KOMİSYON KONUŞMASI

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Teşekkür ederim.

Ben şu an gündemde olan başörtüsünden bahsetmek istiyorum. Başörtüsü, kılık kıyafet özgürlüğü kapsamında temel hak ve özgürlükler şeklinde ele alınmalıdır ve bunun referandumu olmaz. 1979'de İran İslam Devrimi gerçekleştiği zaman kadınlara başörtüsü takma zorunluluğu getiriliyor ve başı açık kadınlar üzerinde uygulanan politikayı biz İran'dan yakinen takip ediyoruz. Türkiye'de 1934'te kılık kıyafet kanunuyla başörtüsü yasaklanıyor ama şimdi AKP iktidarı döneminde "Kamusal alana başörtüyü biz getirdik." diye bir propaganda uygulamasıyla referanduma taşınması hedefleniyor. Biz şu konuda çok netiz: Ne 79'da İran İslam Devrimi'nde olduğu gibi ne de Türkiye'de başörtüsünü takan ya da yasaklayan anlayışla asla uyuşan bir anlayışa sahip değiliz. Kadınlar ister başörtüsünü takar, ister takmaz; bu, kadınların kendi bireysel tercihleridir ve bunu temel hak ve özgürlükler kapsamında ele alırız. Bir süre önce, bununla ilgili verdikleri mücadelede, Türkiye'de feminist hareket başörtülü kadınların yanında yer alarak onların bu taleplerini destekledi ama şu anda bakıyoruz ki iktidar bunu bir siyasal sembol hâline getirerek kullanmak istiyor. Bu kullanıma karşı yeterince... Kadınların bedenleri, kılık kıyafetleri, kaç çocuk doğuracaklarına dair bu iktidardan aldıkları telkinler bizim için yeter de artar. Hiç kimsenin bizim bedenimiz üzerinde politika yapma hakkına sahip olmadığını, kadınlarla ilgili bir politika belirlenecekse bugün kadınların kendisine sorulması gerektiği kanaatindeyiz. O nedenle bizler net olarak ifade ediyoruz ki: Kılık kıyafet özgürlüğü -bunun içinde başörtüsü özgürlüğü dâhil- temel hak ve özgürlükler kapsamındadır, bunun üzerine lehte ya da aleyhte hiç kimsenin siyaset yapma hakkı yoktur. Jina Mahsa Amini'nin yakın tarihte İran'da yaşadığına hep beraber tanıklık ettik. Biraz önce AKP sıralarından "'...'( ) sloganını kaldırın." diyorlar ya, bu şu an dünyanın dört bir yanında yankılanıyor; sadece İran ve Orta Doğu'da değil, her yerde bu slogan yankılanıyor, Türkiye'de de aynı şekilde bu slogan yankılanıyor.

Evet, demokratik cumhuriyetten bahsederiz bizler Halkların Demokratik Partisi olarak ve şimdi cumhuriyet tartışmaları yoğun bir şekilde gündemdeyken, Sayın Ünal'ın da istifasını gerektiren şekilde yapmış olduğu açıklamalar -"2023'te biz cumhuriyet parantezini kapatıyoruz." da kendisine aittir, bunu hatırlatmak isterim- aslında AKP'nin 2023'teki vizyonunu ortaya koymaktadır. Adalet Bakanı yakın zamanda şöyle bir açıklama yaptı: "Bizler hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmiyoruz." AKP iktidarı zamanındaki kadar insanların yaşam hakkına... Başta kadınlar olmak üzere insanların özel alanı, yatak odaları dâhil müdahale eden bir Cumhurbaşkanı ve bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Biz gerçek anlamıyla demokratik bir cumhuriyeti, evet, cumhuriyetin 2'nci yüzyılında inşa edeceğiz ve bu inşayı gerçekleştirirken İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girecek ve uygulanacak şekilde yürürlüğe girecek, sembolik olarak değil.

Türkiye'de kamu spotları dâhil olmak üzere -oldukça erkek egemen ve cinsiyetçi- bunlar ortadan kaldırılmalı, sığınma evleri ciddi bir biçimde, sembolik değil, ciddi bir biçimde yaygınlaştırılmalı, kadınlara temel gelir desteği sağlanmalı, kadınlar sağlık hizmetlerinden kolay ve ücretsiz bir şekilde yararlanabilmeli, ücretsiz sağlık taramaları -buna ruh sağlığı desteği de dâhil olmak üzere- ciddi hizmetler görülmelidir, yine sembolik olmamalıdır bu katkılar. Mahallelerde kamusal, ücretsiz kreşler, yaşlı ve engelli bakım kurumları açılmalı, kadın kurumlarına ciddi bir destek sağlanmalı ve kadın politikaları ülkedeki kadın kurumlarıyla ve kadın hareketiyle beraber belirlenmelidir. Neden ısrarla "Sembolik olmasın." dedik çünkü bugün yapılan bütün çalışmalar -verilen rakamlarda da gördüğümüz üzere- oldukça sembolik rakamlardır. Oysa siz devlet yönetiyorsunuz Sayın Bakan. Devlet yönetenler bir STK gibi "Biz 10 bin kişiye destek sağladık." diyemez. Bu ülkenin yarısı kadındır ve bu kadınların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sembolik rakamlarla açıklarsanız hakiki görevinizi yerine getirmiş olmazsınız.

Son olarak da şunu söylemeliyim: Meclis başta olmak üzere, milletvekili sayısı dâhil olmak üzere Türkiye'de bütün siyasi mecralarda kadınlara eşit temsiliyet getirilmek zorundadır. Temsilî düzeyde kadınların sembolik olarak temsil edilmesine bizler karşıyız, biz siyasetin her mecrasında yarı yarıya olmak zorundayız. Bunun mücadelesini vermek zorundayız.