KOMİSYON KONUŞMASI

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Değerli Bakanım, kıymetli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Beş dakikada arz etmek istediğim birkaç husus var. Birincisi şu: Etrafımızın dünyadaki hâkim siyasi dil, hâkim siyasi çatışma, hâkim menfaat, kapışma alanı hâline getirilip bizim çok uzağımızda bulunan ülkelerin kendi menfaatleri için savaş alanı hâline getirdiği bir gerilimin içindeyiz. Hariciyede uzun yıllardır sizin Bakan olarak nezaret etmiş olmanızın avantajları var. İlk başlarda Hükûmetin siyasi savrukluğuna verdiğimiz tercihlerinin bugün "normalleşme" adı altında bir hafızayla birlikte devlet iradesine dönüşüyor olmasını izliyoruz. İhtiyatlı olduğumuz konular var, onlarda desteklerimizi, tavsiyelerimizi de birleştiriyoruz. Yani Ermenistan jesti için Azerbaycan bayraklarının toplatıldığı zamanlardan buralara geldik. Kıbrıs'ta evet, savrulmasından buralara geldik. Geldiğimiz yerleri kıymetli buluyoruz. Efendim, Şam'da Emevi Camisinde namazdan şimdi PKK'ya kurdurulmaya teşebbüs edilen devleti engelleme iradesini görüyoruz, makul buluyoruz. Ege'de işte Yunanistan'ın Kıbrıs'taki şımarıklığına tolerans tanıdığımız, savrulduğumuz zamanlardan, Rauf Denktaş rahmetliyi buralara sığdırmadığımız zamanlardan şimdi makul bir yere gelmeye gayret ediyoruz. Bunların hepsini kıymetli buluyoruz ama görünen şey şu, hepiniz biliyorsunuz, bürokratlarımız dâhil, siz dâhil, çok iyi biliyorsunuz, biz de biliyoruz, söylüyoruz; bütçesi böyle olan bir Bakanlığın inisiyatifi de bütçesiyle... Bin yıllık müktesebatını böyle kullanan bir devletin siyasi nüfuz alanlarında kendisine yapılanları engelleyebilme kabiliyeti mühimdir. Yani her devlet her istediğini yapamaz ama diplomaside herkes bilir ki her istediğini yaptıran devlet değil, istemediklerini yaptırmamayı başarabilen devlet de bazen kıymetlidir. Şimdi etrafımızda kuşatmayı bir şekilde kırmaya çalıştığımız bir alan oluşturuluyor yani Ege'de kuşatılıyoruz, Dedeağaç dâhil Yunanistan'da Amerikan üsleri var, aşağıda bir PKK devleti var başımızda bela, altmış dokuz yıllık NATO hukukumuz çiğneniyor, bize darbe teşebbüsünde bulunan Amerika'ya kızıyoruz ediyoruz ama ilişkileri tutmaya çalışıyoruz, Rusya'yla birazcık fazla gerilim olursa İdlib'deki bir hareketlenmenin bize yeni nüfus dalgası getireceğinden endişe ediyoruz, orada ilişkileri tutmaya çalışıyoruz ama gözümüzün önünde bir taraftan Kırım yutuluyor, Ukrayna'ya saldırı var, sınırlarımızın güneyinde bir hareketlilik var ve nüfusunun çok önemli bir bölümünü Türkiye'de ağırlamak zorunda kaldığımız bir dış politika savrulması var. Bütün bunlar içerisinde dış politika, konuşarak değil de daha çok netice alma imkânı açısından, sözünüzden çok siyasi gücünüzün, askerî gücünüzün, diplomatik gücünüzün uygulanma şekliyle size alan açabilir. Bütçesini altıncı, yedinci aydan sonra ek bütçeyle desteklemek zorunda kalan bir ekonominin; işte, 0,41'lerle, Dışişleri bütçesiyle bir siyasi iradenin, diplomatik iradenin nüfuz alanları da aslında birazcık mahdut hâle geliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin biliyorsunuz, dünyada bine yakın üssü var ve 3-3,5 milyon askeri besliyor, bakıyor; enstitüler, fonlar, desteklenenler, üniversite eş güdümle sağlanan organizasyonlar; bir dünya organizasyon var. Biz, Avrupa Birliğiyle hâkimiyet bölgelerimizde Avrupa Birliğiyle, Rusya'da yaşayan kardeşlerimizle Rusya'yla; NATO hukukumuzun olduğu bölgelerde, kalbimizin ve kıblemizin olduğu yerlerde, din kardeşlerimizin yaşadığı yerlerde bütün ülkelerle, İngiltere, Amerika, Fransa, Rusya, onlarla, yani etrafımızda ilgili olduğumuz her yerde dünyanın bütün devletleriyle mücadele hâlindeyiz. Ekonomimiz çok zayıf, üniversitelerimiz çok zayıf; üretim-rekabet bandında dünyanın taklit edilemez mallar listesinde Türk markalarını henüz istediğimiz düzeyde koyamadık. 700-800 milyar dolarlık bir gayrisafi millî hasılayla dünyaya bu düzeyli, bu tonlamalı efelenmenin birazcık bizi sınırladığı zamanlara geliyoruz. Bizim bağırmaktan zorumuz yoktur, bağırırız, vatan bekleriz ama dikkat etmek zorunda olduğumuz bir şey var; beş dakikada söyleme imkânından mahrumum ama bizim varlığımızın, devamlılığımızın, gücümüzün, bölgedeki huzurumuzun teminatı olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını kuvvetlendirecek olan şeyin güçlü bir ekonomi, saygın bir demokrasi, hukukun üstünlüğüne dayalı bir ülke, üniversiteleri dünyanın en gıpta edilen üniversiteleri, sanayisi ve üretimi dünyayla rekabet edebilecek kadar güçlü bir ekonomi. Bunları sağlayamadıktan sonra konuştuklarımız bizim tarihî serencamımızda "Eskiden ne büyük devlettik biz."e varır ki hamasi konuşmalara inmek zorunda kalıyor efendim.

Bir beş on saniyem olacaktır herhâlde Başkanım?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Son söz. Şöyle demiş olmayalım: Rüstem Paşa -biliyorsunuz- evladı Şehzade Mustafa'nın ölümünde kendini çok harap etmiş olan Kanuni Sultan Süleyman'ı biraz teskin etmek için "Hünkârım, kendinizi çok mahvettiniz, kendinizi heder ettiniz." diye söyleyince Kanuni Sultan Süleyman Rüstem Paşa'ya demiş ki: "Konuş Rüstem Paşa, konuş; devlet senin değil, evlat senin değil!" Dolayısıyla biz devletle ilgili konuşurken devlet de bizim, evlatlar da bizim ama bunu ayağa kaldırabilecek olan şey, hamaset girdabından çıkıp bizi dünyada saygın yere taşıyacak bir iradeye ihtiyacımız var. İnşallah hayrolur sonumuz, Bakanım.

Süremiz bitti.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bu kırk beş saniye benimse tamamlamak istediğim bir husus daha var Başkanım?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, ilave süre bu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bu kırk beş saniye benimse tamamlayacağım bir Doğu Türkistan konusu var, istirham ederim efendim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun, bir cümleyle alalım lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sevgili Bakanım, Doğu Türkistan meselesi şöyledir bizim için, lütfen bu konuyu sadece Komisyonda bir milletvekili arkadaşınızın sitemi gibi algılamayın; bu bir Türk milliyetçisinin, bu bir Türk'ün, bu bir Müslümanın, bu bir insanın size hatırlatmayı namusu bildiği bir ikazdır: Her gün önümüze düşen ve engizisyon zamanlarından kalma resimlere benzeyen işkence görüntülerinin yaraladığı vicdanımızla bir kere daha söylüyoruz, vazifemizdir, sizin de vazifenizdir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vazifesidir; bu konuda uluslararası camiayı harekete geçirecek bir haysiyetli sese ihtiyaç vardır. Türkiye Cumhuriyeti devleti adına bu iradeyi koymak sizin dünya ahret namus borcunuzdur.