arasındaki muazzam fark ve dengesizlikler emekliliklerinde de aynen devam etmektedir. Çalıştığı dönemde 1'den fazla maaş alan hatta 200-300 bin TL arasında aylık maaş ve ücret alan bakan yardımcıları, genel müdürler ve Cumhurbaşkanı başdanışmanları emekli olduklarında da makam ve temsil tazminatı nedeniyle dönem boyunca ödediklerinin çok üstünde emekli aylığı almaktadırlar. Bir zamanlar milletvekili emekli aylıkları sürekli gündeme getirilir ve iyi niyetli de olsa bu tespitten yola çıkılarak aslında siyaset kurumu, yasama organı ve temsil mekanizması yıpratılmaya çalışılırdı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin her alanda güç ve yetki kaybetmesi milletvekillerinin özlük haklarına da yansımış ve gelinen noktada altı aylık bakan yardımcılığı yapan bir kişi yıllarca milletvekilliği yapmış bir kişiyle aynı emekli aylığı hakkı kazanmaktadır. Burada yani "Niye o fazla alıyor, bu az alıyor?"u söylemek için değil, olayın garabetine dikkat çekmek için bunu söylüyorum. İktidar mensubu eski milletvekilleri de bakan yardımcısı, danışman, kamu şirketlerinde yönetim kurulu üyesi ve bunun gibi sıfatlarla emeklilik aylığı yanında ayrıca bu aylıktan çok daha yüksek maaşlar ve ödenekler alabilmektedirler. Hâkimlerin hem maaşları hem de emekli aylıkları belirli bir sisteme kavuşturulmuş ve kısmen de olsa kabul edilebilir bir düzeye gelmiştir. Hekimlerle ilgili de 3600 gösterge söz konusudur ve geçtiğimiz günlerde bir iyileştirme yapıldı ama bu, hekimleri de diğer sağlık çalışanlarını da pek tatmin etmedi.

Şimdi getirilen bu düzenleme öncelikle her çalışana 600 ek gösterge vermekle hem çalıştıkları dönemdeki maaşlarını hem de emekliliklerindeki aylıklarını kısmen iyileştirmektedir. Fakat bu iyileştirme, iktidar yanlısı medyanın propaganda yaptığı gibi binlerle ifade edilebilecek rakamlar değil hatta bir gecede benzine ve gaza verilen zamlarla ya da diğer zamlarla da mukayese edilmez. Dolayısıyla 5,5 milyon çalışana ahım şahım bir iyileştirme söz konusu değildir. Düzenlemenin asıl amacı, Sayın Cumhurbaşkanının yıllar önce bir sendikanın genel kurulunda ayak üstü verdiği bir söz olan 4 meslek grubuna 3600 ek gösterge verilmesi meselesidir. Bu meslek grupları elbette önemlidir; eğitim, sağlık, emniyet ve din hizmetleri toplumsal refah için önemli hizmetler sunmaktadırlar ve kesinlikle yaptıkları iş, görülen hizmetlerle bunu hak etmektedirler. Fakat burada sorulması gereken temel soru şu: Diğer kamu görevlileri daha mı az önemli? Örneğin, polise 3600 ek gösterge verilirken tapu, gümrük, nüfus, tarım idaresinde çalışan memurlar niye bu haktan yararlanmasın? Aynı şekilde, imam ve müezzine 3600 ek gösterge verilirken ilçe müdürü veya il müdür yardımcısı neden 3600 ek gösterge almıyor, şube müdürü neden 3600 ek gösterge almıyor?

Sistem, daha önce var olan eşitsizlik ve adaletsizliği daha da derinleştiriyor maalesef ve kamu çalışanları arasında açıkça ayrımcılık yaptığı gibi hiyerarşiyi de darmadağın etmektedir. Güya adaletsizliği ve eşitsizliği önlemek ve hiyerarşiyi korumak için herkese 600 ek gösterge veriliyor. "Bunu daha önce ek göstergesi olmayan memurlar için getirdik." diyorlar ama asıl neden, bizzat, bu 4 sınıf için hiyerarşinin yok olmasıdır. Düşünebiliyor musunuz; bir hizmetli daha önce ek gösterge almadığı için -şimdi 600 ek göstergeye sahip olduğundan- emekli aylığına sadece 112 lira artış sağlanacaktır değerli arkadaşlarım ama bunun yanında başka alanda çalışanlara da, genel müdürlere de, sarayda çalışan üst memurlara da büyük artışlar geliyor.

Peki, 3000 ek göstergedeki bakanlık özel kalem müdürü ya da fakülte genel sekreterinin ek göstergesi 600 artınca maaş aylığı ne kadar artmaktadır değerli arkadaşlarım? 1.230 TL. Hizmetlinin ne kadar? 110 TL. Bu, 2 tane çarpıcı örnek değerli arkadaşlarım. Asla ve asla yaptığınız bu iş adaleti filan getirmiyor, eşitsizliği ortadan kaldırmıyor. Herkese kafadan 600 puan ek gösterge verilmesinin nedeni, bu çalışanlar arasında kısmi adalet sağlamak olmayıp bizzat 3600 ek gösterge verilen 4 sınıfın arasındaki idari hiyerarşideki bozulmayı önlemeye çalışmaktır. Mevcut durumda il emniyet müdürü, il müftüsü, Diyanette genel müdür muavini ve uzman hekim 3600 ek göstergedeydi zaten.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Devam edelim ama olabildiğince...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Az bir şey...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi polise, imama, hemşireye, öğretmene 3600 ek gösterge verildiğinde bu sınıflar arasındaki hiyerarşi darmadağın olacağından, bu sefer "Herkese 600 ek gösterge vererek durumu kurtarmaya çalışalım." demişsiniz. İl emniyet müdürü, il müftüsü, il sağlık müdürü, il millî eğitim müdürü ya da bunların genel müdür yardımcıları ile polisin, imamın, öğretmenin, hemşirenin aynı emeklilik göstergesine sahip olması... "Aralarındaki hiyerarşi korunabilsin." diye herkesi 600 puan artırmış. Bu da doğal olarak diğer kamu görevlilerine olumlu olarak yansısa da ek gösterge 3600 çıkıncaya kadar hiç kimse -yani diğerleri- asla tatmin olmayacaklardır.

Kamu görevlileri arasında bu 4 sınıf için de yapılan düzenleme, bu 4 sınıf arasında da bir ayrım getirmektedir. Mesela, polis için lisans mezunu olma şartı aranmazken sağlık ve din görevlileri için 4 yıllık lisans mezunu olma şartı getirilmiş. Bu durumda, Türkiye'de kaç imam, müezzin, hemşire, laborant ya da sağlık çalışanı 4 yıllık lisans mezunu olup 3600 ek gösteriyi kazanacak?

Yine, kamuoyuna yansıtıldığının aksine emekli aylıklarında artış sadece 2008 öncesi işe girenler için geçerli olup 2008 sonrasında işe girenler için söz konusu değildir.

Sonuç itibarıyla, hiçbir nesnel ve bilimsel kritere dayanmayan, sadece o sırada Cumhurbaşkanının aklına gelen 4 sınıfa verilmiş bir sözün gereğinin dört beş yıl sonra yerine getirilmesi için bir düzenleme yapılmaktadır. Fakat zaten adaletsiz ve dengesiz olan kamu yönetimindeki maaş ve emekli aylığı giderek daha da eşitsiz ve adaletsiz hâle gelmektedir. Bunun yerine, sistemi bir bütün olarak revize edecek ciddi bir kamu reformuna ihtiyaç var değerli arkadaşlarım.

Sayın Başkan, bir konuda daha bir şey söyleyeyim. 15'inci madde çok enteresan bir madde arkadaşlar. Sizin ne yapmaya çalıştığınızı, hayata, dünyaya, Türkiye'de olup bitenlere nasıl baktığınızı yansıtması açısından da bu 15'inci madde ibretliktir. 15'inci madde, en düşük emekli maaşını 2.500 liradan 3 bin liraya çıkarıyor arkadaşlar. 3 bin lira arkadaşlar; lütfen, Mustafa Bey, 3 bin lira. Ya, arkadaşlar, kaç kişi var bu 3 bin lira maaşı alan, Türkiye'de en düşük emekli maaşı alan? Emekli, dul ve yetimler bunlar çoğunlukla da, kaç kişi bunlar arkadaşlar?

Bir şey daha söyleyeyim: Bu kanun hiçbir şekilde SGK ve BAĞ-KUR emeklilerini falan kapsamıyor; kamu görevlilerini, memurları kapsıyor. Onlar ne kadar maaş alıyor belli değil. 3 bin lira maaş! Ya arkadaşlar, açlık sınırı 6.300 lira açıklandı bu geçtiğimiz günlerde, şimdi asgari ücreti 6 bin liraya çıkarma konuşuluyor, 3 bin lira para vereceksiniz. Bakın, çevrenize bir bakın, 2 milyona yakın insan 3 bin lira civarında emekli maaşı alacak, şimdi 2.500 lira alıyor, gene belki de 5-6 milyon insan da asgari ücretin altında yani 6 bin lira yaparsanız, 6 bin liranın altında maaş alacak değerli arkadaşlarım. İş böyleyken, burada, bunu da fırsat bilerek, yani garibanlara verilen 600 ek gösterge, 110 lira maaş fırsat bilinerek, sarayda çalışan İletişim Başkanından genel müdürlere bir sürü kıyaklar, gene "hiyerarşi" adı altında bir sürü kıyaklar getiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, zaten sizin düzeninizde bir sağlık müdürü 60 bin liraya kadar maaş alabilmektedir. Bir hekim 12 bin liraya, 13 bin liraya çalışırken bir sağlık müdürlüğüne 60 bin lira maaş veriliyor. Verin 160 bin lira verebiliyorsanız ama gerçekten "Bu taksimi kurt yapmaz." diyor ya şair, bu taksimi kurt yapmaz gerçekten, siz nasıl kurtlaştınız böyle, şaşıyorum! Teşbihte hata olmaz, sizi kurda falan benzetmedim, yanlış anlamayın.

Bitiriyorum, son cümlem: Bu kanun, ifade edildiği gibi, propaganda edildiği gibi, işte "3600 ek gösterge meselesi de hallediliyor dolayısıyla herkes rahatlayacak." kanunu değildir. Aynen, sağlık personeline yaptığınızı şimdi 3600'le şey yapıyorsunuz. Ama 1'inci maddede enteresan bir şey var değerli arkadaşlarım, bir de son maddelerde gene enteresan şeyler var, bunları maddeler gelince konuşacağız yani 53'üncü maddede konuşacağız.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Onları maddelere bırakabilirseniz seviniriz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ne var biliyor musunuz? Giderayak ya da "gidiş hazırlığı" diye bir şey var. Belli düzeylere getirmiş olduğunuz yöneticiler görevden alındıklarında, işte, maaşlarını, makamlarını koruyacakları, mevkilerini koruyacakları bir düzenleme, koruma yapıyorsunuz; aynen TMSF'de kayyum olanlara yasal kovuşturma, iptal etme, soruşturma, dava açılması, iptal etmeyi getirdiğiniz için... Bu, 12 Eylülcülerin yaptığı bir yaklaşımdır. 12 Eylülcüler kendi yaptıkları Anayasa'yla dediler ki: "12 Eylülcüler asla ve asla yargılanamaz." Anayasa'ya koydular. Siz de böyle bir şey yapıyorsunuz ama bundan kurtuluş yoktur. Gittiğiniz doğrudur.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ederim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ha, gittiğiniz nereden belli biliyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiniz, dört sene geçti, hâlâ müsteşardan, Başbakanlık müsteşarından falan bahsetmişsiniz kanunun içinde. Yani siz de artık "Gidiyoruz, parlamenter sistem gelecek." diye inanmışsınız ki bunları burada tutuyorsunuz.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar.