KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Değerli Bakan, milletvekili arkadaşlarım ve değerli bürokratlar; var mı, basın emekçilerimiz yorulmuş ama biz çalışıyoruz, yaklaşık 14-15 saattir çalışıyoruz.

Şimdi, Sayın Bakan, gelir dağılımı eşitsizliği maalesef her geçen gün makasın açısını kapatan değil makasın açısını artıran bir şekilde ilerleyerek bu güne geldi. Tabii burada doğal olarak ekonomi yönetiminin başında bulunan biri olarak ülkedeki olumlu gelişmeleri aktarmaya çalıştınız. Herhangi bir sektörde hükûmet politikaları açısından yüzde yüz olumsuzluk ya da yüzde yüz olumluluk diye bir şey tanımlanamaz. Olumluluklar olumsuzluklar sürekli iç içedir, beraber yürürler. Emin olun eğitim politikalarında da böyledir, sağlık politikalarında, enerji, ulaştırma politikalarında, aynı şekilde ekonomi politikalarında da durum böyledir Sayın Bakan. Siz, tabii bu işin yaklaşık olarak yanılmıyorsam 9 yıldır iktidar partisi içerisinde özellikle ekonomi bölümünü yöneten en önemli siyasetçilerden biri olarak olumlu tarafından bakıyorsunuz çünkü halk size iktidar olma, yönetme yetkisi vermiş, bize ise var olabilecek eksiklikleri denetleme ve bunları dile getirme muhalefet yetkisi vermiş Sayın Bakan. Şimdi, şu tablo gelir dağılımı eşitsizliğini gösteriyor. OECD ülkeleri içerisinde, bakın, şampiyonuz, af edersiniz! Bizden gelir dağılımı eşitsizliğinin daha kötü olduğu bir tek Meksika var Sayın Bakan. Yani varsıllarla yoksullar arasındaki makasın maalesef çok açık olduğu bir ülke hüviyeti taşımaktayız. En azından OECD ülkeleri arasında durumumuz bu.

Yine, millî gelir artabilir ama millî gelirin kişi başına düşen bölümü hesaplandığında, kişi başına düşen gelir de artabilir millî gelirle birlikte ancak bu alabildiğine afaki bir hesaplamadır çünkü siz ülkenin toplam gelirini alırsınız, ülke nüfusuna bölersiniz, kişi başına düşen millî geliri bulursunuz ama zaten aritmetiksel olarak biz 78 milyon insanın gelirini eşitleyen teorik bir bakış açısına sahip değiliz ama varsıllar ile yoksullar arasındaki makas açıldıkça, gelir dağılımının artmış olması her haneye giren gelirin arttığı anlamına gelmez.

Şunu ifade edelim: Bakın, dünyada vergi sayısı en fazla olan ülkelerden biriyiz. Attığımız her adımda, açtığımız muslukta, kullandığımız elektrikte; şu cep telefonundan, ulaşımdan, aklımıza gelebilecek, yaşamımızın her alanı maalesef ama maalesef vergi.

Yine, bir diğer husus: Enerji kaynakları açısından, tamam, biz belki enerji kaynakları kendisine yetmeyen bir ülke olabiliriz ama özellikle yer altı enerji kaynaklarını dünyada en çok üreten ülkelere sınır komşusuyuz. Bizim enerji kaynaklarına erişim olanaklarımız Avrupa Birliği üyesi ülkelerden daha zor değil, daha kolay bir coğrafik, jeopolitik konuma sahibiz ama Avrupa Birliği üyesi ülkelerin neredeyse tamamının akaryakıtı, elektriği, doğal gazı, ısınması, her şeyi bizden daha ucuz elde ediyor olmasının takdir edersiniz ki ekonomi yönetimiyle bir alakası vardır ve bir bütün olarak ülkedeki siyasal sistemle bir ilgisi vardır. Ya, değilse, petrol üreten bir ülke değil Almanya, İngiltere, Fransa; petrol üreten ülkelere sınır komşusu da değiller ama bizim neredeyse yarı fiyatımıza bunları edinebiliyorlarsa burada özellikle adaletsiz bir vergi dengesinden söz edebiliriz.

Yine, vergilere girmişken, Sayın Bakan, yakın bir zamanda trafik sigortası bedeli yaklaşık olarak bir defada 2 kat arttı. Bakın, insanların kaldıramayacağı bu düzeydeki artışlar insanları kayıt dışına iter. Şu anda elimde bir rakam var, bunu herhâlde bürokratlarınızdan edineceğiniz bilgilerle siz daha iyi teyit edebilirsiniz, ülkedeki trafik sigortası olmayan araç sayısı 4 milyona yaklaşmış Sayın Bakan. Sizce bunların acaba orantısız bir şekilde artan trafik sigortası oranlarıyla bir ilgisi yok mudur?

Yine, Sayın Bakan, bakın, bireysel emeklilik sistemini teşvik etmeye çalışıyorsunuz. Şu anda da işte 64'üncü Hükûmet Programı'na da koyduğunuz veya 1 Kasım seçimlerinden önce seçim taahhütlerinizden biriydi. Yüzde 25'ini devletin karşılayacağı bir bireysel emeklilik sistemi yurttaşlarımıza öneriyorsunuz ama bakın, bireysel emeklilik sistemine başvurarak, Sayın Bakan, işlemini başlatan sayı ile bunu sürdüren sayı arasında çok ciddi orantısızlık var. Kimse, emekli oluncaya kadar bu sistem içerisinde, bu havuz içerisinde kalmayı sürdüremiyor. Ben soru-cevap bölümünde soru sormayacağım, öyle bir süre kullanmayacağım için sorularımla birlikte götürmeye çalışıyorum. Gerçekten, bireysel emeklilik sistemine katılıp belli bir süre sonra ayrılan sayı ne? Çünkü bu çok çok ciddi bir rakama tekabül eder diye düşünüyorum. Neden belli bir süre primlerini ödeyip daha sonra ayrılmak zorunda kalıyorlar? Ben şahsınızı değil ama bir Hükûmet politikası olarak özellikle insanlardaki inandırıcılığın bazı hususlardaki aşındırılmış olmasının bundan payının olduğunu düşünüyorum. Örneğin, 99'da çıkarılmış olan İşsizlik Fonu'nun sizin iktidarınız döneminde amacı dışında kullanılmış olması insanların İşsizlik Fonu üzerinde diğer tasarruflarla ilgili inancını zayıflatmıştır. Düşünün, İşsizlik Fonu'nda birikmiş olan para GAP'ta kullanıldı Sayın Bakan, duble yollarda kullanıldı, en son, bakın, geçen hafta ve bu hafta Genel Kurulda görüşülen torba yasası ama iki hafta önce burada Komisyonda görüştüğümüz, fazlasıyla, ısrarla itiraz ettiğimiz bir hususta kullanılmaya başlanacak. Zaten İşsizlik Fonu'nun tasarruflarıyla fonda biriken para alabildiğine amacı dışında kullanıldığı için azalmıştı. Neymiş? İşte, doğum yapan kadınlara belli bir süreliğine kısmi çalışma hakkı tanınıyor, amenna. E, çalıştığı sürenin primini zaten işveren ödeyecek, sosyal güvenlik primini; çalışmadığı yarı kalan sürenin ise primi İşsizlik Fonu'ndan karşılanacak. Gerçekten vicdanınız rahat mı? Çünkü mücbir sebeplerle işinden olan ya da işveren tarafından çıkarılanların belli bir süreliğine, çok büyük bir sıkıntı yaşamasın diye desteklenmesi için oluşturulmuş işsizlerin fonudur bu Sayın Bakan. Ya, değilse, bir hak tanıyorsak, işte bir veya daha fazla doğum yapanlara kısmi zamanlı çalışma hakkı tanıyorsak biz niye işverenin yükümlülüğünü kalkıp İşsizlik Fonu'ndan karşılıyoruz? Çalışmadığı yarı kalan süreyi de işverene yükleyelim. Amacı dışında bir fon kullanıyoruz. Emin olun, bu bireysel emeklilik sistemine dair girilip belli bir süre sonra çıkmanın altında yatan neden inandırıcılıkla ilgili yurttaşlarımızda uyandırdığımız bir duygudur, bir algıdır.

Yine, Sayın Bakan, malumunuz, hazineden yerel yönetimlere belli miktarlarda meblağlar aktarılmaktadır; bu, gerek belediyeler gerekse il özel idareleri açısından. Bunu bir soru olarak sorayım. Maliye Bakanlığı üzerinden belediyelere ve il özel idarelerine ne kadar kaynak aktarıldı? Örneğin 2014'te, hani kesin hesabı çok net bilinen bir yıl için söyleyeyim. Veya son beş yıl içerisinde Ankara Büyükşehir Belediyesinin ne kadar borcu hazineden ödendi Sayın Bakan? Çünkü bu belediyelerin listesini -sadece Ankara Büyükşehire indirgemiyorum- çıkardığımızda göreceğiz ki borcu üstlenilen belediyelerin kahir ekseriyeti AKP'li belediyelerdir. Herhâlde CHP'li, MHP'li, HDP'li belediyelerin borcunu azaltmak ve onların çalışmalarını teşvik etmek üzere hazineden para aktarılmıyordur. Gerçekten merak ediyorum: Hangi belediyelerin hazinede bu yükümlülüğü üstlenilmiştir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun efendim.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim.

BDDK Başkanımıza bir iki hususu sormak istiyorum.

Hesap işletim ücretiyle ilgili yakın zamanda Danıştay yine bir karar aldı ama Sayın Başkan, bilmiyorum, denetim faaliyetlerinizin... Emin olun, hani eleştirmek veya suçlamak adına söylemiyorum- başka kalemler adı altında yurttaşlarımızdan amacı dışında hak edilmeyen kesintiler yapılmaktadır. Bununla ilgili bir iki hususa dikkat çekeceğim.

Şimdi, belirtmem gereken önemli hususlardan biri, bakın, özellikle kamu bankalarının personele sunduğu, Sayın Başkan, altı aylık satış hedefleri Yapı Kredi gibi, Garanti gibi bankalarda personellerine dayatmayla bir aylık sürede isteniyor. Nedir bunlar? İşte, bu satış hedefleri içerisinde sigorta, bono, kredi kartı, konut ve bireysel krediler... Kamu bankasının personelinden beklediği altı aylık satış hedefini özel bankalar bir ayda bekliyor. Sayın Başkan, bu belli bir süre çalışan üzerinde "mobbing"e dönüşüyor. Bu konuda birçok banka emekçisinin...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Doğru bilgi değil ama bak, yanlış bilgi veriyorsun.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Ben özel bankalar için söylüyorum Şahap Bey. Bir bitireyim ben.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Karşılaştırma doğru değil. Yani, şu an kamu bankaları da özel banka gibi çalışıyor. Özel bankaların ve kamu bankalarının performans anlamındaki şeyi üç aşağı beş yukarı aynı. Böyle bir fark yok. Biraz farklı olabilir ama böyle bir uçurum yok.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Şahap Bey, ben...

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Farklı olabilir ama böyle bir karşılaştırma yaparak gideceğiniz yol...

BAŞKAN - Siz tamamlayın.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Şimdi, bakın, ben Yapı Kredi ve Garantide çalışan banka emekçilerinin, özellikle bana ulaşmasıyla aktardıkları üzerinden söylüyorum: "Bize "mobbing"e dönüşmüş durumda." bu doğal olarak banka çalışanın da özellikle müşterileri üzerinde bir mobbinge dönüşüyor yani sağlıklı bir bankacılık sistemi açısından gerek işverenin banka emekçisi gerekse banka emekçisinin müşterileri üzerinden sağlıklı bir ilişki yaratmak durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Toparlayacağım.

Şimdi, bunu önlemeye dönük gerçekten elinizde bir bilgi var mı veya bu konuda sağlıklı bir bilgi var mı, ne düzeyde denetim yapılıyor, bunu merak ediyorum. Yine, özellikle son olarak Sayın Bakan, bakın, ülke ekonomisinin hangi istikamete gidiyor olmasından ziyade, elde edilen kaynakların, ülke kaynaklarının, zenginlerle yoksullar arasında ne kadar eşit dağıtıldığından vazgeçtik, ne kadar az adaletsiz dağıtılımının talebi içerisine girmiş bulunuyoruz.

En son şununla bitireyim, bakın, Dostoyevski Karamazov Kardeşler romanında şu cümleyi iki kere kullanır: "Yoksulluk, işlemediğiniz günahların cezasını çekmektir." Yoksul olanlar şu dünyaya, şu yer yüzüne, şu arza alın terini daha az akıttıkları için yoksul değiller veya sadece yattıkları, tembel oldukları için yoksul değiller. Bir ülkede eğer 21 milyon insan -mesela AKP iktidarının en çok övündüğü hususlardan biridir- farklı kalemlerde olmak üzere 21 milyon insan sosyal yardımlardan istifade ediyor. Bu aynı zamanda yoksulluğun ne düzeyde olduğunun da bir itirafıdır. Bu yönüyle ben de söylüyorum "Yoksulluk, işlemediğiniz günahların cezasını çekmektir."

Teşekkür ederim.