| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un; Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA III) Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti'ne Yapılacak Birlik Mali Yardımının Uygulanmasına İlişkin Özel Düzenlemeler Hakkında Mali Çerçeve Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4703) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 17 .11.2022 |
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan Yardımcımıza biz de hayırlısı olsun diyoruz ve bu konuda yapacağı çalışmalarda, özellikle Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerde sadece ekonomik boyut değil, sosyal boyut hukuki boyut, kültürel boyut açısından da onlarla eş düzey bir seviyeye gelmek için gayretleri olmasını özellikle istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği dünyanın gelmiş geçmiş en büyük organizasyonu, en büyük kuruluşu ve uluslararası ilişkilerde özellikle 1648 Vestfalya Anlaşması'ndan sonra sürekli olarak gelişmeye çalışan bu ilişkiler, Avrupa Birliğiyle en büyük boyutuna ulaşmıştır. Bu birliğin özelliği sadece ekonomik de değildir, önce ekonomik olarak başlar ama bu ekonomik boyut daha sonra kültürel boyutu, hukuksal boyutu, sanatsal boyutu ve diğer birçok alandaki boyutları da beraberinde taşımaya başlamıştır. Bu taşımayı maalesef, biz, özellikle şimdiki iktidar döneminde hep ıskaladık. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu ıskalama daha sonra bizim toplumumuzu fersah fersah gerilere bırakıyor. Ben bunu şöyle bir örneklendirmek istiyorum: Birinci Sanayi Devrimi'nde Osmanlı büyük bir ıskalama yaşamıştı. Bu ıskalamayı bugün hâlâ toparlayamadık değerli arkadaşlar, yaklaşık iki yüzyıllık bir süreçtir bu. "Biz bunun belli kısmını atlayalım, belli kısmını es geçelim, belli kısmını yapalım." demekle olmuyor bunlar. Bu, topyekûn bir organizasyondur, topyekûn bir organizasyonda "İşimize geleni ben kabul ederim, işimize gelmeyeni kabul etmem." dediğiniz anda burada aynı sahada oynamayı sürdüremezsiniz, o mümkün değil zaten; buna gücünüzde yetmez, buna performansınız da yetmez. Onun için hiçbir merhaleyi, hiçbir dönemi ıskalamadan bu işin içinde yürümemiz gerekiyor. Özellikle benim söylemek istediğim: Ben ayıplıyorum da şimdi ekonomik boyutta oldu muydu gerçekten üzerine bir şahin gibi atlıyoruz ama diğer boyutlarda, sosyal boyutlarda, hukuksal boyutlarda, kültürel boyutlarda bir konu olduğu zaman yani bizim ayak sürümemiz çok çirkin bir şey değerli arkadaşlar, yani bir uluslararası ilişkinin içinde olmak, uluslararası organizasyonun içinde olmak bize her zaman bir şeyler katar. Şimdi bir örnek vereceğim size: Osmanlı Dönemi'nde biliyorsunuz Yemen bölgesi de dâhilinde, Yemenlilerin bizim Cumhuriyet Dönemi'nde oraya gidip de temas kuran arkadaşlarımıza özellikle söyledikleri "Osmanlı'yı evet, biz istemiyorduk ama Osmanlı'nın bize getirdikleri de vardı." der. "Nedir o getirdikleri?" diye sorduğunuzda "Mesela, bize nüfus kâğıdı diye bir şey verdi; biz kimliğimizi, biz insan olduğumuzu ve bir kayıt altına alındığımızı öğrendik; o şekilde bir faydası oldu." der. Şimdi bu tür organizasyonlarda siz bir şeyin dışında kalırsanız değerli arkadaşlar, bu yarışın dışında kalırsınız. Yarışın dışında kaldığınız zaman belli bir zaman sonra "Ben bu yarışa gireyim, dâhil olayım ve bu yarışta da mesafe alayım, yetişeyim, bunları geçeyim." derseniz imkânsız gibi bir şeydir bu. Bu imkânsızlığı kendi kendimize niye yaratıyoruz? Hükûmet burada niye ayak sürüyor? Bizim söylemek istediğimiz bu. Niye, kendi kendimize çelme takıyoruz, bu ilişkilerde niçin geriden gidiyoruz? Niye, işimize geldiği şekilde davranıp işimize gelmediği şekilde davranmıyoruz? Şimdi, uluslararası ilişkilerde evet görmezden gelme, işitmezden gelme, baskı yaratma gibi faaliyetler de vardır ama bu geriye çekilerek "Ben istemiyorum." demekle olmuyor. Ondan daha akli, daha mantıklı düşüncelerle onu yenmektir maharet olan. Bizim bu mahareti gerçekleştirmemiz lazım, bizim bunu sağlamamız lazım. Ondan sonra zaten bize ne çelme takabilirler yahut da ne böyle dirsekle uzaklaştırabilirler.
Şimdi, benim söylemek istediğim kısaca şu: Bu mektup müktesebatlarının biliyorsunuz, belli bir mesafesine geldik, yarıyı geçtik bildiğim kadarıyla. Ondan sonra da bu ayak sürümeler, bu kültürel şeyin dışında kalmalar, hukuksal boyuttun dışında kalmalar toplumumuzu geriye itiyor değerli arkadaşlar. Bu Avrupa Birliği, hatta böyle içine adaylık sürecinde girmemiz bizim için çok büyük bir şanstı ama bu şansı maalesef daha fazla ilerletmeye çalışacağımız yerde bütün alanlarda biz bu konuda kendi kendimize çelme takmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Bu bizim geleceğimize büyük bir zarardır değerli arkadaşlar. Gelecek nesillere bizim vereceğimiz en büyük zarardır, bir defa bizim bunu düşünmemiz lazım. Ne geçiyor elimize hazır bir fırsat yakalamışken? Bunu düşünelim. Şimdi, mesela bu ortak pazarda sıkıntılar var, bu sıkıntılar var diye bunlarla temas kurmayalım mı, ilgilenmeyelim mi yoksa onları aşmak için akılcı yöntemler mi bulalım? Önemli olan bu. Önemli olan akılcı yöntemler bulmak değerli arkadaşlar. Bunu sağlarsak toplumumuza, geleceğimize büyük bir fayda sağlayacağız diyorum.
Teşekkür ediyorum.