KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Divan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakanım, değerli bürokrat arkadaşlarım ve basın emekçisi arkadaşlar; ben de hepinize iyi günler diliyorum.

Şimdi, tabii, ben Sayın Temizel'in ilk girişte söylediği noktaya dair birkaç hususu belirterek özellikle ulaştırma ve haberleşmeyle ilgili bazı hususlara dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Evet, doğru, birçok ülkede denizcilik ayrı bir bakanlıktır, ulaştırma ayrı bakanlıktır, hatta yayın ve komünikasyonla birlikte haberleşme ayrı bir bakanlıktır. Ama daha önce dört yıl Radyo Televizyon Üst Kurul üyeliği yapmış biri olarak söyleyeyim, bu konudaki yetki karmaşası bunlarla sınırlı kalmıyor. Örneğin, BTK'nın komünikasyon dışında yayıncılık dünyası ve frekans kapasiteleriyle ilgili yetkileri var mı, yok mu yani Bakanlığın yetkisi dâhilinde olmayan bazı çalışma alanları var mı, yok mu bunların hepsini RTÜK'te çalıştığım süre içerisinde yaşamıştım. Ama onun ötesinde, zaten siyasi iktidarın 13'üncü yılın sonunda geldiği nokta bakanlıklar arasındaki yetki ve çalışma alanlarının sınırlarının sağlıklı bir şekilde ayrıştırılmasından ziyade, neredeyse bütün bakanlıkların artık iç içe geçebileceği, alabildiğine merkeziyetçi ve vesayetçi bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Ben buna "64'üncü Hükûmet anlayışıyla karşı karşıyayız." demek isterdim ama öyle ki artık yürütme ile Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin bile bu kadar birbirine karıştığı bir ortamda biz kalkıp Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının çalışma alanlarının seyreltilmesi veya sıkılaştırılması hususundan hiç söz edemeyiz bile.

Bir diğer husus: Hani, komünikasyon ile yayıncılık dünyasına dair söylemiştim. İşte, biliyorsunuz, Anadolu Ajansı, TRT, RTÜK, Başbakan Yardımcılığına bağlı olarak çalışıyorlar. Yeri gelmişken, Anadolu Ajansı ve TRT üzerinden bir iki cümlemi ifade ederek özellikle 2016 Merkezî Yönetim Bütçesi'nin Bakanlığınıza dair bölümüne ilişkin ayrıntılı düşüncelerimi ifade edeceğim.

Bakın, Sayın Bakan, biz hiç hoşnut olmadığımız bir hususu komisyonlarda ve Genel Kurulda sıklıkla dile getiriyoruz. Ülkenin belli bir bölümünde olağan koşulların yitirildiği, 1980 darbesinin koşullarının arandığı günleri, haftaları, ayları yaşadık. Kimliği, üniforması, sivilliği, askerliği ne olursa olsun sadece on altı on yedi gündür bir bodrum katta mahsur kalanlara dair dile getirdiğimiz ve yaptığımız çalışmalara, Cumhurbaşkanı ile Başbakanın birbirini tekzip edeceği, Sağlık Bakanı ile İçişleri Bakanının birbirini tekzip edeceği söylemlerle, demeçlerle, beyanlarla karşılaştık. En nihayetinde Hükûmet yirmi saattir kafasını kuma gömmüş ama Anadolu Ajansı ile TRT'nin Cizre'de yaşanan olaylarda son bir gündeki -benim adına artık- katliam düzeyine varan öldürme olaylarına dair verilen sayılar ibret vericidir. Düşünün, Anadolu Ajansı ile TRT birbirinden 7 kat farklı ölü sayısı ifade etmektedir, Hükûmet ise kafasını kuma gömmüş, hiçbir beyanda bulunamıyor. İçişleri Bakanlığı ortada yok. Son bir haftadır esip gürleyen Başbakandan bir demeç yok. Ama biz... Bakanlık bütçesiyle ilgili bölüme geçmeden son bir cümleyi söyleyeyim: Ölü sayısı nasıl ifade edilirse edilsin, son on gündür Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların ifade ettikleri ne olursa olsun bölgede müesses nizam askıya alınmış, hiyerarşik devlet yapısı yitirilmiştir ve yaşanan insanlık suçudur ölü sayısı, öldüren ve öldürülen kim olursa olsun.

Sayın Bakan, evet, sadece bugünkü değil, son birkaç yılı inceledim; özellikle merkezî yönetim bütçesinde Bakanlığınız üzerinden sunmuş olduğunuz sunuların sadece bu yılını değil, 2015, 2014'ünü de inceledim. Haklı olarak, özellikle, Bakanlığınız biyoenerjisinin büyük bir bölümünü duble yollara, kara yollarına ayırdığını anlayabiliyoruz, bunu gözlemleyebiliyoruz. Ama duble yollarla alakalı olarak bakın, bölge ayrımı etmeksizin söylüyorum- gerek Karadeniz, gerek Ege, gerek Doğu Anadolu, gerek Güneydoğu gerekse Orta Anadolu'da, Sayın Bakan, acaba sizin ihale verdiğiniz, duble yol yaptırdığınız kara yolları firmaları, şirketleriyle ilgili size iş teslimatı yapıldıktan sonra bunların takibini ne düzeyde yapıyorsunuz, yani siz duble yolu ihale ederken ve teslim alırken öngörülen kullanım süreniz nedir, realize olan kullanım süresi nedir?

Örneğin, üç yıl içerisinde, son üç yılda bitirilmiş teslim edilmiş kara yollarına, duble yollarına 1 küsur milyar TL yeniden tadilat için bütçe ayırmışsınız. Eğer bu konuda söylemimizde ve belirttiğimiz rakamlarda bir eksiklik varsa özellikle istirham ediyorum bunu düzeltin ama yaptığınız duble yolların kullanım süresi öngörülenin neredeyse yüzde 20-30'unda deformasyona uğruyor, kullanılmaz hâle geliyor, kazalara zemin sunacak hâllere dönüşüyor ve yeniden ihalelere çıkmak zorunda kalıyorsunuz Sayın Bakanım. Bununla alakalı olarak söyleyeyim, bakın, birkaç örnek vereyim: Çok iyi bilirsiniz çünkü sizin Bakanlığınız döneminde 3 kere tekrarlanan projenin ve güzergâhların değiştirildiği Diyarbakır-Bitlis kara yolu vardır. Bitlis Deresi'ne duble yol yapalım dediniz, 2 kere iş teslimi aldınız, 2'sinde de kara yolu olduğu gibi dereye uçtu, yollar kapandı, eski, çift şeritli, tek gidiş tek dönüşlü yollar aranır hâle geldi, haftalar boyunca dört yıl önce kara yolları kapalı kaldı, Bitlis-Diyarbakır yani Diyarbakır-Van kara yolu kapalı kaldı. En sonunda da, şu anda hâlâ çalışması devam ettiği üzere, çok iyi vâkıf olacağınız üzere güzergâh değiştirildi Sayın Bakan. 2004'te orayı ihale ettiğinizde planladığınız ücretin 6 katı kadar yeni ihalelere para ödediniz.

Bir diğer husus; sunumunuzdan öğrenmiş olduk, en azından, kendimizdeki bilgiyi düzelttik: Siz, son on üç yılda 9 milyondan 20 milyona çıkan trafikteki araç sayısından söz ettiniz, yüzde 100 civarında bir artış var, bizde ise yüzde 76'ydı, çok önemli değil, biz yaptığınız çalışmaların daha düzenli tutulduğundan hareketle yüzde 100 diye kabul edelim ama duble yolların bu kadar artışına rağmen ülkedeki araç sayısı 2 kat artıyor, duble yollarda ise sizin de ifade ettiğiniz üzere 5 kat artış oluyor, 4 binlerden 22 binlere çıkmış duble yol uzunluğu ama kazalardaki artış oranı yüzde 300, trafik kazası sayısındaki artış oranı yüzde 300.

Bir diğer husus Sayın Bakan: Özellikle halka, topluma hizmet anlamında yapılacak işlerin şüphesiz yapanlarını halk takdir edecektir, yapanın da kendisinin bunu siyasi propagandalarında kullanmasında hiçbir beis yoktur ama yaklaşık bir buçuk yıl önce Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı olarak yaklaşık 6 bin taşeron işçinin sendika üzerinden açmış olduğu dava kazanılmış ve bunların kadroya alımı mahkemenin amir hükmü olarak açıklanmıştı. Ama 7 Haziran seçimlerini beklediniz, "Biz bunları kadroya alacağız." diye siyasi bir vaatte bulundunuz, oysa ortada 7 Haziran itibarıyla sekiz aydır bekleyen bir mahkeme kararı vardı. Yetmedi, 7 Hazirana kadar da başlatmadınız, bir de "1 Kasımda bunu malzeme olarak kullanalım." dediniz. Yani mahkeme kazanıldıktan ve yargının amir hükmü ortaya çıktıktan bir yıl sonra bile, hâlâ, siz bunu bir siyasi propaganda malzemesi olarak kullandınız. Oysa, yargı kararlarının uygulanma ve yerine getirilme süresi bellidir. Şimdi ne oldu? Mahkeme kararıyla bu hakkı elde etmiş olan Karayolu emekçilerinin bu hakkı, siyasi iktidar tarafından sanki seçim öncesinde hiç gündemde yokmuş, yargı kararı yokmuş, sendikanın açtığı dava yokmuş gibi verilmiş oldu.

Bir diğer hususu Sayın Bakan Karadeniz Sahil Yolu'yla ilgili olarak ifade edeyim ben: Bakın, partinize mensup Kastamonu Cide Belediye Başkanı isyan ediyor, bunu aynen beyan ediyor: "İsyan ediyoruz. Biz bu konuda, özellikle Karadeniz Sahil Yolu'nun ilçemizden geçeceği yerle ilgili çalışmalar yapmamıza rağmen, bunları Bakanlığa ve Genel Müdürlüğe sunmamıza rağmen kimsenin yerel hassasiyetleri dikkate aldığı yok..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) - "...ilçemizdeki ekosistemi ve ekolojik ortamı nasıl etkileyeceğine dair hiçbir şekilde bizimle istişare yapmak bir yana, bizim yaptığımız çalışmaları esas alan yok. İlçenin ve bölgenin turizmini nasıl olumsuz etkileyeceğine dair de hiçbir şekilde dönüt alamıyoruz. 'Ben yaptım, oldu bitti'yle karşı karşıyayız." diyor partinize mensup Cide Belediye Başkanı. Ve en nihayetinde, ne yaptı, bilmiyorum ama yakın zamanda bile böyle olursa bu partiden istifa edeceğini de bizatihi... Hemen şu anda Google'a "Cide Belediye Başkanı" yazarsanız "Karadeniz Sahil Yolu"yla birlikte daha geniş beyanatlarını okumuş olursunuz.

Sayın Bakan, kara yoluyla ilgili bir iki cümleyi ifade edip tamamlayacağım. Bakın, elimde bir yolsuzluk belgesi var Sayın Bakan ve öyle sanıyorum ki bilginizin olmaması mümkün değil. Diyarbakır güneybatı çevre yolu yani Diyarbakır'ın Urfa yolu ile Diyarbakır'ın Mardin yolu arasındaki çevre yolu. Bu çevre yoluyla... Bütün herkesin bilmesini isterim, siz ihaleye çıkarken bir keşif bedeli belirliyorsunuz, toprak işleri için 28 milyon lira yani 28 trilyon eski parayla, kazanan firmanın teklifi 29,5 trilyon. Sanat yapıları, keşif bedeliniz 6 trilyon ama firmanın teklifi 6,8 trilyon. Amenna çünkü üstyapı işlerinde imalatta daha düşük bir teklifte bulunmuş firma. Bakın, herkesin bilmesini isterim ki Sayın Bakanım, dört yıldır inşaatına başlanmış ama iki yıldır hiçbir imalat olmayan Diyarbakır güneybatı çevre yolunda sizin "28 milyon", onların ise "29,5 milyon lira" dediği toprak işlerine ödenen, bugüne kadar ödenen para 50 trilyon yani yüzde 78 fazladan para ödenmiş. Sanat yapıları için siz "6 trilyon" dediniz, onlar "6,8 trilyon" dedi, ödenen 17 trilyon. Birinde yüzde 78 fazladan ödeme, diğerinde yüzde 340 fazladan ödeme. Üstyapı işleriyle ilgili de belli bir miktar ödenmiş, en nihayetinde işin daha yüzde 40'ı yapılmış, iki yıldır durmuş vaziyette. Bu konuda itirazda bulunan bazı bürokratlar sürgün edildi. Bunları Diyarbakır Karayolları Bölge Müdürlüğünden -ayrıntılı açmayacağım- bilirsiniz ama Bölge Müdürüne, oradaki bürokratlara dair de bilgiler isterseniz verebilirim. Ortada dört yıldır Diyarbakır çevre yolu yok, ödenen yaklaşık 80 trilyon lira para var. İşin tamamı 85 trilyondu, neredeyse tamamı ödenmiş, işin yüzde 40'ı yapılmış, iki yıldır imalat durmuş, ne âlâ memleket! Diyarbakır, çevre yolu bekliyor. Demek ki sadece oradaki siyasi olayları gerekçe göstererek... Varsa onu da kabul ederiz, hep birlikte de tartışır, gündeme getiririz. Ama Bölge Müdürü ihya olmuş, yüklenici firma ihya olmuş, paralar götürülmüş; ortada iş yok. İmalatın yüzde 40'ı yapılmış, iki yıldır da durmuş ve en son aldığım bilgi -bugün Bakanlığınızın bütçesinin görüşüleceğini bildiğim için perşembe ve cuma günleri mesai yaptım- yeniden, sıfırdan bir ihaleye çıkılması gibi bir şey gündemdeymiş. Herhâlde sizin bilginiz dâhilindedir Değerli Bakanım.

En son birkaç cümle de İnternet'le ilgili söyleyip bitireceğim. İnternet Yasası 2007'de çıktı Sayın Bakan ve Bakandınız. O günden beri sekiz yılda, 2015'e kadar 7 kez yasa değişti. Ya, İnternet teknolojilerindeki gelişimler şüphesiz hızlı ama 2007'den 2015'e 7 defa bir yasanın aynı iktidar tarafından değişikliğine neden olabilecek neler gerçekleşti, bilmiyorum ama söyleyeyim: Değişiklikler çoğunlukla sansüre tekabül eden maddelerin yasaya dercedilmesiyle alakalıdır. Ama mızrak çuvala sığmıyor Sayın Bakanım, asla bir dijital ortamdaki iletişimi, komünikasyonu sansürlemeye çalışmak -kusura bakmayın ama- akla ve bilime karşı durmak gibi bir şeydir. Şu anda sansürlenen ve ulaşımı engellenen İnternet mecralarının hepsine buradan ulaşabiliyorum Sayın Bakan ben, hepsine. Türkiye serverından değil, Avrupa'dan giriyorum, Japonya'dan giriyorum, istemediğiniz her şeye ulaşabiliyorum. Sadece genel erişimi engelleyebiliyorsunuz ama onun dışında bilime...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Muş) - ...bu kadar karşı durmanın, bilime, akla, izana bu kadar karşı durmanın...

BAŞKAN - Sayın...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) - ...bizim tarafımızdan anlaşılabilir bir tarafı yok ve gerek Twitter gerek Facebook gerek sosyal medya gerekse İnternet üzerinden dijital ortamdaki haberleşmeye dair getirilen sansürler için de şunu söyleyeyim ki maalesef, Sayın Bakanım, dünya bizimle alay ediyor. Evet, genel ahlaka dair belli engellemeler olmalıdır, etnik, dinsel, mezhepsel yapıyı aşağılayan yayınlara karşı engellemeler olmalıdır ama bir ülkede tümden sosyal medyayı, Twitter'ı, Facebook'u, İnstagram'ı yasaklayabiliyor olmanın dünya tarafından anlaşılabilir bir tarafı yoktur.

Bütün dinleyenleri, divanı ve sizi saygıyla selamlıyorum.