| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent Enstitüsü d) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu e) Türkiye Bilimler Akademisi f) Gençlik ve Spor Bakanlığı g) Spor Genel Müdürlüğü h) Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ı) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 29 .01.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, bürokrat arkadaşlarımız ve değerli basın emekçileri; hepinize "Hoş geldiniz." diyorum ve hayırlı bir gün diliyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, tabii, ben, Bakanlığınız görev kapsamında bulunan bazı bilimsel faaliyetler, AR-GE faaliyetleri ve bilimin teşvik edilmesiyle ilgili bir fen bilimci veya bir teknik bilimci olarak değil, yirmi yıl üniversitelerde sosyal bilimcilik yapmış biri olarak kendi bakış açımı sunmak istiyorum.
Bakın, kültürde yerelleşmeyi kabul edebiliriz ama eğitim ve bilimde yerelleşme veya alaturkalaşma bizi giderek kısırlaştırır. Emin olun, 3 ayrı üniversitede çalışmış bir arkadaşınız olarak ifade edeyim, bilimde ve eğitimde yerelleşme değil, bilimin ve eğitimin Sümerlerden, Antik Yunan'dan ve Romalılardan beri 5 bin yıllık tarihinin bir "network"u var, insanlık değeri olarak açığa çıkarmış olduğu bir tarih var orta yerde. Bundan, belli evrensel değer yargılarını sentezleyerek, bilince çıkararak bir eğitim ve bilim sistemi kurgulamamız ülkemizi dünya içerisinde çok daha iyi bir noktaya getirecektir.
Üzülerek ifade edeyim ki, son birkaç yılda "paralel yapı" adı altında TÜBİTAK'ta, TÜBA'da, YÖK'te ve Bakanlığınıza bağlı bazı araştırma, tescil birimlerinde kadrolarda belli temizliğin yapılmış olmasının sadece siyasi kodlarla, siyasi saikla yapılmış olmasının, evet, belki daha rahat çalışma koşullarını size yaratabilir ama ülkede bilimin, araştırmanın gelişmesine çok fazla hizmet edeceğini söyleyemem. Evvel ahir, hiçbir zaman bu yapıyla ilişkisi olmamış, hatta üniversitede çalışırken o saikla onların mağduru olmuş bir kardeşiniz olarak söyleyeyim ben. Öyle olmak başlı başına onları avantajlı ya da dezavantajlı hâle getirmemeli. Sadece siyasi saikla, onlarla girmiş olduğunuz bir mücadeleyi eğitim, bilim, araştırma sahasına yansıtmış olmanız sizi siyaseten güçlendirebilir ama ülkeyi çok güçlendirmez. Liyakati yoksa, tereddütsüz hangi anlayıştan olursa olsun tenzilirütbe süreçlerine girişebilirsiniz.
Bakın, TÜBA Başkanımız da burada. Birazdan TÜBA'yla ilgili de söyleyeceğim. Ne kadar süredir Sayın Başkan orada bilmiyorum ama en azından son beş, altı yıldır orada bulunduğunu biliyorum. Daha önce üye değil miydiniz?
TÜBA BAŞKANI PROF. DR. AHMET CEVAT ACAR - Üç yıldır Başkanım.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Evet.
Şimdi, bakın, kurumunuzun müteşekkili 3 ayrı, üçte 1, üçte 1, üçte 1... Doğru mudur Sayın Başkan? TÜBİTAK, YÖK ve sizin kendi üyeleriniz arasından, akademisyenlerden gelen kontenjanlarla. Ama TÜBİTAK'ın ve YÖK'ün, Cumhurbaşkanlığı kontenjanı, Hükûmet kontenjanı olması sebebiyle akademiye siyasetin zaten doğrudan, dolaylı değil doğrudan bulaştırılması sonucunu doğuruyor. Doğal olarak, size TÜBİTAK'tan ve YÖK'ten gelenlerin sadece akademik saiklarla gelmediğini, bulundukları yerlerden zaten siyasi bir konumlanma sonucu geldiğini ifade etmek isterim.
Yine, TÜBİTAK'a dair söyleyeyim ben. Bakın, TÜBA, eskiden çok çok ağırlığı olan, TÜBA üyesi birinin herhangi bir üniversiteye konferans, panel, seminer amacıyla gelmesi durumunda, bilim disiplini fark etmeksizin amfilere sığılmazdı. Bir şimdi takip edin değerli Başkan, acaba TÜBA üyesinin ziyaretlerinde üniversitelerde karşılanma heyecanı artmış mıdır, bir üç yıl, beş yıl önceye göre azalmış mıdır? Realiteyi burada biraz açığa çıkarırsınız.
Sayın Bakan, bakın, TÜBİTAK ile ilgili söyleyeyim, bu hani "kültürel uygunluk ve yerelleşme" diyoruz ya, mevzubahsi eğer bilimse, araştırmaysa, ne kadar evrenselleşebilirsek o kadar çok ülke adına, ülke akademisi adına, araştırması adına kazanabiliriz. Yerelleşme adına ne yapıldı? Bakın, aykırı düşünce ve tezlerden korkmayalım. İşte, TÜBİTAK Başkanı, geçen verdiği mülakatta söylüyor, "Gökkuşağının Tüm Renkleri" adlı kitap konusunda bir hassasiyet göstermiş. Bu konuda hassasiyeti neymiş? "50 binden fazla kitap piyasadan 2015 yılı içerisinde çekilerek, toplatılarak imha edilmiş." Bu övünülecek bir şey midir sizce? 2015 Türkiye'si demiyorum, dünyasına... 50 bin kitap... Neymiş kitapların toplatılmasının ve imhasının nedeni? Evrim teorisiymiş ve Yahudilikle ilgili bazı kültürel kodların kitaba dercedilmiş olması, neşredilmiş olmasıymış. Buna karşı çıkalım. Buna karşı çakalım, bakın, kitaptaki ileri sürülen tezlere karşı çıkalım ama onu yok etmeyelim. Onlarla fikrî düzlemde, ilmî düzlemde mücadele edelim ama ona karşı çıkacak akademisyenlere bu işi sevk edelim. Akademisyenler, o tezi kabul etmeyen akademisyenler karşı tezler öne sürerek onunla akademik düzlemde mücadele etmeli. Bakın, yazılmadık basın organı kalmadı. "50 bin kitabın toplatılması ve imha edilmesi."
Yine, TÜBİTAK çalışanlarından 700'ünün, paralel -artık ne dersek- örgütle mücadele kapsamında 700 TÜBİTAK çalışanının görevden uzaklaştırılması veya mevcut görevlerinden alınması sürecini yaşadık.
Bakın, tekrar söylüyorum, düşünceyle düşünce düzleminde mücadele edelim. Öyle, idari kararlarla, siyasi kararlarla bilim ve eğitim araştırma sahasında bir mücadele bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz, bunu uygulayan siyasi anlayışa da kazandırmaz.
Yine, Sayın Bakan, sizin bir paragraflık, özellikle, cümlenizi akademisyen bildirisinden sonra, "teröre destek" ve "ihanet" kavramları kullanılmak üzere bir cümle kuruyorsunuz. Bakın, -ben arkadaşın saygı duyuyorum düşüncesine- bilime düşmanlık demiyorum ama bilimi kendine göre yorumlama, kendi siyasi anlayışına göre istikamet verme çabası içerisindeniz. Aynen, az önce söylediğim üzere, bu bildiriye hiç kimse katılmaz zorunda değil. Bu bildiriyi hiç kimse onaylamak zorunda değil veya hepimiz onaylamak zorunda değiliz. Bırakacağız, bu bildiriye karşı çıkan akademisyenler karşı bildirimler yayınlamalı, basın yayın organlarını kullanmalı, bu bildiriye akademik düzlemde karşı çıkmalıdır. Keşke Sayın Bakan, Başbakan, Millî Eğitim Bakanı, AKP iktidarındaki diğer görevliler Cumhurbaşkanı açıklama yapmadan önce siz açıklama yapsaydınız emin olun daha çok saygı duyardım. Önce Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor, hiç unutmuyorum, salı günü sabah Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor, öğleden sonra durumdan vazife çıkaran YÖK Yürütme Kurulu toplanıp işlem başlatıyor. Böyle bir şey olmaz. Bakın, tekrar söylüyorum, hiçbirimiz katılmak zorunda değiliz o bildirinin içeriğine ama onlarla farklı düzlemde mücadele etmek zorundayız, düşün düzleminde. Bakın, 1976, kırk yıllık, bütün Avrupa Birliği üyesi ülkeler için içtihat niteliğinde veciz bir karar vardır, Handyside kararı, siyasileri ve iktidarları değil, toplumu dahi şoke edecek düşünceler asla yasaklanamaz. Kırk yıldır bu bütün Avrupa Birliği müktesebatının en veciz, en değerli noktasında durmaktadır, Handyside kararı. Bırakın iktidarları, toplumu dahi şoke edebilir diyor düşünceler. Bundan korkmamak, çekinmemek gerekiyor.
Yine Sayın Bakan, geçen yıl ifade edilmiş ama ben tekrar belirteceğim. İlayda Şamilgil ismi size yabancı değildir, İzmir Özel MEF Lisesinden bir kızımız. Bakanlığınızın açmış olduğu bir proje yarışında, sıvılardaki su oranının mıknatısla ölçülebilen ucuz, hızlı taşınabilir bir sistem olduğu hususunda bir proje sunuyor, reddediliyor, değerlendirmeye alınmıyor ama gidiyor uluslararası proje platformlarına, Polonya'ya sunuyor, 70 ülkenin katıldığı bir proje yarışmasında 1'inci oluyor. Bu kızımız geçen yıldan bu yıla ne oldu, onu da söyleyeyim. Şu anda bu kızımız son bir yılda Amerika Birleşik Devletleri Cornell Üniversitesinde okumaya kabul edildi ve projesi de NASA'da Mars Projesi'nde çalıştırılmak üzere kabul gördü. Düşünün, TÜBİTAK kabul etmeyecek, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı bir kurum değerlendirmeye almayacak ama işte, değerlerimiz böyle kaçıyor bizden. Şimdi, kimi gider liseyi, üniversiteyi dışarıdan okur, gelişir, o da bizim değerimizdir. Ama bizim avucumuzun içindekinin değerini bilmeden kaçırtmayı nereye oturtacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Sayıştayla ilgili özellikle Bakanlığınıza dair denetim raporundan birkaç hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Bakanlığınızla birlikte Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına... Gerçekten ben son üç günde bu bütçeleri görüşülecek bakanlıklarla ilgili araştırma yapmaya çalışırken rastladım ve Sayıştay raporunda denk geldim. Özel hesaplar belirlemiş Sayıştay. Nedir bu özel hesap? Biz Başbakanlıkta bile gizli, örtülü ödenek olmasın diyorduk, geçen yıl Cumhurbaşkanlığının örtülü ödeneği için yasa çıkarıldı? Acaba örtülü ödenekler bakanlıklara yaygınlaştırılıyor mu? Bu konuda bize bilgi verirseniz sevinirim.
Yine Bakanlığınız sürekli ödenek üstü harcamalarla yılı tamamlayan bir Bakanlık. Sayın Kuşoğlu -yine yaptığım araştırmalarda denk geldim- bu konuda araştırma yapmış, 2013'ü, 2014'ü incelemiş ve Sayın Ağbal da, Maliye Bakanımız da bunu karşı çıkmıyor. Ama ne yapalım, geçmişte de vardı ödenek üstü harcamalar, bizim zamanımızda da var. Ama bütün bakanlıklarda bu yok Sayın Bakan, özellikle son yıllarda istisnasız her yıl ödenek üstü harcamanın sağlanıyor olması, o yılı planlamayı... Mesela şu anda planlıyoruz 2016'yı. Umarız hayırlı işler için kullanılmaya vesile olur bu bütçeniz. Ama neden öngöremiyorsunuz, neden hep ödenek üstü harcamalar açığa çıkmış oluyor?
Sayın Bakan, yerli otomobil projenizi, biliyorsunuz... Bu projeyle ilgili olarak ifade edeyim Sayın Bakan. Bunun prototipini sundunuz, taraflı tarafsız herkes bu prototipin bir yaratıcılığın ürünü, üreticiliğin bir ürünü, yeni bir prototip olmadığını Cadillac BLS marka aracın taklidi olduğunu söylediler. Bu konuda bilginiz var mı, acaba bu araştırmayı yürüten kurum ve araştırmacılarla bir fikir teatisinde bulundunuz mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Son iki dakikamda da Sayın Bakan -bilmiyorum Patent Enstitüsünden hangi bürokratımız burada- bu coğrafi işaretlemeyle ilgili... Sayın Bakan, ben coğrafya doçentiyim, daha önce Komisyonda birkaç kere ifade ettim. Bakın, bu konuda uzman bir departmanınız yok, bu konuda coğrafi işaretleme tescilleri doğru yapılmıyor Değerli Bakan. Nedir? Herhangi bir yöreye ait ürünün veya tarihsel değeri olan bir mekânın dünya ölçekli harita üzerinde işaretleyerek tescil verme işlemidir. Ama Türk Patent Enstitüsü bu konuda çok deneyimsiz ve yeterli uzmana sahip değil, coğrafi işaretlemeye ait bir birimi de yok. En azından bir daire başkanlığı kurulmalı diye düşünüyorum Sayın Bakan, konuyla biraz ilgili biri olarak söylüyorum. Neden bunu söylüyorum? Çünkü Türk Patent Enstitüsü sadece markalar üzerine, marka tescili üzerine uzmanlaşmış ve bu konuda mesai harcayan bir kurumumuz. Ama coğrafi işaretleme önemli çünkü şu ana kadar coğrafi işaretlemenin uluslararası lisans karşılığı GI'dır, buradaki arkadaşlar bilir. Ama GI yani bizden 180'e yakın coğrafi işaretleme tescili almış ürünümüzden söz ediyorsunuz, haklısınız. Ama bunlar uzmanları tarafından yapılmıyor, bir daire başkanlığımız yok. Bir de bu ürünlerden sadece Antep baklavası bu GI belgesine sahiptir yani bizim tescil verdiğimiz coğrafi işaretlemenin 180 ürününden sadece 1 tanesi almış. Eğer bu konuda ilgili bir departman oluşturulur, güçlendirilirse 180 ürünümüzün belki daha fazlası uluslararası tescil belgesine de kavuşmuş olur. Şimdilik bu kadar söyleyeyim. Düşünün, Fransa'da sadece coğrafi işaretlemeyle ilgili, ilgili patent enstitülerinde sadece bu işle ilgilenen 270 kişi var. Hani 270 kişi demiyorum ama en azından 20 kişi olabilir, 30 kişi coğrafi işaretleme uzmanı olabilir diyorum.
Teşekkür ediyorum.
2016 bütçesinin Bakanlığınıza hayırlı olmasını diliyorum.