KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar; ben de öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu söylemek zorundayım: Bakın, ülkenin ekonomik anlamda çok zorlu bir süreçten geçtiğini hepimiz biliyoruz. Her ne kadar iktidar, bunu, işte, başta dış güçler olmak üzere ve hatta Dışişleri Bakanlığını da yakından ilgilendirdiği için söylüyorum... Geçmiş süreçte pandemi bahaneleri oldu, değişik bahaneler ancak son dönemde işte, Rusya-Ukrayna savaşını dahi bahane edecek şekilde ekonomiyi bir yerlere bağlayan bir anlayışı bugüne kadar görmeye devam ettik. Ancak ben şöyle düşünüyorum bu konularda: Ekonomiyi ekonomiden anlayan yöneticiler olduğunda ve ekonomiyi doğru yönetecek bir iktidar olduğunda ekonomi düzelecektir. Sonuçta da zaten kısa bir süre kaldı, inşallah, yapılacak ilk seçimden sonra da yeni bir iktidarla ekonomideki bu çıkmazdan ülkeyi kurtaracağız ve ekonomik anlamda da vatandaşlarımızın rahata kavuşmalarını sağlayacağız; bu, bizim sözümüzdür. İfade ettiğim gibi, ülkelerde ekonomi zaman zaman bazen iyi olur, bazen kötü olur; bunlar süreçte değişir, gelişir, bunlar yaşanır ancak Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok ciddi bir tehlikeyi hep beraber yaşıyoruz. Bu da bana göre, benim şahsi düşüncem, özellikle Türkiye'ye kontrolsüz gelen göçmenler sorunu. Bu konu ne ekonomiyle ne de iktidarın başarısızlığıyla, beceriksizliğiyle ölçülemez çünkü ifade ettiğim gibi, diğerlerinde bir şekilde telafi sağlanabilir ancak eğer bu konuya gerçekten bir çözüm bulamazsak ülkemizin geleceğini tehdit eden en önemli konulardan biri olduğunu ifade etmek isterim.

Biraz önce konuşmacı arkadaşlarımız içerisinde, kendi bölgelerinde özellikle Suriyeli nüfusunun, o bölgede yaşayan o ildeki, ilçedeki vatandaştan daha fazla olduğunu ifade edenler de oldu; bu da bir gerçek. Yani, öyle ilçelerimiz, öyle illerimiz var ki Suriyeli sayısı oradaki Türk vatandaşı sayısından neredeyse daha fazla. Maalesef, nüfus da hızlı bir şekilde ilerliyor; bunun önüne nasıl geçilir bilmiyorum.

Bakanlık sunumunda, Sayın Bakan "530 bin Suriyeli geri döndü." şeklinde bir rakam verdi. Tabii ki bu sayı önemli ancak şunu da sormak lazım: Özellikle, Suriyeliler Türkiye'ye geldikten sonra sadece doğum yöntemiyle ne kadar çoğaldılar? Yani, 530 bin kişinin geri gönderilmesi olumlu bir adım ancak bunun daha da desteklenerek, daha da teşvik edici yöntemlerle bu sayının artırılması gerekir. Bu süreci de Sayın Genel Başkanımız ne şekilde sağlayacağını zaman zaman açıkladı, yine, her fırsatta da açıklamaya devam etmekte.

Evet, gerçekten ülkenin geleceğiyle ilgili önemli sıkıntılardan biri bu. Bunun yanı sıra, bakın, diğeri de Türkiye'ye kontrolsüz bir şekilde gelen, 2 bin kilometrelik bir mesafeden elini kolunu sallayarak gelen Afganlar konusu. O dönemde özellikle konuşuldu; yaşları 20-25-35 arasında asker görünümlü, yanında eşi yok, çocuğu yok, bunlar Türkiye'de şu an ne yaparlar, nerelerdeler, ne iş yaparlar, nerede vakit geçirirler, bunların görevi nedir; bu konular gerçekten çok önemli.

Özellikle savaş dönemiyle birlikte, başta Antalya olmak üzere, Alanya bölgemize çok sayıda yabancı geldi. Sayın Bakanımın da ilçesi olmak üzere Alanya'yı bilhassa söylüyorum. Ancak yabancı göçüyle birlikte tabii orada da ayrı bir ekonomik sorunla karşı karşıyayız, bilhassa Antalya'nın geneli ifadesiyle söylüyorum; gerek Antalya merkezde... Bakın, örneğin, bir ilçemizde, Konyaaltı ilçesinde 4 kişiden 1'i yabancı; şu an yolda karşılaştığınız 4 kişiden 1'i yabancı bir vatandaş, artık o ilçeye yerleşmiş vaziyette. Yine, Alanya'da da benzer bir durum var. Yerleşik vatandaş sayısı hızlı bir şekilde artmakta ve bunun getirdiği ekonomik sorunlar var. Bir taraftan daire fiyatları, kira fiyatları yükseldi yani kendi vatandaşlarımızın, çalışan, emekçi insanlarımızın, kiralama yoluyla ikamet edenlerin çoğunluğu oralarda artık oturamaz hâle geldi.

Bir başka tespitimi söylemek istiyorum. Örneğin, Alanya'da, özellikle bilhassa Alman, İsveç, Belçika kökenli çok sayıda "yerleşik yabancı" olarak ifade edilen nüfus varken bugün Orta Doğu'dan gelmiş olan vatandaşların yerleşik olarak sayılarının daha arttığına, özellikle de Avrupa'dan gelen bu emekli yabancılar olmak üzere, bir kısmının geriye döndüğüne dair Alanya ziyaretimizde bir bilgilendirme yapıldı. Bu da iktidar olarak, daha doğrusu, yeni bir süreç midir veya böyle daha çok oraya doğru kanalize olmak sonucunda mı ortaya çıkmıştır, aslında bunu da değerlendirmek lazım.

Şimdi, doğal gaz borcunun ertelenmesiyle ilgili bir konu gündeme geldi. Buna hangi pencereden bakacağız Sayın Bakanım? Özellikle sormak istiyorum: Şimdi, 2024'e kadar doğal gaz borcunun ertelenmesi iktidara Putin'in bir desteği midir -önce bu pencereden bir bakalım- ya da iktidarın yarattığı bu borcu ödeyemeyip de "Gelecek iktidar ödesin." deyip gelecek iktidara bırakılacak bir borç yükü müdür? Yani hangi pencereden bakılacak bu olaya; bunu iyi değerlendirmek lazım. Yani bu kadar yapılmış borç 2024 sonrasına hangi nedenle ertelenir; bu önemli.

Şimdi, dış politika aslında millîdir. Yani biz dış politikada gerçekten Türkiye'nin itibarının yüksek olması, Türkiye'nin komşularıyla doğru ilişkiler içerisinde, barışık ilişkiler içerisinde ticaretinin yüksek olması gerektiğini savunuruz ve bizim zaten düsturumuz da "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesidir. Her zaman barıştan yana olan bir ilkeyi savunagelen bir partiyiz, anlayışımız da budur. Ancak zaman zaman iktidarın dış politikadaki hamlelerini içerideki siyasi şekillendirmelerine göre yaptığını bugün herkes görmekte. İşte, özellikle iç siyasete dönük mesajları içeren bu dış hamleler, içeride tabii ki yapılan hamlenin samimiyet derecesini dahi ölçer vaziyete getirmekte. Yani dışarıda başka türlü konuşup, içeride başka türlü konuşulan bazı işler olduğunu görüyoruz. Sonuç itibarıyla, Türkiye'nin itibarının yüksekliği bizim de en önemli hedefimizdir, bugüne kadar keşke daha da başarılı olunabilmiş olsaydı. Türkiye'nin itibarının özellikle yurt dışlarında daha da yüksek olması gerekirdi; biz her zaman bunu savunan bir anlayıştayız. Yani şöyle söyleyeyim: Bakın, Cumhurbaşkanının yurt dışına gidip de bir başka devlet başkanının kapısında iki dakikaya yakın bekletilmiş olması herkesi üzmüştür. Yani bu sadece sizi değil, herkesi üzmüştür; sonuçta, Türkiye'nin itibarını ilgilendiren bir konudur ve dış politikada yarın olumlu ya da barışık adım atabileceğiniz bir konuda bugün her şeyi sonlandıran laflarla, adımlarla, söylemlerle iç siyaseti dizayn etme anlayışından vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.