KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Çok değerli milletvekillerim, bu yoğun Meclis gündemi arasında zaman ayırıp geldiğiniz için hepinize tek tek şükranlarımı sunuyorum. Çok teşekkür ediyoruz, iyi ki varsınız.

Gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi Dijital Mecralar Komisyonu Meclisimizin en çok çalışan, toplantı yapan komisyonlarından bir tanesi ve bugün de 19'uncu toplantıyı yapıyoruz. Gerçekten çok çok teşekkür ediyorum. Şükranlarımı ne kadar bildirsem azdır.

Bugün çok değerli misafirimiz Anadolu Ajansının değerli Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcılarımız ve çalışma arkadaşlarıyla burada. Değerli Genel Müdürüm, siz de hoş geldiniz.

Şimdi, usule dair bir hususu hatırlatmak isterim: Çok değerli milletvekillerim, uygun bulursanız, Serdar Bey'e yirmi dakika bir sunum süresi verelim daha sonra daha interaktif bir biçimde konularımızı konuşabiliriz ve değerlendirmeleri yapabiliriz.

Bugünkü konumuz, dijital telif konusu. Dünyanın teknolojik iletişim alanında devrim yaşadığı bir dönemde biz de önemli konu başlıklarından bir tanesini ele alacağız.

Ben çok değerli milletvekillerime geçen yasama dönemi içerisinde gösterdikleri gayret için çok teşekkür ediyorum. Değerli milletvekillerimizle, hep beraber, burada, AK PARTİ, CHP, MHP, İYİ Parti, HDP dâhil olmak üzere çok sayıda toplantı yaptık ve kamuoyunda dezenformasyon kanunu olarak bilinen Basın Kanunu'nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edildi. Gerçekten bu konu çok çok önemliydi. Değerli milletvekillerimizin farklı düşünceleri vardı, farklı tartışmalar yapıldı. Bu da zaten demokrasinin bir gereğidir. Biz birbirimizin düşünce hürriyetine sonuna kadar destek veriyoruz. Söylediklerimize katılmasak dahi söz söyleme özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz.

Bu hususla ilgili birkaç cümle ifade etmek isterim. Çok değerli milletvekillerim, çok değerli basın mensupları; dezenformasyon kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi; hayırlı uğurlu olsun. Biz bu meseleyi konuşurken hep prensip cümleleri üzerinden ele almaya çalıştık. Neydi bunlar? Birincisi, dezenformasyon meselesi siyasetüstü bir meseledir. Yalan haber, yalan haberle mücadele sadece Türkiye'nin değil, dünyanın bir sorunudur, küresel bir sorundur. Biz bunu kendi aramızda çok konuştuk. Çok değerli basın mensuplarını bulmuşken bir kez daha bu hususun altını çizmek isterim. İkincisi bu dezenformasyona kim karar verecek meselesiydi; bu da çok konuşuldu, tartışıldı. O tartışmalara dönmek istemiyorum ama böyle bir özetleyerek, bir jenerik cümleyle belirtmek isterim. Değerli arkadaşlarım, bu konuyu biz siyasetüstü bir konu olarak ele aldık ve bu meselede temel referansımız Avrupa Birliği müktesebatı, evrensel hukuk normları oldu. Bu konuda dezenformasyona kim karar verecek? Şimdi Zeynep Hanım mı karar verecek? Ayhan Hocam mı karar verecek? Serdar Bey mi karar verecek? Mustafa Canbey mi Ahmet Bey mi ya da Ravza Hanım mı ya da Burak Bey mi ya da Özgür Bey mi ya da Hüseyin Yayman mı ya da İbrahim Ethem Bey mi karar verecek? Şimdi dezenformasyona ben de siz de karar vermeyeceksiniz. Kim karar verecek? Bağımsız yargı verecek, mahkemeler karar verecek. Bu konu da çok speküle edildi. Ben bunu da normal karşılıyorum, doğaldır; demokrasilerde bu tür tartışmalar olur.

Bir diğer önemli husus: "Tweet" atmak suç mudur? Dolar tahmininde bulunmak suç mudur, bu bir dezenformasyon mudur? Ya da deprem tahmininde bulunmak; Türkiye'de siyasete dair, topluma dair, dış politikaya dair, ekonomiye dair bir haber paylaşmak, mesaj paylaşmak bir suç mudur? Tabii ki değildir. Dezenformasyon kanunumuz çok açıktır, çok tartışmalar yapıldı. Madde 29'da -bir kez daha hatırlatmak isterim- beş unsurun bir araya gelmesi gerekiyor. Birincisi: Bu yayınlanan haberin, atılan mesajın açık yalan olması gerekiyor. İkincisi: Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı bulunması gerekiyor; Üçüncüsü Ülkenin güvenliğiyle ilgili, kamu sağlığıyla ilgili gerçek dışı bir paylaşım olması gerekiyor; yayılan haberin gerçek olmaması gerekiyor. Dördüncüsü: Bütün bunların kamu barışını bozmayı amaçlıyor olması gerekiyor. Beşincisi: Bütün bunların açıktan yapılması gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti açık bir ülkedir, açık bir demokratik toplumdur. Bu nokta da hayatın olağan akışına ters bir durumdur yani birinin "tweet" atması ya da bir mesaj paylaşması ya da haber paylaşması. Dolayısıyla bu hususların altını çizmek isterim.

Biz, aslında, bütün bu tartışmalar yaşanırken bir Türkiye gerçekliğiyle daha karşı karşıya kaldık. Dezenformasyon konusunun tartışıldığı bir düzlemde, müzakerelerde dezenformasyon yapıldığına şahit olduk. Çok şükür ki bu tartışmalar bizim dışımızda. Bizim Komisyonumuz, tüm milletvekillerimizle, hep beraber, herkesi dinlemeye çalıştı. Herkesi dinledik mi? Dinlemedik ama galiba Türkiye Büyük Millet Meclisi pratiği içerisinde, bir yasa yapım sürecinde Elektrik Mühendisleri Odasından Türkiye Gazeteciler Konfederasyonuna, internet medyasından konunun uzmanlarına kadar dinledik. Özetle -ben eski tartışmalara tekrar dönmek istemiyorum- büyüklerin çok güzel bir sözü var: "Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurumaz." Bu yasa çıktı. Değerli milletvekilleri, bu yasa sadece bir kişiyi korumak, bazı kişileri koruma altına almak değil -bunu çok konuştuk, herkes bu meseledeki yaklaşımımızı çok iyi biliyor- biz, demokrasiyi koruma altına almak, devleti yani millî devleti, ulus devleti koruma altına almak; Parlamentoyu koruma altına almak ve demokrasiyi, siyaseti, yönetimi koruma altına alma maksadıyla böyle bir düzenleme yaptık. Beğenen olacaktır, beğenmeyen olacaktır. Türkiye, dezenformasyon ihtiyacına bir günde gelmedi. Yapılan tartışmalar var, onlara tekrar dönmek istemiyorum. Dolayısıyla biz, milletimiz için faydalı olduğuna inandığımız, sokaktan gelen bir talebi düzenlemek istedik.

Ben, emeği geçen uzman kardeşimizden Komisyonumuza gelip fikir beyan eden çok değerli arkadaşlarımıza, gazetecilere, düşünce insanlarına, hukukçulara, herkese ve hepsinden önemlisi çok değerli milletvekillerimize sonsuz teşekkür ediyorum. Gerçekten, tam Voltaire'in söylediği bir prensip cümlesiyle karşı karşıya kaldık ve bunu yaşadık: "Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum ama söz söyleme hakkınızı sonuna kadar savunuyorum." Dolayısıyla değerli arkadaşlar, biz bu düzenlemeyle, hem Sayın Meral Akşener'i hem Sayın Kılıçdaroğlu'nu hem Sayın Devlet Bahçeli'yi hem Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı aslında bu dezenformasyona karşı, yalan habere karşı ve dolayısıyla demokrasimizi ve siyaseti koruma altına almak istiyoruz. Neden böyle yapmak istiyoruz? Dünyada da örnekleri var, Fransa örneği var, Almanya örneği var; değerli hocalarım, değerli milletvekillerim, bunu biliyor. Çünkü kendini ulus devletin üstünde gören, kendini Parlamentonun üstünde gören, kendini yargının üstünde gören ve kendi bir yargı mahkemesi kurmak isteyen bir dijital durumla karşı karşıyayız. Ulus aşırı dijital ağlara karşı biz de ülke hukukunu koruma bağlamında bir düzenleme yaptık.

Bu bahsi bu cümleyle kapattıktan sonra, bugün, yine, çok önemli bir konu: Emek çok değerlidir, insan çok değerlidir. Bizatihi insanın varlığı gerçekten çok müstesnadır. Bu bağlamda özellikle internet teknolojisinin gelişmesiyle beraber bizim "kopyala yapıştır." dediğimiz bir yöntemle başta gazetecilerin, televizyoncuların, düşünce insanlarının, sanatçıların ve burada ismini dile getiremediğimiz pek çok insanın yani bir değer üreten, bir kreatif ürün ortaya koyan insanların emeklerinin çok kolay bir biçimde kopyalandığını ve mini değişiklikler yapılarak, minör farklılıklar getirilerek bu konuda bir telif sorununun ortaya çıktığını görüyoruz. Bu konuyla ilgili de Anadolu Ajansımızın Genel Müdürüyle beraber bugün buradayız. Bu konuda sadece Anadolu Ajansının değil, İhlas Haber Ajansının da Demirören Haber Ajansının da bu konuda talepleri var; diğer ajansların, gazetelerin, televizyonların talepleri var. Bu konuda üretilen emeğe saygı ve kopyala yapıştır yöntemiyle insan emeğinin ucuzlatılmasına karşı olan bir tavır var. Bu konu Türkiye'de uzun zamandır konuşuluyor, tartışılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Telif Hakları Genel Müdürlüğünün birtakım çalışmaları var. Yine Avrupa'da birtakım çalışmalar var. Burada arama motorlarıyla -sadece biri değil, hepsini sayayım- ilgili birtakım tartışmalar var. Biz aslında şunu yapmak istiyoruz: Telif Hakları Kanunu'nu tam da dijital terimle "update" etmek istiyoruz ve yeni bir sürümle, yeni bir versiyonla milletimizin, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak istiyoruz. Çünkü özellikle iletişim teknolojisindeki değişimle, hatta bunu da aşarak iletişim paradigmasındaki değişimle, dönüşümle beraber burada pek çok kavramın yeniden tanımlanması, pek çok ilişkinin yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bu yeniden tanımlanması gereken kavramlardan bir tanesi de telif konusudur. Böylece Komisyonumuzun bir düzenlemeye daha öncülük yapması bağlamında ben tabii çok mutluyum.

Çok değerli milletvekillerime bir kez daha teşekkür ediyorum. Konuyu çok uzatmak istemem. Ben katılımlarınızdan dolayı çok çok teşekkür ediyorum.

Değerli Anadolu Ajansı Genel Müdürümüz, bürokrat olmaktan daha çok bir gazeteci olarak, bu konuyla ilgili dünyadaki örnekler nelerdir, Türkiye'de kendileri ne istiyor, basın camiası, medya camiası bu konuda ne yapıyor; Anadolu Ajansı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletimizin bir kurumu olarak, cumhuriyetimizle yaşıt bir kurum olarak dijitalleşme konusunda hangi çalışmaları yapıyor? Bunları Sayın Genel Müdürden dinleyeceğiz.

Ben sabrınız için çok teşekkür ediyorum. Milletvekillerime tekrar tekrar şükranlarımı sunuyorum.

Şimdi, sözü, uygun bulursanız, Anadolu Ajansı Genel Müdürümüz Serdar Bey'e veriyorum.

Bu arada, pardon, şunu da söyleyeyim: "Marifet iltifata tabidir." sözünü ben çok severim. Sayın Serdar Bey'le beraber, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen arkadaşlarımızı kayıtlara girmesi bakımından da yüce heyetimize arz etmek istiyorum: Serdar Karagöz Bey Anadolu Ajansı Genel Müdürümüz; Oğuz Enis Peru Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcımız; Yusuf Bey yine Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcımız; Nezaket Ülkü Baş Hanım Özel Kalem Müdürü; Muammer Tarık Yurtoğlu Bey, Cahit Soluk Bey telifle ilgili çalışmalarıyla bilen avukat arkadaşımız; Şerife Hanım, Elif Remle Yaralı Hanım, avukat arkadaşlarımız burada, gördüm; Merve Akardere Hanım avukat; Miray Merve avukat arkadaşımız; İdris Aydoğdu kardeşimiz burada.

Tekrar değerli heyetinize ve size hoş geldiniz diyorum.

Söz sizin.