KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bazen Allah bizi neyle sınıyor diye merak ediyorum doğrusunu isterseniz. Yani bütün Bakanlıkların bütçesinde bir tür eski Türkiye ile yeni Türkiye tartışmasının içine düşüyoruz. İktidar bloğu diyor ki: "Yahu, geçmişte böyle miydi bu işler? Şimdi ne kadar iyi oldu." Dün devlet güvenlik mahkemeleri ile Üç Aliler Divanını birbiriyle tokuşturduk hangisi daha demokratik diye, oysaki ikisi de demokratik değildi. Bugün de bugünkü enerji politikası ile ahir zamandaki, bundan önceki enerji politikalarını tartışıyoruz. Aslında bakıldığında, Türkiye'nin şu anda sahip olduğu enerji altyapısı, doğal gaz potansiyeli ve benzeri şeyler böyle hayal olup da bir anda sihirli bir değnekle güncelleşmiş şeyler değil. 1800'lerin başından itibaren hava gazı -o zaman hava gazı- kömürün ısıtılmasıyla elde edilen bir teknoloji kullanılmaya başlandı. Yani bu zaman dilimi içerisinde, bu kadar zaman geçtikten sonra bu teknolojiye ulaşmış olmak, böyle bir altyapıya ulaşmış olmak iktidarın çok sevineceği yani bunun olağanüstü bir teknolojik başarıymış gibi pazarlanması doğru değil arkadaşlar, bu iyi bir şey de değil.

Postendüstriyel toplumların temel özellikleri, iletişim, haberleşme, bilgi teknolojisi ağırlıklı bir gelişmedir. Yani endüstriyel gelişmeler bir toplumun gelişmekte olduğunu gösterebilir ama gelişmişliğine delalet değildir. Biz bu tartışmaları ne yazık ki çok geride bir yerden hâlâ sürdürüyoruz. Yani hani kamuoyunda birtakım kesimlerde şu "Lozan'ın 100'üncü yılı bitsin, emperyalizmin izin vermediği madenlerimizi bir çıkartacağız, ondan sonra Türkiye'yi tutabilen aşk olsun." düşüncesi var ya, yer yer neredeyse böylesine bir şeyle konuşmalarda karşı karşıya kalıyoruz.

Türkiye'nin ciddi bir enerji açığı var, evet, yani cari açık enerji sebebiyle yüksek, bu sebeple de cari açığı düşürmek için bir şekilde fosil yakıtlara yüklenmiş durumda memleket fakat burada sabahtan beri yapılan konuşmalarda özellikle "Gıda arzında bir sorun yok. Bak, Avrupa kışın ne olacak? Perişan vaziyetteler." düşüncesi aslında pek çok açıdan değerlendirilmeyi ve tartışmayı gerektiren bir düşüncedir.

Kıymetli arkadaşlar, bir şeyin ulaşılmaz olması kıtlıktır; bir şey ya yoktur ondan ulaşılmaz olur ya da fiyatı çok yüksektir yine ulaşılmaz olur. Yani saç kurutma makinesiyle çocuklarını ısıtan anne örneği hatırlandığında ve bunun münferit bir hadise olmadığı düşünüldüğünde Türkiye'de herkesin kullanabileceği düzeyde doğal gazın olması bir şeydir ama bunun ulaşılabilir olmasıdır esas önemli olan şey. Ben kendi oturduğum mahalleden biliyorum, mahallenin normal koşullarda havası bu dönemlerde temizdi, şimdi artık yani katı yakıt kullanımına bağlı olarak hava kirlenmeye başladı. Fosil yakıt konusunda dünyada genel olarak bir uzaklaşma var ama biz çok vahşice fosil yakıt kaynaklarına yüklenmiş durumdayız ve her ne kadar güneş enerjisi ve benzeri yenilenebilir enerji kaynakları gösteriliyor olsa da bu konuda oldukça hem dünya geri hem Türkiye'ye geri.

Şimdi, düşünün, stratosferde ısı eksi 60 derece, Dünya'da ise -Dünya'nın kütlesini düşünün- ortalama 20 derece yani Dünya kütlesinde bir cismi sıfırdan 80 dereceye kadar ısıtabilecek bir potansiyel güneş enerjisi; aslında bütün teknolojik yatırımın yapılması gereken şey bu. Yani biz Halkların Demokratik Partisi olarak Türkiye'nin nükleer enerjiye, nükleer heveslere ihtiyacının olmadığını düşünüyoruz; hele ki seçim bölgem Mersin'deki insanlar bu konuda son derece tedirginler. Bir defa, bir fay hattına çok yakın olması... Hani bu çok dinleniliyor, böyle klişe hâline gelmiş falan diye düşünülmesin, Ecemiş Fay Hattı'nı kastetmiyorum; Anadolu kalkanının oluşmasını sağlayan dalma-batma fay zonu -biliyorsunuz- çok ciddi deprem üretme potansiyeline sahip. Anadolu plakasının oluşmasının sebebi de bu, Afrika'nın Asya'nın altına doğru giriyor olması. Bu bölgedeki antik uygarlıkların çok büyük bir kısmı bu deprem sebebiyle yok oldu. Fukuşima'daki de dalma-batma zonuydu, o nedenle, bu kadar teknolojik olarak gelişmiş olan bir nükleer santral yerle yeksan oldu ve hâlâ bunun problemlerini bir biçimiyle dünya yaşıyor. Şimdi, böylesine ciddi bir risk ortadayken hangi akla hizmeten gerçekten bu risk alınabiliyor bu anlaşılabilir değil yani ürettiği enerji ucuz olsa anlaşılabilir bir şey, temiz olsa hadi anlaşılabilir bir şey, atıkları mesele olmasa anlaşılabilir bir şey, kamu açısından daha faydalı olsa anlaşılabilir bir şey.

Evet, şu anda Avrupa karşı karşıya kaldığı enerji problemi sebebiyle fosil yakıt da dâhil olmak üzere pek çok şeyi yeniden değerlendirmeye ve tartışmaya başladı. Ama arkadaşlar, sizin yaptığınız şöyle bir yanlış var: Bir şeyi deniyorsunuz, dünya bir süre sonra ondan uzaklaşmaya başlıyor ve onun ağrazları görülmeye başladığında, bizim gibi birtakım insanların söylediği şeyleri zaten kayda almadığınız için onların arkasından devam ediyorsunuz.

Bakın, yıllardır bu Parlamentoda, bu neoliberalizm denen şeyin, enerji üretimi söz konusu olduğunda da işçilerin hayatını riske eden ve dünyanın giderek uzaklaşacağı bir şey olduğunu, çok kötü bir sermaye birikim rejimi olduğunu anlatageldik. Şimdi, neoliberalizmi tartışmayan, eleştirmeyen kimse kalmadı ama o gün yerelci ve kamucu bir zihniyetle bir şeyler yapılmış olsaydı şu anda dünyadan gerçekten pozitif ayrışmış bir ekonomi ve toplumsal hayat söz konusu olacaktı. Bu, dünyada yapılan genelgeçer şeylerin basit bir tekrarcısı olma durumundan ve bunu da politika olarak icra ediyor olmaktan, bunu politika zannediyor olmaktan uzaklaşmak gerekir; bu mesele aynen fosil yakıtlar için de geçerlidir, aynen nükleer için de geçerlidir. Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı falan filan yok, bu kadar yoğun bir riski üzerimize almaya ihtiyaç yok; o nedenle, başka teknolojik alanlara yönelmekte son derece fayda var diye düşünüyorum.

Bir başka mesele, bu kömür ocakları meselesi. Yani çok tehlikeli iş alanında uzun süre iş yeri hekimliği ve eğitmenlik yaptım, durumun ne olduğunun çok farkındayım. Yani Bakanlığın sorumluluğu altında bir durumla karşı karşıya kaldık, ondan öncesinde de kaldık fakat bizde istifa gibi bir onurlu müessese ne yazık ki yok. Osmangazi Köprüsü yapılırken -hatırlayın- bir tane Japon mühendis bir hesap hatasından bir halatın kırılmasından dolayı intihar etmişti. Kimseye intihar etsin falan filan demiyoruz ama bu işler bu kadar ucuz olmamalı değerli vekiller. Yani bir insan bir makamda, bir mertebedeyse ve kendi hatalarından dolayı bu kadar can kaybı oluyorsa bunun bir karşılığının, bir bedelinin olması gerekir. Bedeli, ta müteselsilen konuşabiliriz. "Cari açık." "Neye ihtiyaç var?" "Çok kömür çıkartmaya ihtiyaç var." "Bunun için ne yapmak lazım?" "Güvenlik tedbirlerini azaltmak lazım; kaçak kömür ocakları var, bunlara çok fazla ses çıkartmamak lazım." Bunun sonucunda da günün sonunda kamunun işletmekte olduğu ve temel iş sağlığı güvenliği tedbirlerinin alınması gereken bir ocakta böyle bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

Ben sizi uyandırayım Sayın Bakan, Kozlu patlamak üzere. Buradan söylüyorum: Kozlu'ya dikkat edin, Kozlu patlamak üzere. İnşallah, ben demiştim demem ama bu yaklaşım Soma'dan bu tarafa kadar sürekli devam ediyor.

Soma'dan bu tarafa kaç tane Soma yaşadık değerli arkadaşlar? Bunun bir izahı var mı gerçekten? Bunun izahı şu: Daha fazla üretmek, daha fazla kazanmak, daha fazla kâr elde etmek temeline dayalı bir enerji politikasının ve özelleştirme kafasıyla giden bir özelleştirme politikasının günün sonunda insanları taşıyıp getireceği şey, canların yanmasıdır.

Bakın, 80'lerden beri "özelleştirme" "özelleştirme" diye anlatılageliyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Özal bu işin 24 Ocak Kararları, ardından Özalizmin, ardından 5 Nisanla birlikte şahikasına çıktı. Ya, Allah rızası için biri çıksın da desin ki: "Biz bu özelleştirmeyi yaptık kardeşim; bu konuda üretkenlik arttı, kalite arttı, şu arttı, bu arttı." Ürettiğin enerjiyi kullanıcıya götürmek için araya bir şirketin girmesine ne gerek var? Bunu kamu üretiyorsa kamu neden bu dağıtım yapamasın? Çok daha nitelikli, çok daha insan sağlığına, temel iş sağlığı güvenliği kurallarına riayet ederek bunları yapamaz mı?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir iki cümle alalım lütfen.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Yapar tabii ki, yapar ama bu bir siyasi tercihtir ve bu siyasi tercihten artık kamusal politikalarla dünyada uzaklaşılıyor. Lütfen uzaklaşılan yere tekrar yönelip de daha fazla can yakılmasına sebep olmayın.

Teşekkürler.