KOMİSYON KONUŞMASI

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli hazırun; sözlerime başlarken Karkamış'ta yaşamını kaybeden, katledilen ve Taksim patlamasında yaşamını yitiren bütün insanlarımızı saygıyla anıyorum ve Allah'tan rahmet diliyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - PKK'yı da lanetle!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Millî Savunma Bakanlığına ayrılan bütçeyi konuşuyoruz. Bizler iç ve dış siyasetin merkezine barışı, kardeşliği, halkların eşit kardeşliğini, güçlü diplomasiyi merkeze alabilmiş olsaydık, sanırım bu kadar güvenlikçi bir politikadan ve sizlerin sunumunda bu kadar çok şeyden bahsetmenize gerek kalmayacaktı Sayın Bakan. Bizler diyalogla bu sorunları elbette çözebileceğimize inanan bir partiyiz. Konuşabilseydik, kararlaşabilseydik Türkiye'nin hâli şu an bu şekilde olmazdı. Ülkemizi ilkel milliyetçilik, militar anlayış, erkek egemen zihniyet ortaklaşa yönettiği sürece militarizm üretilir ve hiçbir zaman barış tesis edilemez. İşte, biz tam böyle bir evreden geçiyoruz.

Sayın Bakan, sizlerden çok sık duyduğumuz bir söz "Vatanı sınır ötesinden korumak..." Bizler çoğu zaman tezkerelerde, başka sunumlarda "Ne işimiz var Libya'da? Ne işimiz var Suriye'de?" dedik, buna kızıyorsunuz, biliyorum ama biraz sonra anlatacaklarımla biz bir kez daha "oralarda ne işimiz var"ı sormuş olacağız. Bugün uygulanan siyaset yani Kürt düşmanlığı ve "Neoosmanlıcı" yayılmacı hayaller, güvenlikçi politikalar merkezli bir iç ve dış siyasete bizleri sürüklüyor ve özellikle -bu son zamanlarda yaşananları birazdan detaylandıracağız- buradaki temel amacın iç siyaseti belirlemek ve muhalefeti dizayn etmek olduğu apaçık ortadadır. Oysa siz de sunumunuzda ifade ettiniz: "Ülkenin güvenliği ve hudut güvenliği başta olmak üzere bütün bunlar -dış siyaset de dâhil, onu da ben ekleyeyim- partilerüstü olmalıdır." Buna biz katılıyoruz ama ne yazık ki partilerüstü olmuyor. Mevcut olan iktidarın kendi varlığını devam ettirmek için bu minvalde çok şey yaptığını bizler biliyoruz.

Sınırlar hallaç pamuğuna döndü; IŞİD, El Nusra âdeta sınırlarımızı babalarının çiftliği gibi kullanıyorlar. Bakın, Mali Eylem Görev Gücü tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının engellenmesinde başarılı olamadı diye Türkiye gri listeye alınmıştır ve bu, gri listeye alınma bize bir kez daha şunu göstermiştir: IŞİD ve benzeri örgütler finanse ediliyor.

Bakın, tabii ki bütçe görüşülürken güvenlik merkezli görüşüldüğü için, güvenlikçi politikalar merkezli görüşüldüğü için aslında çokça büyük paralardan da bahsediliyor. Ben tam tersini düşünüyorum yani bütçe fazla. Bununla ilgili yapılmış araştırmalar var ortada. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsüne göre, dünyadaki askerî harcamaların tutarı 2 trilyon doları aşıyor, askeri harcamalar 2021 yılından bir yıl öncesine göre yüzde 7 artış göstermiş durumdadır. Türkiye de silah üretiminin, yatırımının en fazla olduğu ülkelerden biridir, biraz önce de sunumunuzda bunu ifade ettiniz ve aynı zamanda özellikle devletin kendi organlarında yürütmüş olduğu araştırma geliştirme çalışmalarının aslında özel alanlara havale edildiğini ve bu bilgilerin oralarla paylaşılarak özel sektörde askerî, sınai komplekslerin gelişmesine de katkı veriyor. Bu da sorgulanması gereken noktalardan biridir.

Bakın, Londra merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsünün hazırlamış olduğu raporda Türkiye Kürt sorununun çözümünde güvenlikçi politikaları tercih etmeseydi yani şu an yapılan yapılmamış olsa, barış ve diyalogla Kürt sorunu çözülmüş olsaydı, şu an gerçekten Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizin detayları, derinliği bu kadar fazla olmayacaktı. Bakın, Türkiye'de gittikçe işsizlik ve yoksulluk artmaktadır; insanlar bir kuru ekmeğe muhtaç, aileler çocuklarının beslenme çantasına bir paket süt bile koyamazken çarşıda "Soğan çok pahalı." diyen bir kadına Cumhurbaşkanı "Sen merminin fiyatını biliyor musun?" diye sorabiliyor. Bizler merminin fiyatını bilmiyoruz ama bizler ekmeğin, sütün, simidin, çayın parasını çok iyi biliyoruz. Mermiyle ekmeği, mermiyle soğan fiyatını kıyaslayan bir iktidardan bu topluma ne hayır gelir, bunu bilemeyiz. "Silaha değil, ekmeğe bütçe." derken bizler tam da bunu kastediyorduk.

Evet, Sayın Bakan, Doğu Akdeniz'le ilgili de sunumunuzda bilgi verdiniz. Doğu Akdeniz'de bugüne kadar uygulanan politikaların Türkiye'nin elini zayıflattığına dair baştan beri görüşlerimizi savunduk, aynı yerdeyiz. "Hidrokarbon gazı arıyoruz." diye arama gemileri, sondaj gemileri Akdeniz'in sularında dolanırken aynı zamanda askerî gemiler onları korudu. "Mavi vatan" dediniz ama mavi vatan projesinden direkt sizler vazgeçtiniz ve Cihat Yaycı bunun fikir babasıydı, onun istifa ettirildiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla bu konuda atılan her adımda geri adım atıldığını da biliyoruz.

Kıta sahanlığı ve deniz yetki alanları; Trablus merkezli hükûmetle bu anlaşmalar yapıldı. Bu anlaşmaların geçerli olmadığını biz Meclisteki görüşmelerde de ifade ettik, burada bir kez daha ifade edelim. Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti ve uluslararası düzeyde bu anlaşmalar geçerli anlaşmalar değildir. Buna rağmen Mısır'la ve Yunanistan'la; Yunanistan başta olmak üzere birçok Doğu Akdeniz ülkesiyle gerilim had safhaya getirildi. Peki, niye? Şimdi sondaj gemileri nerede? Orada mı çalışma yapıyor, Karadeniz'de mi? Yani burada sizler Akdeniz'in sularını köpürterek şimdi geri çekilmiş durumdasınız ve en son 3 Ekimde Trablus merkezli hükûmetle imzalanan yeni anlaşmada aslında normalleşmenin adımları atılacakken tekrar ortalığın nasıl köpürtüldüğünü görüyoruz. Bizler bütün bölge ülkeleriyle, özellikle Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerimizin yeniden düzenlenmesi konusunu oldukça önemsiyoruz fakat şu tutarsızlığın altını çizmek zorundayız: Katil, darbeci dediğiniz Sisi'yle daha dün Katar'da Sayın Erdoğan tokalaştı, Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensine yeniden el uzatıldı; Kaşıkçı cinayetinin üstü örtüldü. Bütün bunlar önemli ve ciddi şeyler ve bizler, Libya için şu somut öneriyi yapmak isteriz: Türkiye Libya'dan bütün askeri unsurlarını geri çekmeli; SADAT'ı ve Suriye'den devşirilmiş bütün güçlerin oradan geri çekilmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz'de süreci köpürten, suları köpürten bir siyaset değil, tam tersi diyaloğa dayalı, uluslararası hukuka dayalı bir ilişki ve güçlü bir diplomasinin devreye girmesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira, Akdeniz politikaları Türkiye'nin önümüzdeki on yıllarını belirleyecek önemi haiz politikalardır. Bu konuda doğru davranmak gerekiyor.

Evet, gelelim Suriye ve daha doğrusu kuzey ve doğu Suriye'deki genel politikalara. Biraz önce ifade ettim Sayın Bakan, 2011'de Suriye savaşı başladığı günden bugüne kadar izlenilen siyaset savaş siyaseti; Suriye'nin barışına hizmet etmek ve orada "iç savaş" diye sizler ifade ettiniz ama asla değil, emperyalist güçlerin paylaşım savaşının bir biçimiydi Suriye'deki vekâlet savaşı. Bunu hepimiz biliyoruz ve o dönemde çok sayıda El Nusra, El Kaide ve uzantısı örgütün türediğini de gayet iyi biliyoruz; bunları çok konuştuk. Özellikle şuraya gelmek istiyorum: Neoosmanlıcı hayalinden vazgeçilmek zorundadır; bu, Osmanlı'yı yeniden diriltmek diye bir şey olamaz. Bölgenin ne Arap ne Kürt ne Acem ne Ermeni ne Ezidi halkı hayata buradan bakmıyor ve Türkiye özellikle bu politikalardan dolayı Arap sokaklarında, Orta Doğu ve Afrika sokaklarında çok büyük tepkiyle karşılaşıyor. Kürt kartını da bu kadar acımasızca kullanmak bu hayali gerçeğe dönüştürmez. Ayrıca da şunu hatırlatmalıyım: IŞİD'in Levant bölgesi projesi vardı ve Levant bölgesinde İslam devleti kurmayı hedefliyordu, bunun kapıları âdeta ardına kadar açıldı.

Gündemden düşürmediğimiz ve şimdi en temel gündemlerden biri olan Suriye operasyonlarında Kobani... Kobani, IŞİD'in yenilebileceğini gösteren ve gerçekten orada başta Kürt kadınları olmak üzere IŞİD'e karşı ortaya koydukları çok güçlü bir mücadeleyle simgelendi. Şimdi, dünyanın herhangi bir ülkesine gidin, sorun "Kobani nedir?" diye; küçücük bir Kobani, bütün dünya ölçeğinde IŞİD'e karşı verdiği savaşla, verdiği mücadeleyle biliniyor ve tanınıyor. Oysa biz Türkiye, Kobani'ye bu değeri vermedik, tam tersi, orayı düşman olarak görüp ha bire saldırma planları içindeyiz oraya doğru.

Afrin'le ilgili de bir şey sormak istiyorum Sayın Bakan. Sınırımızda olması hasebiyle bizler için oldukça önemli ve özellikle bu son saldırılarda bunun payının çok büyük olduğu kanaatindeyiz diye özellikle sormak istiyorum: Afrin'deki yeni gelişmeler nedir? HTŞ'nin özellikle oraya bir saldırı düzenlemesinin önü nasıl açıldı, nasıl geldi oraya? Bu gelişin anlamını biz biliyoruz; bugüne kadar Afrin'de iş tutulmuş olan gayrinizami yapılar SMO ve ÖSO'nun yeterince bir randıman elde edilemediği ve Türkiye'nin bu örgütlere çok masraf yaptığı da bilinen bir gerçeklik. 2 Kasımda Antep'te Suriye Millî Ordusu komutanlarıyla bir toplantı gerçekleştiği haberleri duyuldu ve bu toplantıda şunlara değinildiği duyuldu: "Ortak ordu, tek sivil yönetim, birleşik emniyet teşkilatı kurun; iki aylık süreniz var, aksi takdirde alternatiflerinizle biz bu yola devam ederiz." Alternatif HTŞ midir, Afrin'e yerleştirilecek yeni güç HTŞ midir? Şayet bu böyle olacaksa Rojava'da kara harekâtında kullanılması hedeflenen güç, bu güçler midir? Bunların hepsi sorulması gerektiğini düşündüğümüz sorulardır.

Sayın Bakan, evet, daha önce de burada da başka yerlerde de dile getirdik, siz de sunumunuzda ifade ettiniz: Federe Kürdistan bölgesinde kimyasal silah kullanımı meselesi... Kimyasal silah kullanımına dair son zamanlarda çeşitli videolar ortaya çıktı ve bu videoların ortaya çıkmasıyla beraber hem Türkiye kamuoyunda hem uluslararası kamuoyunda kimyasal silah önemli bir gündem pozisyonuna gelmiştir. Siz de ifade ettiniz, zaten Türkiye uluslararası sözleşmelerde, kimyasal silahların yasaklanmasına dair sözleşmelere taraf bir ülkedir ve zaten envanterinizde resmî olarak bunu bulundurma olasılığınız yoktur fakat şunu hatırlatmak isterim Sayın Bakan: Hem ortada görüntüler var, bunlar araştırılması gereken konulardır hem de bilirkişi ve uzmanların... Sürem yetmediği için detay bilgiyi şimdi veremeyeceğim ama uluslararası ölçekte bilirkişilerin hazırladıkları raporlar var ve bu raporların Alman Hükûmetine, Lahey'e gönderileceğine dair bilgiler var. Aynı zamanda sizin de Meclisteki bir sunumunuzda "Göz yaşartıcı gazları kullanıyoruz." şeklinde ifadeleriniz olmuştur, bunu da hatırlatmak istiyorum. Bizim bu konuda söyleyeceğimiz ezcümle şudur: Gerçekten bu sürecin hazırlanması oldukça önemli olacaktır; araştırılmasıyla ilgili bir komisyonun oluşturulmasının -uluslararası tarafsız bir komisyonun- hatta bunun sizin talebinizle gerçekleşmesinin önemli olduğu kanaatindeyim.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ya, "Yok." diyor Sayın Bakan, "Yok." diyor; niye uzatıyorsun?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Gelelim bu son gerçekleşen operasyona ve Taksim'deki gelişmelere.

Sayın Bakan, 19 Kasım gecesi güney Kürdistan ve kuzey doğu Suriye bölgelerine yönelik "Pençe-Kılıç" adı altında başlattığınız hava operasyonu var. Bu hava operasyonları biraz önce bahsettiğimiz genel yaklaşımın bir parçası mıdır? Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın meşru savunma hakkını ifade eden 51'inci maddesine dayandırdınız sunumunuzda da yaptığınız basın açıklamalarında da ve bunun gerekçesini de "Taksim'deki patlama" olarak ifade ettiniz. Taksim'de yaşanan bu vahşeti HDP olarak defalarca kınadık, kınamaya da devam edeceğiz. Buradan bir kez daha kınıyorum, yaşamını yitirenlere bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum. Ama şunu hatırlayalım; Türkiye kamuoyu, dünya kamuoyu şunu çok iyi biliyor ve hatırlıyor: Reyhanlı, Reina, Antep, Ankara Gar, Amed, İstanbul Havalimanı, Suruç, Sultanahmet; HDP'nin Adana ve Mersin il binaları ve ayrıca mitinglerinin bombalanmasını hatırlayacaksınız. Peki bunlarda failler kimdi?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hepsi PKK'nın işi, tamamı PKK'nın işi, tamamı o kitapsızların işi.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Elini kolunu sallayarak Türkiye'nin kent merkezlerinde ellerinde bomba poşetleriyle dolaşan El Nusra, IŞİD ve türevi örgütler il sınırlarımız içerisine bu kadar rahat nasıl girebiliyor ve özellikle sizlerin kontrolü altındaki bölgelerden nasıl bu kadar rahat girebiliyor? Biz bunu siyaseten şöyle yorumluyoruz: İktidar bu katliamları da Allah'ın lütfu olarak görüyor, bu katliamları toplumun tamamını ve muhalefeti baskı altına almak için kullanıyor; tıpkı 7 Haziran-1 Kasım seçimlerinde yaşanan süreçte olduğu gibi. O süreci Türkiye'de hiçbir yurttaş unutmayacak, o dönemde sırf seçim kazanılsın diye patlatılan bombaları, katledilen insanları hiç kimse unutmayacak. Ve Sayın Bakan, tabii ki Taksim'in göbeğindeki patlamayı önlemek belki de Taksim'in içinde sizin göreviniz değildi, o İçişleri Bakanlığına bağlıdır ama burada öyle bir yapışık ikiz siyaset güdülüyor ki bunun sorumluluğunun bir kısmı yine sizlerin üzerinde kalıyor. Kuzey ve Doğu Suriye operasyonlarına gerekçe üretmek için Taksim katliamının gerçekleştiğini düşünüyoruz ve devamla...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Türk devletini suçluyor Sayın Başkanım, Türk devletini suçluyor. Böyle bir suçlamayı kabul etmiyoruz Sayın Başkanım, kınıyoruz böyle bir suçlamayı!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - ... bu saldırının ardında bütün gerçeklikler bize şunu gösteriyor: Türkiye'de -özellikle, sanırım Cumhurbaşkanıydı, bu sözü kullanmıştı- Suriye'nin kuvayımilliyesi olan Suriye Millî Ordusuna bağlı Sultan Murat Tugaylarına mensup olan bu kişinin, bu bombayı bırakan kişinin kendisi olduğuna dair kanıtlar oldukça güçlü.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkan...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Yalnızca şunu söylemeliyim: Sayın Soylu, bu konuda yaptığı her açıklamada gerçekten kendini yalanladığı için... Ve açığa çıkan bilgilerde, bu bombayı bırakan kadının Emniyette vermiş olduğu ifadelerin basına yansıyan kısmında, bunun birinci sorumlusu olduğu iddia edilen Ammar Jarkas'ın MÜSİAD'ın toplantılarında bulunduğuna dair o kadar çok sayıda veri var ki ortada, MHP'nin ilçe başkanının bu olayla ilintileri; bütün bunlar araştırılması gerekli ve değer konular.

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) - Yalan söyleme!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Şunu hatırlatmalıyım: MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın "Gerekirse Suriye'ye 4 adam gönderirim, Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi'ne de saldırtırız." dediğini hatırlayalım. Taksim patlamasının da, Antep'te Karkamış patlamasının da, orada gerçekleşen saldırıların da bu çerçevede tasarlanmış saldırılar olduğuna dair kanaat yüksektir ve bizler bunu tam anlamıyla bir seçim siyaseti olarak görüyoruz. Bütün bu gerekçeler, 51'inci maddeyi güçlü kılan gerekçeler değildir.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bitince konuşacağım. Size de sıra gelecek merak etmeyin, tamamlasın konuşmasını.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Bakan, Türkiye'de sınır güvenliği istiyorsak, iktidar sınır güvenliği istiyorsa HTŞ, ÖSO, SMO gibi örgütlerle ilişkiler derhâl kesilmelidir. Afrin başta olmak üzere, Kuzey ve Doğu Suriye'ye yapılan operasyonlar, göç ettirilen Kürt halkı başta olmak üzere, bütün bu insanların uluslararası heyetler nezaretinde geri dönmeleri sağlanmalı, bizim Afrin'de de, Kobani'de de, Cerablus'ta da komşumuz kadim Kürt halkı olarak kalmaya devam etmelidir, komşularımız biraz önce bahsettiğimiz örgütlerin mensupları olmamalıdır. Sınırımızda bölgenin asli unsuru olan halkın olması bizim için oldukça önemlidir ki bu, sınır güvenliğini koruyacak en temel noktadır. Suriye'de savaşı derinleştirmek değil, barışı ve istikrarın korunması için bizler mücadele etmeli ve bunun için çalışmalıyız. Türkiye ölçeğinde ve bölge düzeyinde Kürt sorununun çözülmesine Türkiye öncülük etmelidir, kendi iç sınırları içinde bunu çözmelidir ve 4 ülkede yani Türkiye dışındaki 3 ülkede, Irak'ta, İran'da ve Suriye'de bu modeli birlikte geliştirmeli; öyle güçlü bir Türkiye olunur. Sınırları hallaç pamuğuna dönmüş, tellerle korumaya çalışan bir anlayış güvenlikçi bir anlayış olamaz. Dolayısıyla şunu unutmayalım ki sınırlarımızı koruyacak en temel şey kesinlikle barışı bu ülkede ve bu bölgede tesis etmektir. Toplumu bu kadar kutuplaştırmak ve kan üzerinden siyaset yapmak gerçekten yeter. Ülkenin ekonomik krizle, açlıkla, yoksullukla boğuştuğu bir dönemde mevcut olan iktidarın, AKP'nin kitleler nezdinde nasıl bir oy kaybı yaşadığını sanırım burada bulunan herkes ve bütün Türkiye ve dünya gayet iyi ve açık biliyor.

7 Haziran-1 Kasım bizim için önemli bir deneyim. Biz bir kez daha tekrar ediyoruz, aynı suyla iki kez yıkanılmaz, aynı planlar devredeyse bu planların hayata kamuoyu nezdinde geçemeyeceğini, inandırıcı olamayacağını buradan bir kere daha vurgulamak isterim.

Bizler seçime kanla hazırlanamayız. Seçime barış ve huzur içinde hazırlanmalıyız. AKP iktidarı ve ortağı kendine bu seçimde çok güveniyorsa bu tür şeylere tevessül ederek, kan ve gözyaşı üzerinden siyaset üreterek kanla bir seçim kazanmayı asla aklından geçirmemelidir. Kanlı seçim oyunlarına bizler izin vermeyeceğiz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bu bir iftiradır. Bir kere PKK'yı kınayın.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Asla, asla!

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, ben bir şeyler söyleyeceğim, size de söz verdiğimizde...

Sizi de temiz bir dille konuşmaya davet ediyorum Tulay Hanım.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Toplum 7 Haziran-1 Kasım seçimlerinde yaşadığı şok doktrinin etkisinden çoktan çıkmıştır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - İç Tüzük'ümüz gereği temiz bir dile konuşmaya davet ediyorum.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Toplum şu an oldukça cesaretlidir.

Barıştan korkmuyoruz, korkmayalım. Bunu size de öneriyoruz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yazıklar olsun size! Bir kere de PKK'yı kınayın.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Barış yaşamdır, barış huzurdur, barış mutluluktur; barış bu ülkenin hudut güvenliğini sağlayacak en temel yapı taşlarından biridir.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkanım, niye müdahale etmiyorsunuz?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ne söylediğine bakıyor musunuz ya? Nasıl bir suçlama yaptığını dinlediniz mi Sayın Paylan?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Dolayısıyla bizler bir kez daha savaş hayır, barış hemen şimdi... Gerçekten, savaşa değil, mermiye değil, barış için, barış projeleri için bütçe ayıralım diyorum.