| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Avrupa Birliği Başkanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Türkiye Ulusal Ajansı) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 08 .11.2022 |
İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Bakan, Dışişleri Bakanlığımızın emekli diplomatları; Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen Dışişleri Bakanlığımızın 2023 yılı bütçesi ve 2021 yılı kesin hesabı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Rusya'nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna'ya yönelik başlattığı savaş ve beraberinde yaşanan süreç, tüm dünyayla birlikte ülkemizin de doğrudan etkilendiği koşulları doğurmuştur. Savaşın ilk anından itibaren şimdiye kadar geçen süre içerisinde en makul şekilde davranan, barışı önceleyen ve tarafları uzlaştırmaya çalışan ülke olarak Türkiye ön plana çıkmıştır. İstanbul ve Antalya'da tarafların aynı masada buluşturulması bir yana Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Dışişleri Bakanımızın ve Sayın Millî Savunma Bakanımızın yürüttüğü etkili diplomasi çabaları, krizin çözümüne yönelik ülkemizin sahip olduğu yüksek potansiyeli göstermiştir. Bu çabalar, ateşkes ve barışa dair hiçbir ülkenin başaramadığını Türkiye'nin gerçekleştirebilme kudretine sahip olduğunu defalarca ispat etmiştir. Temennimiz ve hedefimiz de ülkemizin arabuluculuğu ve hakemliğinde soruna çözüm getirilmesidir ancak Ukrayna savaşının sürmesini istediği görülen çevrelerin de henüz barıştan yana bir niyetlerinin olmadığını ifade etmek gerekir. Ukrayna'nın NATO'ya üye olması gündemi karşısında kendi millî güvenlik gerekçelerini öne süren Rusya'nın başlattığı savaş, sonuç itibarıyla sadece Ukrayna topraklarıyla sınırlı kalmayan neticeler yaratmıştır. Avrupa'da güvenlik mimarisi çökmüş, ekonomik sistem bozulmuş, gıda ve tedarik zinciri bozulmakla kalmayıp istikrarsızlığa saplanmış ve küresel sistem, üzerindeki sorumlulukları kaldıramayacağını göstermiştir.
Batılı ülkelerin Ukrayna'yı savaş için destekleme çabaları, Rusya'nın bu topraklarda yenilgiye uğratılması amacını açık etmişken NATO ve Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki dayanışmanın artırılmaya çalışıldığı da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, bugün yaşanan savaşın sadece silahların patladığı ve bombaların düştüğü coğrafyada çözüme kavuşacağını düşünmek, sorunun ana kaynağını da görememek olacaktır. Savaşa tutuşan taraflar her ne kadar Ukrayna ve Rusya olsa da anlaşması gereken çevrelerin Rusya ve kendisini tehdit ettiğini düşündüğü diğer taraflar olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Gelinen aşamada Rusya, Ukrayna topraklarının Azak Denizi ile kendi sınırı boyunca uzanan bölgelerini ilhak etmiş durumda olmasına karşın, Ukrayna ordusunun da yoğun taarruzunun devam ettiği anlaşılmaktadır. 2 taraf açısından da hassas bir dengenin kurulamayışı ve savaşın kaybedilme riski yükselirken bu durumla karşılaşmamak adına nükleer silahların dahi devreye alınabileceğine dair senaryolar konuşulmaktadır; böylesi bir durumsa tüm dünya için felaketle sonuçlanabilecek silsilelerin başlangıcı olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ermenistan'ın otuz yılı aşkın süredir işgal ettiği Azerbaycan'a ait Karabağ bölgesinin ardından saldırıların yine Azerbaycan'a ait olan bazı sivil yerleşim yerleri ile ülkemiz açısından da stratejik öneme sahip enerji nakil hatlarına yoğunlaşması sonrasında yaşanan savaş ve beraberinde imzalanan ateşkes anlaşması, geride bıraktığımız yıl, önde gelen dış politika gündemlerimiz arasında yer almıştır. İlk andan itibaren Azerbaycan'ın haklı mücadelesinde sonuna kadar yanında olan ülkemizin takındığı tutum, Karabağ bölgesindeki zulme, işgale ve soykırıma dayalı statükonun yıkılmasını sağlamıştır. Kırk dört gün süren savaş boyunca Azerbaycan, devlet başkanlığından başlayıp en alt rütbedeki askerine ve tüm vatandaşlarına kadar cesur ve kahramanca bir duruş sergilemiş, zafere olan inancıyla muzaffer olmuştur. Savaşın ardından imzalanan anlaşmayla Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğu tescillenirken bölgesel barışın da kapıları aralanmıştır. Ayrıca, kurulan ortak merkezle Türkiye ve Rusya arasında teşkil edilen mekanizma sayesinde Mehmetçik'imiz de bölgede görev almıştır.
Kafkasya'nın barış ve istikrarının tesisi açısından tarihî sonuçlar doğuran İkinci Karabağ Savaşı'nın bir başka neticesi de Azerbaycan ve Nahçıvan'ı birbirine bağlayacak olan Zengezur Koridoru'nun hayat bulmasıdır. Söz konusu koridor vasıtasıyla Türk dünyası ülkelerinin birbirine erişimi de tesis edilebilecektir. İlaveten, enerji arzına dayalı yeni senaryoların konuşulduğu bir dönemde kaynak ülkeler ile tüketici ülkeler arasında Türk dünyası yeni bir vizyonla sağlam bir cazibe merkezi hâline gelebilecektir. Bütün bunlar olurken bölgenin normalleşmesi, barış ve istikrarın tesisiyle beraber iş birliği imkânlarının da güçlenmesi adına ülkemizin önerdiği "3+3" formatındaki çabalar, Kafkasya'yı daha aydınlık yarınlara taşıma kudretine sahiptir.
Ne var ki Karabağ'da Azerbaycan'ın elde ettiği zaferden rahatsızlık duyan bölge dışındaki bazı küresel aktörlerin tutumu da dikkatlerimizden kaçmamaktadır. Ermenistan'ı kışkırtmaya ve bölgedeki dengeleri bozmaya yönelik girişimlerin her kesim nazarında hassasiyetle takip edilmesi gerekir. Bu şartlarda, Ermenistan ile ülkemiz arasında başlayan özel temsilciler vasıtasıyla süren görüşmelerin Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşmelerle eş güdüm hâlinde yürütülmesi de memnuniyet vericidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz olan Irak'ta uzun süreden bu yana süregelen gelişmeler ülkedeki kırılganlığı günden güne artırmıştır. ABD işgali sonrasında etnik ve mezhep temelli olarak hazırlanan anayasa, ülkenin birlik ve bütünlüğünü kaynaştıran değil, tam tersi, giderek daha fazla derinleştiren bir etki doğurmuştur. Seçimlerin yapılmasına karşın uzun süre hükûmet kurulamayışı veyahut da siyasi düzlemdeki tartışmaların yerine tarafların birbirini silahla tehdit etmesi sonucunu doğurması, Irak'ın yaşadığı krizin boyutunu gözler önüne sermektedir.
Suriye'de yaşanan iç savaşla birlikte terör tehdidinden yoğun şekilde etkilenen Irak'ın, diğer yandan bölge ülkeler arasındaki bir rekabet sahasına dönüşmüş olması bir başka vahim durumdur. Bu hadise, kuşku yok ki ülkemiz ile Irak arasındaki ilişkileri etkilediği gibi millî güvenliğimiz açısından da önemli sorunları karşımıza getirmektedir. hâlihazırda Irak topraklarında varlığını sürdüren PKK terör örgütünün eylem ve faaliyetleri Irak açısından da öncelikli tehdit durumuna gelmiştir. Bu şartlarda Pençe Harekâtları başta olmak üzere yine PKK terör örgütünün üst düzey isimlerine yönelik düzenlenen nokta operasyonlar, ülkemizle birlikte Irak'ın huzur ve güvenliğine de katkı sağlamaktadır. Bu durumdan rahatsız olan çevrelerin zaman zaman bazı uluslararası platformlarda ülkemize yönelik eleştirilerde bulunmaları ise yersiz ve hukuksuzdur. Zira Irak'ta terör örgütlerine karşı gerçekleştirdiğimiz operasyonların tamamı, uluslararası hukukun ülkemize tanıdığı haklardan kaynaklanmaktadır ve anlaşıldığı kadarıyla Irak makamları da bu hassasiyetin bilincindedir.
Yaşanan iklim değişikliği sebebiyle su stresinin hissedildiği Irak'la su yönetimi konusunda atacağımız yeni adımlar, ilişkilerimizin ileri seviyeye gitmesine yardımcı olabilecektir. Diğer yandan Irak'ın kuzey bölgesi ile Sincar Dağı çevresinde bulunan doğal gaz kaynaklarının ülkemiz üzerinden uluslararası pazara nakledilmesine dair projelerin hayata geçirilmesi tüm tarafların yararına olacaktır. Bunun için diğer terör kamplarının temizlenmesinin yanında PKK terör örgütünün Sincar Dağı ve çevresinden tamamen temizlenmesinin de önemi büyüktür.
Irak politikamızda yer tutan Türkmen kardeşlerimizin durumu konusunda da sürdürülen yüksek hassasiyetin devam etmesi gerektiği inancını taşıyoruz. Mezhep temelli ayrımcılığa karşılık, Türkmenlerin kendi millî kimlikleriyle tek bir çatı altında siyasi ve toplumsal düzeyde güçlü bir varlık göstermeleri çok önemlidir. Aynı çerçevede kendilerinin hükûmette yer almalarıyla ilgili taleplerine destek olunması gerekir.
Irak'la birlikte bir başka komşumuz olan İran'da da haftalardır yoğun protesto gösterileri yaşandığı malumumuzdur. Bütün bunlar olurken İran'ın özellikle Azerbaycan sınırında askerî tatbikatlara koyulması, Ermenistan'ı kışkırtıcı eylemlere girmesi ve hatta iddia edildiği üzere Azerbaycan'ın huzurunu içeriden bozacak girişimlerinin olması, kendisi adına talihsiz sonuçlar doğurabilecek gelişmelerdir. Kendi iç huzur ve barışını korumak isteyen çevrelerin, bulundukları bölgenin huzur ve barışını ve elbette komşularının hassasiyetlerini istemeleri gerekir. Aksi bir yola tevessül edenlerin, yakmak istedikleri ateşin yine kendilerini etkileyeceğini unutmamaları lazımdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılında Arap Baharı'yla başlayan süreçte rejim güçleri ile muhalifler arasında yaşanan anlaşmazlıklar, zaman içerisinde yerini gerginlik ve iç savaş ortamına bırakmıştır. Bundan en çok etkilenen ülkelerin başında da şüphesiz ki Suriye gelmektedir. İlave olarak bölgede çok sayıda terör grubu bu ülkede ortaya çıkmış, 21'inci yüzyılın ilk döneminde insanlık namına üzücü olayların yaşandığı dönemlere tanıklık olunmuştur. Ayrıca, diğer ülkelerin de yaşanan gelişmelere taraf olmasıyla sorun, bölgesel ve hatta Suriye kaynaklı sığınmacıların ortaya çıkması sebebiyle de küresel bir nitelik kazanmıştır.
Irak'ta olduğu gibi terör örgütü IŞİD'in Suriye'de de eylem düzeyinden alan kontrolüne geçmesiyle beraber daha önce tecrübe edilmemiş olayların da kapısı aralanmıştır. Bu şartlarda IŞİD'le mücadeleyi gerekçe gösteren başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere diğer bazı ülkeler PKK terör örgütünün kolu olan YPG'yi kendisine saha partneri olarak benimsemiştir. Yani bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütü sahaya sürülmüştür. Böylelikle devlet meşruiyetine gölge düşürülmüş, Suriye'nin parçalanmasıyla birlikte bölgede sınır değişikliği çabalarına da hız verilmiştir.
Dahası, aynı terör örgütünün ülkemize yönelik eylemleri ortadayken ABD ve yanındaki diğer kesimlerin tutumları, müttefiklik ilişkileriyle bağdaşmayacak neticeler doğurmuştur. Suriye'yle en uzun sınır şeridine sahip olan, Suriye kaynaklı neredeyse tüm terör örgütlerinin hedefi olan ve Suriye'den gelen yoğun sığınmacı akınlarıyla karşılaşan ülkemiz de buna mukabil 4 askerî harekâtla millî güvenliğini tesis etmek üzere harekete geçmiştir. Uluslararası hukuk kaynaklı çabalarımız neticesinde Suriye'de önemli bir alan terör unsurlarından arındırılmış, çatışmaların yaşanmadığı huzurlu bölgeler oluşturulmuş ve Suriyeli kardeşlerimizin de aynı alanlarda kendi topraklarına güvenle dönmeleri sağlanmıştır
Rusya ve İran ile geliştirdiğimiz Astana süreci de Birleşmiş Milletler bünyesinde krize diplomasi yoluyla çözüm bulma çabalarına can suyu vermiş hatta ayağa kaldırmıştır. Buna karşın bölgede faal durumda olan ve ABD'nin de desteğini sürdürdüğü PKK-PYD terör örgütü, hâlâ herkes için en büyük tehdit konumundadır. Nerede olursa olsun, bu terör örgütüne Suriye'nin geleceğinde asla ve kata yer olmadığının gösterilmesi ve diğer taraflarca da kabul edilmesi lazımdır.
İlave olarak son dönemlerde İdlib bölgesinde yaşanan çatışmalar da Suriye'nin geleceği açısından endişe uyandıran konuların başında gelmektedir. Temennimiz, 2023 yılı içerisinde gerek rejim tarafının gerekse muhaliflerin silahlı değil, siyasi çözüm konusunda tam mutabakat sağlamaları ve bu minvalde barışa dair neticeye ulaşmalarıdır. Elbette PKK-PYD terör örgütüne hiçbir alanda fırsat verilmemesi ve Suriye'den tamamıyla temizlenmesi de önceliklerimiz arasındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1923 Lozan ve 1947 Paris Anlaşmalarına göre Adalar Denizi ile Doğu Akdeniz'de bulunan adaların durumu belirlenmiştir. Buna göre bugün Yunanistan'a devredildiği belirtilen adaların, gerçekte sadece kullanım haklarının Yunanistan'da olduğunu ifade etmek gerekir. Zira Yunanistan, bahse konu olan adaların hiçbirinde asker bulundurmamakla yükümlendirilmiştir. Ancak gelinen aşamada Yunanistan'ın Adalar'ı silahlandırdığı ve askerî tahkimat yaptığı her yönüyle ortadadır ve delillidir. Bu durumun bizim nazarımızda mazur görülmesi asla mümkün olamayacaktır. Üstelik Yunanistan tarafı sürekli yeni provokasyonlarla gerginliği daha ileri seviyeye taşıyacak eylemlerine de devam etmektedir. Yaşanan görüş ayrılığının karşılıklı olarak samimice değerlendirilmesi ve buna dayalı mekanizmalarla 2 komşu ülkenin iş birliği yapması öneri ve hassasiyeti de Yunanistan tarafından bize verilen sözlere rağmen yerine getirilmemiştir. Yunanistan sürdürdüğü hukuksuz ve haksız tutumunu devam ettirerek Türkiye'nin diğer ülke ve taraflarla ilişkilerini zehirlemeye çalışacak tarzda bir siyaset izlemektedir. Bu gelişmelerin hiçbirinin kendilerine sağlayacağı herhangi bir faydasının olmayacağını Yunanistan'da gören -öyle anlaşılıyor ki- hiç kimse kalmamıştır. Kendisine silah satışı yapmayı hesap eden ülkelerin hezeyanlarıyla sürdürdüğü yanlışlarında Atina yönetimi ısrarcıdır. Bütün bunlar olurken Adalar'ın kıta sahanlığının 12 mile çıkarılmasıyla ilgili bazı lafların ortada döndürülmesi Yunanistan açısından kesin bir felaket olacaktır; değil 12 mil mevcut durumdan 1 santim bile ileri gidilmesi asla kabul edilmeyecektir. Zira 1995 yılında bu kutlu Meclisin aldığı kararın hâlen arkasında olduğumuzu, aynı yöndeki kararlılığımızı ve bunun ne anlama geldiğini muhataplarının bilmeleri, hatırlamaları ve asla unutmamaları gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uzak Doğu bölgesi 2022 yılında hareketli coğrafyaların başında gelmiştir. Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerginliğe ilave olarak Çin ve Tayvan arasındaki sürtüşmeler, bölgede güvenliğe dayalı politikalara ağırlık verilmesi sonucunu doğurmuştur. Askerî gerginliğin de günden güne arttığı gözlemlenirken çok katılımlı tatbikatlar, tarafların birbirine açıktan gözdağı verdiği gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Çin'in Tayvan üzerindeki iddialarına karşılık Tayvan konusunda başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin izlediği politikalar, akıllara Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaşı ister istemez getirmektedir. ABD'nin Tayvan'a yönelik sergilediği destekler, Çin'in konuyu kendi millî güvenlik alanında değerlendirmesi, durumun ve sorunun vahametinin artmasına sebep olmaktadır.
Küresel rekabetin bölgesel yansımalarından olan bu gelişmeler Pasifik Okyanusu'nun sularını günden güne ısındırmaktadır. İttifaklaşmaya doğru ilerleyen gelişmeler, ilk kez Covid-19 salgını döneminde gözlemlenen ve tüm dünyayı etkileyen çip krizinin yeni bir boyut kazanmasına evrilmiştir. Bu durum da teknolojik ürünlerin tamamının üretim ve tedarikini etkilemiş, otomotiv başta olmak üzere diğer tüm sektörler yaşananlardan olumsuz etkilenmiştir. Ekonomik savaşlarla zaten kırılganlığı atan dünya ekonomisi, 2023 yılında çip üretimiyle bağlantılı olarak ilave zorlanmalarla da karşılaşabilecektir.
Diğer yandan, küresel sistem Covid-19 salgınıyla başlayıp Ukrayna ve Rusya savaşında da artık çok açık bir şekilde görüldüğü üzere dünyanın mevcut ağırlığını taşıyamamaktadır. Dolayısıyla daha adil bir nizamın tesis edilebilmesi için esasta daha adil bir yaklaşımın benimsenmesi şarttır. İnsanlığın huzurunu esas alan ve dünyanın kaderinin sadece 5 ülkenin elinde olmayacağı hakikatine dair yaklaşımımızın aradan geçen her gün destek görmesi de memnuniyet vericidir. Küreselleşmenin yerelleşmeye doğru ilerlediği bir dönemde güçlünün değil, hakkının söz sahibi olduğu bir düzen herkese fayda sağlayacaktır. Bunun gerçekleşmemesi için uğraşanların küresel savaş seçeneğini gündemine almaları herkes tarafından reddedilmeli, diplomasinin güç ve erdemine inanılmasıdır. Ülkemizin Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaşta takındığı tutum da barışın her düzlemde tesis edilmesi için diğer ülkelere örnek olan bir davranıştır.
Yeni bir dünyanın inşasında ciddi bir sorumluluk üstlenen ve Türkiye Yüzyılı inancıyla yoluna devam eden ülkemizin sadece bölgesel gelişmelerle sınırlı kalmayıp küresel gelişmelerin tamamında öncü olan bir aktör konumuna erişmesi yüksek potansiyelimizi tescillemiştir. Böylesi bir dönemde Türk dünyası ülkeleriyle girişilen ortaklığın Türk devletleri teşkilatıyla ileri bir düzeye taşınması ve yayınlanan vizyon belgesiyle ortak çabaların geniş bir kapsamda değerlendirilmesi, sadece bizim ve bu yapının ortakları için değil, dünyanın geri kalanı için de istikrar ve barışın anahtarı konumundadır. Gerek Orta Kuşak gerekse Güney Gaz Koridoru anlamında doğu ve batı arasında ki aynı zamanda kuzey ile güney arasında sağlam bir merkez konumuna erişebilecek potansiyeliyle Türkiye ve Türk dünyası, 21'inci yüzyılı her yönüyle şekillendirebilecek bir kudrete sahiptir. Özellikle Türkiye'nin böylesi bir noktada enerji merkezi olması diplomasi sahasında elimizi güçlü kılacak, yeni gündemlere kapı aralayacaktır.
Bütün bu gayretlerin gerçekleşmesinde üstün bir emek sarf ettiğini gördüğümüz Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun şahsında tüm Dışişleri personelimize teşekkür ediyoruz. Türkiye'nin ve dünyanın karşılaştığı, geçmişten gelen yahut güncel gelişmeler sebebiyle vuku bulan her durum karşısında ülkemizin önüne başarı getiren alternatifler sunabilmek her babayiğidin harcı değildir. Dışişleri Bakanlığımız köklü geleneği ve engin tecrübesiyle farkını bu yönde de ortaya koymuştur ve koymaya da devam edecek inancını taşıyoruz.
Bu vesileyle, sözlerime son verirken bütçeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdiğimizi ifade ediyor, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.