| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bursa Milletvekili Osman Mesten ve 66 Milletvekilinin; Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4672) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 25 .10.2022 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız, teklifin görüşmelerine katkı sunmak üzere aramızda bulunan kıymetli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada esas komisyon olarak görüşmelerini gerçekleştireceğimiz Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, baktığımızda, 5 kanunda değişiklik öngörüyor. Nedir bunlar? İşte, Tütün ve Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun, Vergi Usul Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ve Elektronik Haberleşme Kanunu. Uygulamaya konulmak istenen düzenlemelerin esasını ne oluşturuyor diye baktığımızda da işte, sektörlere ilişkin iş ve işlemler kapsamında cezalar oluşturuyor. Şimdi, burada teklif geldiğinde benim ilk dikkatimi çeken şöyle bir keyfîlik var: Meclis Başkanlığı teklifin Adalet Komisyonuyla birlikte tali komisyon olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülmesini öngörmüş, görüşüldüğüne ilişkin bir bilgi yok, bir rapor yok ki Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu yani burada zaten bir görüşme yapmayacaksa hangi alanda görüşme yapacak? Buna ilişkin bir düzenleme görmüyoruz. Bu neye sebebiyet verir? İşte, hep bahsediyoruz, yasama kalitesi, yasama kalitesi; yasal düzenleme, birçok yasal düzenleme buradan geçtikten sonra yaşanan sorunları gözlüyoruz, hemen böyle birkaç ay geçiyor, bakıyorsunuz, ilave bir değişiklik, birkaç ay geçiyor, bir daha bir değişiklik. Burada da yine bu özensizliğin devam ettiğini görüyoruz.
Geneli üzerinde değerlendirme yapacağım ama şimdi, ortada şöyle bir durum var: Yani Adalet Komisyonu olarak Türkiye'nin bizden beklentileri oldukça yüksek; yargıya ilişkin, yaşananlara ilişkin, siyasete ilişkin, yargının doğru işlememesinden, Adalet Komisyonunun doğru çalışmamasından, yasamanın doğru çalışmamasından kaynaklanan problemler yumağı var. Burada da aslında, çarkın önemli bir dişlisi, parçası burası yani Adalet Komisyonu, tek başına diğer komisyonlardan ya da diğer kurumlardan ari bir şekilde işini dört dörtlük yapsa belki Türkiye'deki birçok problemin çözümünde yol gösterici olabilir. Biz tabii, Türkiye'de her sektörün belli bir nizam içerisinde işlemesi için düzenlenmesinin şart ve gerekli olduğunu söylüyoruz; bu, sağlığımız ve toplumsal hayatımız için de elbette gerekli, bunu tütün ve alkol sektörüyle... Hele hele bu alanda elbette düzenleme yapılması gerekli. İşte, geçen gün yürüyüş yaparken dikkatimi çekti, mesela her yerde yeni yeni görüyoruz, işte, skuterler; bunlarla ilgili acaba bir düzenleme yapılması lazım mı diye aklıma geldi. Birçok alan var yani Türkiye'de hâlâ boş olan, dersler çıkardıktan sonra ancak yasal düzenleme akıllara gelen ama işte, bir planlamanın, öngörünün olmadığı bir durumdayız. Bunlara gelirken tabii, şunları vurgulamadan olmaz yani en temel hak ne dediğimizde; yaşam, çalışma, düşünceyi açıklama hürriyeti, basın özgürlüğü, sosyal devlet tanımlaması kapsamında Anayasa'da yazdığı şekilde onun kanunlara dercedilmesi, uygulamada görülmesi, herkesin kendini geliştirebileceği gerekli ücreti, eşit eğitim hakkını alması; bunlar, bu durumlar çözülmedikçe ne oluyor biliyor musunuz? İşte, her gün işçi katliamlarını görüyoruz, kadın cinayetlerini okuyoruz, görüyoruz, çocuk tacizi ve intiharlarla ilgili çok ciddi rakamlar ortaya çıkıyor. Yani durup düşünmek lazım, gerçekten sorunların kaynağına inmek lazım.
Yakın bir zamanda çok kötü bir olay yaşandı. Bartın'ın Amasra ilçesinde, Taşkömürü Kurumunun Amasra Müessesesinde on bir gün önce büyük bir olay gerçekleşti; 41 vatandaşımız, işçimiz hayatını kaybetti. Yani, biz buna "iş cinayetleri" diyoruz çünkü bunların önlenebileceğini biliyoruz. Bütün tespitler, araştırmalar, işler kuralına göre yapıldığı zaman, bunun sadece öyle alelade bir kaza olarak ya da bir doğal afet gibi açıklanamayacağını, kader deyip geçiştirilemeyeceğini görmek lazım. Burada, iktidar bu olanlardan bizzat sorumlu çünkü yaşanan çok ağır bedeller sorunun kaynağını işaret ediyor. Biz şunu görüyoruz: O insanların, hayatını kaybedenlerin hayat hikâyelerine, ailelerinin verdiği röportajlara baktığımızda... İşte, 6'sı benim seçim bölgem 3'üncü bölgede, Çam ve Sakura Hastanesinde yatıyor, onları da ziyaret ettim. Yerin yüzlerce metre altında çalışan madencilerimiz küçük çocuklarına, ailelerine bakmak için büyük mücadele ediyorlar. Oradaki aileler, diğer işçilere göre biraz daha avantajlı -yani Türkiye şartlarına baktığımızda büyük gelirler değil, biraz daha avantajlı- diyebileceğimiz, işe başlarkenki o riskleri aldığının ne kadar farkında ama mecbur olduğunu bilen aileler.
Üzülerek ifade edeyim; buradaki, bu olaydan sonraki gelişmeler aslında bundan sonraki yeni katliamlara da yaşanacak böyle olaylara da kaynaklık edebileceğini gösteriyor. AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Erdoğan oraya gidiyor, istatistiki bilgi veriyor, diyor ki: "Türkiye'nin yüzde 99'u Müslüman. Bizler, kader planına inanmış insanlarız, bunlar her zaman olacaktır; bunu da bilmemiz lazım." İşte, tam bu bakış açısı da esasında Soma'da, Ermenek'te, Kozlu'da, bugün Amasra'da yaşanan katliamın müsebbibi. Yani, bu tip olayları "kader" diye açıklarsak... O zaman burada, Mecliste güvenlik önlemi var, biz niye güvenlik önlemi alalım? Yani, bırakalım, herkes gelsin. Emniyet kemeri takmayı niye zorunlu hâle getiriyoruz? Bırakalım, kimse takmasın. Böyle açıklayacaksak hayatın hiçbir alanında hiçbir tedbir almayalım, hiçbir önlem almayalım; demek ki bu değil.
Oradan da bakıyoruz Enerji Bakanının açıklamasına, Mecliste de dikkatle dinledim, ondan sonra... Şimdi, burada Sayıştay denetçilerinin raporları var yani onu da dikkatlice okuduk; bu patlamaya, bu grizu patlamasının tehlikesine işaret ediyor, eksiklikleri veriyor. Yani eminim o eksiklikler yerine getirilse belki de bu türde, bu çapta bir olay yaşanmayacak ama o da diyor ki: "Tüm denetimler yapıldı, gerekli önlemler alındı." Ya, şimdi, böylesine bir olay yaşandığında en azından o olayın sorumluları gerekeni yapar, sorumluluğu olanlar istifa eder, adli açıdan sorumlu olanlar yargı karşısına çıkarılır. Biz deriz ki: "Hukuk devletinde süreç ilerliyor, yapanın yanına kâr kalmıyor." Bu, sadece iktidar hırsıyla falan da izah edilemez yani koltuk tutkunluğu... Yani, artık bu kadar yaşanan olaydan sonra "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde maden kazaları" diye, o başlık altındaki kazalara baktığımızda kayıpların üçte 2'si iktidarınız döneminde gerçekleşmiş; burada yeterli önlemlerin alınması lazım.
Öte yandan, bakıyoruz, işte... Yine, buraya gelmeden önce bir yoksulluk araştırmasının raporunu okudum; Türkiye'de 1 milyona yakın çocuğun akut yetersiz beslenme sorunu yaşadığından, besinleri azaldığından dolayı enerji sağlayamadığına, vücutlarının gelişmediğine yönelik tespit var. Şimdi, burada asgari ücret ne diyoruz? 5.500 lira. En son BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası merkezinin araştırmasına göre açlık sınırı 7.300 lira, yoksulluk sınırı ise 25 bin liraya ulaşmış durumda yani milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşıyor ve onun çocuklara, geleceğimize yansıyan etkilerini görüyoruz. Burada yaşam hakkından, sosyal devlet çatısı altında yaşama hakkından mahrum bırakılmış milyonların sorunları ortada; bunlara yönelik, gidişata yönelik bir düzelme görmüyoruz, maalesef kötüye de gidiyor genel ekonomik veriler.
Şimdi, biz yakın zamanda Soma olayını yaşadık; oradaki yargısal sürecin sonunda şu duygu topluma yerleşti mi, yerleşti: Cezasızlık algısı. Yani denetime alınmadı, yapılmadı... Aynı Yargıtay dairesine 3 üye birden atanıyor ve aynı karar birdenbire değişiyor. Orada Soma sanıklarından içeride olan hiç kimse yok, Soma avukatları içeride yani ironik, şaka falan zanneder insanlar ama gerçek bu. Eminim benim bu söylediklerimin bir kısmını, herhâlde Amasra'daki maden katliamı yaşanmadan iki gün önce çıkmıştı dezenformasyon kanunu, bu kapsamda değerlendirenler de vardır. Yani esasında hani kanunun zamanlaması, ortaya çıkan sonuçlar... Hakikaten niyet de daha iyi ortaya çıkıyor.
Şimdi, burada Türkiye'deki kurumların işleyişine çok ciddi zararlar verildi -kurumlarda görev yapanların liyakatsizliği, seçimi, çok ciddi bir şekilde bu zeminde yolsuzlukların ortaya çıkması- hukuksuzlukların hâkim kılındığı bir ülke hâline getirildik. Buradan adaletin, özgürlüğün ve demokrasinin olmadığı, böyle bir Türkiye yaratmak istediğiniz sonucu ortaya çıkıyor.
Şimdi, bu kadar olay varken -cumhuriyetin de dört gün sonra 99'uncu yılını kutlayacağız- yine, bir Grup Başkan Vekiliniz çıkıp dedi ki cumhuriyete yönelik: "Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir." Cumhuriyetin kazanımlarıyla bu noktalara gelmiş kişilerin bunları söylemesi de hakikaten çarpıcı bu kadar olandan sonra ki biz hepimiz buradaki varlığımızı cumhuriyete borçluyuz, sizler de bizler de; niye? Cumhuriyetin sağladığı imkânlar dâhilinde bu Meclis oluştu, seçildik, seçme ve seçilme hakkını elde ettik. İktidar, sadece sarayın ya da o çevrede bulunan insanların eğitiminden, kültüründen yararlandığı, yönettiği bir iktidar değil; serbest rekabet koşulları altında, Van'daki bir kimsenin de Edirne'deki bir köylünün de Antalya'daki bir kimsenin de eşit şartlarda rekabet edip yükselebilmesine olanak sağlayan bir anlayışla ortaya konulmuş bir cumhuriyet. Buradaki en önemli devrimlerden biri de harf devrimi yani şunda değiliz tabii: Herkes fikrini söylesin, tartışsın ama tarihin böyle tartışmasız sonuçları var hepimizin içinde bulunduğu. Buradaki rahatsızlıklar hakikaten bu kadar olan bitenden sonra hayret edici, üzüntü verici. Türkiye'nin içinde bulunduğu acil problemleri düşündüğümüzde, bu açıklamalarla tekrardan böyle tarihî tartışmalar içine çekilmek mi isteniyor aslında; onu da değerlendirmek lazım. Ama tüm bunlar varken Soma'da, Ermenek'te, Amasra'da yerin altında hayatlar yok oluyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, yasa teklifiyle ilgili de birkaç başlığa değinip konuşmamı tamamlayacağım, maddelerde yine değerlendirmede bulunuruz. Şimdi, bu konuda, 2002 tarihinde AKP iktidara geldiğinde tütünde özelleştirme politikası uygulamaya konuldu. Ne var burada? Bakın, Tütün ve Tütün Tekeli Kanunu yürürlükten kaldırılıyor. Yıllar içerisinde -hani o "yerli ve millî" diyoruz ya- tütün üretimimiz de bitme noktasına gelmiş, rakamlar da vereceğim şimdi. 2002 tarihinde -hani tütün kullanımı dünya genelinde ya da Türkiye genelinde bitmiş olsa, azalmış olsa, ona paralel olsa eyvallah- 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun'la getirilen sözleşme modeli; ne var onda? Çok uluslu sigara tekelleri ve sözleşmeli üretim yaptıran tütün şirketleri kiminle sözleşme yaparsa sadece o üreticiler üretim yapabiliyor, sigara harmanlarında da yerli tütün üretimi hızla düşüyor. Bakın, 2002 yılında yüzde 40'ın üzerinde olan yerli tütün kullanım oranı 2019'da -2019'a kadarki verileri var bende şu an- yüzde 12'ye kadar düşmüş; 2002 yılı öncesi yıllık 350-400 bin ton olan tütün üretimi de son yıllarda 80 bin, bazen 50 bin tona bile düştüğü olmuş.
Türkiye sözleşmeli yaprak tütün üretimi... Bakın, böyle birkaç rakam vereyim mesele tam anlaşılsın. Kaynak neresi? Kaynak da Tarım ve Orman Bakanlığı. Hani Komisyon toplanmamış ama Tarım ve Orman Bakanlığının böyle bir şeyi var. Yıl 2006, üretici sayısı 252.312, üretim miktarı 135 bin ton; yıl 2007, üretici sayısı 215 bin, üretim miktarı 98 bin ton; işte 2008'de 179 bin üretici sayısı, 74 bin ton; 2009'da görece bir artış olmuş üretici sayısında 181 bin, 93 bine çıkmış üretim miktarı, sonra tekrar düşüş; 81 bin, 53 bin, 45 bin. İşte düzensiz gidiyor; 69 bin, 88 bin, 67 bin, 62 bin, 58 bin ve üretici sayısı da en son 2019'da 50 bine kadar gelmiş. Bu üretici sayısının düşmesinin Türkiye'deki ticarete, vatandaşlarımızın gelirine, işsizliğe etkisini de yine değerlendirmek lazım.
Şimdi, burada, bizzat Hükûmet eliyle tütün üretimine vurulan bu darbe. Ne oluyor? Kaçınılmaz olarak tütün ve tütün mamullerinde kaçak üretime sebebiyet veriyor yani aslında sebep ne diye baktığımızda kök sebep bu, artması. Aynı şekilde, istatistiğini aldığınızda suç oranlarında ciddi bir artış olduğunu görüyorsunuz.
Peki, bu sorun devam ediyor, soruna sebep başka; sorunun çözümü, yeni cezalar getirilmesi. Birkaç nesildir tütün üretiminden geçimini sağlayan aileler hani bir destek verilmeksizin, tütün üretimi şartlarını ağırlaştıran ve Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nda belirlenen yöntemlerin dışında tütün üreten ve ticaretini yapanlara hapis cezası öngörülüyor. Şimdi değerli arkadaşlar, burada halk ne olacak? Yani bir kanun yapılırken bunu hep düşünmek lazım. Bizim gördüğümüz, gezdiğimiz, gittiğimiz, kapıları çaldığımızda işte vatandaşı dinlediğimiz... Bizim İstanbul'da şöyle bir kampanyamız var İl Başkanlığının başlattığı "80 Günde Devr-i Âlem" diye çalınmadık kapı bırakılmaması amacıyla İstanbul'da. Kapıları ziyaret ediyoruz, geçen ben de Bahçelievler'de eşlik ettim birkaç saat boyunca. Apartmanlara gidip kapıyı çalıyoruz: "Nasılsınız, iyi misiniz? Bir ihtiyacınız var mı? Ne anlatmak istersiniz?" diye. Gördüğümüz manzara: Yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı, neredeyse kölelik düzeyinde ücret, çalışanlar için de öyle. Yani hani bu kanun teklifine bakarken gördüm, böyle, çevre ve toplum sağlığından falan bahsediliyor, şu an gerçeğimiz bunun çok dışında. Belki birçok başlık sayılabilir, arkadaşlarım da değerlendirmede bulunacak ama ben Adalet Komisyonunun gerekli fonksiyonunu yerine getirmediğini görüyorum. Bu tespiti yapmak istedim. Bu kanunla ilgili de maddelere geldiğinde ayrıyeten değerlendirmede bulunacağım.
Teşekkür ederim.