| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Kültür ve Turizm Bakanlığı b)Radyo ve Televizyon Üst Kurulu c)Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç)Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d)Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı e)Vakıflar Genel Müdürlüğü f)Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı g)Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ğ)Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu h)Atatürk Araştırma Merkezi ı)Atatürk Kültür Merkezi i)Türk Dil Kurumu j)Türk Tarih Kurumu k)Kapadokya Alan Başkanlığı l)Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 17 .11.2022 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuya girmeden evvel, hepimizi ilgilendiren bir durum var, ondan söz etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanına sanıyorum uçakta bir soru soruyorlar. Gazeteci -bu gazeteci mi, nedir; RTÜK Başkanı karar versin- sanki olumlu bir şey olmuş gibi "CHP İstanbul'daki patlamaya, orada ölenlere üzülmedi. Ne diyorsunuz?" gibi bir şey soruyor ve Sayın Cumhurbaşkanı da şöyle bir cevap veriyor: "Şunu bütün samimiyetimle, açık sözlü olarak söylemem gerekir: Bütün bunlara rağmen, muhalefetin her zaman olduğu gibi, bu olayların acısını hissetmeyişine biz alıştık." Ne diyeyim şimdi buna arkadaşlar?
Şuraya bakın arkadaşlar: Yusuf Meydan ve kızı Ecrin. Bu fotoğraftaki babanın merhametine ve sevgisine, şu fotoğraftaki Ecrin'in masumiyetine, güzelliğine acımayan insan olabilir mi? Peki, bunun üzerinden siyasi bir rant devşireceğim diye iftira eden, acıyana "Acımadı." diyene, ne diyeyim ben ona? Allah'a havale ediyorum, Allah'a havale ediyorum. Önce milletin tokadını yiyecek bu Sayın Cumhurbaşkanınız, iletin kendisine, burada hepiniz temsilcisisiniz; sonra Allah'ın tokadını yiyecek. Bu ne demek ya! Ayıptır! Yeter bu millete arkadaşlar ya!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Senin yaptığın ayıp.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu kadar bölmek, parçalamak, bu kadar yabancılaştırmak...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bu kadar iftira...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu olur mu ya! Bu olur mu ya! Kan aktı, bu çocuk öldü ya!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Haddinizi bilin! Bu kadar nefret olur mu ya!
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunun üzerinden kaç tane oy alacaksın Sayın Recep Tayyip Erdoğan? Yazıklar olsun be! Bırakıyorum...
RTÜK...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bu kadar nefret olur mu ya! Bu topluma, bu millete karşı biraz...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bırak ya! Konuşmayın! Konuşmayın! Konuşmayın!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Haddinizi bilin! Kime mesaj veriyorsun?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yaptığınız iş mi? İş mi bu yaptığınız? Yeter ya! Yeter! Yeter!
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Mehmet Bey, sakin olun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kaç tane oy alacaksınız be! Yeter be!
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir saniye Mehmet Bey, ben bir şey söyleyeceğim. Lütfen...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kaç tane oy alacaksınız? Yeter!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Kime yaranmaya çalışıyorsun?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yaşar Bey, bir müsaade eder misin?
Mehmet Bey, terör konusunda bütün hepimizin ortak bir tavır sergilemesi gerekiyor.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Genel Başkanına söyle onu, git Genel Başkanına söyle. Git Genel Başkanına söyle onu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hayır, hayır; genel başkanları tartışacağımız bir ortam değil burası, rica ediyorum. Genel başkanlar birbirleriyle ilgili konuşurlar, siz lütfen...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Genel Başkan birbiriyle ilgili konuşmuyor, CHP diyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bütçe konuşuyoruz, bütçeyle ilgili konuşmanızı yapın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nasıl acınmaz ya! Şu çocuğa bakın...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Burada genel başkanlarla ilgili yorumlar yapıp farklı bir hava oluşturmaya çalışmayın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ne hava oluşturuyorum?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ha, biz suçlu olduk öyle mi?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Tabii sen suçlusun ya!
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Böyle, yaptığınız bütün iş bu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ya, doğru mu bu yaptığınız? Terör konusunu oyla ilişkilendirmek ne demek Mehmet Bey?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biz suçlu oluyoruz öyle mi?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Terörü oyla ilişkilendirmek ne demek? Böyle bir hakaret olabilir mi!
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biz mi ilişkilendirdik? Kim? Sayın Cumhurbaşkanı ilişkilendirdi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hayır, efendim, daha az önce siz söylediniz.
CAVİT ARI (Antalya) - Cumhurbaşkanının yaptığını anlatıyor.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ne söyledim?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tutanaklara bakalım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bak bakalım tutanaklara, ne söyledim?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, devam edin.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Peki... Lütfen süreme dikkat edin.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yeter artık ya!
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - En az üç dakikamı yediler.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ayıp ya ayıp! Hep yapıyorsun bunu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, daha önce de konuştuk, burası genel başkanları tartışacağımız bir platform değil; herkes tartışır ve bu işin içinden çıkamayız. Bütün genel başkanlar da burada tartışılır o zaman, kusura bakmayın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tartışılmıyor sanki.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Peki, süreme dikkat edin Sayın Başkan.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreyi yeniden başlatalım lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanına soruyorum...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ya, konuştun ya...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Hem provokasyon yapıyorsun, ondan sonra da "Süreme ekle." diyorsun.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreye eklemiyorum, sadece durdurdum, yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - RTÜK Başkanı sunum yaptı, arkadaşlar da protesto ettiler "sansürcü" filan diye, tepki oldu iktidar partisinden, anlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu RTÜK Başkanı muhaliflere destek gibi görünen televizyon kanallarına yağdırdığı cezaların onda 1'ini, yüzde 1'ini gerçekten Hükûmete yakın kanallara yağdırıyor mu? Mesela, geçen gün -şimdi, yine "Genel başkan." diyeceğim, küplere binecekler- bir televizyon kanalı -ismini veriyorum, Akit TV- Sayın Genel Başkan için şöyle bir laf etti, dedi ki: "Sayın Kılıçdaroğlu 'Kasım ayını bekleyin.' dedi." İstanbul'daki terörle ilgili böyle bir manşet attı. Sayın RTÜK Başkanı... Orada mı arkadaş, bilmiyorum. Aldın mı bunu gündeme Sayın RTÜK Başkanı? Kimin RTÜK Başkanısın sen eğer bunu gündeme almadıysan? Bundan ayrımcı, ayıp bir şey olur mu Sayın RTÜK Başkanı?
Değerli arkadaşlarım, bu RTÜK işine ve benzer konulara dikkat etmemiz gerekiyor. Parlamento seçiyor, Mecliste temsilcisi bulunanlar oraya gidiyor, bu Sayın RTÜK Başkanı gibi Hükûmetin, iktidar partisinin sopası oluyor. Bu konuyu yeniden... Diğer benzer ülkelerde nasıl oluyor bunlar? Basınla ilgili kuruluşların da içinde olacağı daha bağımsız, daha tarafsı... Gerçekten böyle bir kuruluşun hâlâ ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ben, bunu ciddi bir şekilde düşünmek lazım, konuşmak lazım. Bugün bize, yarın size değerli arkadaşlarım; onu ifade edeyim.
Şimdi, Sayın Başkanım, bu TÜRSAB'la ilgili haberleriniz çıkıyor son günlerde Sayın Bakanım. Bu nedir yani lütfen bunu bize anlatın çünkü sizin adınızda da dönüyor. Kendisi de işte tur sahibi, Bakan da böyle. Diğer tur sahipleriyle, tartışmışsınız TÜRSAB Başkanıyla. Evet, siz bir şey diyorsunuz, o da size cevap veriyor, 10 tane gazetede haber var. Bundan haberiniz yoksa anlamam yani. Bu konuyu ben merak ediyorum şahsen, sonra cevap verirseniz çok memnun olurum yani takip ediyorum işlerinizi, sizin böyle bir şeye isminizin karışmasını doğrusu istemem.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan sunumunda bana göre bugüne kadar bakanların görmediği, etmediği, Kültür Bakanlarının görmediği, Türkiye'de kültür politikalarının içine de girmeyen önemli bir konuya değindi, o konu da şu değerli arkadaşlarım: 81 ilimizde somut olmayan kültürel miras il tespit komisyonları vasıtasıyla toplam şu kadar yaşayan insan hazinesi... Ya, bu çok önemli bir şey. Yani şimdiye kadar kültür, turist filan deyince böyle eski, kadim binalar, taşlar, böyle cansız, yaşamayan, ölmüş; bunlar anlaşılıyor, bunlara gidiliyor ve bizim turizm de ya bunların üzerine kuruluyor -dünyada genel olarak tabii böyle- ya da işte deniz, kum, filan, bunların üzerine kuruluyor. Bu çok yanlış bir şey. Sizin şeye de cevap veriyor, hani "Kültürel iktidar olamadık." diyor ya Sayın Cumhurbaşkanı "Sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntımız var." diyor, defalarca söyledi, olamazsın, olamayacaksınız. Bir tane sebebi de budur değerli arkadaşlarım, yaşayan... "Kültür dediğimiz şey değerli arkadaşlarım, böyle bir ideolojinin, bir inancın yaşam tarzını dayatmak, yaymak, işte, özgürlüklerin ortada olmadığı ortamda, işte, kapalı kapılar arkasında planlayarak, işte, bir takım romanlar yazdırmak, şiirler yazdırmak, resimler yaptırmak; bu kültür filan değil yani buradan çıkan şeyler ne kadar güzel olursa olsun, kim yaparsa yapsın, kültürel ürünler, sanat ürünleri filan değildir. Bunlar ideolojik araçlar filandır, kıymeti de yoktur bunların, olamaz bunların kıymeti. Kültür, yaşayan bir toplumun yaşarken ortaya çıkardığı ürünlerdir. O insanlar diğer insanlarla, doğayla, diğer canlılarla bir ilişki içine giriyor, o kendisi için yaratılmış nimetleri kullanıyor ve estetik şeyi de var, o da insanın içine ekilmiş -Rabb'imiz: "Ben topraktan yarattım ama kendimden de nefesimi üfledim." diyor ya- böyle bir insan, orada yaşıyor, güzellikler ortaya çıkarıyor, yaşarken diğer toplumlara örnek olabilecek, gelecek toplumlara gidecek gelenekler oluşturuyor falan, güzellikler oluşturuyor, tabiatı imar ediyor ama ona zarar vermiyor. Siz nasıl kültür oluşturacaksınız değerli arkadaşlarım?
Yani şu anda, İstanbul'a bir bakalım, uzaktan bakalım. Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi ile ondan yirmi sene önceki döneme bir bakalım. Buradan kültür çıkar mı değerli arkadaşlarım ya? Ne kültürü çıkacak? Ne estetiği çıkacak? Ne mimari çıkacak? Kâr amacının dışında hiçbir amaç olmadan bütün arsalara dikey...
Bir de sürekli olarak yatay, efendim, mahalle... Nerede yatay? Nerede mahalle kültürü? Ya, orada mahalle mi olur değerli arkadaşlarım? Oradaki insanlar birbirini görmüyor ki, selamlaşmıyor ki. Buradan nasıl kültür üreteceksiniz? Üretemezseniz. Ne kadar ideolojik olursanız olun, ne kadar dindar olursanız olun, yapamazsınız. Heba ettiniz, yüz yıllık, iki yüz yıllık beklentiyi heba ettiniz yani gitti.
Sayın Bakanım, şuradan bir yere geçmek istiyorum. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde farklı bir turizm var. Ya, oralara geldi, üstelik de güzel bir laf ederek geldi Sayın Cumhurbaşkanı, dedi ki: "İşte, Ayder'e yukarıdan baktık helikopterle gezerken, burayı kirletmişler." ve altı ay sonra, bir sene sonra kepçelerle, acayip kamyonlarla, yollara sığmayan kamyonlarla geldi; dümdüz etti, ettiler Sayın Bakanım. İzlediniz mi? Ağlamadınız mı? Ben, orada doğmuş, büyümüş insanım. Yazın üç ayımı Doğu Karadeniz'in yaylalarında geçiriyorum.
Sayın Bakanım, Ayder'i evet... Yani orada insanlar, gelen turist diye şey... Biri köşede bir şey açmış, öbürü işte küçük bir şey yapıyor, birbirinin içine girmiş, trafik de yürümüyor; doğru, öyle bir şey vardı. Ama orada yaşayan bir kültür vardı, yaşayan insanlar vardı. Ya, orada bir Emine Abla vardı, çorba yapardı, kapısında 3 tane iskemle dururdu, otururduk, çorba içerdik, herkes oraya çorba... Bir kültürdü o, yaşayan kültürdü o. Geldi, kepçelerle yok etti. "Yer altında işte 1.500 vasıtalık bilmem ne yapıyorum." otobanlar falan... Ayder, Ayder olmaktan çıktı. Ne yaptı? Adı nedir şimdi bilmiyorum.
Bakın, Doğu Karadeniz Bölgesi artık çayla geçinemiyor. İnsanlar da büyük şehirlerde ciddi bir şekilde rahatsız, geri dönmek istiyor; farklı geçim alanları gerekiyor. Genç insanlarımız -eskisi gibi değil- 5 dönüm çayı toplayarak geçinmeyle falan yetinmiyor; daha güzel şeyler yapmak istiyor. İşte, kivi denildi, şu denildi, bu denildi; olmadı ve kala kala turizm kaldı. Ya, turizm de... Orada kitle turizmi olmaz ki Sayın Bakanım, bunu siz benden çok çok daha iyi biliyorsunuz; söylemiyor musunuz Sayın Cumhurbaşkanına: Burada kitle turizmi olmaz, burada büyük otelleri yapmanın bir anlamı yoktur, bunlar yanlıştır; zaten üç ay, dört ay, beş ay; böyle olmaz.
Ya, bir kere, yaylacılık yok edildi. Nasıl yok edildi? Ya, insanların o köyde geçimine imkân bırakmadınız. Çocuğunu gönderecek okul bırakmadınız köyde; göçüp gitti. Bakın, on beş, yirmi seneden beri, sizin geldiğinizden, daha önceden başlamıştı, bütün suç sizin değil; oralarda hayat kalmadı, kimse kalmadı, yaylalara kimse gelmiyor. Yaylalarda, eskiden bin, 2 bin büyükbaşın, 10 bin küçükbaşın doğup gezdiği yaylalara, oraya gidip iki gün kalıyorsunuz şimdi, süt bulamıyorsunuz arkadaşlar; yayla yayla olmaktan çıktı. Niye? Çıktı, çıkardınız. Niye? "İşte, insanlar büyük şehirlere gitsin, kanal yapacağız, etrafında evler yapacağız, orayı satacağız." Para, para, para, para, para... Başka bir şey görmüyorsunuz kusura bakmayın, kızmayın. İçimden söylüyorum, ağlayarak söylüyorum. Niye size düşman olayım ben arkadaşlar ya?
Ya, şimdi, bu yaylaları mahvettiniz. Önce insanları boşalttınız, sonra değerli arkadaşlar, büyük makinelerle "Yeşil Yol yapıyoruz." diye bir... Ne yapacağız biz duble yolu yaylalarda? Kitle turizmi olmaz burada, olmaz. Eğer bütün yaylaları kazıp oralardan maden başka bir şey indirecekseniz anlarım ama bu vasıtaların orada ne işi var? Dümdüz etti. Gittim, baktım. Göndermiş, ihale edilmiş, yıkıyor. Büyük, böyle oda gibi kayalar aşağıya doğru gidiyor, 300 metre, 500 metre ağaçları, gürgenleri, çamları kırıyor, gidiyor. Ya, burada turizm olur mu arkadaşlar? Bunu insan yapar mı? Kusura bakmayın. Nasıl bir insanlık? Nedir bu? Bu nasıl bir şey? Ya, buralar hepimizin malı arkadaşlar. Hepimizin malı bunlar, böyle bir şey olur mu?
Bir şey daha var arkadaşlar, siz kültür mültür üretemezsiniz çünkü siz gerçeği kırdınız, büktünüz, takla attırdınız; meşhur "post-truht" dediğimiz işi yaptınız. gerçeği yok ettiniz, yamulttunuz. Yamuk bir gerçeğin üzerinden kültür ve hele hele medeniyetin ortaya çıkması mümkün değil, böyle bir şey mümkün değil, vazgeçin bunlardan değerli arkadaşlarım, insanları kendi hâline bırakın.
Sayın Bakanım, Doğu Karadeniz Bölgesi'ne bir şey yapmak istiyor musunuz? Orada yayla turizmi, dağ turizmi mi yapmak istiyorsunuz? Ya, bir gün bizi çağırın da dinleyin Sayın Bakanım ya, lütfen, bir gün bizi çağırın da dinleyin -nasıl olur- bir gün de bizimle gezin oraları.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yirmi saniyeniz...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, dinliyor musunuz beni? Bir gün de Karadeniz'e gelin, ben sizi gezdireyim Sayın Bakanım ya. Ve o iki günü de hayatınız boyunca unutmayacaksınız; ondan sonra bütün Doğu Karadeniz'deki yayla turizmi politikanızı değiştireceksiniz.
Teşekkür ederim.