KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, Sayın Bakan Yardımcıları, Sayın Jandarma Genel Komutanımız, Sayın Emniyet Genel Müdürümüz, çok kıymetli bürokratlarımız, sayın basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum. Bütçenin hayırlı olmasını dilerim Sayın Bakan.

Sözlerimin başında terörle mücadelede, doğal afetlerde ve sınır ötesinde şanla, şerefle cansiparane görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize sağlıklı, hayırlı ömürler dilerim, başarılar dilerim; Allah yardımcıları olsun. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize sıhhat dilerim; Cenab-ı Hak bizleri şehitlerimize layık eylesin.

Anayasa'yla teminat altına alınan hak ve hürriyetleri, kamu düzenini ve genel ahlakı korumak gibi görevleri olan İçişleri Bakanlığı, Türkiye'nin huzur ve güvenliği açısından son derece önemli bir role sahip. Türkiye'nin huzuru ve güvenliği için ayrılan İçişleri Bakanlığı bütçesi bu bakımdan da büyük önem arz ediyor. 560 milyar liralık faiz ödemesi düşünüldüğünde Bakanlığın bütçesinin oldukça kısıtlı olduğunu düşünüyoruz. Cumhuriyetimizin 100'üncü yılına hiç yakışmayan bu bütçedeki Bakanlık payından memnun değiliz, İYİ Parti olarak yetersiz buluyoruz.

Milletimiz teröre karşı hep dik durdu, hamdolsun; devletimizin yanında oldu, bizler de devletimizin yanında duruyoruz tabiatıyla. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bir yandan devletinin yanında dururken, desteklerken bir yandan da denetlemelidir; "Devlet benim." demekle devlet olunmuyor. Öncelikle belirtmem gerekir ki millet için yapılan hizmet bir lütuf değildir; vatan ve namus borcudur, görev gereğidir. Devletin en temel görevi vatandaşın can, mal, ırz ve namus güvenliğini sağlamaktır. Devlet basit manada milletimizin toplum düzeni içerisinde refah ve kalkınması için çalışır. Toplum düzeni ise eşit ve adil hizmet veren bir devletle ve devlet insanlarıyla sağlanıyor. Bir devlet, günlük politikalar ve politikacılarla değil şüphesiz devlet adamlarıyla kıymet kazanıyor. Platon, Devlet eserinde diyor ki: "Devlet işleri içten gelen bir sevgi, edep ve kâmil akılla yürütülmez ise onun sonu çöküş ve yok oluştur." Devlet ebet müddet olması için sorumluluk ister değerli milletvekilleri. Görevlerini yerine getiremeyenler millet iradesi karşısında da hesap verirler.

Terörle mücadele, siyasi iradenin milletimize karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gereken özel bir alan. İktidarın büyük bir ciddiyetle devleti idare etmesi, tehditleri titizlikle ortadan kaldırması gerekiyor. Terörle mücadele, siyasi ihtirasları kaldırmaz; kusursuz işleyen bir devlet aklı olmadan da yapılmaz, millet huzursuz edilmez. Terörle mücadelede milletçe maalesef çok ağır ve çok acı hatıralara sahibiz. Aynı zamanda tüm saldırılara ve tuzaklara karşı önlem alabilecek güçteyiz hamdolsun ve maalesef büyük tecrübelerimiz de var. Kadim devlet geleneğimiz ve fedakâr milletimiz her türlü belayı savuşturmayı başarıyor. Devlet ve millet olarak bölücü terörle sarsılmaz bir iradeyle mücadele ediyoruz senelerdir. Terör eylemine daha yapılmadan engel olabilmek esas olmalı aslında; faillerin ivedilikle yakalanması farklı bir başlık.

Terörle mücadelede sınır güvenliği önemli bir ön koşul. Terörle mücadelede yapılan ilk hata, son hata oluyor. Bu yüzden de terörle mücadelenin bazı altın kuralları var. Devlet, hudutlarımızı namus bilerek sahip çıkmakla görevli. Kontrolsüz bir göç politikası uygulayarak sınırlarımızın alay konusu olmasına bizler katlanamayız, böyle bir alay konusu olmasına da sessiz kalamayız. Türkiye'nin on bir yıldır yaşadığı sığınmacı meselesinin bir millî güvenlik sorunu olduğunu her fırsatta İYİ Parti olarak dile getiriyoruz. Milyonlarca sığınmacının sebep olduğu sorunların yanında gösterilen müsamaha nedeniyle sınır güvenliğimizin ortadan kalktığını da vurguluyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, üniter yapısı ve millî kimliği üzerine kuruldu; 100'üncü yıl dönümü inşallah bizim iktidarımızda çok daha layıkıyla da kutlanacaktır.

Stratejik göç mühendisliği sonucu ortaya çıkan açık kapı politikası var. Bu politikayla birlikte Türk devleti ve Türk kimliğini hedef alan kontrolsüz göç akımları, tarihimizdeki en ağır beka sorunlarından biriyle devletimizi ve milletimizi karşı karşıya bıraktı. Bu tehlike ülkemizde bulunan sığınmacı ve kaçakların hızla artan sayılarıyla da gün yüzüne çıkıyor. Ülkenin içinde bulunduğu devlet etme krizi, liyakatsiz yönetim, ekonomik çöküş ve hukuk devletinden uzaklaşılması nedeniyle vatandaşlarımız, özellikle genç nüfusumuz muhtelif ülkelere göç ediyorlar. Bu gelişmeyle birlikte Türkiye'ye yönelen kitlesel göçler de dikkate alındığında Türkiye'nin demografik yapısının tehdit altında olduğu görülüyor. Bu demografik tehdit, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu vasıflarını ve millî kimliğimizi ortadan kaldırma amacını taşıyor. Orta Asya modeli, hesap vermeyen yönetim; Orta Doğu modeli, hesap sormayan halk oluşturulması çabalanıyor ve bu plan işliyor. Bu planın unsurlarından biri de göç mühendisliği, diğeri de kasti eğitim politikalarıyla eğitim sistemimizin göçertilmesidir maalesef.

Türkiye'nin maruz kaldığı kitlesel göç ve bunun yıkıcı sonuçları çok katmanlı, karmaşık ve muhtelif aktörleri ihtiva eden bir sorun. Şartlar ne olursa olsun, İYİ Partinin temel ilkesi ve hedefi, Türkiye'de bulunan sığınmacı ve kaçakların ülkelerine her hâl ve şartta geri gönderilmeleridir. İYİ Parti olarak hazırladığımız Millî Göç Doktrini'nde kitlesel göçün menşe ülkede durdurulmasını hedefledik.

Devletimizin hafızası ve kabiliyet alanları bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde hatırlanmalı. Bir örnek vermek isterim değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım: Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi 1996 senesinde İçişleri Bakanıyken kendisine sığınmacılar hakkında MİT, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Dışişleri Bakanlığı üst düzey görevlileri tarafından brifing veriliyor. Refah seviyesi düşük, temel hak ve hürriyetlerden mahrum ülkelerden millî geliri yüksek, demokrasiyle yönetilen ülkelere göç dalgasının olduğu, Türkiye'nin de geçiş güzergâhında bulunduğu kaydediliyor; hedef ülke konumundakilerin Türkiye'nin hendek olmasını ve göç dalgasının Türkiye'de durdurulmasını teklif edecekleri belirtiliyor; bu tür tekliflerin reddedilmesi, kabul edilmemesi de isteniyor ve bu ifade ediliyor. Sayın Genel Başkanımız, zaman zaman Avrupa Birliği Parlamentosunda gerekse de diğer platformlarda yapılan toplantılara devlet adına katılıyor ve ülkemizin hendek olmasına karşı duruyor; devlet politikası olarak bu görüş benimseniyor.

2004 yılındaki Millî Güvenlik kararlarının FETÖ uyarılarına kulak asmayan AK PARTİ, devletin bu temel prensibini de hiçe saymış anlaşılan. Böylesine bir hafızaya sahip olarak yaptığımız tüm hayati önemdeki uyarılar, çağrılar maalesef AK PARTİ iktidarınca cevapsız bırakıldı ve bırakılıyor. Hiç ilgisi olmadığı hâlde ensar edebiyatıyla meşrulaştırılmak istenen bu tehlikeli ve kontrolsüz göç mühendisliğinin geldiği yer artık apaçık ortada ve son derece tehlikeli. Bu vahim tablo karşısında ise iktidar, sınırlarımızın kevgire dönmesine karşı önlem almak yerine o sınırlardan ülkemizin kalbine kadar sızarak estirilen terörden sızlanmayı tercih ediyor.

Maalesef sınırlarımızdan, limanlarımızdan sızan, kontrol altına alınamayan ve gençlerimizi zehirleyen bir belaya daha sahibiz. Uyuşturucu konusuyla ilgili benden önce konuşan değerli milletvekillerimiz görüşlerini aktardılar. Ben bu konuyla ilgili daha fazla vakit harcamak istemiyorum.

Değerli Bakanım, iki çok önemli sorunumuz var İçişleri Bakanlığımızı da yakından ilgilendiren. Birisi; polis intiharları. Bu genç kardeşlerimiz, özellikle kariyerlerinin başındaki genç kardeşlerimiz canlarına kıyıyorlar. Onlar ülkeleri pahasına şehit olmaktan çekinmezken ağır şartlar yüzünden ailelerini de son derece büyük üzüntülere gark ederek canlarına kıyıyorlar ve bizleri de son derece derinden yaralayan bu hadiseye maalesef sebep oluyorlar. Onların en büyük sıkıntısı, siyasi mobbing, ağır ekonomik şartlar ve çalışma şartlarının zorluğu. Bu konuda sizlerin özel ihtimamınızı ben rica ediyorum. Bu kardeşlerimizin rahat çalışabilmeleri için sizlerin şartlarını daha iyileştirmenizi rica ediyorum. Lütfen, polislerin robot olmadıklarını kabul etmenizi rica ediyorum. Polisliğin tekrar bir cazibe mesleği olmasını rica ediyorum. Başka mesleklerin mecburen polis olmasından ziyade polislik için kalbi çarpan kardeşlerimizin polislik mesleğine gelmesini ve keyifle yapmalarını ben Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum, sizden de rica ediyorum.

Bir başka büyük sorun, pasaportumuzun değeri. Daha önce Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati burada dedi ki: "Pasaportumuz artık son derece teknolojik ve kâğıtları çok güzel, çok değerli bir pasaporta sahibiz." Pasaport böyle değerli olmuyor, pasaportun değeri bambaşka şartlara göre değerlendiriliyor ve verilen vatandaşlıkların veriliş şekilleri beni yaralıyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Şerefli geçmişimize ve geleceğimize insanları ortak ediyoruz, ne pahasına? Para uğruna. Parayla pasaport takas edilmez, parayla vatandaşlık takas edilmez. Bu konuda sizlerin daha ihtimamlı olmanızı rica ediyorum. Yalnızca 250 bin dolara indirilmişti 1 milyon dolardan, sonra biz ısrarlarımız sonucu onu 400 bine ancak çıkarabildik. Hemen, anında vatandaşlık verilmesi bu ülkeye iyilik değildir; hak etmeleri gerekir, hak etmeleri için de süre lazımdır ve son derece araştırılmaları lazımdır.

Çok teşekkür ederim sizlere, saygıyla selamlıyorum.