| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Devlet Memurları Kanunu İle Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4527) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 29 .06.2022 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi 21 maddeyi mi konuşuyoruz, 20 maddeyi mi?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - 21 madde ama 15'i ayrıca konuşacağız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 20 maddeyi konuşuyoruz. Beşer dakikadan yüz dakika konuşacağım.
Bakın, Sayın Elitaş, demin bir sürü şey söylediniz, şimdi kızacaksınız, vallahi demagoji. Niye? Ya "Bilgi herkeste var." diyorsun, tamam, bizim istediğimiz de bilgilenmek. Yani şimdi, 1'inci maddede valilerle ilgili bir düzenleme var. Şimdi soracağız işte ya: Buna niye ihtiyaç duyuldu? Şu anda kaç lira alıyor? Ne kadarına yansıyacak?
Bakın, arkadaşlar, çağımızın en önemli sorunlarından biri bilgi asimetrisidir. Bilgi asimetrisi derken, uzmanlaşma olmuş, uzmanlık... Hele hele bu memur maaşlarıyla ilgili derin ihtisaslar gerekiyor. Uzmanlar geliyor, oturuyor, bir şeyi konuşuyor ama bizim hayatımızı, geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren bir konuda kendi dilleriyle kararlar veriyor.
Şimdi, bizim görevimiz yani milletvekili olarak görevimizden bir tanesi, bu bilgileri tercüme etmek. Önce biz anlayacağız, ne demek istiyor bu bilgilerle, bu rakamlarla; bu katsayılar ne anlama geliyor? Şu anda kaç lira maaş alıyor, bu rakamlar değişince kaç lira maaş alacak? Bu maaşlar milletin bütçesinin ne kadarına yansıyacak? Adil bir şekilde dağıtıyor muyuz? Bunları merak ediyoruz. Biz de muhalefet olarak ayna tutuyoruz. İktidar bu konularda hiçbir soru sormuyor. "Biliyorlar." diyorsunuz ama bizim, bildiklerine dair bir bilgimiz yok çünkü hiç konuşmuyorlar bu konularla ilgili arkadaşlarımız. "Canım iktidar böyle olur, muhalefet böyle olur." falan diyebilirsiniz. O zaman muhalefetin böyle olmasına şaşmamanız gerekiyor yani o nedenle söylediklerinize katılmıyorum.
Bu bilgi asimetrisi konusunu gidermek lazım değerli arkadaşlarım. Sadece bu kanunda değil, dünya kadar kanun geliyor. "Burası teknik komisyon." diyorsunuz, teknik konuşmak durumunda değiliz. Ben siyasetçiyim yani teknik falan değilim, ekonomist falan değilim, buradayım, siyasetçiyim ama siyasetin dilini biliyorum. Burada çıkan kanunların ne anlama geldiğini anlamak istiyorum çünkü insanlara bunu anlatacağım, niye karşı çıktığımızı anlatacağım. Siz de niye bunu getirdiğinizi insanlara anlatacaksınız. Bu sebepten dolayı "Niye konuşuyorsunuz, niye bunları söylüyorsunuz?"...
Efendim, saray mı, külliye mi? Yani takmışlar buna, bu da psikolojik bir durum kardeşim ya. "Saray" kelimesine çok acayip gıcık kapıyorlar. Bize de külliye bir tuhaf geliyor ya. Ne külliyesi kardeşim, nereden çıktı? Külliye başka bir şey. Yani bir siyasi yapıya "külliye" denildiğini bilmiyoruz. Osmanlı'da da "saray" deniliyordu falan yani. O nedenle yani külliye, saray; onlara fazla takılmayın.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu 1'inci maddede, valilerle, kamu, mülki idare amirliği hizmetindekilerle ilgili bir düzenleme yapılıyor. Çok belli ki bu valilere ve işte, bu konuyla ilgili diğer yüksek memurlara ek ödemeler yapılıyor. Anladığım kadarıyla 3 bin lira civarında bir ödeme yapılıyor valilere. Niye yapılıyor? Ya, bu valiler zaten 30 bin lira civarında maaş alıyorlar. Bu nedir kardeşim yani? Din görevlileri, polisler, sağlıkçılarla ilgili Sayın Cumhurbaşkanının söylediği ve beş seneden beri bütün siyasi partilerin ortaklaştığı bir düzenleme yapılırken bu fırsatçılık nedir kardeşim yani? Bu valileri konuşacaksak oturup ayrı bir şekilde konuşalım ya. Bu valiler var ya, her biri illerini olağanüstü hâl, sıkıyönetimle yönetiyorlar. "Bu şehre giremezsiniz; efendim, bu şehirde on beş gün süreyle şunları şunları şunları yasakladım; öksürmek yasak." Nereden çıkarıyorsun? İşte "İl idaresi bilmem ne kanunu..." Ya, bu kanunu niye o kadar geniş bir şekilde kullanıyorsun, her adımda kullanıyorsun? Yapma, etme, eyleme. E, diyor ki bana: "Sana kullanmıyoruz." Kime kullanıyoruz? "Buraya şeyler gelecek, istihbarat var." diyor, Rize Valisi söylüyor bunu. "İstihbarat aldık, terör örgütleri gelecek." diyor. Ya, on beş gündür buradayım, hiç terör örgütü görmedim. Terör örgütü gelecekse yakala, götür yani niye beni engelliyorsun kardeşim? Terör örgütü gelecekse, bir istihbarat aldıysan yakala, önle. Böyle bir şey var mı? Böyle işte. Şimdi, bu valilere niye bu parayı veriyoruz? Ne anlama geliyor? Gerekli mi? Bu parayı verirsek milletin bütçesinden ne kadar çıkacak? Şimdi bu soruları soruyorum; bu konuyla ilgili hiç kimse şey yapmıyor. Emeklilikte ne kadar alıyorlar, şimdi ne kadar alıyorlar bu valiler ve diğer mülki amirler? Bunlarla ilgili çok fazla bir şey söylenmiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu 2'nci maddenin -geneli üzerinde konuşurken de üzerinde durdum; bu 2'nci maddenin teknik şeylerini bir tarafa bırakıyorum- son fıkrası son derece tehlikeli: "Birinci fıkradaki oranları ayrı ayrı veya birlikte üç katına kadar artırmaya, yukarıdaki ek gösterge gruplarını değiştirmeye ve personel kanunlarında yer alan ek göstergelerin artırılması halinde gruptaki ek göstergeleri yeniden düzenlemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir."
Değerli arkadaşlarım, Anayasa'nın 128'inci maddesi çok açık, net. İkinci paragrafı bizi ilgilendiriyor, ikinci paragrafını okuyorum: "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır." Değerli arkadaşlarım, Sayın Elitaş; bu Anayasa hükmü çok açık değil mi? Yani burada Cumhurbaşkanına böyle bir yetki vermek nedir? Yani böyle bir yetki mi istedi Sayın Erdoğan sizden ya? Yoksa, verirsek hoşuna gideriz diye mi düşündünüz ya da işler pratik yürür diye mi düşündünüz? Bu nasıl bir şey kardeşim ya? Bir insana bu kadar yetki verilir mi arkadaşlar ya? Arkadaşınıza, Sayın Cumhurbaşkanına zulmediyorsunuz ya, kendi işinizi ona yaptırıyorsunuz. Yapmayın, etmeyin ya, böyle bir yetkiye gerek yok ki. Ne yapacaksanız, bir şey varsa şimdiden yapalım.
Değerli arkadaşlarım, genel olarak da bir şey söyleyeyim: Türkiye'deki kamu memurlarıyla ilgili, özlük haklarıyla ilgili rejim, sistem artık şeye dönmüş arkadaş yani anlaşılmaktan çıkmış, uygulaması çok zor. Niye böyle şeylerle uğraşıyoruz arkadaşlar? Çok mu zor memurlar arasında bir hiyerarşi ortaya koymak; eğer az emekli maaşı alıyorlarsa "Emekli maaşları, işte, yüzde 100 oranında artırılmıştır." demek, ondan sonra da "Bundan sonra emekli olacak memurlar son maaşlarının yüzde 70'ini emekli maaşı olarak alacaklar ve her sene herkese ne artırılıyorsa o oranda artırılacak." demek? Alın size adalet, 2 cümleyle halledilmiş şey. Bu dediğim yani gerçekten saçma sapan bir şey. "Bekaroğlu, sen bu işleri anlamıyorsun, bu asimetri masimetriyle kafayı bozmuşsun, gel sana anlatalım." Siz anladınız mı?
Bakın, teklif sahibi arkadaşımız -çok iyi bir arkadaşımız, efendi bir arkadaşımız, hepinizi seviyorum ama onu ayrıca seviyorum- gerçekten Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu görevlisi rejimini, özlük hakları sistemini, maaşlarını, ödeneklerini gerçekten anladıysan sen müthiş bir adamsın ya, seni müzeye koymak gerekiyor ya! Nasıl anladın? Anlamadın ve orada oturanların da anladığını sanmıyorum arkadaşlar. Niye sanmıyorum? Çünkü acayip bir şey, hepsini anlamak mümkün değil. Böyle bir iş için çok derin uzmanlık gerekiyor yani. Sadece uzmanlık yetmez, bununla ilgili geliştirilmiş -sanıyorum maaşlar öyle hesaplanıyor- bilgisayar programları var, onlarla hesaplanıyor. Niye? Böyle yapmak zorunda mıyız arkadaşlar? Böyle yapmayalım, düzeltelim bu işi, herkes rahat etsin.
Bu maddenin son fıkrasını buradan çıkarın arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Ya, Anayasa çok açık, bunu götüreceğiz, sonra kızacaksınız "Efendim, biz 3600 göstergeyi getirdik, CHP her zamanki gibi 'Olmaz.' dedi, 'Yapamazsınız.' dedi, Anayasa Mahkemesine götürdü." diyeceksiniz. Ya, bu Anayasa Mahkemesini... Biraz evvel "Siz Anayasa'nın değiştiğinin farkında değilsiniz." dedi Mustafa Bey. Nerede farkında değiliz kardeşim? Yani ikide bir işte "saray, tek adam" diyorsunuz. "Cumhurbaşkanıdır o, işte, Cumhurbaşkanı sadece bütçe kanununu getirir." falan... Yanlış, Sayın Elitaş yanlış; Cumhurbaşkanının sadece... Hükûmet kimdir? Cumhurbaşkanı. Bütün bakanlıkların başındaki kim? Cumhurbaşkanı değil mi, diğerlerinin hepsi sekreter. Cumhurbaşkanı Meclisten kanun isteyecek çünkü Türkiye'yi yönetecek. Cumhurbaşkanı kanun teklifleri getirecek; yanlıştır, bunu düzeltmemiz gerekiyor. Bin defa söyledik: Getirin bununla ilgili, 400 sayıyı sağlayalım, hiç referanduma falan gitmeden buradan çıkaralım çünkü yanlış bir iş yapıyoruz arkadaşlar. Arkadaşlara, milletvekili arkadaşlarımıza zulmediyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Grup adına mı söylüyorsunuz, şahsınız adına mı?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, hayır, grubumun buna karşı çıkacağını sanmıyorum.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Biz bunu söylüyoruz zaten.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, biz milletvekili arkadaşlarımıza zulmediyoruz. Biz de buraya geliyoruz, kardeşim İbrahim Aydemir'e çatıyoruz "Sen bu işi anlamadın, bilmedin..." Doğru, bilmez, ben de olsam bilmem yani çünkü bürokrasi istiyor bunu; gelecek bürokrasi buraya, bakan buraya gelecek, burada bu işi savunacak ama yahu kibir bir acayip. Cumhurbaşkanı Yardımcısı buraya gelmedi, ya kibrinden gelmedi bütçeyi sunmak için ya da savunacak yüz bulamadı kendisinde, savunamayacak durumda ek bütçeyi...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey, toparlayabilirseniz sevinirim.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yok ağabey, yüz dakika zamanım var, etmeyin gözünüzü seveyim; 20 maddeyle ilgili konuşacağım, anayasal hakkım. Dediniz ki siz: "Maddelerde beş dakika, geneli üzerinde on dakika."
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toplulaştırınca öyle yapmıyoruz yani.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nasıl öyle yapmıyorsun ya? Beni nasıl susturacaksın ya?
CAVİT ARI (Antalya) - Ben de konuşma hakkımı Bekaroğlu'na devrediyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Susturma niyetimiz yok.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hangi anayasa, hangi kitap, hangi defter...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun, devam edin, tamamlayın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Konuşacağım, konuşacağım.
Değerli arkadaşlarım, bu 3'üncü maddede, polis memurlarına 1.200 lira... Yani polis memuru derken herkese değil "Lise ve dengi öğrenime sahip olup emekli aylıklarıyla birlikte makam tazminatı ödemesini hak kazanamamış olanların her ay emekli aylıklarına 1.200 TL tutarında ilave ödeme yapılıyor." diyor; güzel yani polis memurları bunları hak ediyor, buna hiçbir itirazım yok. Peki, öğretmenler hak etmiyor mu arkadaşlar yani etmiyor mu, böyle bir şey mi ya da nüfusta çalışan, diğer yerlerde çalışan insanlar bunu hak etmiyor mu? Adalet diye bir şey yok mu? Yani bir kanun yaparken gözeteceğimiz en önemli kriterlerden bir tanesi, değerlerden, ölçülerden bir tanesi adalet değil mi? "Bunlara 1.200 lira veriyoruz." İyi, verelim, helal olsun. Peki, diğerlerine niye vermiyoruz? Neye göre veriyoruz? Niye 1.200 lira veriyoruz? Niye daha fazla vermiyoruz? Yani bunları anlamak zor.
Bakın, bu soruların cevabı yok. Bu sorulara diyemez ki şimdi kanun teklif sahibi arkadaşımız "Vallahi ben böyle istedim, böyle uygun gördüm, ölçülerim..." Öyle değil yani doğru, saray ya da Hükûmet, neyse, bakanlık verdiler arkadaşımıza; arkadaş bürokratlarla konuştu, yazdı getirdi. Niye? Çünkü Anayasa'ya yanlış yazdınız. Orhan'ın bir suçu yok ki, suç bu Anayasa'yı yazanlarda, çıkaranlarda.
Sayın Elitaş -kusura bakma, Elitaş'a hitap ediyorum- şimdi, bu 6'ncı maddede bunlar kim ya, Başbakanlık müsteşarı, bakan yardımcısı, tamam, müsteşarlar; bunlar kim, nerede bunlar? Bakın, Sayın Elitaş, siz seçimi kaybedeceğinizi, gelecek sene bu zamanlarda başka bir iktidar, 6'lı masanın iktidara geleceğini ve güçlendirmiş parlamenter sistemi getireceklerini, müsteşarlıkların, başbakan müsteşarlıklarının geleceğini peşinden kabul etmişsiniz. Böyle bir şey yazar da getirilir mi buraya ya? Nasıl bir şey? Niye şimdiye kadar düzeltmediniz?
Orhan Bey, bu nedir kardeşim?
ALİ ŞEKER (İstanbul) - "Başbakanlık" niye kalmış orada?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başbakanlık müsteşarı kim? Nerede bu müsteşarlar? Müsteşarlar kim?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bunların emeklileri var ya, hayatta olanlar.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Öyle mi? Ha, ha, tamam. Ha, bundan sonrakiler için yok diyorsun yani. Böyle mi geçecek yani? Peki, iyi, tamam, burada golü attınız, tebrik ediyorum. Ben hiç gol atmaya çalışmıyordum size.
Değerli arkadaşlar, konuşacağım, daha yüz dakikam var yani dur bakalım, daha neler neler söyleyeceğim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yalnız, burada diğer Müslüman kardeşlerinizi, Hristiyan kardeşlerinizi de düşünün.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, bir şey daha sorayım: Diğerleriyle ilgili anlatmadınız da ek ödeme şeklinde gelen -mesela 1.200 lira valilere gelen- bu şeyler ne kadara mal oluyor? Şimdi hesaplayamıyorlar mı bunları buradaki bürokratlar? Yani düşünmediler mi buradaki bürokrat arkadaşlarımız ya da teklif sahipleri "Yarın gideceğiz Plan Bütçe Komisyonuna, teknik komisyona gideceğiz, yüksek yüksek şeyler konuşulan teknik komisyona gideceğiz. Ha, bildiğiniz bir komisyon değil bu. Ha, bilmediğimiz bu komisyona gideceğiz. Bize bunlar 'Kardeşim, sen 1.200 lira polis memurlarına verirken bu kaça mal olacak, ne kadara mal olacak, milletin ne kadar vergisine? Valilere bunu verdin ihtiyacı olan sadece vali değil. Yüksek memura, Sayın Süleyman Soylu'nun yüksek memurlarına -neyse, orayı çıkarıyorum, kayıtlardan çıkarın- devletimizin yüksek memurlarına bu parayı verirken bunlara ne kadar para vereceğiz?' diye soracaklar." diye; hiç düşünmediniz mi değerli arkadaşlarım? Bu Komisyon bunu sormayacak mı? Niye hazırlayıp gelmediniz? Ha, bize diyorsunuz ki: "Aylarca bunu çalıştık." Sayın Elitaş, yapmayın, çalışmamışsınız. Çalışsaydınız her kanunda, torbada, torbasızda, buraya gelen -ben 2015'ten beri buradayım- bütün kanunlarda "Etki değerlendirmesi nedir?" diye sorduk; bu sorunun sorulacağı -şu Komisyonun sözcüsü sanıyorum Cemal Bey'di- Cemal Öztürk, hiç aklına gelmedi mi? "Sayın Başkanım, ya, böyle bir şeyler soracaklar, bunu bir hazırlatalım." demedi mi size? Hayır, ezbere konuştun, kusura bakma Sayın Elitaş. Seni de severiz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Konuştuk.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Konuştun. Niye getirmediniz o zaman, niye gelmedi? O zaman ciddiye almıyor bürokratlar bizi. O zaman Sayın Durmuş'un dediği doğrudur; bu bürokratların kulağını tutmak, çekmek lazım. Böyle iş olur mu?
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Gruplar anlaştı, bu hafta sonuna kadar bunu bitirelim.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yahu, bir buçuk aydır böyle bir gerekçe olur mu? Bir buçuk aydır bunları konuşuyorsunuz, bir buçuk aydır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Beş senedir konuşulan konu.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, kardeşim, bu işleri reddederken... Mesela biz diyoruz ki: Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili bir düzenleme yapalım filan. "Yapamayız, büyük bir bütçe var. 400 milyar gerekiyor, 300 milyar gerekiyor." diyorsunuz.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - O Hükûmetin politikası.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir dakika canım. Bu da Hükûmetin politikası. Sen mi karar verdin sayın Cemal Öztürk? Yani 3600 ek göstergenin bazı memurlara verilmesine sen mi karar verdin? Bazı memurlara verilmemesine karar veren siz misiniz?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmaya girmeyelim, tamamlayamayız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tabii, oradan geldi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bakın, bu kadar insan bekliyor, bir görüşmemiz var, grupların uzlaşması var, sözcülerle bir anlaşmamız var. Rica ediyorum, lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biliyoruz anlaşmaları kardeşim ya, biz şeyimizi söyleyeceğiz yani. Sözcülere mözcülere yani anlaşmaya bir şey demedik. Geldik buraya işte. Grubumuz karar vermiş, burada geldik konuşuyoruz yani.
Neyse, dolayısıyla...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - "Bürokratların kulağını çekme" sözü hiç hoş değil.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanı "Kafalarında sandalye kırın." dedi. Neye itiraz ediyorsun?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey toparlıyor. Lütfen sessiz olalım.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ama hiç hoş bir şey değil "Bürokratın kulağını çekin."
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanı "Kafalarında sandalye kırın." dedi mi?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Allah Allah ya! Allah Allah!
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, neyse. Ben şimdi burada bırakayım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey, devam edin. Yeni bir tartışma başlatmayalım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Elitaş'ın söylediği de değil, sizin söylediğiniz de değil. Kızmanızın sebebi: Gerçekten, pozisyonunuzdan dolayı kızıyorsunuz siz. Yani bizim sizi incitecek şeyler söylediğimizden dolayı değil.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Nilgün Hanım, yeni bir tartışmaya girmeyelim, rica ediyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çünkü sizin bir kabahatiniz yok. Sistem yanlış bir şeyin üzerine oturmuş. Bu sistemi düzeltmek lazım. İnşallah bu sistemi düzelteceğiz. Gelecek dönemlerde siz gelir bu muhalefet sıralarında oturursunuz, bakın, ne kadar rahat edeceksiniz, ne kadar teşekkür edeceksiniz? Sayın Başkanın yerine oturacak başkan da böyle yönetmeyecek, elinde bir değneği eksik. Ne? Kafasını kaldırana vuracak. Hiç böyle yönetmeyecek, demokratik bir şekilde yönetecek.
Zamanımız var değerli arkadaşlar. Kanun yapmaktan daha kıymetli bir şey yoktur.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey, teessüf ederim, kime ne zaman yaptım öyle bir şeyi?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kanun yapmaktan daha kıymetli bir şey yoktur, dolayısıyla "Zamanımız yok." diye bir şey yok. Zamanımız var. Boşa geçti bütün zamanlar, şimdi iki gün kalmış, bunlar geliyor. Bunun sebebi iktidar partisidir, muhalefet değildir.
Teşekkür ederim.