KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN ÖZER (Antalya) - Evet, Sayın Başkan, Çalışma Bakanlığının çok değerli bürokratları, milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, yani, burada yaptığımız işin hakikaten çok önemli bir iş olduğunu düşünüyorum; aceleye getirilmemesi gerektiğini ve içinden çıkılamaz bir hâle doğru yürüdüğünü de söylemek mümkün. İlk gün, dinlemeye geldiğimizde, bu Türkiye taş kömürü işletmelerindeki bir güvenlik müdürünün, güvenlikten sorumlu bir arkadaşımızın şu sözü aklıma geliyor: Havalandırmadaki bir aspiratörün... 2015 yılında çıkan bir mevzuattan bahsetmişti ve 2018 yılında ihaleye çıkarıldığını -bu kazanın geçtiği madenden, Amasra'daki maden ocağından bahsediyorum- orada 2 kere mi 3 kere mi ihale yapılmasına rağmen bu işi tamamlayamadığını... Oradaki güvenlikçi bir arkadaşın da "Zaten çok da gerekli değildi." gibi bir konuşmasını hatırlıyorum burada. Sayın Yıldız'ın da "Hakikaten, biz de öyle düşünüyoruz." gibi bir şeyini hatırlıyorum burada, tutanaklarda vardır bu. Şimdi, şunu söylüyorum: Bakın, 2 tane araştırma yapılmış; bir, bilirkişi raporu ortaya çıkmış, bir de elimizde, şimdi, bugün Emniyet Müdürlüğünün fezlekesi gelmiş. İkisi de aynı konulara başvuruyor, diyor ki: "Bu madende bir havalandırma sıkıntısı var, denetimsizlik var, yeterli şekilde iş güvenliği sağlanmamış." Az önceki sunucu arkadaşıma da buradan teşekkür ediyorum; kaza döneminde oradaki bir havalandırma sisteminin arıza yaptığı, bir kelepçe bulunamadığı konusunda söylediği çok güzel bir söz var.

Bir sorum şu: Eğer orada bir havalandırma sisteminde arıza varsa oradaki havalandırma miktarına göre o anda üretimin durdurulup işçilerin tahliye edilmesi gerekir miydi, gerekmez miydi? Bu bir soru. Burada tespitler var, burada sizinle birkaç şeyi de paylaşmak istiyorum: Emniyetin hazırladığı fezlekede "Havalandırma yedi yıldır yerine getirilmiyor." diyor bakın. 2015 yılında yasal zorunluluk hâline geldiği, Amasra maden ocağına, müesseseye 2018 yılında ödenek tahsis edildiği ancak kazaya dair bu havalandırma tertibatının alınmadığı kaydediliyor, yüz seksen gün içerisinde taahhütlerin gerçekleşmediği belirtiliyor. Fezlekeyle ilgili firmanın olay tarihinden bir hafta sonra yani patlamadan bir hafta sonra yazdığı 21 Ekim tarihli yazısında malzeme ve montajın hazır olduğunu bildiriyor. Yani patlama olmuş, 41 işçiyi kaybetmişiz, en son 42 olmuş, 1 yaralı işçimizi de kaybetmişiz; firma, dalga geçer gibi kazadan bir hafta sonra "Malzeme ve ekipmanlar hazır, takabiliriz şimdi." diyor.

Şimdi, benim gördüğüm... Ben bir Maden Mühendisiyim arkadaşlar, Eskişehir Madenden mezunum ben, Milletvekiliyim şu anda. Maden mühendisliği yapmadım ama bir şeyi biliyorum, "yer altı kömür" dediğiniz zaman çok titizlikle, askerî disiplinle çalışılması gereken bir bölgeden bahsediyoruz. Denetçilerimizin uzman olduğu, her türlü tertibatın dikkatle alındığı, buradaki ölçümlerin dikkatli bir şekilde yapıldığı, 1,5'un üzerine çıktığı 2'ye doğru tırmanmaya başladığı zaman işçilerin iş yerinden tahliye edildiği, elektriklerin 1,5-2 arasında kesildiği... Bunlar trafik kuralı, askerî disiplin bu. Sizin sunumlarınızı kıymetli buluyorum ama burada, gerçekten söylüyorum, anladığım kadarıyla Türkiye madenciliğinde, özellikle kömür madenciliğinde, yer altı kömür madenciliğinde büyük bir başıboşluk var. Az önce bahsettiniz, bu mali, idari para cezalarıyla ilgili bir sunum yaptınız; maden iş yeri sayısı 1.001, maden iş yerlerindeki teftişler sonucunda kesilen para cezası 20 milyon lira; iş yeri sayısına böldüğünüz zaman yaklaşık 20 bin lira gibi rakam çıkıyor arkadaşlar. 20 bin lira gibi bir rakamla, milyon dolarların döndüğü, büyük rantın döndüğü bir maden işletmesini maden işletmesinin sahibi kapatmayı göze alamaz. Benim sizden anladığım, bir kere şu var: Bir, siz uyarıyorsunuz, teftiş yapıyorsunuz "Gerekli tedbirleri alın." diyorsunuz ama bu caydırıcılıkla... Mesela karar veriyorsunuz "Bu işletmeyi kapatın, durdurun üretimi." diyorsunuz, bir idari mahkeme kararıyla elinizden yetki alınıyor ve işletme devam ediyor. Yani Türkiye'de maden işletmeciliğinde bir başıbozukluk gidiyor. Soma'dan sonra, Ermenek'ten sonra yargının da bu konuda ne kadar zayıf olduğu, yargının da ne kadar yetersiz olduğu gündeme geliyor. Zaten bu konuda siyasetçiler, bakanlar sorumluluk almamış oluyor.

Daha ilk başta konuştuğum gibi, Sayın Yıldız kendi Bakanlığı döneminde 6 tane maden kazası yaşamışken bugün Komisyon Başkanlığında durabiliyor yani bunları oturup düşünmemiz lazım. Ben hâlâ ısrar ediyorum; AK PARTİ'nin içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin içerisinde gerçekten bu Komisyona Başkanlık edecek yetenekte başka arkadaş yok mudur da 6 kazanın sorumlusu, bu konuda siyasi hiçbir risk almamış, istifa etmemiş, sorumluluk almamış bir eski Bakanımızın burada olması beni rahatsız ediyor.

Arkadaşlarımızın hassasiyetleri büyüktür, arkadaşlarımızın sinirlenmesi gayet normaldir. Belki ölçü kaçabilir, doğrudur. Ama bu iş baştan beri yanlış tutuluyor; ilk düğme yanlış iliklendi arkadaşlar, gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi miydi, geriye kalan düğmeler de doğru olmaz, gömlek düzgün durmaz. O yüzden benim sizden ricam şudur: Ben Taner Bey'in yerinde olsam affımı isterim "Arkadaşlar, benim bunu yapmam doğru değil, kim yapmak istiyorsa başka bir arkadaş yapabilir." demesini beklerim.

Sorum şu... Bu, az önceki arkadaşların dediği en son kazada -yine kaza meydana gelmiş- 2 işçi ağır yaralı, 4 yaralı var. Şimdi demek ki o zaman şu var: Soma'da 301 madenci vefat etmiş, bu iş devam ediyor; Ermenek'te madenciler vefat etmiş, boğulmuşlar, devam ediyor; Amasra'da 42 madencimizi kaybetmişiz, bu iş devam ediyor. Şimdikinde, en sonuncusunda ölümlü bir kaza olmamış ama yine kaza olmuş 2 ağır yaralı var, hayati tehlikeleri var, devam ediyor.

Sayın Başkan, Sayın Komisyon üyeleri; bizim o zaman şunu düşünmemiz lazım: Bizim yeni bir mevzuata, caydırıcı cezalara, gerekirse madenciliği durdurabilecek yetkiyi verebilecek denetime bir imkân sağlamamız gerekiyor. Eğer bu iş dolambaçlı yollarla... Rant için insanlar kurban ediliyorsa bu devam edecek, bu 41'le, 42'yle kalmayacak demektir. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu Komisyonun üyeleri olarak bizim önce kendimizi düzeltmemiz lazım. Yani hata yapıyorsa adamın gözünün yaşına bakmamamız lazım. Havalandırma tertibatını yaptırmıyorsa oradaki işletme müdürüne acımamamız lazım, Bakanın bu konuda sorumluluk alması lazım, işletme müdürlerinin sorumluluk alması lazım. Yoksa bu masaların etrafında daha çok toplanırız biz. Orada görevliler bize "Biz demiştik, biz söylemiştik ama yapmadılar." derler ama cezai bir caydırıcılığının olmadığı sürece de bu insanlar ölmeye devam ederler.

Benim buradaki tespitim budur. Arkadaşlarımızın da fazla zamanlarını almak istemiyorum, onların da söyleyecekleri var.

Teşekkür ediyorum.