KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Bakan ve ekibini selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, şu salona biri gelse, biri içeri girse "Ya, ben sizin bütün sorunlarınızı çözecek bir sihirli anahtara sahibim. Siz benim kölem olacaksınız, bir kısmınızı taş ocaklarında çalıştıracağım, bir kısmınızı latifundialarda, tarlalarda çalıştıracağım, bana biat edeceksiniz, yaşayacaksınız." dese, eğer Meclis polisi onu derdest edip götürmezse herhâlde biz deriz ki: "Ya, yürü git Allah'ını seversen, böyle bir şey olabilir mi?" Çok eminim ki bu ücretli kölelik sistemi şu anda savunusunu yaptığınız bütün sistemin tabi olduğu, ücretli emeğin sömürüsüne dayanan bu sistemin de bunun kadar arkaik sayılacağı bir dönem olacak. Bu akıl binlerce yıl dünyayı yönetti; biliyorsunuz, köleci toplum bin yıldan fazla dünyada egemenlik sürdü. O zaman kimse köleci toplumun hikmetinden sual edemezdi, öyle gelmişti, öyle gidecekti; bazı insanlar efendi, bazı insanlar olarak köle olarak yaratılırdı. Şu anda çok akıl dışı geliyor bize değil mi? İşte, bu kapitalizm de yani insanların yaşayabilmek için artı değerini sömürtmek zorunda kaldığı sistem de bir tarihsel dönemde ortadan kalkacak, sınırların ve sınıfların olmadığı, insanın kendisini özgürce gerçekleştirebileceği bir toplum mutlaka ve mutlaka olacak. Bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Sonuçlarla uğraşıyoruz. Bir sunum yaptınız, bence iyi niyetli de bir sunumdu ama bu sunumun içerisindeki her şey, aslında, bu sistemin sebep olduğu arazlar; konuştuğumuz şeyler baştan sona kadar bunlar. Bu ücretli emeğin sömürüsüne dayalı olan sistem yani kapitalizm sürdüğü sürece, yoksulların yoksulluklarına devam etmesi, işçi sınıfının sömürülmesi bedahet hâline gelecek. Siz çok iyi niyetli olabilirsiniz ama netice olarak, mekanizma böyle çalıştığından dolayı az demokratik ya da çok demokratik bütün toplumlarda sömürü ilanihaye devam edecek.

Bir not aldım, dediniz ki: "Patronların işçi düşmanlığı yapmalarına izin vermeyeceğiz." Bu sizin halisane görüşünüz, düşünceniz ama günün sonunda, bu sistem, zaten sermayenin işçi düşmanlığı yapması üzerine kurulu bir sistem. Yani Allah için biri söylesin, maden başta olmak üzere bu kadar çok iş kazasının meydana geldiği bir toplumu eğer kader, fıtrat veya başka şeylerle kodlamıyorsak, bunun işçi sınıfına karşı yapılmış olan bir düşmanlık olduğundan başka bir şey söylememiz mümkün müdür? Bu arada "işçi sınıfı" derken yalnızca madende çalışan, elinde İngiliz anahtarı olan ya da tezgâh başında mavi tulum giymiş insanları kastetmiyoruz. Marks çok açık anlatır: Artı değer üreten ya da artı değer üretimine katkıda bulunan, üretilmesine destek olan kesimler işçi sınıfıdır; öğretmenler, doktorlar, ağır sanayi işçileri, bunların hepsi işçi sınıfının içerisindedir ve aslında hepsi aynı sömürü mekanizmasına tabi olan insanlardır.

Şimdi, mekanizma öyle bir kurulmuş, öyle bir devam ediyor ki biz şöyle zannediyoruz; yani sizinle ilgili söylemiyorum ama. Bu alanda birtakım makyaj düzenlemeler yapıldığında sorun ortadan kalkacakmış gibi bakıyoruz. Mesele minimal bir mesele değil, mesele son derece sistemsel ama tabii, daha ufak çaplı şeylerle uğraşmayacağımız anlamına gelmiyor. 6331 sayılı Yasa'dan bahsettiniz, yani bir tarafta iş sağlığı ve güvenliği uzmanı maaş aldığı yeri aynı zamanda denetlemek, aynı zamanda uyarı yazmakla mükellef. Ben çok uzun süre iş güvenliği eğitmenliği yaptım, iş yeri hekimliği yaptım, bu Yasa çıkarken dedik ki: Kardeşim, iş sağlığı ve güvenliği hizmetini bir kamusal hizmet olarak değil de üzerinden para kazanılacak bir rant alanı olarak tarif ederseniz yani ortak sağlık ve güvenlik birimlerine bunu devrederseniz, günün sonunda, OSGB'ler bu ülkedeki iş sağlığı ve güvenliği açısından, bir de "iş sağlığı" yani o da bir tuhaf terminoloji ya, işçi sağlığı ve güvenliği açısından memleketi ileriye götüremez; mesleki bağımsızlığı olmayan insanlar, bu alanda değiştirici, dönüştürücü olamaz. Şimdi, diyorsunuz ki: "Ya, biz bunu değiştireceğiz." E, günaydın Sayın Bakan, yani siz değil belki ama aynı partide olduğunuz insanlar 6331 sayılı Yasa'nın ne kadar Avrupa standartlarında bir yasa olduğunu, ne kadar harika olduğunu anlattı bize. Soma'yı yapan 6331'di işte; Soma'dan sonra ben oraya gittiğimde hepsinin, bütün işçilerin işe giriş belgelerinin tam olduğunu ve eğitimlerinin tam olduğunu gördük ama işçilerle, hayatta kalmış işçilerle konuştuğumuzda hiçbirinin iş yeri eğitimi falan yoktu. Ağır ve tehlikeli işler müktesebatından hiçbirinin haberi yoktu. "Biz dün çiftçiydik, şimdi işçi olduk." dediler. On beş dakika video göstermişler çocuklara, ondan sonra "Hadi madene." demişler. Şimdi, burada bir şey var, o şey şu: İş sağlığı ve güvenliği alanı bir bütün olarak, bir rant alanı olarak tarif edilmiş. İktidara yakın olanlar daha büyük iş yerlerinin denetimini alıyorlar, İSG hizmetlerini yükleniyorlar ve buradan para kazanıyorlar; böyle olmaz Sayın Bakan. Bu iş yani işçi sağlığı ve güvenliği meselesi kamusal nitelikli bir hizmet olmak zorundadır. Bunun böyle olmadığı koşullarda, para kazanmanın bir vasıtası olduğu koşullarda işte, Soma da olur; Soma'dan bu zamana bir sürü şey oldu, Ermenek oldu Şırnak oldu, Amasra oldu, olmaya devam eder. Bunlar arızi meseleler değil arkadaşlar, kapitalizmin planlı, programlı, taammüden gerçekleştirdiği cinayetlerdir; bu işçiler böyle ölüyor, böyle ölüyor. Birtakım kesimlere de "Ya, bu iş bizim inancımızda vardır yani ne yapalım?" demek düşüyor. Bundan daha büyük bir sömürü, bundan daha gayriahlaki bir yaklaşım olamaz. Bir kesimin daha fazla kâr elde edebilmesi için bu ülkede ne yazık ki işçiler planlı, programlı öldürülüyor.

Şimdi, Amasra'da bu kaza meydana geldi, o kadar insan hayatını kaybetti. Ya, bir şey vardır ya hani, bir ciddi kaza, söz konusuysa... 29 minör, can kaybı ve ciddi yaralanma olmayan kaza öncesinde olmuştur ve 300 zararsız kaza meydana gelmiştir yani o ocakta adım kadar eminim ki -bu işin uzmanı olarak söylüyorum- ramak kala defalarca kaza yaşanmıştır. Şimdi, biz diyoruz ki: Gaz dedektöründe mi sorun vardı, havalandırmada mı sorun vardı? Ya, sorun sistemin ta kendisi, sorun sistemin ta kendisi; insanın insanca yaşaması için 400 metre yerin dibine sokup çoluğundan çocuğundan uzak onu orada yaşatmaya mecbur kılan sistemin ta kendisi. Orada o kadar ramak kala kaza olduğu hâlde -bilimsel olarak bunu söylüyoruz- ve iş kazaları yüzde 100 engellenebilir olduğu hâlde, memlekette fabrikalar, maden ocakları işçi yiyor, işçinin kanını emip para kusuyor geriye.

Bu kazaların geri planında, acaba, hiç, oradaki ruhsatsız ocakların denetlenmesi düşünülüyor mu? Ruhsatsız ocakta geçen hafta yine kaza oldu, 4 işçi yaralandı, 2'si ağırdı. Bilmiyorum ne oldu? Peki, niye ruhsatsız ocaklar açılıyor ve buna niye göz yumuluyor? Çünkü Türkiye'nin cari açığının önemlice bir kalemi enerjidir, enerji faturasını azaltabilmek için fosil yakıtlara yüklenmek lazım yani zaman baskısı altında işçilerin daha fazla çalıştırılması, daha fazla sömürülmesi lazım. Şimdi, solun bir kısmı bile diyor ki: "Ya, tamam böyle de en azından ücretleri yüksek olsun." Hayır, ücretleri yüksek falan olmasın. Bu çalışma insani değildir, bu ocakların alayının kapatılması lazım; oradan cari açığa gelecek katkıya lanet olsun, gelmesin.

O kadar çok mesele var ki... Dediniz ki: "Beyaz Bayrak uygulaması" Ya, bu Beyaz Bayrak uygulaması böyle, beyaz beyaz, güzel bir şeyi çağrıştırıyor ama Sayın Bakanım, bizim temel meselemiz sendika meselesi. 12 Eylülden bu zamana kadar -iktidarınız döneminde de- işçi sınıfının sendikalaşmasının, örgütlenmesinin önündeki tonla engel hâlâ duruyor. Gençliğimde sendikacılık yaptığım için de biliyorum, ne kadar zor olduğunu biliyorum; polis baskısının ne kadar olduğunu, mevzuat baskısının ne kadar olduğunu biliyorum. Sendikalar üzerindeki bu baskıyı, tahakkümü ortadan kaldırmadan siz her firmaya beyaz bayrak dağıtın, her firmaya dağıtın.

Şu anda pek çok sektörde işçiler fabrikanın önünde direniyorlar, grevler var, direnişler var yani sizin özendirici olarak oralara beyaz bayrak dağıtıyor olmanızın, sendikal hakları tanıyan -tırnak içinde- birtakım kesimlere beyaz bayrak dağıtıyor olmanızın bir karşılığı yok. Karşılığı olan şey: İşçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki tüm fiilî ve yasal engellerin ortadan kaldırılmasıdır. Bakın, iş güvenliğinin temeli de budur değerli arkadaşlar; kıymetli bürokratlar sizin için de söylüyorum. Şöyle zannediliyorsa: "İş güvenliği, böyle, yukarıdan verilecek bir şeydir, iyi iş güvenliği..."

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ben dalmışım, yarım dakika aşmışsınız, son cümlenizi alalım.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Son cümlemi söyleyeyim. İyi iş güvenliği uzmanı olursa bu iş olur değil; işçi sınıfı kendi güvenliği için denetimci bir faktör olursa bu iş olur.

Bununla birlikte bakın, mevsimlik tarım işçileri sorunu var, söyleyemedim; motokurye meselesi var, sokak satıcıları meselesi var, informel söktörde olağanüstü bir sömürü söz konusu ve bunları ortadan kaldırmak sizin vazifeniz Sayın Bakan.