| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Kültür ve Turizm Bakanlığı b)Radyo ve Televizyon Üst Kurulu c)Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç)Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d)Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı e)Vakıflar Genel Müdürlüğü f)Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı g)Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ğ)Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu h)Atatürk Araştırma Merkezi ı)Atatürk Kültür Merkezi i)Türk Dil Kurumu j)Türk Tarih Kurumu k)Kapadokya Alan Başkanlığı l)Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 17 .11.2022 |
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, Kültür Bakanlığının kıymetli bürokratları, kıymetli milletvekili arkadaşlarım... Sıralarını bana veren arkadaşlarıma da nezaketleri için teşekkür ediyorum. Bir cenazemiz var, ayrılacağım.
Zihnim biraz dağınık, beni bağışlayın. Sayın Bakanımızı dinledim. Ölümün bana tedai ettirdikleri üzerinden ben bu kültür davamıza bir perspektif de sunayım, zihnimi böyle toparlayayım, hem de mevzuya bir katkı sağlamış olayım. Kültür davamız adına Kültür Bakanlığımızın "Kültür ve Turizm Bakanlığı" adı altında görev ve hizmet alanı içerisinde yapabildiklerini bize sunduğu, bu mufassal hâle gelmiş otuz dakikalık raporun kırk beş dakikaya çıkarılmış detaylarını da dinledim sizler gibi. Bu, bizim vazife alanlarımızın, sonuç itibarıyla yapmak zorunda olduğumuz kültürel varlığımızın tarihî serencamı içerisinde biriktirdiklerimizin daha çok fizikî altyapısı adına yapabildiklerimiz. Kültür davamızın belki en kestirme ifade edilmesi gereken tarafı ve mutlaka göz önünde bulundurulması gereken tarafı şudur: Ben Bakanımızı dinlerken haklı bir endişeyle böyle bir teklifi dile getirdiğimizi bir kere daha kanaatle teyit ettim kendi içimde, size de arz ediyorum. Kültür Bakanlığımız Turizm Bakanlığından ayrı olabilmelidir çünkü Kültür Bakanlığı sadece kültürel varlığımızın sayılar ve istatistikler, yatak kapasiteleri ve hizmetler, bize kalmış eserlerin muhafazası üzerinden geliştirilen perspektiflerden daha mühimce, bizim insan varlığımızın, tarihî varlığımızın, fikrî varlığımızın, akademik varlığımızın, bürokratik varlığımızın, aslında devlet, millet varlığımızın mücessem hâlidir. Dolayısıyla, Sayın Bakanım da çok iyi bilir; kültürel varlığımız bizim aslında irademizin inanç, fikir, tarih, tarihî etkileşim alanında bizde makes bulduğu şekliyle ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Dolayısıyla, aslında korumak zorunda olduğumuz şey; muhtevasıyla, aslıyla, kastıyla bize kalmış eserlerden çok, bize bu ziyaret edilen eserleri, bu hikmetleri bırakabilen insan varlığını korumaktır.
Kültür insan gibidir aslında, insanlar gibidir, âdeta yaşar, büyür, gelişir, güçlenir, etkilenir, zenginleşir; sonra vecdini, coşkusunu kaybeder, insan gibi yaşlanır, donuklaşır; sonra muhtevasını kaybeder, yozlaşır, sonra ölebilir. Dolayısıyla, aslında kültürün, Kültür Bakanlığının gözü, kültürel varlığımızın yani yaşam alanımızın, yani varlık iddiamızın, yani insani kalitemizin, yani insani derinliğimizin ete kemiğe büründüğü bütün bu işleri muhafaza edebilmesi için insanı korumak üzerinedir.
Efendim, Mevlâna'yı bize kaldığı yerlerde korumak kıymetlidir ama ziyaret edilecek bir Mevlâna alanını bütün varlığıyla göstermeye gayret etmek ve ona bütçe tahsis etmek çok kıymetlidir ama ziyaret edilecek bir Mevlâna çıkarmak lazımdır.
Efendim, Yunus Yılı ilan etmek çok kıymetlidir, Yunus Emre Yılı çok kıymetlidir ama "Yunus Emreleri niye çıkaramıyoruz?" diye bir derdin, bir perspektifin Kültür Bakanlığının birinci mesuliyeti olduğunu unutmamak gerekir.
Efendim, Ahi Evran'ı hatırlamak iyidir ama böyle ham hamasete kurban gitmemesi gereken bir kültürel varlığımızın muhasebe alanı var, perspektif arz ediyorum. İcrada, iflasta bu kadar dosyası olan, ticareti bu kadar bozulduğu için temerrütte olan, bankalara malını mülkünü kaptıran bir varlığın... Kültür Bakanlığı bütçesine baktım şimdi, 16 milyar. 16 milyarın 5-10 katını faize verdiğimiz bir alanda, faizin Türk toplumunda sebep olduğu tahribatı bildiğimiz hâlde, buraları yönetemiyor olmayı, efendim, birtakım hikmetli sözlerle kapatamayacağımızı da bilmesi gerekir Kültür Bakanlığının.
Efendim, Hacı Bektaş'ın varlığını anmak iyidir, hikmetlerini zikretmek çok kıymetlidir ama devlet, millet varlığımıza nezaret eden bir Hacı Bektaş disiplini lazımdır. Yokluğuna Kültür Bakanlığının yetişmesi gerekir.
Efendim, Çanakkale'yi ziyaret eden gençlerimize bütçe tahsis etmek, Çanakkale'de ziyaret edilen ören yerlerini, çocuklarımızın millî şuuru gelişsin diye muhasebe alanında tutup devamlı imkânla buluşturmak iyidir ama en son millî varlığımıza, beraberliğimize, efendim, "Çanakkale'de ne öldük ki?" demekten daha anlamlı şeyler yapmak mecburiyeti de Kültür Bakanlığının uhdesindedir. "Biz, yüz yıl önce bir ölmüştük ki..." demekten daha anlamlı bir millî beraberliği inşa etmek de kültürel varlığımızın mesuliyet alanındadır. "Efendim, biz bir öldük ki yüz yıl önce, koyun koyuna, biz öyle öldük ki birbirimize sarılarak, o kadar güzel öldük ki..." falan demekten daha anlamlı bir şeyler yapamıyor olmamızın muhasebesi de kültür davamızın mesuliyet alanındadır.
Demek istiyorum ki bize, varlığımıza nezaret eden, Türk varlığının, Türk milletinin, adına "kültür davamız" derseniz, "medeniyet" derseniz, "kültür varlığımıza nezaret edecek maya" derseniz, andığınız her eserin arkasındaki derinliği görmek zorundayız. Efendim İbni Arabi'yle iftihar ederiz. İbni Arabi'nin kürsülerde okutulduğu üniversitelerde bizim adımız, esamemiz okunmuyor. İbni Sina anarız, İbni Sina bizim kürsülerimizle yeni buluştu. İki yüz, iki yüz elli, üç yüz yıldır Avrupa'da üniversitelerde okutuluyor. İbni Sina'lar çıkaramıyor olmamızın, bu fakirliğin sebebini görmek zorundayız.
Efendim, kültür davamız, Kültür Bakanlığımız, bir cihetten bizim varlığımızı turistlerin ziyaretine açıp bizim zenginliğimizi, varlığımızı göstermekten ibaret bir ameliye değildir Kültür Bakanlığının varlığı. Bizim varlığımız, kültürel varlığımız, kültür davamız, aslında, bir doktorun hastalanmaya yüz tuttuğu emarelerini gördüğü toplumun tedavisini de yapabilme kapasitesi demektir.
Şimdi, Kültür Bakanlığının bize sunmuş olduğu rapor alanı içerisinde bakıyorum, neleri gözden kaçırıyoruz? Bir perspektif arz etmek için söylüyorum bunu. Biz muhalefet partileriyiz, aslında, varlığımızın, siyasi irademizin, millete hizmet iddiamızın da koordinatlarını bize kültür mesuliyetimiz veriyor. Yani kültürümüz bize memleket için diğerkâmlık yapmak, memleket için fedakârlık yapmak, yanlış olan şeyleri düzeltmek hassasiyetiyle gecelerimizi gündüzlerimize katmak mecburiyeti oluşturuyor. Kültürel mesuliyetimiz bu bizim. Peki, biz ne diyoruz iktidara? İktidar neyi temsil ediyor bu memlekette? Kültürel varlığımızın mücessem hâli yani devlet-millet varlığımıza nezaret eden ne? Ahi Evran. Devlet Ahi Evran olmak zorundadır, devlet Ahi Evran gibi davranmak zorundadır. Devlet Ahi Evran gibi davranmayınca, bu bozulan ticarete ayet okuyarak düzeltemezsiniz bu toplumu. "Allah faizi haram kılmıştır." diyerek düzelmez bir toplum, faizin olmadığı, faizin düşebildiği bir alan oluşturmanız lazım. Faizi düşürmek için rasyonaliteyi çiğnemenize gerek yoktur, faizi ortadan kaldırmanıza sebep olacak, sıfıra indirmenize sebep olacak mali disiplini yönetmeniz lazım.
Yönetimde keyfîliği engelleyen şey nedir? Kültür. Devlette adaleti sağlayan şey nedir? Kültür. Siyasi rekabette size ya da bize yakışan ya da yakışmayanın alanını belirleyen şey nedir? Kültür. Kavgalarımızdaki asalet, kültür; yardımlaşmalarımızdaki merhamet, kültür; komşumuzu kendimize tercih ederken bizi mecbur eden şey, kültür; siyasi rekabette değil sadece, toplum hayatımızda iyi diye andığımız her şeyin mihmandarı kültür. Kabahati yüze vurmamak, kültür. Kültürümüzden disiplin alıyoruz. Kabahatleri yüze vurmak, bizim kültürümüzde yok böyle şeyler. İnsanları utandırmamak, insanların hatalarını faş etmemek, zafiyetler üzerinden kötü örnekleri insanların kaygı duyacağı alanlara taşımamak, kalp kırmamak; hepsi kültür davamızın, kalp kırmamak. Niçin peki bunları söylüyorum? Biz, şimdi, siyasi mesuliyet alanımızı kültürümüzün bize yüklemiş olduğu mesuliyetle heceliyoruz. Ne diyoruz biz iktidarımıza mesela? Ne vadediyoruz? Biz siyasi irademizi, Türk milletinin, Türk kültürünün bize yüklemiş olduğu mesuliyetle heceliyoruz. Ben kürsüye çıkıyorum, arkadaşlarımız kürsüye çıkıyor; muhalefet partileri şimdi kıymetli bir sürü eleştiride bulunacaklar size, biz ne vadediyoruz, biz Türk milletine ne vadediyoruz? Efendim, adalet vadediyoruz. Adaletiyle tecessüm etmiş, tecelli etmiş bir millete, bin yıldır varlığı adaletle birleşmiş bir millete biz utanmadan adalet vadediyoruz; tasarruf vadediyoruz mesela, "devlette tasarruf" lafa bakın ya. Efendim "Abdest alacağınız zaman bir dereden abdest alıyorsanız bile israf etmeyin." emrinin vücut bulduğu bir milletiz biz aslında "İsraf etmemek lazım dereden bile abdest alıyorsanız." filan. Aslında böyle, nasihat bu. Peki, biz ne vadediyoruz? Tasarrufun olduğu bir ülke vadediyoruz. Nezaket vadediyoruz, merhamet vadediyoruz, kurumsal hüviyetimize ciddiyet vadediyoruz, devlet varlığına nezaheten ciddiyet vadediyoruz. Bunların hepsi aslında bizim kültür davamızın mesuliyet alanları değil mi? Bu vadettiğimiz şeyler aslında bir cihetten bizde olmayanların ihbarı değil mi? Bunlar bizde yok. Biz Türk milleti adına aslında kültürel mesuliyet alanımızın bize mecbur ettiği ne kadar iş varsa, sorumluluk varsa bunları ifade ederken resmettiklerimize bakar mısınız lütfen. Faize teslim olmamış bir üretimden bahsediyoruz. Kaç yüzyıl oldu, kaç yüzyıldır bunlardan bahsediyoruz? Yardımlaşma vadediyoruz, siyasi kavgalarımızda asalet vadediyoruz yani şahsiyet, aslında kültür insanın şahsiyeti gibidir, nasıl ki insan inandıklarıyla, sadece inandıklarını ifade ederek değil, şahsiyetiyle görünüyor; bir millet ancak şahsiyet olarak ifade ettiği kültürüyle görünebilir.
Peki, bizim bu bariyerlerde yapmamız ya da yapmamamız gereken şeyleri, kendimizin bozulduğunu, yozlaştığımızı, kültürümüzün donuklaştığını nereden kontrol ederek muhasebe edeceğiz? Şuradan muhasebe edeceğiz: Hepimiz görüyoruz, hepimiz seviyoruz, bizi etkileyen bir şey olduğu zaman hepimiz milletimizle iftihar ediyoruz. Ne oluyor mesela? Maden kazalarında kendisini kurtarmak için canhıraş uğraştığımız... Maden kazalarında maden ocaklarında kalmış ve kendisine 3'üncü gün kavuşmuş olan yardım eline şöyle haysiyetli bir ses duyunca bütün millet irkiliyor -bakın, kültürümüz nerelerden besleniyor, hepimizde aynı şey oldu- kendilerine 3'üncü gün bir kurtarılma eli kavuştuğunda -iki kişiydiler- birisi diğeri için diyebildi ki: "Benim bekleyenim yok, onun bir eşi var ve hamile; bir anası var ve garip. Beni bırakın ve onu kurtarın." Bu, maden ocaklarının 150-200 metre altından Türk milletinin hâlâ yaşam emaresi taşıdığının en haysiyetli sesidir. Kendini başkasına tercih etmemek, başkasını kendine tercih etmek yani bu aradaki diğerkâmlık. Şimdi, bu, bizim kültürel varlığımızın asaletli örneklerinden biri değil mi? Mevlâna için dediğiniz kalp kırmamak, Şebiarus merasimlerinde konuştuğunuz hikmetler, Mevlâna'yı anarken andıklarımız; yeni şeyler söylemek, kalp kırmamak, insanı kırmamak, insanın kalbini kırdığın zaman dünyada varlığına imkân bulmamak falan. Nasihatlerin içerisinde ne gördük mesela, müşahhas hâle getiriyorum.
Cenazelerimize gidiyorlar, mesela Kemal Kılıçdaroğlu Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olarak bir cenazeye gitti biliyorsunuz, elim bir hadise yaşandı. Yaşanan hadiseden daha elimi nedir biliyor musunuz? Bir cenazede Türk'ün töresi vardır, Türk'ün cenaze adabı vardır, ne olursa olsun; Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanına saldırı oluyor mesela, ona cenazede saldıracak kadar gözü dönmüş kabalığa normalde nezaret etmesi gereken kimdir? Devlet ricali. Devlet ricali diyebilmelidir ki: "Siz Türk'ün töresini nasıl böyle bozabildiniz?" "Siz kültürümüze nasıl böyle bir leke sürebildiniz?" demesi gerekenler şöyle deyiverdiler, kültür böyle bozuluyor işte, güç kültürü böyle bozuyor işte; deyiverdiler ki: "Ne yaptığını da bir düşün bakalım sana böyle saldırdıklarına göre." Cenazeye leke düştü, cenaze adabına leke düştü. Kültür nasıl bozuluyormuş? Vaaz ettiklerinizi ahlaken taşımadığınız zaman, inandığınız değerlere uygun davranmadığınız zaman aslında kültürel varlığımıza suikast etmeye başlıyormuşuz.
Gücün Türk toplumuna tesirlerini görme imkânı verdiğiniz bir yirmi yıl görüyorsunuz bu arada, evveli de var, evvelden de başımıza geldi. Sadece yirmi yılı konuşmuyorum bakın, bir şey söyleyeceğim: Bizim cumhuriyet varlığımızın, Osmanlı Devleti'yle devam eden varlığımızın içerisinde görmenizi dikkatinizi arz ederek istediğim şey şudur: Uzunca zamandır milletimiz adına eskiden ölenlerimizin şöhreti üzerinden kendimizi takdim etmeye düşüyoruz uzunca zamandır. Türkler ölenler kadar büyük adamlar çıkarmak zorundadırlar; büyük mütefekkirler, büyük münevverler, büyük kültür adamları, büyük mimarlar, planlanabilmiş şehirler. Yani Türk milletinin bugün iftihar ettiğiniz, Sayın Bakanımızın "Buraları, buraları milletin, insanlığın hizmetine sunduk." diye iftihar ettiği eserleri vücuda getirdiğimiz zaman aslında bunları vücuda getiren şey Türk milletinin planlayabilme kabiliyetidir, plan yapabilme kabiliyeti; hazineyi planlayabilme kabiliyeti, maliyeyi planlayabilme kabiliyeti, üretimi planlayabilme kabiliyeti, tasarrufu planlayabilme kabiliyeti, öğrenmeyi planlayabilme kabiliyeti, medreseyi planlayabilme kabiliyeti, üniversiteyi planlayabilme kabiliyeti. Bunları peş peşe planlayabildiğimiz zaman bulduğumuz eserlerin tamamını...
Bakanım şimdi diyor ki: "İnsanlar onları hissetmeye geliyor, görmeye geliyorlar." Şimdi, bize insanların ziyaret etmeye geleceği büyük eserler vücuda getirme mecburiyetimiz sorumluluk olarak düşüyor. Şimdi, biz ne yapıyoruz? Eskiden büyük eserler vücuda getirdiğimiz zamanları göstermeye çalışıyoruz insanlara. İstiyorum ki Türk tefekkür ufkunda şöyle bir şey belirsin artık: Bizim Bakanlığımıza nezaret edecek bir vicdana, Bakanlığa nezaret edecek bir akla, Bakanlığa nezaret edecek bir tefekküre ihtiyacımız var. Bakanımız bizim Turizm Bakanı olabilir, Bakanımız bizim kültürel varlığımızın fiziki altyapısını millete, dünyaya sunabilme imkânını yöneten orkestra şefi de olabilir ama bize hastalandığımızı görebilen, hastasına hangi tedaviyi uygulaması gerektiğini fark edebilen bir mütehassıs, bir mütefekkir, bir münevver, bir ızdıraplı göz lazım. Misalen söylüyorum, ismini anayım ki iftihar edilsin, Türk milletinin evladıdır, hikmet heceleyebilen bir evladıdır, mesela İhsan Fazlıoğlu gibi birisi lazımdır bize. Türk milletinin mayasının, Türk milletinin hassasiyet koordinatlarının, Türk milletinin kültürel varlığının nerelerde aşındığını fark edebilen, oralara doğru müdahaleler yapabilen bir şey, böyle bir şeye ihtiyacımız var. İnşa eden siyaset, inşa eden cemiyet, inşa eden din, inşa eden müessese, inşa eden üniversite, inşa eden bürokrasi istisna olmaya heves etmez. İstisna olmaya heves etmiş memleketlerde hikmet sadece kürsülerde benim konuştuğum gibi konuşmaktan ibaret kalır.
Bize ne lazımdır? Bize lazım olan şey şu: Kültür davamızın bugün geldiğimiz yerde sonuçlarını kültürel bozulmada gördüğümüz bu tablodan okumak lazım. Hazinesi boş bir ülke, böyle okuyacağız, hazinesi boşalmış bir ülke, faizi ana parasını geçmiş bir ülke, liyakat dengesi bozulmuş bir ülke, hak edenin hak ettiğini alamadığı, hakkı yenenlerin bağırdığı bir ülke, herkesin feryat figan "Benim durumum ne olacak?" diye adalet beklediği bir ülke, her dokunduğunuzdan ah işittiğiniz bir ülke; aile adına feveran, üniversite adına feveran, üretim adına feveran, çiftçi adına feveran, köy adına feveran, şehir adına feveran, şehirleşme adına feveran, mimari adına feveran, binalaşma adına feveran, mümbit topraklarımızı azgınca, planlayamadan -bir toprağı üç yüz-dört yüz yılda oluşturuyorsun; 1 metre toprak, bir karış toprak dört yüz yılda oluşuyor- bu toprakların kıymetini bilemiyor olmamıza feveran, sularımızın israf edilmesine feveran -bakın, dikkat edin- gençliğimizin enerjisini yönetemiyor olmamıza feveran, çocuklarımızı kaybediyor olmamıza feveran. Bütün bunları yönetecek olan şey... Türk milletine hizmet eden aklın bugün gördüğüm koordinatlarını beğeniyorum, koordinatlarını beğendiğim şeyin ahlakını, muhtevasını görmüyorum. Problem şu: Bakanımızın dediği çerçeve güzel, efendim, Dışişleri Bakanımızın konuştuğu çerçeve güzel, İçişleri Bakanının dediği terörle mücadele ve güvenlik çerçevesi güzel, Tayyip Bey'in sunduğu, Türk Devletleri Teşkilatındaki geçenki konuşması güzel. Konuşmalar güzel, sonuç? İlhan Kesici Bey Genel Kurulda arz etmişti, güzel bir hikâyedir o: "Yahu, deftere bakıyorum, hac farz oldu; cebe bakıyorum, zekât şart oldu." Yani konuşmalara bakarsak Türkiye büyüyen, gelişen, ihtişamlı büyük bir medeniyet hamlesi gösteriyor ama tablolara bakınca, tablolarda gördüğümüz şey, işlerimizi düzgün yapamadığımızın alametidir.
Efendim, bunu şunun için söylüyorum, bir siyasi münakaşa için söylemiyorum, siyasi bir tenkit de değil. Bu Kültür Bakanlığı en azından siyasi tenkit alanının dışında değerlendirme yapabilme imkânı veriyor bana. Yani Kültür Bakanlığına dair kurduğunuz her cümle Türk milletinin tomografisini çekmek adına söylediğiniz cümlelerdir, hastayı izlemektir. Biz hastayız, bize sadra şifa olacak bir reçete lazımdır. Dolayısıyla, buraları yönetebilme imkânımız için bugün yaptığımız şey, efendim, 16 milyar bütçesi olan ve tarihî varlığımızı, kültürel varlığımızı, fikrî varlığımızı, görünmeyen, tozlanan, küllenen, henüz görülmesi imkân dâhilinde olmayan yerleri göstermekten ibaret ve bunu yatak kapasitesiyle birleştiren, turlarla birleştiren, seyahat sayısıyla birleştiren iradeden daha mühimce Türk milletini coşkun bir ırmak gibi istikbale taşıyacak olan bir fikrî derinliği yönetebilme ihtiyacı vardır Kültür Bakanlığımızın.
Dolayısıyla, şunu arz etmeye çalışıyorum: Bu gördüğümüz, bu yaşadığımız süreç, dindarlığın, milliyetçiliğin, mukaddesatçılığın, değerler adına iddianın, bütün bu iddialarımızla hizmet etme imkânı bulduğumuz yerlerde karşı karşıya olduklarımızın örneğidir. Ne bu? Yani hiç öyle hamasete kurban etmeyelim, darbe gördük. Darbeyi uzunca yıllar, uzunca seneler Müslümanlığın Rönesans'ını temsil ettiğini söylediğimiz bir hoca yaptı hem de Amerika'yla beraber, darbe gördük. Dindarlığımız kantara çıktı, dindarlığımızın, dindarlarımızın asla yapmayacağı şeyleri, eskiden kendi siyasi propaganda gücümüz diye saydığımız şeyleri yapamadığımızı gördük mesela. Ha, dindarlar iktidara gelirse haram yenmez hiç değilse, dindarlar iktidarda olursa yalan denmez hiç değilse, dindarlar iktidarda olursa şatafat, lüks olmaz hiç değilse...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - ...dindarlar iktidarda olunca beytülmale halel gelmez hiç değilse, dindarlar iktidarda olursa kalp kırılmaz hiç değilse, dindarlar iktidarda olsa devlet ciddiyetle yönetilir hiç değilse, dindarlık iktidardaysa, dindarlar iktidardaysa kendinden olan olmayan ayrılmaz hiç değilse falan yani bunlar bizim aslında millete hizmet iddialarımızın tramplenleriydiler. Şimdi ne oldu? İddialarımızı laf olarak taşımanın esere dönüştürme imkânını doğru kullanamadığımız için muhalefet şimdi diyor ki "beytülmal", şimdi diyor ki "kul hakkı", şimdi diyor ki "yetim hakkı", şimdi diyor ki "israf", şimdi diyor ki "kalp kırmak", şimdi diyor ki "kavgada asalet", şimdi diyor ki "düşman bile olsa düşmana bile ciddiyetle, asaletle, vakarla muamele", şimdi diyor ki aslında muhalefet "devlet imkânlarını canından az bilmek"; bir sürü şey söylüyoruz, bu söylediklerimiz aslında kültür davamızın ne kadar aşındığının mücessem hâle geldiğini iddia ettiğimiz yerlerdeki bozulmalardır. Bu bozulmaları yönetecek olan bir ızdırap kadrosuna ihtiyaç vardır.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Ağıralioğlu, süreniz bitti. Son bir cümle alayım lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum efendim.
Son cümlem, genel görüntümüz, doğru koordinatları bulabildiğimiz ama koordinatlarını bulduğumuz bu hedeflere bizi taşıyacak coşkun, inançlı, ihlaslı ve müktesebatı olan kadroları henüz bulamadığımızdır efendim.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum.
Bu arada gideceğiniz cenazeye bizlerin de taziyelerini iletirseniz memnun oluruz. Allah rahmet eylesin diyelim.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sağ olun efendim, teşekkür ederim, çok sağ olun.