KOMİSYON KONUŞMASI

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben hocalarımıza öncelikle çok teşekkür ediyorum; gerçekten bu kadar çok soruya hiç yorulmadan cevap verdiler.

Şimdi, Muhammet Bey bir şey söyledi; ben konuşmamda "iş cinayetleri" kavramını kullanıyorum çünkü aslına bakarsanız bilimin de bize söylediği şey sonuç olarak, aslında bütün iş cinayetlerinin önlenebildiği. Evet "kaza" diyoruz ama kaza değil aslında çünkü önlenebilir olan şeylerden bahsediyoruz. Şimdi, bazı örnekler de verildi yani bu kaza engellenebilir miydi, Amasra Müessesesindeki bu kaza engellenebilir miydi? Yüzde 100 engellenebilirdi. Peki, biz iş cinayetlerine sıfır tolerans gösteren bir ülke miyiz? Her sene bu konuda Hükûmet ya da -ilgili kurumlar diyeyim daha doğru olacak- ilgili kurumlar örneğin Çalışma Bakanlığı ve sosyal güvenlikle ilgili kurumlar bu konuda iş cinayetleriyle ilgili raporlama yapıyorlar mı ince bir şekilde, ayrıntılı bir şekilde? Meslek hastalıkları konusunda bir çalışmamız var mı, istatistik var mı? Bu konu üzerine eğilinebiliyor mu? Çünkü biz burada sadece ölümlü kazalardan bahsettik, bir de ortada, soluduğumuz kömür tozlarından tutalım da birçok etmenle meslek hastalıkları da ve ölümcül meslek hastalıkları da oluşuyor. Bütün bu mekanizmalara baktığımız zaman, Türkiye'de aslında bu konularla ilgili olarak kapsamlı bir çalışma... İlgili kurumlar, kuruluşlar, sistem, üretim rejimi bu konuya eğilmiyor. Bu konuda bilimin eksiklikleri olduğu için değil, aslında bu bir politika olarak yani iş güvenliği politikası olarak üstünde durulmayan bir konu. Neden? Çünkü, aslında o birikim rejiminin kâr kısmına, sermaye kısmına önem veren, bu anlamda -çok girmek istemiyorum ama- neoliberal politikaları olabildiğince uygulayan bir mekanizma var. O mekanizmanın önüne çıkan bir engel olarak işçi sağlığı, iş güvenliği görülüyor ve hele de madencilik sahasında ya da bunun gibi ölümcül kazaların, hatta toplu ölümlerin yani katliamların olduğu mekanizmalar üzerinde herhangi bir dönüştürücü, köklü bir değişimi sağlayacak kararlar alınmıyor. Bu kararların siyasi olarak alınmadığını, bu üretim rejiminin yoluna devam etmesi için alınmadığını görüyoruz ve Soma'dan sonra... Ya, bizde Soma oluyor, arkasından -bir de işte arada başka şeyler de oluyor, onları saymıyoruz bile- böyle bir katliam oluyor. Biz buna tabii ki "işçi katliamı" diyeceğiz çünkü ne metan drenajı konusunda bir gayret olmuş ne havalandırma altyapısı iyileştirmeleri konusunda bir çalışma olmuş ne toz kontrolleri yapılmış, ne barajlama yapılmış ne su setleri yapılmış. Bunları önümüzdeki dönem inceleyeceğiz. O yüzden, lütfen, herkes burada özgür bir şekilde kendi kavramlarını kullansın.

Bir de cezasızlık sorumluluğu da var çünkü örneğin, burada, hocalarımızdan biri bir örnek verdi, dedi ki: "500 bin dolar ceza... Havalandırma sistemi yapılacak... Simülasyon yapılmadığı -işte kabaca söylüyorum- için bir ceza verilebiliyor." Yani bu kadar hassas... Bu sadece o kısmı için verilen bir ceza. Orada yaşanan 2 ölümlü kaza için verilen cezanın bir de başka yönleri olacak; belki o işletme kapatılacak, belki başka şeyler olacak. Bizde ise Soma'da şu anda cezaevinde olan kimse var mı? Yok. 301 madenci yaşamını yitirdi. Ne denmişti? "Olursa olsun." Eğer olursa olsun diye önlemler alınmazsa ve buradan da doğallaştırıcı, normalleştirici bir siyaset de izlenirse burada bahsedildiği gibi, Muhammet Bey söyledi ya, işte "Kaza olur..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Hayır efendim, kaza olmaz. Bu, önlenebilir. Şimdi "Uçak düşer." diyebilir miyiz? Nasıl ki her uçak kazası çok ince bir şekilde analiz ediliyor ve her kazadan sonra uçak teknolojisinde o düzenleme yapılıyorsa, o zaman bu kadar büyük bir sermaye birikiminin olduğu maden...

Pardon... Bitirmek üzereyim.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Buyurun lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sonuç olarak, burada gerekli önlemler alınmadığı için, bilimin ve teknolojinin gerekleri yerine getirilmediği için, Türkiye Taşkömürü Kurumu gibi aslında kamu kurumu olan bir kurumun bile işte ekonomik kaygılarla yani bir özel sektörmüş gibi kaygılarla da yaklaştığını hissediyorum. Oraya kadar bile nüfuz etmiş olan -biz ki hani buna dikkat ederdik- bu noktaya gelmiş bir aşamada ciddi bir kritik yapmak, bu anlamda radikal bir dönüşüm için de aslında dilimizi, kavramlarımızı da değiştirmek, cesaretle bu iş cinayetlerinin üzerine gitmek gerekiyor. O anlamda, kavramlarımız birilerini suçlamak için değil -burada çok söylendiği gibi- kavramlarımız hakikati açığa çıkarmak için doğrudur diye düşünüyorum ve bu kavramlarla devam edeceğimi söylüyorum.

Teşekkürler.