KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, çok Kıymetli Bakanlığımızın bürokratları, sayın basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli Bakanım, öncelikle biraz övgüyle başlamak isterim, yeteri kadar eleştiri yapacağım. Pandemi sırasında Bakanlığınızın çabalarından dolayı teşekkür ederim, bu bakımdan da kutlarım. Aksaklıklar sizden kaynaklanmadı onu biliyoruz, sizin çok kıymetli eğitim ordumuzdan kaynaklanmadı; aksaklıklar Ulaştırma Bakanlığının bugün kadarki yapmadığı

yatırımlar ve ihmalkârlığından dolayı yaşandı. Türkiye'nin 5 milyon kilometre fiber optik kablo ihtiyacı varken maalesef 500 bin kilometre bile fiber optik kablomuz yok. O yüzden de özellikle taşrada çok ciddi sıkıntılar yaşadı yavrularımız, gençlerimiz. Aksaklıklar, tamamen iktidarın farklı bir kanadının yapması gereken sorumluluktan dolayı, yapması gerekeni yapmadığından dolayı yaşandı.

Zatıaliniz, yirmi yıllık AK PARTİ iktidarlarının 8'inci Millî Eğitim Bakanısınız; bu bir zaaf. Sizin de bir sorun devraldığınızın farkındayız, çok ciddi sorunlarla boğuşan bir Bakanlık ve özel bir alan. Bana kalırsa burada görüştüğümüz en önemli 2'nci Bakanlık sizsiniz yani 1'incilik ve 2'ncilik arasında kıyas yapamam; 1'incisi Tarım ve Orman Bakanlığı, 2'ncisi de Millî Eğitim Bakanlığı.

Benden önceki çok değerli milletvekillerimiz -gerek iktidar kanadından gerek muhalefetten- son derece faydalı teknik açıklamalar yaptılar. Müsaade ederseniz bendeniz biraz daha prensipler üzerine konuşmak isterim. Bana kalırsa bugünkü yaşanan çok büyük sorunların - özellikle işsizlik sorunu ve millî eğitimdeki sorunların- en önemli kaynağı gençlerimizin temel kariyer planlamasının yapılamamış olmasından yani farklı farklı branşlarda yığılmalar oluyor ve bu, iktidarın üzerine düşen çok önemli bir görevi yapmamasından kaynaklanıyor. Burada gençlerimizin hiçbir kabahati yok, sektörlerinin hiçbir kabahati yok. Burada tamamen ülkeyi yöneten iktidarın, yönetimin bu temel kariyer planlamasının, hangi sektörde ne kadar gence, ne kadar insan kaynağına ihtiyaç olduğu planlamasının yapılmamasından dolayı oluyor. Bu, tabii, Türkiye'nin çok köklü kurumlarının yerle bir edilmesinden de kaynaklanıyor; bu, yalnızca sizin de göreviniz değil. Mesela Devlet Planlama Teşkilatı gibi bir teşkilatın da olması gerekirdi, onun da eksikliğini bugünlerde biz fazlasıyla yaşıyoruz.

Değerli Bakanım, bir diğer, belki ağır bir eleştirim; yine, zatıalinizin bir sözü beni çok incitti, eminim ki eğitimimizin temeli öğretmenlerimizi de çok incitmiştir. "Mühendisler de atanamıyor ama böyle ağlamıyor." dediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MAHMUT ÖZER - Onu tekzip ettik.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Öyle mi? Tekzip ettiyseniz çok mutlu oldum, hâlâ ben bu sözü söylediğinizi zannediyorum, hatta bu konuyla ilgili ben de bir ağır eleştiride bulunmuştum, çok mutlu oldum, tebrik ederim, teşekkür ederim.

Öğretmenlerin bugün yaşadığı çok büyük ekonomik sıkıntılarının olduğu kadar, itibarsızlık da bir sıkıntı yani bu son kanunla olan itibarsızlıkların ötesinde, öğretmenlerin bir otorite sorunu baş gösterdi Sayın Bakanım. Okulları geziyoruz, müdürlerle görüşüyorum, öğretmenlerle görüşüyorum; öğrencinin karşısında ezildiklerini söylüyorlar, velinin karşısında ezildiklerini söylüyorlar; bu çok büyük bir sorun. Eğitimdeki otorite boşluğu korkunç bir hâl aldı; öğretmenlerin öğrencinin büyüğü olduğunu, sözünü dinlemesi gereken bir büyüğü olduğunu -öğretmenlikten öte- bunu kıymetli öğrencilerimize de hissettirmemiz lazım.

Burada o kadar çok sorun var ki yani rakamlara girmeyeyim diyorum ama Türkiye, ilköğretim düzeyinde 4.168 dolar harcama yaparken OECD ortalaması 8.650 dolar. Tabii, yine bunlar Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarından da kaynaklanan, maalesef bir millî güvenlik sorunu hâline gelmiş olan, Türk ekonomisinin de yetersiz kalmasından dolayı olan büyük sorunlar.

Zorunlu eğitim çağındaki 676 bin çocuğumuzun okula gidemediği doğru değildir umarım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MAHMUT ÖZER - Yok, hayır.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok güzel, onu bizzat sizden duymuş olmaktan da çok büyük mutluluk duydum, o da çok önemliydi.

Köy okulları meselesi benim içimde bir yaradır. Bu köy okulları meselesini seçildiğimden beri, 2018 yılından beri her yerde, özellikle bu konuyu çözme imkânı olan devletlilere anlatmaya çalışıyorum. Değerli Bakanım, köy okullarında işin eğitim tarafı bir tarafı -ki yadsınamayacak, küçümsenmeyecek bir hadise tabii- ama köylerde biz okulları kapatınca ne oldu biliyor musunuz? Bayrak indi, devletin resmî olarak astığı Türk Bayrağı; evlerde hepimizin yastığımızın altında, sandıkta veya duvarda asılı bayrağımızdan bahsetmiyorum, devletin resmî olarak astığı bayrak indi ve oradaki çocuklarımıza vatandaşlık hislerini veren, vatandaşlık hislerini kuvvetlendiren millî bayramlarımız kutlanamaz oldu ve ayrıca -Kamil Aydın Beyefendi de söylediler- köylerde öğretmenler birer kanaat önderi, onlar yalnızca orada çocukları eğitmiyorlar, aynı zamanda oradaki köy halkına da ışık tutuyorlar, bir yerde onları da eğitiyorlar; bu da büyük bir boşluğa neden oldu.

Onun dışında, tabii, 20 bin okuldan bahsediliyor -umarım bu da doğru değildir- 20 bin okulun kapatıldığından bahsediliyor. Bu göç sorunu yalnızca sanayileşmekten dolayı olmadı, bundan dolayı da... Yani sanayileşmekten dolayı tabii ki köyler boşalırken bu, işe iyice benzin döktü. Kimse parmak kadar çocuğunu kilometrelerce öteye göndermek istemedi, taşınmalar oldu ve zincirleme büyük zararlara yol açtı; özellikle tarımımıza, ekonomimize zararlar verdi, sosyal hayatımıza büyük zararlar verdi ama en başta millî değerlerimize çok büyük zarar verdi. Bu bayrak meselesinin üzerinde durmanızı rica ederim. İstiklal Marşı'mızın köylerimizde okunamaması bizim için çok çok büyük bir eksikliktir, bunu hiçbir şeyle izah edemeyiz.

"Tarım okulları açıyoruz." dediniz, çok güzel ama işte, keşke bunları kapatmadan o tarımı da takviye edebilseydik. Vaktim bir anda çok çabuk geçti.

YÖK meselemiz var. Bizim İYİ Parti olarak aslında vaatlerimiz, tabii ki bu taşımalı eğitime kesinlikle son vereceğiz ve köy okullarını tekrar... Muhakkak ki ne olursa olsun nüfusu tekrar koruyup köylere geri dönüşü sağlayacağız. Bu atanamayan 50 bin öğretmenimizin atanmasını sağlayacağız. 500-600 bin atanamayan öğretmen belki de aslında atanamayacak çünkü öyle bir ihtiyaç yok. Biraz önce bahsettiğim planlamadan dolayı öyle bir hataya imza atılmış ki geri dönüşün çok büyük maliyeti var, sosyal maliyetleri var, bir insani yıkım bu.

YÖK meselesi çok önemli -tebrik ederim, hayırlı olsun YÖK Başkanlığınız- fakat üniversitenin ne demek olduğunu öncelikle anlamamız lazım. Üniversite, adı üstünde "üniversal, evrensel" demek; biz üniversitelerimizi, evrensel olması gereken kurumlarımızı yerelleştirdik. Bu kadar çok üniversite açmak çok fazla övünülecek bir hadise değil çünkü evrensellikten uzaklaşıyoruz. Ardahan Üniversitesinden bahsedeyim; Ardahan'a gittik bir seçim çalışması için ve oranın misafirhanesinde kaldım, gurur duydum, muazzam, şahane bir bina, şahane hizmetler. Fakültelerdeki hocaları sordum, hoca yok. Bu mudur üniversite, üniversal, evrensel dediğimiz? Böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil.

İngilizce meselesi var; üniversitelerde İngilizce eğitim veriyoruz, mecburiyetten verdiğimizi biliyorum çünkü İngilizcenin öğrenileceği yer üniversiteler değildir, İngilizcenin öğrenileceği yer, ortaokul ve lisedir. Bizim buralarda önce İngilizceyi öğretip bilimi kendi lisanımızda hakkıyla öğretmemiz lazım. Çok iyi biliyorum ki bugün İngilizce tedrisatlı üniversitelerde İngilizce konuşamayan hocalarımız var ve kolejlerden gelen öğrencilerin şaka malzemesi hâline gelebiliyorlar, buna meydan vermememiz lazım. Ondan da öte, bilimi kendi lisanıyla öğrenemezse o bilimin kaynağına inmesi çok zor, her ne olursa olsun o bir yabancı dil her şeyden önce.

Rektörlük meselesi... Bakın, bu rektörlük meselesi çok onur kırıcı; rektör adayları siyasetçi kapılarında bekliyorlar. Bu rektörlük seçimlerine bir çare bulmamız lazım ve demokratik ortamda hak edenin rektör olması lazım, bunu da sizden rica ediyorum.

Üniversite kampüslerinin partilerden uzak tutulması lazım Değerli Başkanım. Bakın, ben size bir örnek vereyim -bu örneği önceden verdiğimde biraz tepki çektim ama o tekrar vereceğim, mecburum- Erzurum Atatürk Üniversitesi, kuruluşunda ailemin de payı var, bundan gurur duyuyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız...

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Atatürk Üniversitesinin kampüsü bir partinin flamalarıyla süslenemez, isterseniz zatıalinize ben bunun fotoğraflarını da sunarım. Bir partinin flamalarıyla süslenemez, bir partinin bir organizasyonu bu üniversitenin salonunda yapılamaz, ayıptır ve evrensellikle de yine bağdaşmaz, üniversite anlayışımızla da hiçbir şekilde bağdaşmaz.

ÖSYM'ye de çok kısa... Çok özür dilerim Başkanım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir iki cümle...

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Değerli Başkanım, size de hayırlı olsun fakat maalesef çok kadim ve köklü kurumlarımıza verilen zarar ÖSYM'ye de verildi ve o da güvenilmeyen çok önemli, eski, köklü kurumlarımız listesinde yerini aldı, bunun telafisini sizden rica ediyorum, kolay olmayacak biliyorum, hiçbir güven kalmadı ÖSYM'ye.

Çok teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.