KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanlar, değerli hazırun; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, 2023 yılının bütçesini konuşuyoruz. Öncelikle, bütçeye ilişkin genel değerlendirmelerimiz daha önce yapılmıştı ama bir iki şeyi söyleyelim. AKP Hükûmetiniz, 2002 yılından beri, aslında göreve geldiğinden beri neoliberal politikaları gittikçe derinleştiren, özellikle de eğitim, sağlık gibi aslında hiçbir şekilde alınıp satılmayan kamusal hizmetleri özelleştirmekle mahir bir hükûmet olarak da tarihe geçti.

Bugün Millî Eğitim Bakanlığını konuşuyoruz. Yıllar içerisinde baktığımız zaman, aslında Millî Eğitim Bakanlığının nasıl özelleştirmeleri hızlandırdığını, nasıl eğitimi piyasaya açtığını, devletin asli görevi olan eğitime her yurttaşın eşit ulaşma hakkını bir yönüyle aslında nasıl geri çektirdiğini -ağır olabilir ama tırnak içine alıyorum- gasbettiğini de bu hâliyle görüyoruz. O anlamıyla, bugün bir eğitim sistemini konuşuyorsak ve bir eğitim bütçesini konuşuyorsak öncelikle bunun mantığına dönük eleştirimizi ortaya koymamız gerekir. Yani, bugün tamamen devletin demokratik, laik, sosyal devlet ilkesinin erozyona uğratıldığı ve eğitimin piyasaya açıldığı ve piyasalaştırırken de devletin kaynaklarının yani biz yurttaşların vergilerinin özel okullara, özel teşviklere harcandığı ama bu sırada devlet okuluna giden gariban yurttaşın çocuğunun sıvı sabuna, peçeteye, onu da bırakın temiz suya, temiz bir tuvalete bile erişiminin olmadığı bir yerden eğitim sistemini konuşuyoruz.

Sayın Bakan, ben söyleyeyim, ben 2 çocuk annesiyim, 2 çocuğun da velisiyim, kreş dâhil bütün süreçlerinde devlet okuluna gönderdim, aynı zamanda bu sistemin mağduruyum yani bir veli olarak da konuşuyorum. O anlamıyla, çocuklarımızın neye erişemediğini ve nasıl topluma bu yükün yüklendiğini Millî Eğitim Bakanlığı ve iktidarınız eliyle, aslında eğitim yükünün nasıl velilerin sırtına yüklendiğinin de birebir tanığı, mağduru olan bir yerden ifade etmek istiyorum.

Şimdi, sunumunuzda uzun uzun ifade etmişsiniz, OECD ortalamaları vermişsiniz. Öncelikle şunu söyleyelim: Hâlihazırda, Türkiye'de eğitime ayrılan bütçe OECD ortalamasının yarısı bile değil. OECD ortalaması yüzde 6 değil mi? Biz onun yarısına bile erişebilmiş değiliz. O zaman, şimdi, burada nasıl kaliteli bir eğitim hizmeti olacak tartışmasını birlikte yürütelim.

Bugün, Türkiye'de -demin Sayın Vekil de ifade etti- ilk 500'e giren üniversite sayısı kaçtır? Bilimsel makalelerde atıf yapılan öğretim görevlisi, bilim insanı sayısı kaçtır? Ya da bugün gerçek anlamda, teknolojik anlamda Türkiye nitelikli emek gücünü açığa çıkarabilmiş midir? Bu soruların hepsi havada kalıyor, niye? Çünkü biz eğitime çok az bir bütçe ayırıyoruz, ayırdığımız bütçenin büyük çoğunluğunu da zaten zorunlu personel giderlerine, SGK giderlerine, cari hizmetlere ayırıyoruz. O anlamıyla, zaten yıllar içerisinde aslında eğitimde niteliği arttırmaya, yatırıma dönük kalemlerin gittikçe azaldığını görmemiz gerekiyor. Bu yılki bütçenizde kısmi bir artış var ama bunu enflasyon oranıyla beraber okumak zorundayız. Bugün TÜİK, Türkiye'deki enflasyonu yüzde 83 gösteriyorsa yüzde 80'in üzerinde gösteriyorsa sizin artan bütçeniz yine enflasyona ezilmiş durumda yani şu anda siz, zaten borçlu bir Bakanlık olarak yeni dönemi devralıyorsunuz ve siz zaten zorunlu harcamalar dışında, gerçek anlamda eğitimde niteliği arttıracak bir yaklaşımı ortaya koyamayacaksınız, gerçekten öğrencilerin 21'inci yüzyılda nitelikli bir eğitim hakkına erişimini sağlamaktan çok uzak olacaksınız. Peki, bütün bunlar ortada dururken yani şimdi, sınıfların mevcudunun azaltıldığını söylediniz. Ya, ben İzmir'in göbeğinde çocuğumu gönderiyorum, Menemen'de hiç de öyle sınıf mevcudu az falan değil yani sınıf mevcutları otuzların üstünde hâlâ, bunun çok daha yüksek olduğu ilerimiz var. Bu anlamıyla, sunumunuzda bölgesel eşitsizliğe değinmemiş olmanız da bence büyük bir kayıp. "Bölgesel eşitsizliği gidermek istiyoruz." diyorsunuz ama buna dair veri koymuyorsunuz. Örneğin, ben size sorarım: Urfa'daki okullaşma oranı nedir? Urfa'da derslikteki kişi başı sayısı kaçtır yani bir derslikte kaç öğrenci eğitim öğretim görmektedir? Ya da bugün Siirt'teki, Şırnak'taki, Muş'taki okula erişim oranı nedir? Bu anlamıyla, bölgesel eşitsizlikleri koymamış olmanız ve bunu nasıl gidereceğinize dair bir planınızın olmaması, genelgeçer bir şekilde "Bölgesel eşitsizlikleri gidermeye ya da eğitimde fırsat eşitsizliğini gidermeye dönük yaklaşımımız var." demenizin en azından bizi tatmin etmediğini ifade etmemiz gerekiyor.

Diğer bir mesele, şimdi, bütçenizde kısmi bir artış var demiştim, bu enflasyonla orantılı, o anlamıyla, aslında göreceli olarak hiçbir şey değişmiyor. Türkiye'deki mevcut enflasyon koşullarına baktığımız zaman, eğitim yükü bütün velilerin üzerinde aslında. Bir yıllık eğitim masrafını ben size söyleyeyim: 2022-2023 yılında zorunlu ihtiyaçlar bir ilkokul öğrencisi için -birinci sınıf öğrencisi için- 2.840 lira; ortaokul öğrencisi için 3.180 lira; lise öğrencisi için ise 3.270 lira. Şimdi, asgari ücretle geçinen, yaklaşık 6-7 bin lira kira vermek zorunda kalan ve gerçekten 1 kilo elmanın 20-25 lira olduğu Türkiye'de insanlar bu masrafları nasıl karşılayacaklar Sayın Bakan, size sormak istiyorum.

Dün, biz EĞİTİM SEN'in eylemindeydik ve öğretmenler şunu diyor: "Ya, öğrencilerimiz sınıfa geldiklerinde diyorlar ki: 'Öğretmenim, midem bulanıyor, başım ağrıyor.'" Neden? Çünkü çocuk aç, aç ya, çocuk bildiğiniz aç. Siz, yıllardır mevcut sistemde "Biz ikili eğitimi ortadan kaldıracağız, tam gün eğitime geçeceğiz." diyordunuz, değil mi? Temel hedeflerden birisiydi. Tam güne geçme hedefiniz nerede? Bugün çalışan anne-babaların yüzde 90'ı kredi çekip çocuklarını özel okula gönderiyorlar. Neden? Tam gün olduğu için çünkü devlet okullarında tam gün imkânı çok sınırlı ya da çok az durumda. Benim çocuğum da dâhil, bütün çocuklar şu anda ikili eğitimde yani sabahın yedisinde kalkıyor, okula gidiyor öğlene kadar; öbür çocuk on ikide gidiyor, akşam yedide sekizde eve gelecek şekilde bir eğitim sistemini siz hâlâ devam ettiriyorsunuz. Ne zaman? Yıl 2022, 21'inci yüzyıldayız. Siz hâlâ çocuklara günde 1 elma, 1 paket süt, 1 şişe su ya da en azından bir ara öğün, bir sıcak yemek bile sunmayı düşünmüyorsunuz. Bizim çocuklarımız gerçekten aç gidip aç geliyorlar yani insanlar bayat ekmekleri yumuşatıp çocukların beslenmesine koyuyorlar; bakın, bu kadar kötü durumda ya da beslenme hiç koyamıyorlar çocuklarına. Ben en azından sunumunuzda bunların hiçbirine dair "Ya, biz bunu yapacağız." diye bir şey görmedim, daha çok taşımalı eğitim ve taşımalı eğitime giden çocuklara verdiğiniz beslenme meselesi üzerinde durdunuz.

O zaman söyleyelim: Hâlâ neden taşımalı eğitime devam ediyorsunuz? Birincisi, trafik riskleri var; ikincisi, çocuklar her sabah kalkıyorlar, yol gidiyorlar ve yoruluyorlar. Mesela, bölge koşullarında düşünün, ben Muş'u söyleyeyim size, karda kışta bu çocuklar sabahın köründe minibüse doluşuyorlar, bir yere gidiyorlar, tekrar geri geliyorlar. Şimdi, bu insani bir eğitim öğretim sistemi midir mesela? 21'inci yüzyıla yakışır bir sistem midir diye ben size sormak istiyorum. Kaç tane trafik kazası oldu bu taşımalı eğitim nedeniyle? Gerçekten o sırada giden çocukların yorgunluğunun eğitim öğretim sürecine etkisi nedir? Mesela, bunların etki değerlendirmelerini çalıştınız mı? Bütün bunlara dair de bir şey olmadığını görüyoruz.

Onun için, birincisi, taşımalı sistemden vazgeçmeniz gerekiyor; eğitimin temeli yerindeliktir. Ben bir köyde doğdum ve ilkokula köyde gittim, böyle olmak durumunda yani ben en yakın yerleşim yerimde okula gitmek zorundayım çünkü aynı zamanda okumanın, eğitimin bir de psikolojik ve sosyal yönleri vardır. Siz, bir çocuğu doğal çevresinden, yaşam alanından, ailesinden koparırsanız zaten o eğitim sürecini başta sekteye uğratmış olursunuz. Bu anlamıyla da bir yaklaşım olmadığını görüyoruz ama biz taşımalı eğitim sistemini eleştirdiğimizi, bunu kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz.

İkincisi -kanun teklifini bir yıl önce verdim, birçok arkadaşım da verdi- okullarda mutlaka ücretsiz yemek verilmek durumunda. Özellikle, ilkokul, ortaokul ve lise çağındaki çocukların desteklenmesi gerekiyor; bu bir zorunlu ihtiyaç. Bakın, önümde bir sürü araştırma var, sizi araştırmalara ve rakamlara boğmak istemiyorum. Türkiye'de okul çağındaki çocuklarda da okul öncesi çocuklarda da çok ciddi beslenme yetersizliklerine bağlı bodurluk başlamış durumda, ciddi derin anemik sorunlar yaşıyorlar. Bir ara, işte "Biz ekmeğin içine katkı maddesi koyacağız, oradan da kansızlığı engelleyeceğiz." diye projeler vardı ama bugün görüyoruz ki Türkiye'de çok derin bir anemi sorunu var. Neden? Çünkü çocuklarımız beslenemiyor çünkü yeterli proteini alamıyorlar, yeterli meyve yiyemiyorlar, yeterli sebze yiyemiyorlar. O zaman, Millî Eğitimin Sağlık Bakanlığıyla beraber çok hızlı bir şekilde bu sürece el atması gerekiyor ama orada da bir gelişme olmadığını görüyoruz.

Diğer bir mesele, eğitimin dinsel ve ideolojik nedenlerle şekillenmesi meselesi. Şimdi "eğitim" dediğiniz şey, özgür toplumun özgür bireylerini açığa çıkarmak ve kişinin kendisini, yeteneklerini keşfetmesi sürecidir, değil mi? Ama bizdeki eğitim sistemine bakalım, öncelikle çok hiyerarşik, bize öncelikle okulda şunu öğretiyorsunuz: "İtaat edeceksin. Öğretmene karşı gelinmez, çok ayıp." "Ama öğretmenin fikrine katılmıyorum." "Olmaz, susacaksın." Okulda susan sonra müdürüne susuyor, sonra sorumlusuna susuyor, sonra, işte, oradaki birim şefine susuyor, sonra geliyor Hükûmete susuyor yani siz eleştiren, sorgulayan, gerçek anlamda özgür bir toplumun bireylerini yetiştirmeyi hedef almıyorsunuz. Sizin bütün eğitim sürecinizin temelinde, aslında ideolojik olarak şekillenmiş ki genelde Türk, Müslüman, Hanefi mezhebi ve erkek bütün bu şekillenişin başlangıcı; bu anlamıyla kadınlar, bu anlamıyla farklı etnik kimlikler, Kürtler; farklı inançlar, Aleviler, Ezidiler, Süryaniler ve diğer bütün inançlar yok sayılıyor bu eğitim sisteminde. Hâlihazırda 21'inci yüzyıldayız; ya, Avrupa'da inanç eğitimi veriliyor. Örneğin Alevi çocuklarının Avrupa'da okullarda kendi inancında eğitim alma hakkı var. Burası Aleviliğin toprakları, öz yurdu; bizim ülkemizde hâlâ Alevilik "Bir felsefik duruş, bir kültürel bakış, bilmem ne..." diye kitaplarda anlatılıyor. Ne felsefesi? Ben söylüyorum: Benim inancım. Siz bunu değiştirebilir misiniz? Bu ülkedeki milyonlarca çocuğun inancı. Burada AİHM kararları var, burada AYM kararları var ama siz hâlâ zorunlu din derslerini topluma dayatıyorsunuz, öğrencilere dayatıyorsunuz, velilere dayatıyorsunuz. Ben size soruyorum: Neden? Yani beni yıllarca götürdünüz zorunlu din dersine koydunuz, ben Aleviliğimden vazgeçip Sünni mi oldum? Olmadım, olmam da ama siz bunu yaparak bir insan hakkı ihlali işliyorsunuz, siz bunu yaparak büyük bir hukuksuzluğa imza atıyorsunuz ve bundan da rücu etmeyerek, bunu devam ettirerek hem Anayasa Mahkemesinin kararlarını hem de AİHM kararlarını da ihlal ediyorsunuz. Yani Bakanlığınız şu anda suç işliyor bu başlıkta Sayın Bakan, suç işliyorsunuz her gün, her an, her Alevi çocuğunun girdiği derste sizin Bakanlığınızın suç hanesine bir çentik atılıyor; bunun özel olarak altını çizmek istiyorum.

Diğer bir mesele: Şimdi, biz biliyoruz, benim de akrabalarım var öğretmenler; Avrupa'ya gidiyorlar, Almanya'da Türk çocuklarına, Türkiye'den giden çocuklara eğitim veriyorlar. Ben size soruyorum: Ben bir Kürt'üm, niye ben ana dilimde eğitim alamıyorum bu ülkede? Niye benim ana dilim hâlâ bana seçmeli ders olarak veriliyor? O da yetmiyor, bu seçmeli dersi de işte "Şu kadar kişi olacak da, şu kadar şey olacak da..." diye bana dayatıyorsunuz. O da yetmiyor, öğretmen atamıyorsunuz. Kürdolojideki öğretmen mezunlarını niye atamıyorsunuz mesela? Niye yetiştirdiniz? Niye Artuklu Üniversitesindeki o bölümü açtınız, madem atamayacaksınız, madem bu insanları istihdam etmeyeceksiniz? Ya da şöyle soralım: Siz bir eğitimcisiniz, eğitimin en temel özelliği ana dilinde olması değil midir? Ana dilinde, ananın size ninni söylediği, türkü söylediği, size baktığı dildedir, değil mi? Çünkü biz ana dilimizde düşünürüz, öbür dilleri de sonradan öğreniriz ama bugün Kürt çocukları ve diğer bütün etnik kimliklerde ana diliyle büyüyen çocuklar, sırf ana dilinde eğitim alamadıkları için fırsat eşitsizliği yaşıyorlar. Örneğin, bu çocuklar, Hakkâri'deki bir çocuk ile İstanbul Bebek'teki bir çocuk, bir öğrenci aynı sınava giriyor. Peki, aynı koşullarda mı eğitim alıyor? Almıyor; birincisi 1-0 hatta 5-0 yenik başlıyor zaten sürece çünkü dil bilmiyor, okula gidince önce dil öğrenmeye çalışıyor. O anlamıyla, hâlâ bir ana dil Türkçe dayatmasının kendisi... Türkçe evet resmî dilimizdir, Türkçe eğitime hiçbirimiz karşı değiliz ama bugün 21'inci yüzyılda hâlâ Türkiye gibi bir ülkenin ana dilinde eğitime geçmemiş olması da bence çok büyük bir eksiklik ve utanç vesikasıdır.

Diğer bir mesele, bu zaten nepotizm yani kayırmacılık yükseköğretime aldığınız yandaş rektörler ve diğer bütün meselelere dair dünya kadar şey söylenebilir ama şunu söyleyeyim: Ya, sizin iktidarınız "YÖK'ü kaldıracağım." iddiasıyla geldi, bugün neredesiniz? YÖK'ü tahkim ediyorsunuz, niye? Çünkü ideolojik olarak hoşunuza gitti. Baktınız ki "Eğer ben YÖK'ü tahkim edersem AKP olarak, ben buradan yeni bir toplum, yeni bir toplumsal nizam yaratırım." Bu anlamıyla, siz, bu alanda hem eğitim öğretim sürecini hem de YÖK'ü araçsallaştırmış durumdasınız. Niçin? Dinci ve kinci yeni bir nesil yaratmak için, AKP bakış açısıyla yetişmiş yeni bir gelecek yaratmak için bugün YÖK'ü araçsallaştırdınız. Oysa 2002'de "YÖK'ü kaldıracağız." diye gelmiştiniz. Biz hâlâ kaldırırsınız diye bekleyelim mi? Hayır, biz geleceğiz ve bu ülkede YÖK gidecek çünkü YÖK'ün kendisi 12 Eylül askerî vesayetinin bir kurumudur ve bu ülkede üniversitelerin başında Demokles'in kılıcı gibi sallanmaktadır. Bugün Boğaziçine atanan kayyumlar, aslında YÖK'ün nasıl bir mantaliteye sahip olduğunu göstermiştir. Boğaziçi, bu ülkedeki ender üniversitelerden biri, her gün kapısına yeni bir kayyum atıyorsunuz; o da yetmiyor, her gelen kayyum da o okuldaki bir öğretim görevlisini işinden ediyor; kapıya turnike, güvenlik gücü koyuyor; bilmem ne koyuyor ve o okula girmesini engelliyor. Siz bunlardan imtina etmiyor musunuz? Mesela bunlar sizi rencide etmiyor mu? Bu ülkenin bir yurttaşı olarak beni rencide ediyor. Bu kadar başarılı bir üniversiteye bu Hükûmetin müdahale edip kendi yandaşı yapma ihtiyacı acizlikten başka bir şey değil ki bence. Ben size söyleyeyim, 100 milyon tane üniversite açtınız; yapın, yarıştırın o zaman, yarıştan bahsediyorsunuz ya, Boğaziçiyle yarıştırın, Anadolu'daki bilmem hangi üniversite Bağaziçine rakip olsun o zaman, değil mi? Ama bilgiyle, görgüsüyle; bu da yok.

Son olarak diğer bir mesele, bu meslek liseleri meselesi. Bakın, ben bir meslek lisesi mezunuyum, yatılı okudum. Ben size söyleyeyim, ortadan kaldırılması gerekir. Bugün sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda öğrenciler kullanılamaz. Ben haftanın üç günü staja gittim. Niye? Gencecik bir öğrenciydim, niye staja gittim? Benim gibi meslek lisesi mezunları, hayatlarının en güzel döneminde okulda daha iyi bir eğitim alabilecekken niçin hastanelerde, işliklerde, atölyelerde stajlara tabi tutuluyor. Mesleki eğitim lise çağında olamaz Sayın Bakan, siz yönlendirirsiniz, üniversite döneminde olur. Ha, illa mı olacak, illa mı yapacaksınız, götürüp... Size sormak istiyorum, A101'de ne öğrenecek bu çocuklarımız? Gerçekten sormak istiyorum. Örneğin, iyi raf dizmeyi mi öğrenecekler? Depo saymayı mı öğrenecekler? A101'e gidip staj yapan çocuğa A101'in nasıl bir katkısı olacak da siz, MEB olarak gidip A101'le protokol imzaladınız? Ya, sizin tek bir derdiniz gerçekten sermayeye ara elaman yetiştirmek mi?

Bakın, vizyon olarak sunduğunuz şu: Biz sanayi bölgelerine yakın okullar açacağız, meslek liseleri açacağız. Ee? Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil, ara elaman yetiştireceğiz, hemen yanı başında olan organize sanayiye göndereceğiz, orada haftanın dört günü çalıştıracağız. Ne güzel, ucuz iş gücü. Kim için? Sermaye için. "Çıraklık" adı altında, "staj" adı altında çok ucuz olarak bu çocukları çalıştıracaksınız ve bu çocukların emeği sömürülecek. Ha, şimdi, diyorsunuz ki: "Bu bir ihtiyaç." Niye? Çünkü bu çocuklar dar gelirli. Biz de dar gelirli olduğumuz için meslek lisesine gittik. O zaman sorun şu: Bu ülkede niye hâlâ dar gelirli çocuklar meslek lisesine gitmek zorunda kalıyorlar? Bugün, Millî Eğitim Bakanlığı neden teşvik verip özel meslek liseleri açılmasını sağlıyor? Neye katkısı var bunun? İşsizliği mi azaltacaksınız bununla? İşsizliği azaltacaksınız değil mi? Siz çocukları orada tutarak aslında işsizlik kalemlerini azaltıyorsunuz, üniversiteye geçişi azaltıp üniversitelerin de şişmesini engelliyorsunuz; bunlar da çözüm değil.

Son olarak, Yükseköğretime dair... Şimdi, dünya kadar öğrenci bu yıl -şu an önümde rakam yok ama- üniversiteyi kazandı ama kayıt yaptıramadı Sayın Bakan. Neden yaptıramadı? Çünkü parası yok. Ben size söyleyeyim, şimdi, şu anda, İstanbul'da dünya kadar öğrenci ev bulamıyor. Bakın, öğrenciler 4'lü, 5'li kalmak istiyorlar, bu sefer de ev sahipleri diyor ki: "Biz 4 kişiye ev vermeyiz." Ne olacak? İstanbul'da 10 bin lirayı bulmuş en kötü evin kirası. Bu öğrenciler nerede barınacaklar? Siz geçici bir çözüm buldunuz, yatak attınız, bari düzgün yatak atsaydınız, onlar da kırıldılar. Yani ranza koydunuz, 4 kişilik odaları 8 kişiye çıkardınız. Artık cezaevi koşullarında üniversite yurtları yapıyorsunuz, yemeklerinden insanlar zehirleniyor, öğrenciler zehirleniyor ama siz gelip diyorsunuz ki: "Biz yurt kapasitesini artırdık." Ya, yıllardır bu ülkede cemaat niye palazlandı? Devlet yurt yapmadığı için. İzmir gibi bir yerde çocuklar Işık Evlerinde kalıyorlardı. Neden? Çünkü yurt yoktu, hâlâ yurt yok, hâlâ yurt yapmıyorsunuz. Bu sefer kimin yurdunda kalıyor çocuklar? Süleymancıların, Menzilcilerin, bilmem kimin yurdunda kalıyor. Niye? Çünkü onlara insan lazım, insan gücü lazım ve siz, yurt yapmadığınız için, bu ülkenin akıllı, zeki, parlak, gencecik insanları gidip bu tarikat yurtlarında kalıp okumaya çalışıyorlar, hayata tutunmaya çalışıyorlar. Peki, üniversitedeki gencecik birinin kendisini okutana minnet duyması, onun söylediklerini yapmasından daha doğal ne olabilir?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Son olarak şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, hem YÖK'ün sunumu hem sizin sunumunuz ne yazık ki Türkiye'nin eğitim ihtiyaçlarını, nitelikli insan ihtiyacını, özgür bir toplum yaratma, demokratik bir toplum yaratma, düşünen, eleştiren bir toplum yaratma amacından çok çok uzak; cinsiyetçi, milliyetçi, dinci, iktidarcı, erkek egemen bakışla oluşturulmuş bir millî eğitim sistemi var ama buna rağmen diyoruz ki: Bu bütçe artırılmalı, çocuklara yemek için, ulaşım için ve öğretmenlerin özlük hakları için.

Teşekkür ediyorum.