KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Meclis Başkanı, değerli arkadaşlar; şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde konuşuyoruz, Sayıştay ve Kamu Denetçiliği Kurumu da var. Birçok konuya arkadaşlarımız değindi, tekrara düşmemeye çalışacağım.

Bir defa, Sayın Başkanım, hani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber kanun tekliflerini milletvekilleri veriyor. Bunu, Anayasa değişikliğinden önce çok övdünüz, anlattınız ama baktık öncekinden hani tasarı ve teklif şeklinde gelenden çok daha kötü bir sistem. Çünkü bakıyoruz ki biz gelen kanunların ya da gündeme alınan kanunların hemen hemen tamamı Hükûmetten geliyor yani Cumhurbaşkanlığından geliyor. Belli çok açık yani bunu biliyor, arkadaşlarınız da imzalıyor. Ee, biz burada milletvekilleri hazırlamış gibi yapıyoruz. Bu yanlış bir şey. Bir İç Tüzük değişikliği yapılabilir bu konuda ve tekrar tasarı ve teklif şekline dönülebilir. Niye arkadaşlarımız... İktidar partisi milletvekilleri için söylüyorum. Muhalefet partisinin vermiş olduğu kanun teklifleri de hiçbir şekilde zaten gündeme gelmiyor, böyle bir şey söz konusu bile değil, maalesef. Önergelerle ilgili konuşuldu. Gerçekten herkes "Meclisin itibarı" diyor, herkes. Ya, gerçekten Bakanların, milletvekillerinin vermiş olduğu yazılı soru önergelerine verdikleri cevap hakaret; milletvekillerine hakaret, Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin temsil etmiş olduğu millete hakaret. Bu her gün yapılıyor, sizin gözünüzün önünde yapılıyor Sayın Meclis Başkanımız.

Bakın, Sayın Meclis Başkanımız, bir milletvekili suç işleyemez yani işlerse Anayasa'da, kanunlarda bir milletvekilinin nasıl yargılanacağı, ne olacağı düzenlenmiş vaziyettedir, bunlar işler ama bir milletvekilinin meydanlarda dövülmesi, polis tarafından dövülmesi, bacağının kırılması ve buna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının susması, bu olacak bir şey değil. Ya, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi ve demokrasi adına çok karanlık bir dönemden geçiyoruz ve bunun sorumluları sizlersiniz. 2 tane cümle söyleyin ya, bilemezsiniz ki, kim suçlu kim değil, bilemezsiniz.

Bakın, dün akşam, burada, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı şu anda hâkimin karşısında olan Türk Tabipler Birliği Başkanını yargıladı, infaz etti, işte, terör örgütünün üyesi yaptı "Silah yakalandı." dedi, bilmem ne, şimdi bakıyoruz, savcılık "terör örgütü propagandası yapmak" sadece bundan sevk etmiş. Belli değil ki ne şey... Nasıl yargılarsınız, nasıl bu şekilde konuşursunuz? Nasıl bir yetki, nasıl bir öz güven bu? Aynı Cumhurbaşkanı Yardımcısı -atanmış bir insan, memur yani Cumhurbaşkanı Yardımcısı filan olabilir ama memur- dün gece "Adayınızı çıkaramıyorsunuz." diye siyasi polemiklere giriyor burada. Ya, dur bakalım ya, senin işin mi bu ya? İşine bak sen. Bunu milletvekillerine yapıyor, bir partinin genel başkanına karşı bu şekilde konuşuyor. Kim koruyacak bizi Sayın Meclis Başkanı? Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu koruyacak olan kimdir, mekanizmayı işletecek olan kimdir? Sizsiniz. Yapmıyorsunuz bu görevinizi ve bu, tarihe bu şekilde geçmiştir. Bu konuda en eksik olan Meclis Başkanlarından biri olarak tarihe geçiyorsunuz.

Çok fazla tekrara düşmek istemiyorum değerli arkadaşlarım ama bakın, adaleti önce kendi içimizde uygulayacağız, değinildi. Burada çalışan arkadaşlarımızdan bazılarını 31 Aralıkta ya da 30 Aralıkta işten çıkarıyorsunuz, 1 Ocakta geri alıyorsunuz. Ya, Sayın Meclis Başkanı, bu nasıl bir sistem ya? Yasalar mı böyle zorluyor? Niye böyle oluyor diye soruyorum çocuklara, diyorlar ki "Kıdem tazminatı almayalım diye böyle yapılıyor." Allah Allah! Devlete bak! Ya devleti bıraktım, Türkiye Büyük Millet Meclisine bak! Kamu Denetçisi kardeşimiz de orada oturuyor. Yani devletin yapmış olduğu insan hakları ihlallerini incelemek üzere kurulmuş ve Meclis tarafından görevlendirilmiş. Kitabını okudum, benim eski arkadaşım, otuz beş senelik. Yazmış faaliyetlerini; "Millî Eğitim Bakanlığını ziyaret ettim, filan yere gittim." Bu konuda ne yaptın Sayın Denetçi? Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım? Çok kötü bir sınav veriyorsunuz, böyle bir şey olur mu? Oluyor işte, olanlar bunlar.

Bakın Sayın Meclis Başkanımız, geçen yasama döneminin sonunda -hani, biraz evvel "Çok bilmiş çalışanlar." filan dedi ve siz kızdınız, tepki gösterdiniz- bazı arkadaşlar için -işte, kimdir, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı- ayrıcalıklı kanun çıkardınız. Anayasa Mahkemesi ne yaptı ona, bilmiyorum. Dediniz ki: "Emekliye sevk edilirse emekli maaşlarını yüzde 50 fazla alırlar." Ya, böyle bir şey olur mu, böyle bir kanun olur mu? Ha, bir de onlara kadro ayırdınız "Filan kadroya da atanırlar. Emekli maaşlarını yüzde 50 fazla alırlar." Bu Meclis çıkardı, biz el kaldırdık buna değerli arkadaşlar, siz el kaldırdınız. Ben kişiliğine bir şey demiyorum hiç kimsenin. Şu anda Sayın Genel Sekreterimiz görevden alınırsa isterse emekliliğini ister ve emekli maaşını yüzde 50 fazla alarak emekli olur. Yanılıyorsam böyle bir şey yok deyin. Böyle bir kanun çıkarılır mı? Siz niye sesinizi çıkarmadınız? "Bu büyük bir adaletsizliktir, haksızlıktır, bunu reddediyorum." demediniz ama bir gariban adamı, burada çalışan bir garibanın kıdem tazminatı almaması için yıl sonunda işten çıkarıyorsunuz, yılın başında tekrar işe alıyorsunuz; bunlar olacak işler değil.

Ya, Sayıştay, Sayıştay; biraz evvel uzun uzun anlattı Sayın Bakanımız, Sayın Şener. "Tüyü bitmemiş yetim hakkı" diye bir laf var bu memlekette kardeşim ya! Bu millet yani bu devlet, neyse bu yapı, o lafın üzerinden buralara kadar gelmiş ve duruyor. Ya, siz ne yapıyorsunuz arkadaşlar ya? Her biriniz inançlı, bu lafın anlamını bilecek insanlarsınız ya. Ya, siz ne yapıyorsunuz ya? Niye tüyü bitmemiş yetim hakkını kovalamıyorsunuz? Ne yapıyorsunuz ya? Bütün dünya biliyor artık, Türkiye de biliyor ya; yapılan haksızlıkları, yapılan yolsuzlukları, usulsüzlükleri yazmıyorsunuz yani yazmak zorunda kaldıklarınızı da öyle yumuşatarak yazıyorsunuz ki insan şaşıyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yanında mıydınız Sayın Bekaroğlu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bakın, ne yazmışlar? "Diğer bulgular" diye bir şey çıkmış, diyor ki: "Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde tüp bebek için görevli şirket tarafından laboratuvar hizmeti sunulmamasına rağmen, bu hizmete ilişkin garanti tutarlarının ödenmesi..." Değerli arkadaşlarım, laboratuvar hizmeti sunmadan para almaya devam etmiş. Kaç lira gitti ya? Bu çok basit bir şey midir de "diğer bulgular"a yazmışsınız? Bunu da Sağlık Bakanına soracağız ne yaptı diye, bu nedenlerden dolayı ne yaptı ne yapılmadı diye soracağız. Böyle bir denetim olur mu, ne yapıyorsunuz siz ya?

Ya, arkadaşlar, şirketlerin adını yazmıyorsunuz, işte, kişileri hiç yazmıyorsunuz. Nasıl göreceğiz, nasıl bileceğiz, nasıl denetleyeceğiz? Şeffaflık diye bir şey yok mu, şeffaflık? Her şeyden evvel açık olacak, devlet adına ne yapılıyorsa her şey didik didik edilecek. Ya, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi sizi seçti, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına çalışıyorsunuz ve milletvekillerine getireceğiniz raporlarla biz buradan milletin hakkını, hukukunu savunacağız. Biz görevlendirdik sizi; yapmıyoruz biz de görevimizi, zaten mekanizmalar... Siz görevinizi yapmamanıza rağmen orada oturmaya devam ediyorsunuz. Bu, sizin şahsınızla ilgili filan değil değerli arkadaşlar; kişilerle ilgili bir şey söylemiyorum, kişiler beni ilgilendirmiyor. Bu şekilde bir sistem işliyor ve yazıktır. Sayıştayın bu hâle geldiği, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde -ki cumhuriyetten önce kurulmuş bir kurumdur- böyle bir şey yoktur değerli arkadaşlarım ya. Sayıştay memurlarının bu kadar ezildiği, denetçilerinin yazdıkları raporların bu kadar büküldüğü, silindiği görülmemiştir, yoktur böyle bir şey.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ya, nereden biliyorsunuz Sayın Bekaroğlu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunların en temelinde Cumhurbaşkanlığı sistemi yatıyor değerli arkadaşlarım. Siz, Sayın Sayıştay Başkanı, değerli arkadaşlarım; mekanizma, sistem gereği sizi seçen, oraya gönderen Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı kendinizi sorumlu görmüyor musunuz? Öbür tarafta da yani tüyü bitmemiş yetim hakkıyla da bir derdiniz olduğunu sanmıyorum -aha da ileri bir cümle bu- olsa farklı bir şekilde davranırdınız.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz başka makamlara, Cumhurbaşkanlığına karşı, oraya karşı kendinizi sorumlu hissediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kul hakkı var Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kul hakkı mı? Kul hakkıyla hiçbir şeyiniz yok.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Önce kul hakkına dönün.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, tüyü bitmemiş yetim hakkı diyorum. Burada kaç lira para gitti? 10 tane bulgu var böyle, 20 tane bulgu var ama bu laboratuvar çalışmadan bu şirketin aldığı paralarla kaç lira gitti tüyü bitmemiş yetime?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Az önce "Yapılmadı." dediniz, yapılmış.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur, son cümlenizi alalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani yardım edeceğimiz insana... İşte, asgari ücreti şu liradan şu liraya getiremememizin sebebi sizsiniz arkadaş, sizsiniz bir de sayın milletvekilleri.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tüyü bitmemiş yetim hakkı diye bir derdiniz yok. Yani siz kendinizi seçilmiş olarak görüyorsunuz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz dolmuştur.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Biz yaptığımız şeyi yüce dava adına yapıyoruz. Dolayısıyla bizim için ayetler de hadisler de gelenekler de böyle şeyler söz konusu değildir." Başkasına da öbürüne de ötekine de "O düşmandır, ona düşman hukuku uygularız." diye bir anlayışa sahipsiniz. Bu anlayış son derece tehlikelidir değerli arkadaşlarım.