KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doğrusunu isterseniz, siyasete başlarken YÖK'ü kaldıracağı konusunda topluma vaatte bulunan Adalet ve Kalkınma Partisinin bu Hükûmetinin böyle bir kanun getirmiş olması gerçekten benim açımdan çok üzücü, hakikaten çok üzücü. Ya, size ne ya? Size ne? Üniversitelerde ne işiniz var sizin? Yani şuraya bakıyorum, performansı belirleyecek olan YÖK. Neyin performansını belirleyeceksiniz ya siz? Siz kimsiniz ki ya? Bırakın o insanlar kimlerle çalışıyorsa onlar performansını belirlesinler. Size ne? Yani değerli arkadaşlar, Allah aşkınıza ya! Yani YÖK gibi bir sistemi savunmak gerçekten ve gerçekten ülkemizin geldiği şu noktada ben zül hissediyorum yani hakikaten zül addediyorum böyle bir şeyi. Bakıyorum, Allah Allah, yanlış mı okuyorum diyorum ya! Bu kanun teklifi yeni geldi, onun için anlamakta da zorlandım, her maddesi YÖK'le ilgili olarak bir felaket.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler arasında bir kurul, koordinasyon kurulu gerekebilir bütün dünyada olduğu gibi ama YÖK böyle bir kurul değil. Ya, ne çabuk unuttunuz ya? Bu YÖK ben üniversitede öğretim üyesiyken, idareciyken neredeyse her hafta bize "Başörtülü kızları buraya almayın." diye talimat gönderiyordu. Biz yani demokrat insanlar olarak -ben Bilgi Üniversitesindeydim o zamanlar- buna karşı çıktık ve biz başörtülü öğrencilerimizi almaya devam ettik bütün engellere rağmen. O zamanlar hatırlıyorum Ertuğrul Özkök'ünden bilmem neye kadar -Bilgi Üniversitesi özel bir üniversite eyvallah ama- "İşte, bu kanun varken nasıl oluyor da başörtülü kızları buraya alıyor." diye yazılar yazdılar, bizi kapatmaya kadar vardılar. Yani şimdi o olayları yaşamış bir siyasi ekibin devamı olarak hakikaten anlamakta zorlanıyorum ya. Ya, içinizde bir tanesi yok mu şunu diyecek: Arkadaş, siz ne karışıyorsunuz ya? Ne karışıyorsunuz üniversitelerin neyi, nasıl yapacağıyla ilgili olarak? Asistan almaya siz karar veriyorsunuz neredeyse ya, böyle bir şey olur mu ya? Dünyada da yok tabii ki böyle bir şey yani asistanın performansını YÖK mü belirleyecek ya? Ya böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani aklınızı başınıza alın! Hakikaten anlayamıyorum. Ben başka bir partinin mensubuyum, biliyorsunuz Halkların Demokratik Partisinin mensubuyum ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu ülkede siyasete girerken doğru şeyler söylemiş olduğunu her zaman kabul ederek konuşmuşumdur çünkü öyle inanıyordum ve o zamanlar bu çıkışları destekleyen işler yaptığımı düşünüyorum ama geldiğimiz yerde bakıyorum, olamaz böyle bir şey ya! Yani asistan çocuk doktorasını bitiriyor, 50-D mi, neydi öyle bir maddeyle "Bir yıl biraz daha buralarda oyalan." deniyor. Ya, arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Bırakın üniversite karar versin buna. Üniversitenin kendisi karar veremiyor mu yani? Siz Ankara'da asla ve asla herhangi bir şekilde denetleme şansına sahip olmadığınızı sizler çok iyi biliyorsunuz çünkü ben bu kurumların içinde çok uzun yıllar çalışmış bir insanım ve ben biliyorum bu işlerin nasıl olduğunu.

Ben vakıf üniversitelerinden giderek... Bu kanun geçerli mi vakıf üniversitesinde, bilmiyorum yani...

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Geçerli.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Vakıf üniversiteleri... O zaman ayrımını yapmanız lazım, "devlet kurumları" diyorsunuz, vakıf üniversiteleri de devlet kurumu mu sayılıyor bilmiyorum. Ama değerli arkadaşlar, vakıf üniversiteleri tümüyle bir ticarethanedir birkaç istisna dışında. Bunu herkes biliyor yani bakın, ben size söyleyeyim, Ömer Dinçer benim çok yakın arkadaşımdı, Nabi Avcı, çok yakın arkadaşımdı, beraber çalıştığım Bilgi Üniversitesinde. Ya, bu insanlarla ben o zamanlar konuştum, hepsi de dediler "Haklısın, haklısın, bu vakıf üniversiteleri böyle olmaz." Hatta Ömer Dinçer hatırlıyorum, şey demişti bana "Hocam, bir kanun çıkaracağız, şirketler eğer kurmak istiyorlarsa üniversiteleri kendi kursunlar ama vakıf üniversitesi olacaksa Vakıflar Kanunu'na tabi olarak çok ciddi incelemeler yapacağız." demişti. Yani şimdi burada bunlar sanki unutuldu. Ya, ben anlamıyorum sizi hakikaten; tamam, yirmi sene az bir sene değil yani hafızalarda herhâlde zayıflıyor yaşlandıkça ama bunların hepsini yaşadık. Ve ben şimdi bunları okuyunca hakikaten deli oluyorum, nasıl bir şey bu yani? Size ne kardeşim ya, size ne, niye karışıyorsunuz bu çocukların eğitimiyle ilgili olarak? Bu üniversite hocaları kabiliyetsiz mi, yeteneksiz mi, kavramıyorlar mı dünyayı?

Şimdi, burada 33'üncü madde galiba, diyor ki: "Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen -nasıl karar verildiği belli değil- yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisaki..." Arkadaşlar, bu işler bitti ya; iltisaki, irtibatı, bilmem nesi; ya böyle bir şey olmaz! Ve ondan sonra diyorsunuz ki: "Bunlar hariç." Ne yaptığınızın farkında mısınız ya? Ya, arkadaşlar, gençlerin, üniversite öğrencilerinin durumunu bir düşünün ya. Biz yaşlılar olarak ne öneriyoruz onlara Allah aşkına bir düşünün ya, nasıl bir gelecek öneriyoruz onlara? Onların önünü mü açıyoruz, onların önünü mü kapatıyoruz? Ben anlayamıyorum hakikaten, anlamakta zorlanıyorum yani dolayısıyla de böyle kanunlar yani bunlar... Ya mahkeme karar vermiş, eyvallah, buna bir şey diyemem ben ama yani birisi karar veriyor, karar verilen yapı, oluşum; kim karar veriyor ya, nasıl karar veriyor? Performansı uygunsa kim karar veriyor performansına? Arkadaşlar, böyle kanun da yapılmaz bence yani.

Dolayısıyla da bakın, arkadaşlar, bu şaka değil hepimiz aşağı yukarı ortalamadan baktığımızda aynı yaşlardayız, öğrencilik yaptık, kendi çocuklarımız var, bunları biliyoruz. Yani çocukların hiçbir umudu kalmadığı bir yere doğru götürüyoruz çocukları. Yani bu, çok kötü, çok tehlikeli bir şey. Gençlerle konuşun, ben İstanbulluyum, İstanbul'da gençlerle yani sık sık konuşan bir insanım. Hepsi gitmek istiyor ya, ben Amerika'da okumuş bir adamım, geldiğimden beri yani gelirken bile ülkemi sevdiğim için, şundan, bundan dolayı karar verdim, geldim, burada çalıştım fakat yani öğrencilerime de gidin, master yapın, doktora yapın ama mutlaka ülkeye gelin diye bir düşünce içinde olan bir insan olarak şimdi, gidin diyorum arkadaşlar ya!

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hocam, toparlama imkânınız olursa...

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam, toparlıyorum.

Gidin diyorum çünkü burada...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Siz demeyin Hocam.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Vallahi böyle ama bakın, burada üç kuruş paraya... Bakın, emekli memurun maaşını 3.500 lira yapıyoruz. Aradaki maaş artırımına bakıyorum 100 lira, 150 lira, ya ne oluyoruz arkadaşlar? 150 lira arabaya bindiğiniz zaman bir yere gittiğinizde veriyorsunuz ya yani böyle bir şey olamaz! Böyle bir... Ve siz çocuğa diyorsunuz ki "Bu Personel Kanunu'nun merdivenlerinden çıkacaksın." Bir, bu. İkincisi "Ya gidip işçi olacaksın ya da çık git, başka ülkelerde kendi geleceğini ara." diyorsunuz neredeyse; bu mudur ya?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyoruz.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.