| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman ve 86 Milletvekilinin Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4674) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 26 .10.2022 |
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifindeki en önemli konulardan birisi, Polis Akademisi bünyesinde lisans eğitimi veren iç güvenlik fakültesi kurulmasına ve polisin eğitim süreçlerine dair düzenlemeler. Bu teklifle, Polis Akademisi bünyesinde lisans eğitimi veren iç güvenlik fakültesi kurulacak, fakültenin esas öğrenci kaynağı sınavların yapıldığı yıl 1 Ocak tarihi itibarıyla 22 yaşından gün almamış, lise ve dengi okulların mezunları olacak. Polis meslek yüksekokullarından dikey geçişle iç güvenlik fakültesine öğrenci alınabilecek, ihtiyaç duyulan uzmanlık alanlarına örgün eğitim veren üniversitelerin ilgili fakülte mezunları da polis amiri olabilecek.
Öte yandan, polislerin yurttaşlara yönelik şiddet kullanımı yaygınlığının altında ciddi bir eğitim eksikliği var arkadaşlar. Fakat burada belirtilen hususlar sadece resmî prosedürlerle alakalıdır. Bunların pratikte uygulanabilirliği ciddi soru işaretleri barındırmaktadır. Geçtiğimiz haziran ayında Polis Akademisinde sınavlar tamamlandıktan sonra yapılan değerlendirme yöntemi değişikliğiyle not ortalaması 100 üzerinden 20 olan öğrencilere dahi sınıf geçirildiği ortaya çıkmıştır. Aralarından mezun olan çok sayıda polis adayının da olduğu sınavlarda, başarısız öğrencilerin sınıf geçmesi için öğretim üyelerinin notları bilgisayarlara girildikten sonra değişiklikler yapılmıştır. Mevcut yapısal sorunlar hâlâ ortada dururken bu kurulacak iç güvenlik fakültelerinin akıbetinin de polis okullarından farklı olacağı beklenemez.
Polisin görevi yurttaşların güvenliğini sağlamaktır, zulmetmek değildir arkadaşlar. Ayrıca her şeyden önce, polislerin en az güvenlik eğitimleri kadar psikoloji, insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi eğitimleri de almaları elzemdir. Batı demokrasilerinde polislere ilk öğretilen ve uygulamalarını bekledikleri hususlar bu temel insan kavramları ve demokrasinin önemidir fakat bu anlayıştan uzak bir şekilde görevini sadece devletin zor gücünü kullanmak olduğunu sanan bir yaklaşımın sonucu olarak birçok polis şiddet vakası yaşanmıştır. Bazı örnekler vereyim: 1 Ocak 2020-30 Eylül 2022 arası en az 144 basın açıklaması, protesto ve benzerine müdahale edilmiş ve bu müdahalelerde en az 2.335 kişi gözaltına alınmıştır. Basına yansıdığı kadarıyla gözaltına alınanların çoğu darp edilerek alınmış, kimi zaman ters kelepçe işkencesine maruz kalmış, kimi zaman da ağır yaralanmışlardır. Örneğin, Milletvekilimiz Habip Eksik'in, bacağı üç yerden güvenlik güçleri tarafından kırıldı. Müdahale edilen basın açıklaması ve etkinlikler içerisinde 8 Mart, Nevruz gibi kutlamalar, hakkını arayan işçi eylemleri, toprağını, ormanını korumak isteyen köylüler çoğunluktadır.
Önemli bir konu da Kürt kentlerinde valiliklerin yaptığı, eylem ve etkinlikleri yasaklamaktadır, Van ili bu konuda özel bir yer tutmaktadır. 2016 OHAL'den bu yana Van'da eylem ve etkinlik yasağı var arkadaşlar. Van'da 15 Temmuz darbesi girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında yaklaşık altı yıldır uygulanan eylem ve etkinlik yasağı Anayasa Mahkemesinden döndü. Anayasa Mahkemesi temel insan haklarının ihlal edildiği kararı verdi fakat uygulama hâlâ devam ediyor. Mahkeme, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine karar verdi fakat yasak uygulamaları devam ediyor.
Diğer önemli bir örnek Şenyaşar ailesi Urfa'daki, Şenyaşar ailesi şahsında açığa çıkmaktadır. Defalarca ailenin adalet nöbetine saldırılar oldu. Kayıtlara geçmiş 19 soruşturma var, 5 dava açıldı, 16 kez ifade verildi. Yakınları için adalet nöbeti tutan tutsak yakınları -özellikle İstanbul'da nöbete istisnasız müdahale edilmekte- ve anneler darbedilerek gözaltına alınmaktadır.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyum rejimine karşı eylemleri sürüyor, kampüs alanında kolluk şiddeti sistematik olarak sürerken kapı girişlerinde de düzenli olarak saldırılar var.
Polis şiddeti, siyasal iktidar eliyle yayılan cezasızlık algısından beslenmektedir. Bunu siyasi iktidarın kutuplaştırıcı dilinden ve baskı siyasetinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu anlamda, devletin şiddet tekeli büyük ölçüde kolluk kuvvetleri tarafından kullanılmaktadır. Türkiye'de polisin eğitim modeli ve yetiştirilme tarzıyla oluşan alt kültür özellikle sokak muhalefetine karşı devlet şiddetinin yansımasına neden olmaktadır. Diğer yandan kolluk tedbirleriyle kontrol altına alınmak istenen üniversiteler ve buralarda uygulanan şiddet polis eğitimiyle ve polisin o geçirdiği eğitimsel süreçten çok yakından ilgilidir.
Burada, arkadaşlar -ben otuz bir yıl İsveç'te kaldım- demokratik ülkelerden bir örnek vereceğim. Bunun bizim hepimize örnek olması gerekir: Şimdi, biliyorsunuz trafikte hız sınırları var, özellikle okul bölgelerinde sürat 30 kilometredir. Emniyet genel müdürünün 30'luk yolda 50'yle gittiği için ehliyeti alındı bir polis tarafından. Bu polisle röportaj yapıyorlar "Nasıl aldın emniyet genel müdürü bu, nasıl aldın bunun ehliyetini?" diyorlar. "Tespitli, 50'yle gitmiş. Eğer ben bunun ehliyetini almazsam görevi suistimalden dolayı ben görevden alınacaktım." diyor ve emniyet müdürü de saygılı davranıyor, ehliyetini teslim edip arabasını da yardımcısı sürüp gidiyor arkadaşlar.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - İşte, Zeynel Bey, bizdeki emniyet müdürleri hiç öyle şey yapmazlar.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Bizim emniyet müdürleri...
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Gerek kalmıyor yani...
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Emniyet müdürüne yine bir tolerans hakkı var ama bir yakını bile trafikte durdurulduğu zaman bir yakını bile polis müdürüne, polis görevlisine hakaret edebiliyor, hiç dinlemeden gidebiliyor. Yani bu güzel bir örnek ama biz polisi nasıl kullanıyoruz? Biz polisi devletin güvenlik gücü olarak kullanmıyoruz, devletin muhaliflere karşı bir gücü olarak kullanıyoruz. Ben birçok alanda şununla karşılaştım: Polis müdahale ediyor, biz araya giriyoruz, diyoruz ki "Milletvekiliyiz." Ne diyor biliyor musunuz arkadaşlar? Televizyonlardan dinlemişsinizdir siz "Ben devletim." diyor, devlet. Şu işe bakın arkadaşlar, bir polis memuru kendini devletin yerine koyabiliyor. Bu gücü nereden alıyor? İçişleri Bakanlığından alıyor arkadaşlar.
Yaşadığım bir örneği daha vereyim. Kadıköy'de 9 Eylülde bir basın açıklaması yapacaktık, basında da duyurmuştuk. O gün gittik Kadıköy'e, yer gök polis kaynıyor, polis kaynıyor, emniyet o kadar yığınak yapmış, İstanbul polisi hep orada. Saat üçte yapılacaktı, biz değerlendirme yaptık, saat üçte değerlendirme yaptık. Polis ekipleriyle konuştuk, özellikle bir güvenlik amiriniz var Hanefi -soy ismini vermeyeyim- onunla görüştük, dedik ki: "Biz saat üçte basın açıklaması yapacaktık, basın açıklamasından vazgeçtik." Kitleye de duyurduk, kitle yok zaten, 15-20 kişi. Yani adamlar öyle hazırlanmışlar ki orayı kan gölüne çevirecekler. Biz "Yapmayacağız." dediğimiz için orada oturan insanları -hiç bizimle alakası olmayanlar da vardı- gözaltına aldılar, hepsini, gözaltına aldılar. Bir kısmı bizim arkadaşların ilçe teşkilatına çıkmış, onlar da aşağı inmediler "Bizi de gözaltına alırlar." diye çünkü herhangi bir slogan yok, bir eylem yok, bir etkinlik yok, hiçbir şey yok. Sonra -saat bak üç- saat beşe kadar orada bekledik. Beşte güvenlik güçleri dağılmaya başladı. Biz yukarıda, 5,6 kişi vardık partide, dedik ki: "Arkadaşlar tek tek insinler, gitsinler." Onlar indi, gitti, bir müdahale olmadı. Bizim il eş başkanımız en son indi aşağı, biz ara sokağa girdik, polis çevirdi etrafımızı "Sizin hakkınızda gözaltı kararı var." dediler. "Kararı göster." dedik, karar yok, öyle yazılı bir karar yok ve gözaltına... Düşünün, eylem yok, etkinlik yok, protesto yok, herhangi bir şey yok, polis saldırısına maruz kalınıyor. Orada 18 insan gözaltına alındı. Gözaltına alınanların birçoğu bizim parti üyesiydi. Orada bir börekçi var, onun kapısında oturan hiç partiyle alakası, ilgisi olmayanları da gözaltına aldılar. Yani siz güvenlik güçlerini öyle bir duruma getirdiniz ki asayişi sağlayan vatandaşın güvenliğini sağlayan bir konumda değil bugün; bugün, gerçekten paramiliter bir güç olarak, iktidarın bir paramiliter gücü olarak kullanıyorsunuz arkadaşlar.
Şimdi, bu yasa teklifinde bir de polislerin dışında köy korucularıyla ilgili yer de var. Bu, genel değerlendirme olduğu için şimdi mi konuşacağız, sonra genel değerlendirme...
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Gelince konuşursunuz.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Yok, şimdi, ikinci bir genel değerlendirme olmayacaksa bu madde üzerinde ben onu da...
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Buyurun.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Maddeler üzerinde konuşulacak ya.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Hayır, madde ayrı bir şey, maddede konuşulur, usul öyledir ama başlangıçta genel değerlendirme vardır.
Arkadaşlar, köy koruyuculuğunu aslında Kürt'ü Kürt'e kırdırma politikası olarak da adlandırabiliriz. Köy koruculuğunun kökeni 1924 tarihli ve 442 Köy Kanunu'na dayansa da asıl anlamını ve işlevini Bakanlar Kurulunun 27 Haziran 1985 tarih ve 9632 sayılı Kararı sonucu "geçici köy koruculuğu" adı altında hazırlanmıştır. Turgut Özal hükûmetinin eseri olan bu statü, ortaya çıktığı günden 2002 OHAL'inin kaldırılmasına kadar devam etmiş ve hâlen de varlığını sürdürmektedir.
Köy koruculuğunun bir diğer yüzü de gönüllü köy koruculuğu olarak var olmuştur. Gönüllü köy korucuları da devletten silah, teçhizat desteği almış ve düzenli maaş gelirine sahip olmasa da operasyonlarda kullanılmışlardır. 2016 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle "geçici köy korucuları"nın adı "güvenlik korucusu" olarak değiştirilmiştir. Köy koruculuğu sistemi adı altında silah altına alınan yurttaşlar, PKK'yla mücadele adı altında devletin paramiliter gücü hâline getirilmiştir. Korucular eliyle her türlü hukuksuzluğa, insan hakları ve yaşam hakkını ihlal eden faaliyetlere izin verilmiştir arkadaşlar. 90'larda başlayan köy yakmalarıyla birlikte Kürtler zorla köy korucusu olmaya zorlanmıştır. Bu durumu kabul etmeyenler ise iç göçe zorlanmış ve yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.
İnsan Hakları Derneğinin koruculuk sistemine yönelik raporuna göre 1990'dan bu yana en az 183 kişi köy korucuları tarafından öldürüldü arkadaşlar, cinayet işlendi, 259 kişi yaralandı. Kürt'ü Kürt'e kırdırma durumu devletin özel savaş politikasının başka bir yüzünü oluşturmaktadır. Köy korucularının icraatları devletin cezasızlık politikasıyla da perçinleşmiş ve koruculuk ve korucuların neden olduğu sorunlar büyüyerek var olmaya devam etmiştir. 4 Mayıs 2009'da Mardin ilinin Mazıdağı ilçesinde Bilge(Zangırt) köyünde korucular tarafından silahlı saldırı sonucu 47 kişinin yaşamını yitirmesi ve 3 kişinin yaralanması bu sorunun en keskin örneklerinden birini teşkil etmektedir. 47 kişi arkadaşlar, şöyle elinizi vicdanınıza koyun.
Köy korucularının gerçekleştirdiği suçlar şöyle sıralanabilir: Köy yakma, köy boşaltma, cinsel saldırı ve istismar, uyuşturucu ticareti, insan kaçırma, gasp, infaz, haraç alma, araç talanı, mala zarar verme, çetecilik faaliyetleri yürütme.
Korucuların icra ettiği kamuoyuna yansıyan bazı çarpıcı örnekleri vereceğim arkadaşlar: 18 Temmuz 2020 tarihinde Diyarbakır'ın Bismil ilçesine bağlı Kağıtlı mahallesinde bir aile arasındaki kavgada korucubaşı Mehmet Karaarslan, dini nikahla evli olduğu Hamdiye Şık'ı ve oğlu Kadri Karaarslan'ı katletmiştir arkadaşlar. 31 Ağustos 2020 tarihinde Van'da Dilan Toptaş, H.İ.S. adlı gardiyan tarafından katledildi. 28 Ocak 2021 tarihinde Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Şenoba beldesinde yaşayan Z.U. evli olduğu erkeğin korucu olan kardeşleri ve oğlu tarafından evi basılarak şiddete maruz bırakıldı. 5 Şubat 2021 tarihinde Diyarbakır'daki eski JİTEM itirafçısı ve korucubaşı Murat İpek, Aleyna Avcı'yı ateşli silahla katletme girişiminde bulundu. 2020 Şubat ayında Mardin'in Savur ilçesine bağlı bir mahallede koruyucular H.B. ile R.Ç. bir kadını taciz ettiler. 14 Mart 2021 tarihinde Şirvan'a bağlı bir köyde korucu zihinsel engelli kadına tecavüzde bulundu. Aralık 2020'de Batman'ın Gercüş ilçesine bağlı bir köyde 15 yaşındaki bir çocuğun -çokça bunu basında da siz takip etmişsinizdir- karın ağrısı şikâyetiyle gittiği hastanede gebe olduğu ve tecavüze uğradığı ortaya çıkmıştı. Olaya ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında cinsel istismar ve fuhuş iddiasıyla aralarında uzman çavuş, polis ve korucuların da bulunduğu 27 erkeğin isminin geçtiği fakat 11 erkeğin isminin soruşturma dosyasına eklendiği bilgisine ulaşılmıştır. Haziran 2022'de Siirt'in Pervari ilçesinde görevde olan köy korucuları arasında çıkan silahlı kavgada 2 kişi öldü, 3 kişi yaralandı. 27 Ağustos'ta Mardin'in Midyat ilçesi Taşlıburç köyüne bağlı Çınar mezrasında korucular bir aileye saldırarak darp etti, aralarında kadınların olduğu 6 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı, hastanede tedavi altına alındı.
İçişleri Bakanlığı resmî verilerine göre 22 ilde 47.819 geçici köy korucusu ve 32 ilde 24.088 gönüllü köy korucusu olmak üzere toplam 71.907 korucu görev yapmaktadır. İçişleri bütçesinde güvenlik korucularına ilişkin verilere göre 2021 yılında toplam 1.427 korucu görevlendirildi, 2022 yılı içerisinde 500 korucu daha görevlendirilecekken hedefin 1000'e çıkarıldığı bildirildi. Bakanlık 2023'te 1000; 2024-2025 yıllarında ise 500 korucu daha görevlendirilebileceğini ifade etmiştir.
İçişleri Komisyonunda görüşülecek olan Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde güvenlik korucularına yönelik uyarma, kınama, ücretten kesme ve görevden çıkarma cezalarına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. Maddeler muğlak ve yoruma açıktır arkadaşlar. Korucuların işlediği suçlar, hak ihlalleriyle ilgili herhangi bir madde konulmamasının yanında, uyarı, kınama, ücret kesme ve görevden çıkarma cezalarının esnekliği giderilmemiştir. Silahla dikkatsizlik, tedbirsizlik ve ihmal sonucu yaralamaya ve ölüme sebebiyet vermek ya da bu fiilin başkaları tarafından işlenmesine neden olmak suçu ücret kesmeyle cezalandırılmaktadır arkadaşlar ve "Fiilin konusunun önem ve değerine göre görevden çıkarma cezası verilebilir." ibaresiyle yasada boşluk bırakılmaktadır, burada bir boşluk vardır arkadaşlar.
Koruculuk lağvedilmelidir. Devletin savaş ve güvenlik politikaları sonucu kurulan ve bir suç örgütü olarak faaliyetlerine devam eden korucular ve koruculuk sistemi, partimiz tarafından Kürt sorununun demokratik çözümü ve toplumsal barışın inşa edilmesi bağlamında derhâl sistem olarak ortadan kaldırılmalı ve koruculuk lağvedilmelidir. Koruculuk sistemi ve korucular, devletin pis işlerinin maşası olmaktan kurtulamamış ve bizzat hukuksuzların yürütülmesi...
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Devletin pis işi olmaz, terminolojiye dikkat edin.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Yok, pis işi...
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Devletin pis işi olmaz.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Tecavüz var, eroin, esrar kaçakçılığı var...
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - O işleri PKK iyi yapar, siz iyi bilirsiniz.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Arkadaşlar, söz hakkı vereceğim.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - PKK yapıyorsa yapsın. PKK da yapıyorsa lanet olsun ama devletin resmî güçleri yapamaz bunu, devlet pis iş yapamaz.
BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Siz devam edin.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Bizzat hukuksuzlukların maşası olmaktan kurtulamamış ve bizzat hukuksuzlukların yürütülmesine başaktör olarak görev almışlardır arkadaşlar.
Şırnak'ta Cudi ve Besta bölgelerinde son iki yıldır devam eden ağaç kıyımının da yürütücüsü koruculardır, orman kıyımının şeyi korucular olmuştur. Asker gözetiminde ve korucu elleriyle gerçekleştirilen ağaç ve doğa talanının ihaleleri koruculara ve korucu yakınlarına havale edilmiştir.
Arkadaşlar, şimdi, güvenlik güçlerimizin eğitimi çok önemlidir. Elbette ki asayişi sağlayacaklar, güvenliği sağlayacaklar ama güvenliği sağlarken de ilk önce insanın güvenliği, vatandaşın güvenliği önemli. Yani vatandaşın güvenliğini sağlamak için önlem almasına, şuna buna karşı değiliz ama insanlar temel insan haklarından doğan haklarını kullanırken onlara müdahale yerine vatandaşın güvenliğini sağlaması gerekiyor. Bugün mevcut sistemde de olan bu. Bunun tamamen düzeltilmesi gerekiyor. Polis, devletin güvenlik gücü olmalı, iktidarın paramiliter gücü, İçişleri Bakanlığının emir kulu olmamalı; görevi yasalarla belirlenmeli, Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'na göre görev yapmalıdır. Başka amirin hukuksuz.... Yani Türkiye'de de karşılaşıyoruz. Şimdi söyleyeceksiniz ki emniyet amirleri, emniyet müdürleri emir veriyor. Bir zamanlar FETÖ'cü polisler de emniyet amirlerinden, emniyet müdürlerinden talimat alıyordu. Ne oldu sonuçları, sonu nerede? Bugün hepsi cezaevinde. Ben de uyarıyorum: Bugün gerçekten bu yetkilerini kötüye kullananlar bir gün gelecek, demokratik mahkemeler, tarafsız mahkemeler karşısında hesap verecekler.
Teşekkür ediyorum.