KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri ve bu salonda bize hizmet eden değerli emekçi kardeşlerim...

Sayın Bakan, kapitalist bir düzende adaletten bahsedemezsiniz. Dünyada da kapitalizmin bir hegemonyası var ve dünya ekonomik düzeni yüzde 1'e doğru çalışıyor. Ancak bazı kapitalist düzenlerde Sayın Bakan, maliye politikalarıyla bu adaletsizlikler kısmen azaltılabilir yani memlekette bir tane Adalet Bakanı var, orada adaletten bahsedemiyoruz ama ekonomik düzenin de Adalet Bakanı sizsiniz Sayın Bakan.

Sayın Bakan, siz adil bir Maliye Bakanı olduğunuzu söyleyebiliyor musunuz diye size net bir soru sorayım. Şimdi, biliyorsunuz, adaletli maliye bakanları ne yaparlar? Zenginden alıp yoksula aktarırlar, çok kazanandan alıp az kazanana, fakire fukaraya aktarırlar. Şimdi, siz ne yapıyorsunuz Sayın Bakan? Yaptığınız bütün uygulamalarla yoksuldan alıp zengine aktarıyorsunuz. Yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yaptınız Sayın Bakan. Vallahi, gözlerinizdeki ışıkla geldiniz o koltuğa. "Benim gözlerimde ışık var, ekonomiyi aydınlatacağım." dediniz. Kimi aydınlattınız Sayın Bakan? Evet, siz yandaşlarınızı çok güzel aydınlattınız. Zenginlerin gözleri ışıl ışıl ama fakirin fukaranın gözündeki ışığın ferini söndürdünüz Sayın Bakan.

Bakın Sayın Bakan, mizah konusu oldunuz. Güzel; geçmişte de mizah vardı, bunu hatırlattınız yani sizin hakkınızda pek çok parodiler yapıldı. 90'lı yıllarda da yapılıyordu. Önemlidir, önemli bir şey siyasette mizah; siyaseti yumuşatır. Vallahi, gülüyoruz ama acı acı gülüyoruz. Vallahi, hiç de komik değil Sayın Bakan yani yapılanlar hiç komik değil. Çünkü bakın, size söyleyeyim: Çocuklarımız okula aç gidiyor, aç. Bakın, öğretmenler ne diyor biliyor musunuz? "Çocuk sınıfa geliyor, başı ağrıyor. Soruyorum, söylemiyor. En sonunda öğreniyorum ki karnı aç. Gidiyorum, nevale alıyorum ki çocuğun karnını doyurayım. Bir şeyler yiyince kendine geliyor çocuk." Milyonlarca çocuk okula aç gidiyor. Biz burada önerge verdik, ne dedik biliyor musunuz? Gelin, okullarda -Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde- bir öğün ücretsiz yemek çıkaralım. Ne dedi arkadaşlar? "Kaynak nerede?" Kaynak yok. Sayın Bakan, 50 milyar TL'ye bütün çocuklarımıza bir öğün yemek çıkarabilirken bu meseleye "Kaynak yok." diyorsunuz ama bütçeden 100 milyarca lirayı zenginlere aktarıyorsunuz. Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Vallahi, ben sizi biraz vicdanı sızlayan bir insan olarak bilirdim ama son derece vicdansız ve adaletsiz politikaları sürdürüyorsunuz Sayın Bakanım. Bu anlamda sizi vicdanınızla hesaplaşmaya çağırıyorum.

Ben utanç duyuyorum Sayın Bakan. Çocuklarımız gelişim bozuklukları gösteriyor. Niye, biliyor musunuz? Et yiyemiyorlar, yumurta yiyemiyorlar. Bunlardan vicdanımızın sızlaması gerekir. Dar gelirli aileler makarnayla, bulgurla hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Sayın Bakan, uyguladığınız düzenin adı kapitalist düzen değil, vahşi kapitalist bir düzen. Vahşi kapitalist bir düzende yüzde 1 zenginleşir; geri kalan, sefalet içinde olur.

Bakın, Sayın Bakan, işçi kardeşlerimiz... Şimdi, siz diyorsunuz ki: "İstihdamı artırdık." değil mi? Ya, işçi kardeşlerimiz kaç kuruşa çalışıyorlar Sayın Bakan? 5.500 TL'ye mahkûm ettiniz onları. Bakın Sayın Bakan, kiralar 3 katına, 5 katına çıkmış; büyükşehirlerde 5 bin liranın altında daire yok, bir barınma krizi var; 5.500 liraya mahkûm etmişsiniz işçi kardeşlerimizi. Bizim babalarımız... Siz de hatırlarsınız, bir kişi evde çalışırdı; 4 nüfusa, 5 nüfusa bakardı. Ya, şimdi yoksulluk sınırı 25 bin lira arkadaşlar, asgari ücret 5.500 lira. Bir evde 4 kişi çalışsa yoksulluk sınırını geçemiyor Sayın Bakan. Bu mu sizin adaletli düzeniniz?

Vallahi, sizi bir konuda takdir ediyorum Sayın Bakanım, özellikle bu takdirimi de söyleyeceğim: Samimisiniz yani içinizden geçeni söylüyorsunuz, hakikati söylüyorsunuz. Bu konuda sizi takdir ediyorum. Niye? Çünkü siz bu "epistemolojik" "heterodoks" "nöro" ekonomi modelinin kime çalıştığını itiraf ettiniz. Dediniz ki: "Bu sistemden dar gelirliler hariç patronlar kazanıyor." Dediniz ya, bunu. Vallahi, size teşekkür ediyorum, büyük bir itiraf, hakikati de söylediniz Sayın Bakan. Bakın, bu hakikatin zaten rakamları da burada Sayın Bakan. Bu rakamlara göre, bakın, sizin "epistemolojik" "nörolojik" "nöro" ekonomi programınız kime yaramış? Patronların gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay yüzde 50'yi geçmiş, yüzde 40'tan, emeğin aldığı pay yüzde 36'dan yüzde 24'e düşmüş. Hadi, buyurun. Kim kazanmış? Sayın Bakanın gözlerindeki ışık kimi aydınlatmış, kimi karartmış bugün, buyurun bakalım.

Bakın, Sayın Bakan, 1990'lı yılların başında gayrisafi yurt içi hasıladan emeğin aldığı pay yüzde 65'miş arkadaşlar. Hani "karanlık yıllar" olarak gösteriyordunuz ya, 90'lı yılların başında yüzde 60'ın üzerinde. Bugün yüzde kaç? Yüzde 25. Emeği sefalete sürüklemişsiniz, patronların kârına kâr katmışsınız.

Sayın Bakan, bakın, ben en çok kime üzülüyorum biliyor musunuz? Emeklilere. 13 milyon emeklimiz var. Emeklilerin durumu nedir bilir misiniz? Hiçbir emekli kahvesine gittiniz mi? Emekli evde doğal gaz yakamıyor, kömür alamıyor, "Kahveye gidip ısınacağım." diyor, doğal gaz faturasından korkuyor; doğal gaz faturası 1.000 lira, 1.500 lira gelecek, emeklinin aldığı para 3.500 lira. Ya, bundan utanç duymamız lazım, hepimizin vicdanının sızlaması lazım Sayın Bakan. Bakın, sizin gözlerinizdeki ışık işçiyi, emekçiyi, emekliyi aydınlatmıyor; onları büyük bir felakete sürüklediniz ama yandaşlarınızın vallahi gözleri ışıl ışıl.

Siz diyorsunuz ki: "Araba satışları patladı." Hangi araba satışları patladı Sayın Bakan? Sizin buraya geldiğiniz Mercedes'te 10 kat arttı satışlar, biliyor musunuz, 10 kat ve altı ay sonrasına kuyruk var, altı ay sonrasına kuyruk var. Niye? Çünkü zenginler servetine servet kattı, Mercedes kuyruğundalar. Lüks lokantalarda kuyruk var biliyor musunuz? Lüks lokantalarda yer yok, yer yok Sayın Bakan, bakın, bu anlamda lüks lokantalarda yer yok ama gariban lokantalarına gidin, millet bir tas çorba içmeye çekiniyor Sayın Bakan. Bakın, bir işçi kardeşim ne dedi bana biliyor musunuz? "Çocukla sokağa çıkıyorum, çarşıya doğru yürümüyorum." Niye? "Çocuğun canı bir çikolata çeker, ben onu alamam." diyor emekçi kardeşim. "Ara sokaklara doğru yürüyorum çocuğumla." diyor. Bak, birileri bu durumdayken, birileri yağda balda, börek çörekte.

Sayın Bakan, emeklilerimizin durumuyla ilgili, emekçilerimizin durumuyla ilgili bir kelime etmediniz sunumunuzda ya. Onlar umurunuzda değil ki, tek derdiniz patronlar, patronlar daha fazla servet sahibi olsun. Bak, patronlar bile, bir bölüm vicdanı sızlayan patronlar bile "Bu düzen böyle gitmez." diyor ama sizin öyle bir vicdanınız kurumuş ki "Bu düzene devam diyorsunuz." Bu vahşi kapitalist düzene "devam" diyorsunuz.

Bakın, Sayın Bakan, ya, Sefalet Endeksi'nde 1'inci olduk ya. Bu da sizin madalyanız oldu, bu dönemin madalyası. Sefalet Endeksi'nde Türkiye'yi 1'inci yaptınız Sayın Bakan.

Bir de, bir itirafınız daha var Sayın Bakan, onu da ben önemli buluyorum. "Bu sistemin acı verici olacağını biliyorduk." Bakın Sayın Bakan, bakabiliyor musunuz bilmiyorum. "Bu sistemin acı verici olacağını biliyorduk." Sayın Bakan, siz acı çekiyor musunuz, çekiyor musunuz gerçekten? Ben acı çekiyorum, vicdanım sızlıyor çünkü. Vallahi acıyı kim çekiyor arkadaşlar? Halkın yüzde 99'u çekiyor. Sefayı kim sürüyor? Yüzde 1 sürüyor. Yani siz itiraf ediyorsunuz: "Bu sistemin acı verici olacağını biliyorduk, bile bile bu yola girdik." diyorsunuz Sayın Bakan. Ya, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Sayın Bakan, acıyı nasıl çektiriyorsunuz biliyor musunuz? Enflasyonla çektiriyorsunuz. Bakın, pek çok vergi topluyorsunuz değil mi? KDV, ÖTV, damga vergisi, şu bu; bunlar adaletsiz vergiler zaten yani zenginden alıp yoksula veren bir düzen yok vergi düzeninizde ama en adaletsiz vergi nedir Sayın Bakan? En adaletsiz vergi nedir, size sorarım. Enflasyondur, enflasyon. Enflasyon dar gelirlinin cebindeki alım gücünü alıp götürür; siz de enflasyonla dar gelirlinin alım gücünü alıp götürdünüz. Peki, Sayın Bakan, enflasyon kaç, kaç enflasyon ya? Çarşıya pazara siz çıkmazsınız ama buyurun gidelim bir gariban pazarına, enflasyona bakalım. Enflasyonu TÜİK kaç açıklıyor? Yüzde 85 değil mi? Hadi, buyurun, bakalım, bugün Diyarbakır'ın TİGRİS gazetesinin manşeti. Seversiniz peyniri değil mi, bölge peyniri güzeldir, Diyarbakır'ın peynir pazarına beraber gidelim. Geçen yıl ben peyniri 30 TL'den alıyordum, bugün 130 TL. Hadi, buyurun, enflasyon kaç? Buna göre yüzde 350. Peki, TÜİK, enflasyonu, peynirde kaç veriyor? Buyurun, peynir burada, yüzde 99'muş peynirin enflasyonu. Diyarbakır pazarında yüzde 350 olan peynir enflasyonu TÜİK'te yüzde 99. Var mı 59 liraya, Sayın Bakan, peynir? Hadi, buyurun, gidelim Diyarbakır çarşısına; nasıl oluyormuş bu yüzde 99 peynir enflasyonu?

Bak, kira, TÜİK de düşük gösteriyor, gidin, kiralık bir ev tutun bakalım. İstanbul'da 2 bin lira olan mütevazı evler 7 bin liraya, 8 bin liraya fırladı. Kira enflasyonu yüzde 300'lere çıktı, siz diyorsunuz ki: "Kira enflasyonu yüzde 40, yüzde 50."

Sayın Bakan, tabii ki enflasyonu bu şekilde düşük gösterirsiniz, "Enflasyon yüzde 85." dersiniz ama ENAG doğruları söylüyor, ENAG çarşıdan, pazardan alıyor fiyatları ve yüzde 185 buluyor.

Şimdi, arada yüzde 100 fark var değil mi Sayın Bakan? Siz diyorsunuz ki: "TÜİK'e göre yüzde 85." ENAG diyor: "Yüzde 185." Arada olan fark ne oluyor Sayın Bakan biliyor musunuz? "Ya, ne olacak ki arkadaş düşük göstermişiz?" Ben size söylüyorum: Bu rakamlarla enflasyonu düşük göstererek Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluğunu yapıyorsunuz. Bakın, 3 milyar, 5 milyar yolsuzluk buluyoruz ya, "Büyük skandal!" diyoruz, siz enflasyonu düşük göstererek Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluğunu yapıyorsunuz ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük alım gücü hırsızlığını yapıyorsunuz. Sayın Bakan, bu bir emek hırsızlığıdır, alım gücü hırsızlığıdır.

Bak, 14 milyon emekli, dul, yetim var değil mi, maaşı var. Bunların ortalama maaşı 5 bin lira. Şimdi siz yılbaşında: "Ya, bu altı ayın enflasyonu yüzde 30 ama Sayın Cumhurbaşkanımız yüzde 40 veriyor." diyeceksiniz değil mi? 5 bini 7 bin yaptım ortalama ve "Müjde!" diyeceksiniz. Ya, bu bir müjde mi Sayın Bakan? Bak, yüzde 100 çaldınız ya emeklinin hakkından, bu çerçevede ortalama emekli maaşını 12 bin TL'ye taşımanız lazım. Emekli başına ortalama 5 bin TL emekliden çalıyorsunuz alım gücünden ve bunun toplam rakamı 750 milyar lira yapıyor. Ya, 750 milyar TL'yi emekliden alıyorsunuz, yandaşlarınıza aktarıyorsunuz, ya, bu bir vicdansızlık değil mi?

Bak, kamu emekçileri, 5 milyon kişi, ortalama maaşları 10 bin lira diyelim. Sayın Cumhurbaşkanı diyecek ki: "Enflasyon altı aylık yüzde 30 ama ben size yüzde 40 veriyorum."

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Paylan, bu "Çaldınız ve hırsızlık yaptınız." cümlelerini düzeltirsiniz değil mi?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, hayır, "emek hırsızlığı" diyorum, "emek hırsızlığı" diyorum efendim, "alım gücü hırsızlığı" diyorum; bu da hırsızlıktır.

Şimdi, 5 milyon kamu emekçisi var, ortalama maaşı 10 bin lira. Sayın Cumhurbaşkanı "13 bin lira yerine 14 bin lira yapıyorum ortalama maaşı." diyecek. Bak, burada kamu görevlileri var. Ya, size sorarım, kamu emekçilerine, arkanıza bir dönüp sorsanız. Onların alım gücü ne kadar erimiş? Yarı yarıya gitmiş. Ne yapmanız lazım? 24 bin lira yapmanız lazım ortalama kamu emekçi maaşını ama 14 bin lira yapacaksınız, emekçi başına ortalama 10 bin lira alım gücü hırsızlığı yapacaksınız; bunun da toplam rakamı 600 milyar lira yapacak. Bak, 1,4 trilyon lira emekliden, kamu emekçilerinden alım gücü anlamında çalıyorsunuz.

Sayın Bakan, özel sektörde de trilyonlarca lira sizin bu düşük gösterdiğiniz enflasyon üzerinden zam yapılacak. Ne olacak? Emekçi daha sefil olacak, patron daha zengin olacak; ya, bu mudur sizin adaletiniz sayın Bakan?

Bakın, size söyleyeyim, buradaki trilyonlarca lirayı patronlara aktarıyorsunuz. Nasıl aktarıyorsunuz Sayın Bakan? Hazineye hepimiz vergi veriyoruz değil mi? Şuradaki emekçi kardeşlerim, size çay getiren emekçi kardeşlerim, en çok onlar vergi veriyorlar, yoksullar vergi veriyorlar. Damla damla o kazana aktarıyoruz vergilerimizi, siz hazinenin altına 2 tane hortum açtınız Sayın Bakan. Hani, faize karşıydınız ya, aha, böyle bir tane kanalizasyon hortumu gibi hortum konmuş oraya, "kur garantili mevduat ve faiz" adı altında zenginlere para aktarıyorsunuz oradan Sayın Bakan. Bak, bütçeye 565 milyar lira faiz koymuşsunuz, Sayın Bakan, hani siz faize karşıydınız ya. Ama turpun büyüğü heybede, değerli arkadaşlar, turpun büyüğü heybede. Kur garantili mevduat üzerinden bu yıl 250-300 milyar lira, gelecek sene dolar kaç para olursa ona göre trilyon liraya kadar para aktarılacak. Peki, Sayın Bakan -buraya bir bakar mısınız ya- bütçenize kaç para koymuşsunuz kur garantili mevduat üzerine biliyor musunuz, kaç para koymuşsunuz bütçenize? Arkadaşlar, biliyor musunuz, 25 milyar koymuş Sayın Bakan 2023 bütçesine; 25 milyar liracık koymuş. Allah Allah! "Hane halkına yapılan ödemeler." Ne hane halkıysa artık? Yandaşlar. Yani ne öngörüyor biliyor musunuz? "Dolar 18.60'a sabit tutulacak." Diyor. Bakın, bir aydır, kırk beş gündür sabit tutmak için dolar yakılıyor değil mi? Ve bunun 18,60-18,80'de kalacağını öngörüyor çünkü 25 milyar liracık ödeyeceğini düşünüyor yani bütçe açığını buna göre hesap etmiş.

Peki, size sorarım: Bakın, ihracat durdu değil mi Sayın Bakan? İhracat artışı durdu; ihracatçılar bağırmaya, isyan etmeye başladılar: "Rekabet edemiyoruz." diyorlar. Yılbaşında zamları yapacaksınız, sonra, bu akan kara paralar durduğunda, Sayın Bakan, dolar patlamayacak mı, doları enflasyon kadar artırmak zorunda kalmayacak mısınız veya kendi kendine patlamayacak mı? Bunun sonucunda ne olacak? Dolar kuru en azından 30 TL'ye çıkacak ve kur garantili mevduat üzerinden 1 trilyon TL'nin üzerinde parayı zenginlere aktaracaksınız. Ne olacak sonra Sayın Bakan? Bakın, bir saatli bombanın üzerinde oturuyorsunuz Sayın Bakan. O tik tak seslerini duyuyor musunuz Sayın Bakan, tik tak, yaklaşıyor tik taklar. Damat Bakan da üç yıl önce "Kuru sabit tutacağım." dedi, faizi suni olarak düşük tuttu. Eninde sonunda, doları 6,85'te aylarca sabit tuttunuz, sonra dolar patladı. Geçtiğimiz yıl Lütfi Bey'i de uyardım: "Gidin Tayyip Bey'e söyleyin, bu sistem patlayacak." dedim. Herhâlde söyledi; bütçe görüşmelerinde buradaydı, Genel Kurulda siz geldiniz göreve. Niye? Çünkü "Bu sistemi ben sürdürürüm." dediniz, ama sonucunda ne oldu Sayın Bakan? Yine dolar patladı. Şimdi "18,60'ta sabit tutacağım." diyorsunuz ama saatli bomba altınızda, bütçenin altında, ülkenin altında, hepimizin ekmeğinin altında. O saatli bomba üç vakte kadar patlayacak ve çocuklarımızın, geleceğimizin, alım gücümüzün en büyük tehdidi olarak duruyor Sayın Bakan.

Bakın, Kredi Yurtlar Kurumuna borçlu milyonlarca genç var değil mi? Bu milletin Meclisi vicdanlı vekillerden oluşur; faizini sildik -yıllardır mücadele ediyoruz- ya, 27 milyar liracık ana parasını sildirmediniz; 27 milyar faizi silindi, 27 milyar liracık anaparasını sildirmediniz. Bakın, yüz milyarlarca lirayı yandaşınıza aktarıyorsunuz. Niye biz bunu gençlerimizden esirgiyoruz?

Bakın, çiftçiler destek bekliyor; bütçede 54 milyar kaynak var. Bütçenin hakkı, gayrisafi hasılanın yüzde 1'i; 200 milyar TL para aktarmamız lazım. Ne diyorsunuz? "Kaynak yok." diyorsunuz. Bakın, çiftçi tarlasına gübre atamıyor Sayın Bakan.

Ya, "Faiz sebep enflasyon sonuç." dediniz, enflasyonu patlattınız Sayın Bakan ve bunun sonucunda neler uçtu size söyleyeyim, hani "Türkiye'yi uçurduk." diyorsunuz ya. Millet perişan ya; aç sefil. Neleri uçurdunuz? Borsa uçtu. Ya, Sayın Bakan, borsadaki varlıklar tabana mı yayılmış? Hayır, 50 bin-100 bin kişi arasında paylaşılan bir borsa var ve borsada servetler arttı değil mi? Başka neyi uçurdunuz? Doları uçurdunuz; dolar sahiplerinin keyfi yerinde. Başka? Gayrimenkulü uçurdunuz; evet, gayrimenkul sahiplerinin de keyfi yerinde ama Sayın Bakan, bu ülkede büyük çoğunluğun 5 kuruşluk serveti yok. Paradan para kazananların serveti uçtu, garibanların borcu büyüdü Sayın Bakan.

Bakın, size söyleyeyim: Uyguladığınız faiz politikası çerçevesinde servet transferi yapılıyor Sayın Bakan, servet transferi. Nasıl oluyor, biliyor musunuz? Bir soygun çarkı daha var. Şimdi, bankaya gidin arkadaşlar, deyin ki: "Benim kredi ihtiyacım var." Kobiler gitsin, "Ya, vallahi dükkân sizin ama mal yok." diyorlar, "Kredi yok." diyorlar. Allah Allah! Sayın Bakan "Yüzde 15'le kredi var." diyor, millet gidiyor; kredi yok, KOBİ'lere yok. Vatandaş ihtiyaç kredisi almaya gidiyor, "Kredi yok." diyorlar. Bu neye benziyor biliyor musunuz Sayın Bakanım? Hani, şeftali çarşıda 40 lira, siz diyorsunuz ki: "Şeftali 15 lira." Şimdi, şeftalileri ne yapıyor bankalar? Tezgâhın altına koyuyorlar, gelene "Yok." çekiyorlar ama arka kapıdan o şeftalileri götürenler var; sizin yandaşlarınıza o şeftaliler akıtılıyor ve tatlı tatlı yiyorlar ama ihtiyacı olanlara o şeftaliler gitmiyor Sayın Bakan ve burada bir servet transferi yapılıyor. Bakın, diyelim ki, geçen sene demiri, bakırı stoklasa bir üretici, 10 lira olan malı 30-40 liraya çıktı. Ne oldu? Trilyonlarına trilyon kattı ve ödediği faiz 3 kuruş. Yani siz, bu anlamda, zengine krediyi aktararak, yandaşınıza krediyi aktararak bir servet transferi yapıyorsunuz.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Sayın Paylan, lütfen toparlar mısınız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bu sistem, sizin dediğiniz gibi, dar gelirliler hariç patronlara yarıyor ve bu sistemi bir yıldır sürdürüyorsunuz, büyük bir vicdansızlıkla sürdürüyorsunuz. Sizi, ya bu sistemden vazgeçmeye ya da istifa etmeye çağırıyorum. Biliyorum ki Tayyip Erdoğan'ın baskısıyla bu sistemi sürdürüyorsunuz. Siz de inanmıyorsunuz bu sistemin bu şekilde yürüyeceğine çünkü aynı sınıflarda okuduk, aynı dersleri gördük, aynı iktisat derslerini gördük. "Ben doçentim." diyorsunuz, "Doktorum." diyorsunuz ama bilim literatüründe böyle bir sistem yok.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ediyorum Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu sistemin adı "vahşi kapitalizm"dir, "emek sömürüsü"dür, "doğa sömürüsü"dür, zengini zengin, yoksulu yoksul eden bir sistemdir. O açıdan, ya bu düzenden vazgeçin ya da baskı altındaysanız, istifa edin Sayın Bakanım.