| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman ve 86 Milletvekilinin Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4674) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 26 .10.2022 |
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Sayın Başkanım, Değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan Yardımcım, değerli bürokratlarımız, Jandarma ve Sahil Güvenliğin değerli komutanları, basınımızın değerli emekçileri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyoruz.
Tabii, bu kanun teklifi de her kanunda olduğu gibi yani alışkanlık hâline getirdikleri için, Anayasaya uygun olup olmadığı tartışması getirilmeden hemen Komisyona indiriliyor, burada birimiz de tartışma noktasına geliyoruz. Bunun teknik boyutu var, hukuki boyutu var, ekonomik boyutu var ve bunların toplumsal anlamda yansıması var. Elbette ki güvenlik birimleri bizim için çok önemli, toplumumuz için can alıcı bir nokta; bunların daha modern, çağdaş bir dünyada yerini alması için elimizden ne geliyorsa biz de o katkıyı sunalım ama bir kanunla gelmesi gereken... Ki Anayasa'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde bile "Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasa'nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir teklifin Anayasa'ya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder." İşte, 18/3/1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu'nda 25/7/2007 tarihli 5673 sayılı Kanun'un 2'nci maddesine eklenen 18'inci maddede yer alan "uygulanacak disiplin cezaları" ibaresi Anayasa Mahkemesi tarafından 24/2/2022 tarihli 2022/20 sayılı Kararı'yla Anayasa'ya aykırı olduğunu ortaya koymuş, saptamış -Faruk Başkanım zaten bunu anlattı, bunu tekraren söylemek istemiyoruz- ama aradan dokuz ay geçmeden tekrar aynı kanunu, aynı maddeyi disiplin cezasına dayanarak yönetmelikle değiştirmek için önümüze getirip koydunuz. Yani bir kanun çıkıyorsa bunu yönetmeliğe... Çok iyi niyetli arkadaşlarımız olabilir ama her zaman devlet için geçerli olan kanundur. Bu kanun hepimiz için geçerli. Yani keyfiyete bırakarak, bunların uygulamalarını şimdi burada örnekler vererek değil... Zaman zaman duyuyoruz, bizim de kamuda görev yapan arkadaşlarımız oluyor çok iyi niyetli ama kanun olunca herkes ona uymak zorunda kalıyor. Kanun herkese eşit olmalı. Yönetmeliği keyfekeder anlayışla istediğimiz zaman, istediğimiz şekilde değiştirme şansına sahip olabiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, yönetmeliğe bu kadar heveslenmeniz veya kanunu kendi açısından farklı noktaya... Sadece bu kanunla ilgili değil, diğer kanunlarda da... Ekonomik anlamda öyle, Anayasa'nın diğer kurumsal yapılarında böyle; sürekli bir alışkanlık hâline getirerek önümüze bunları getiriyorsunuz ve Anayasa bunu iptal etmesine rağmen. Bizim tepki koyduğumuz bu. Elbette ki disipline uymayan, kanuna uymayan, yasaya uymayan kim olursa olsun; bu, memur olur, işçi olur, işveren olur, başkası olur; biz bunlara uymakla mükellefiz ama kanun herkes için geçerli. Yönetmelik keyfiyetle uygulanan bir anlayıştır. Kendi yönetmeliğinizde yapmış olduğunuz bir değişikliği oradaki... İşte, biz "liyakat" diyoruz, hangi ölçüye dayanarak liyakat getiriyoruz? Veya hangi kanuna, yönetmeliğe dayanarak disiplin cezası veya başka kanunda şeyler yapma... Tepki koyduğumuz nokta bu.
Getirilen kanun teklifleri tartışmaya ve yeniden düzenlenmeye açık maddeler içermektedir. Bir madde metni ile gerekçesi birbirine uyuşmayan maddeler bulunmaktadır. Anayasa'ya aykırılık maddesi düzenlenmekte, öngörülen değişiklikler kanun değil, yönetmelikle yapılmaya çalışılıyor. Bu kanunla âdeta yönetmeliğe kanun yetkisi verilmiş. Bu bahsettiğimiz konular kanunen, usulen yani teknik olarak yanlış ele alınmış olduğunu göstermektedir. Bunu şöyle örnekleyebiliriz: İlk maddede koruculara ilişkin hükümleri kanunla düzenliyoruz ancak Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline ilişkin düzenlemeyi yine yönetmeliğe gönderiyoruz. Bu bir çelişkidir, yasaya aykırıdır. Yani biz Sahil Güvenlik kuvvetlerimizi, asayiş kuvvetlerimizi yönetmelikle belirleme değil, bir kanunla, yasayla olmalı, bağlamalıdır; orada bir komutanın veya bir yöneticinin keyfekederine bağlanmamalıdır. Bu anlamda, kanunun ilgili maddesini koyduğunuz zaman herkes kanuna uymak zorundadır. Aynı şey 8'inci maddede de geçerli, Jandarma Komutanlığımızda aynı durumu yaşıyoruz. Yönetmeliğe böyle yetkiler bırakmak doğru değildir.
Bu teklifin ilk maddesi de köy korucularının disiplin hükümlerini öngörüyor fakat uyarma cezası gerektiren fiil ve davranışlarda belirsizlik içeren düzenlemeler bulunmaktadır. Teklifte muğlak ve sınırı aşan düzenlemeler mevcut, şöyle ki: Teklifin ilk fıkrasının 5 ve 6'ncı bentlerinde de muğlaklık vardır. 5'inci bentte yer alan "Güvenlik koruculuğu vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak" ile 6'ncı bentte yer alan "Görevine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak" kavramları idarenin keyfiyetine sebebiyet verecek muğlak, sınırı geniş, kötüye kullanıma olanak tanıyan maddelerdir. Aynı şekilde, kınama cezası gerektiren fiil ve davranışlar bölümünün 5'inci bendi de benzeri belirsizlikler taşımaktadır: "Hizmet dışında güvenlik korucusunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" hükmünün sınırı yoktur ve subjektiftir, değerlendirilmeye müsaittir. Fıkranın 10'uncu bendi ise disiplin cezasıyla bağdaşmayan niteliktedir. Genel olarak disiplin cezası, personelin iş yeri içerisindeki fiili ve davranışlarıyla bağlantılı olarak verilen, işin ifasını engelleyen durumlara karşı yaptırımları içerir. Ancak söz konusu düzenlemede "Borçlarını kasten ödemeyerek hakkında yasal yollara başvurulmasına neden olmak" hükmünün görevin ifasına ilişkin bir değerlendirme olmadığı açıktır. 13'üncü bent ise ciddi tartışmalara sebep olur: "Amirleri veya beraber görev yaptığı diğer personel hakkında ve onların bulunmadığı ortamlarda, onların işlem, eylem ve kişilikleri hakkında kötüleyici veya konuştuğu kişilerde kötü intiba bırakacak tarzda olumsuz sözler söylemek" ifadeleri soyut, sınırsız bir hükümdür. Öncelikle nasıl ispat edileceği belli değildir, sonrasında ise bu "kötü intiba" kavramı ucu açık bir kavram olmakla birlikte böyle bir suç tanımı yoktur. Teklifin 6'ncı maddesinde yönetmelikle belirlenen diğer Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline ilişkin düzenleme yapılıyor. Şimdiki teklifin ilk maddesi AYM'den dönmesine rağmen, dönme sebebi kabaca "yönetmeliğe, dolayısıyla yürütmeye bu kadar geniş yetki tanınmaz" hükmü varken aynı maddeyi tekrar geri getiriyorsunuz.
Komisyonumuz Mecliste en az toplanan Komisyon olduğundan değerlendirilmesi ve çözüme kavuşturulması gereken konular hâliyle fazladır. Bunların hepsini şu an konuşmamız belki mümkün değil. En önemlisi olan Emniyet Teşkilatımızda yaşanan polis intiharlarıdır. Kamuoyuna yansıyan polislerimizin intihar mektupları hepimizin yüreğini yakmaktadır. Artan iş yükü, kurum içerisindeki yaşanan mobbingler polisleri intihara sürüklüyor. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2021 yılında 109 polisimiz intihar etmiş, son iki günde 4 polisimiz yaşamına son vermiş. Bu veriler bir yana, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün 2022 yılında intihar eden polis sayısı 44 olarak belirlenmiştir. Bu rakamın gerçekçi bir rakam olmadığı belki de aşikardır. Nerede bir polis intihar etse ya "Eşiyle kavgalıymış." deniyor ya da "Psikolojisi bozuk." deniliyor ama psikolojisinin neden bozuk olduğuyla yine kimse ilgilenmiyor. Polislerin gördüğü mobbing, kötü çalışma koşullarından, uzun süreli izinsiz çalışma şartlarından hiç bahsedilmiyor. Polis intiharlarının üstünü kapatmaya çalışsanız da rakamları gizleseniz de intihar eden polislerimizin ardında bıraktığı mektuplardan gerçeği görebiliyoruz. Polisler hepimizin can güvenliği sağlayan toplumsal anlamda evlatlarımızdır. Polis toplumun vicdanıdır. Dolayısıyla polis intiharları toplumun vicdanını da yaralamaktadır. Elbette ki bunların eğitilmesinden, çağdaş anlamda insan hakkına, yaşam hakkına, sevgiye, barışa, kardeşliğe yönelik eğitim görmesinden biz onur duyarız ve eğitilmiş insan gücünün toplumsal anlamdaki değerini her zaman öne çıkaran bir anlayışa sahibiz ama maalesef bunları gördüğümüz noktada, yaşam koşullarında... Bunu belki Emniyetimizde de görüyoruz, Jandarmamızın da çok ağır yük altında bunları yaptığını görüyoruz, bunlara tanık oluyoruz. Bunların çağdaş koşullarda yapılmasını, daha modern, teknik araçların gelmesini ama insani anlamda, psikolojik anlamda, çağdaş anlamda bunların da gelişmesini doğru görüyoruz ve doğru yaratılması lazım.
Emniyet mensuplarımız iktidarın tekelinde değildir, polislerimiz iktidarın güvenlik ordusu hiç değildir. Güvenlik birimlerimiz devletin güvenlik birimleri olmalıdır. Bugün bu hükûmet var, yarın başka bir hükûmet gelir ama onun toplumsal güvencesini sağlayan da kanundur, yasadır yani yönetmenlik değildir. Ben geliyorum, keyfeder başka bir yönetmelik düzenleyeceğim, geleceğim onu kaldıracağım; bu olmaz ama kanun olduğu zaman tüm güvenlik birimlerimiz o kanunun karşısında eşit noktada görevini yapmakla mükelleftir.
Polis halkın güvenliği ve toplumun huzuru için olmazsa olmazımızdır. Bu sebeple tek bir polisin intiharı dahi bizleri yakından ilgilendirmektedir. Polis intiharlarının vardığı noktayı, rakamları, intihar sebeplerini gizleyerek bir yere varamayız. Burada İçişleri Bakanına seslenmek istiyoruz: Polis intiharları araştırılmaya muhtaç ve ivedilikle açığa kavuşturulması gereken toplumsal bir meseledir. Emniyet Teşkilatında sürekli meydana gelen intihar vakalarının birçoğunun teşkilat içerisinde baskı, yıldırma, kötü söz ve kötü muameleden kaynaklandığı iddia edilmektedir. Bu konuda Komisyonumuz öncülük yapmalı, gerekli araştırma yapılmalı. Doğru olan nedir? Psikolojik, sosyolojik, ekonomik tüm nedenlerini ortaya koyalım. Bundan çekinecek bir durumumuz yok. Biz buna her alanda, her konuda destek olmaya hazırız. Bu konuda Komisyonumuz öncülük etsin, araştırma komisyonunu kuralım, polislerimizin intiharını araştıralım değerli arkadaşlar.
Ayrıca, bir iki hususu Sayın Başkan belirtti. 2011 yılında FETÖ darbesiyle yapılan şeylerde bir mağduriyet yaşayan, başkomiser durumunda olan arkadaşlarımız var. Belki de Komisyon üyelerine bu notlarını -hemen hemen herkese- ulaştırdılar.
3201 sayılı Kanun'un 55'inci maddesine göre komiser yardımcılığı ve komiserlik rütbesinde terfi için bekleme süresi dört yıldır. Bugün mesleğe başlayan rütbeli bir personelimizin komiser olabilmesi için normal şartlarda sekiz yıla ihtiyaç bulunmaktadır, değil mi Sayın Bakanım? Başpolislikten komiser yardımcılığına geçen yaklaşık 1.800 personelin tamamı meslekte en az yirmi yılını doldurmuş mesleki bilgi ve tecrübeye sahip kıdemli polislerimizdir. 3201 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesinde karakol amiri olarak başkomiser rütbesindeki personelin görev yapacağı belirtilmiştir. Başkomiser yetersizliğinde ülkemizde karakolların yüzde 95'i komiser, komiser yardımcıları tarafından vekâleten yürütülmektedir. Yaklaşık 1.800'ü bulan başpolis ve kıdemli polislikten komiser yardımcısı rütbesine terfi eden polislerimizin talebi, başpolisliğe terfi ettikleri 2011 yılı itibarıyla görev yaptıkları yaklaşık on yıllık sürenin komiser yardımcılığı ve komiser rütbelerinde bekleme süresinden sayılarak başkomiser rütbesine terfi ettirilmeleri ve bekleme süresinin de arta kalan süre olması hâlinde bu sürenin başkomiserlik rütbesinde bekleme süresinden sayılması hususunda talepleri vardır. Bunun tabii, hukuki, ekonomik, belirli nedenleri vardır. Bunun teknik olarak araştırılması gerekir Sayın Bakanım. Değerli arkadaşlarımız bunu bu anlamda değerlendirdi. Yani mağduriyeti olmuş o amirlerimizin, komiserlerimizin, çocuklarımızın bu mağduriyetlerinin giderilmesi anlamında bir talepte bulunulmuştur. Tüm Komisyon üyelerimize de böyle bir talepte bulunmuşlardır.
Ben, bu vesileyle, öncelikle burada görev alan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Dediğim gibi, başında belirttiğim gibi yani biz bu işi araştırırken bunun teknik, hukuki, ekonomik boyutlarını doğru ve samimi bir şekilde ortaya koyarsak hem kanunda başarılı bir nokta olmuş olur hem çalışanlarımızın güvencesi sağlanmış olur hem de o çıkardığımız kanun da hiçbir şekilde tartışılmaya mahal vermez ama her kanun da böyle muğlaklıklarla yönetildiği zaman bu konuda tepkiler oluşuyor. Bu hem kamuoyunda oluşuyor hem çalışanlar arasında oluşuyor, o toplumsal güveni... Yani bir kanun nedir? Hepimizin toplumsal güvencesidir, Anayasa hepimizin temel güvencesidir. Anayasa'yı hepimiz şu veya bu şekilde ihlal edersek bu doğru olmaz. Yönetmeliklerle kanun, yasa yapılmaz. Yönetmeliklere havale edilen bir şeyin doğru olduğu kanısında değiliz. O anlamda, kanunu doğru bir şekilde tanımlayalım, gerekli güvenceyi verelim, çalışanlarımıza da bu güvenceyi sağlayalım, hep birlikte bu kanunu el birliği yapıp çıkaralım; dediğimiz bu arkadaşlar.
Bu vesileyle hepinize, söz verdiğiniz için Sevgili Başkan size teşekkür ediyorum, sağ olun.