KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de şehitlerimizi rahmetle anıyorum, gazilere minnet borcumu gönderiyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanı tebrik ediyorum; şöyle tebrik ediyorum: Hiçbir gerginlik oluşturmadan, bir Savunma Bakanı gibi teknik bir şekilde bütçelerini sundular. Katılırız, katılmayız ama bütçe sunuşu hele cuma günü yaşadıklarımızdan sonra bana çok iyi geldi.

Sayın Bakanım, ben askerî hastanelerden başlamak istiyorum. Ben hekimim, askerliğimi de Hava Harp Okulunda yaptım. Tabip Üsteğmen Murat Bey'den -soyadını unuttum şimdi- yıllar önce çok şey öğrendim orada, bambaşka. Benim, Ankara Tıp Fakültesinde, daha sonra ihtisas boyunca öğrenmediğim birçok şeyi "askerî tıp" diye bir şey varmış, "askerî hekimlik" diye bir şey varmış, orada öğrendim ve bu işte, öyle Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle, Sayın Erdöl'e açılan üniversiteyle falan halledilecek bir şey değilmiş, bunu çok iyi bilenlerdenim. Son zamanlarda da yaralı askerlerimizle ilgili -çoğu spekülasyondur bunların eminim ama- birtakım bilgiler, gazetelere falan haberler çıkıyor. Bütün bunları şey yapmak istemiyorum çünkü spekülasyon olma durumu fazla, en azından bir kısmı. Bütün bunlar bu işin, askerî hastanelerin bir ihtiyaç olduğunu ve yeniden açılması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Sayın Bakanım, zaten askerî tabip olarak 2 bin kişi civarında insan vardı Türk Silahlı Kuvvetlerinde, işte, istifalar, emeklilikler, değişik sebeplerden dolayı 350'ye kadar düşmüş. Rakamlar böyle, yanılıyor da olabilirim, doğru rakamlar sizde ve yetişen hekimlerin eski askerî hekimler gibi olmadığı... Sadece askerî hekim değil, Gülhane Askerî Tıp Akademisi sadece hekim değil, sağlık personeli de mezun ediyordu. Bu sağlık personeli de asker aynı zamanda değerli arkadaşlar. Herhangi bir sağlık memurunu işte operasyon yapan timle beraber gönderdiğinizde onun yapacağı ile bir sağlık astsubayının yapacağı şey mukayese bile edilmez. Dolayısıyla, bu yanlış bir şeydi yani Askerî Tıbbiye'den hiç darbe falan yapıldığını bilmiyorum. Ne, hangi düşünceyle, neyle, işte -intikam falan kelimesini kullanmak istemiyorum- niye yıkıldı bilemiyorum. Siz de bu konuda "Bu işe bakıyoruz, sorunların farkındayız." tarzında birtakım açıklamalarda bulundunuz, bu açıklamaları destekliyoruz. Önce bu askerî tıp fakültelerinin açılması gerekiyor askerî hastanelerden önce çünkü askerî tabip ancak böyle bir ortamda yetişir değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan sunumunda dedi ki: "Hudut namustur." Çok doğru, katılıyorum, "Hudut namustur." anlayışıyla hudutlarımızın güvenliğini sağlıyoruz, çok doğru. Değerli arkadaşlar, hudut, evet, namustur, güvenliğimizi sağlamak için namustur, egemenliğimiz için namustur, bağımsızlığımız için namustur ama aynı zamanda güvenliğimiz için de son derece önemli bir şeydir. Sınır güvenliğiyle ilgili son zamanlarda özellikle Suriye'de hem de "Sınır güvenliğini kontrol altına alacağız." diye yaptığımız operasyonların bölgelerinden işte terör unsurları geliyor ve ülkenin değişik yerlerinde, işte Mersin'de, Tarsus'ta, Hatay'da birtakım eylemler yapıyorlar; İstanbul'a gelindi ve çok tuhaf bir şekilde gelindi. Sayın İçişleri Bakanına hangi güzergâhı izleyerek nasıl geldiğini filan, bunları anlat demem, sıcağı sıcağına hemen o günde. Sonra bir baktık fotoğraflara, ya İstiklal Caddesi'nde kamuflaj giymiş, elinde gülle birisi dolanıyor. Ya, derlerdi ki "İstiklal Caddesi'nde 3 tane insana çarparsan bunun bir tanesi mutlaka sivil polistir.", böyle bir söylenti var halk arasında. Ya nasıl oluyor da o kadar güvenlik şeyi alındı, hani bizim göz bebeğimiz İstiklal Caddesi'nde böyle birisi dolaşıyor? Arkadaşlar, böyle bir insan ya delidir, alıp götüreceksin, insanların güvenliği için o da zarar verebilir ya da teröristtir, bir şeydir. Bu nedir, ya bu nasıl fark edilemiyor, nasıl görülemiyor? Değerli arkadaşlar, burada kimdir, kimseyi, sorumlu şudur budur demiyorum ama Sayın İçişleri Bakanı sorumluluğu başka yerlere attı, bunu Mersin'deki saldırıda da aynı şekilde yapmıştı. Hemen şeye gitti. Sayın Bakanım, acaba Jandarma, işte Silahlı Kuvvetler, Kara Kuvvetleri ile sizin aranızda, İçişleri Bakanlığı ve sizin aranızda Jandarmayla ilgili bir problem, bir sıkıntı var mı? Sınır güvenliğini bildiğim kadarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri sağlıyor, daha iç tarafta yol güvenliğini filan jandarma ve polis sağlıyor. Böyle bir şey mi var yani sanki "Biz değiliz." gibi bir şeye girdi. Tabii bir de tartışmalar var, lütfen bize bilgi verin, Jandarmanın tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlanması, bağlanmaması tartışması varmış Sayın İçişleri Bakanı ile aranızda, bu da doğru mu değil mi? Hangisi doğrudur? Jandarmanın nerede olması doğrudur? Güya Jandarma olmadan darbe yapılmazmış, o nedenle de İçişleri Bakanlığına bağlı kalacakmış gibi söylentiler var ve bunları insanlar konuşuyor. Birinci ağız sizsiniz, lütfen önce söyleyin "Asla bir daha darbe yapılmayacağını biliyorum." filan deyin yani en azından "tecrübelerimle" diyebilirsiniz.

Bu güvenlikle ilgili, sınır güvenliği arkadaşlar çok ciddi bir konu. Şimdi, "paramotor" filan deyip geçiyoruz, artık zaten biz S-400'leri aktif hâle getiremedik ama yani diğer koruyucu füze kalkanlarının bile koruyamadığı araçlar gelişti. Sadece paramotor değil, birtakım hava araçları, insansız hava araçları, insanlı hava araçları, bunlar, "drone"lar, bir sürü şeyler gelişti ve bunlar hududu aşıyor. Ben şimdi bir araştırdım nedir diye, dünya kadar literatür var, benim bilmediğim konu. Sınır güvenliğimizin bu konularla, bu araçlarla, bu yeni teknoloji sınır güvenliğimizi ne kadar tehdit ediyor Sayın Bakanım ve bu konuyla ilgili neler yaptık, neler yapılıyor, bu zaaf nerededir? Zaafı hiç kimse üstlenmiyor, zafiyeti hiç kimse üstlenmiyor arkadaşlar ama bu konuyla... Bu konu, siz dediniz ki "Siyasetin üstüdür terörle mücadele.", üstünde olması gerekiyor. Öyle mi oluyor? Öyle olmuyor.

Bakın, Sayın Bakanım, bu ülkede değerli arkadaşlarım, üç beş tane konuda sürekli insan kaybettik, biri terör tabii; biri uyuşturucu, her sokak başında patır patır insanlarımız gidiyor ölüyor; iş kazaları, değerli arkadaşlarım, ayda 150, senede 2 bine yakın iş kazalarından yani para harcanarak alınacak tedbirler alınmadığından dolayı aslında "iş cinayeti" diyebileceğimiz cinayetlerde insanlarımız ölüyor; kadın cinayetleri, evet, bu konuda da tedbirler alınmadığından dolayı insanlarımız ölüyor değerli arkadaşlarım.

Bütün bunlar var, daha başka şeyler de var tabii bunların yanında: Sahte içki. Bize bağırdı çağırdı burada, burayı provoke etti gitti Sayın İçişleri Bakanı. Yahu "sahte içki" diye bir olay var, her sene özellikle yılbaşı gibi belli zamanlar yaşanırken 10, 20, 30 insan ölüyor; şehirlerde üretiliyor. Ya, işte, terör bu. Başka nasıl terör olabilir? Bu da terör yani bu da bir tür terör, uyuşturucu da bir tür terör, bunlarla ilgili hiçbir... Eleştirildiği zaman da kıyameti koparıyor "Biz terörle mücadele ediyoruz." diye. Ya, edin, biz size terörle mücadele etmeyin demiyoruz ki, siz terörle mücadeleyi en iyi şekilde edin ama aynı zamanda uyuşturucu ticareti yapanlarla mücadele edin, efendim, sahte içki üretenlerle de mücadele edin. Maden kazalarında patır patır insanlarımız ölüyor, daha dün, Amasra'da 42 insanımızı kaybettik; bunlar da son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, burada teröre kurban verdiğimiz çocukları -Ecrin, Yağmur- özellikle koydunuz. Allah rahmet eylesin, evet, içimiz sızladı. Ama siz ülkenin bir yarısını bu terör kurbanlarının üzerinden, terör üzerinden bölerseniz, terörle mücadeleyi yapamazsınız. Ne yaptı? Sayın Cumhurbaşkanı çıktı -sordular- ve dedi ki: "Bu acıları muhalefet paylaşmıyor." Ya, böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım? Ya, sizde terörle ilgili dünya kadar eksiklik, zafiyet var. Bu olayda ciddi bir eksiklik ve zafiyet var; nasıl göremezsiniz, nasıl yakalayamazsınız, nasıl önleyemezsiniz? Elbette daha sonra yaptığınız harekâtlar da terörle mücadeledir. "Orada şu kadarını etkisiz hâle getirdik." filan diye bunlar anlatılır bütün sunumlarda da. Nasıl önlenemedi? Bu önlenememesinin sebebi nedir? Nerede zafiyet var? Bunlar niye konuşulmaz?

Bize karşı bu fotoğrafları buraya niye koydunuz yani? Biz bunları şey mi yapıyoruz?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakika...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Niye 1 tane maden kazasında ölenleri, niye içki şeylerini getirmiyorsunuz arkadaşlar? Bunların üzerine siyaset yapmayalım.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Size karşı mı koyduk onu? Onları anmak için koyduk.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu siyasetin hiç kimseye faydası olmaz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Kendinize algılamayın onu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Geçin... Hiç kimseye faydası olmaz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Kendinize niye algılıyorsunuz?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ey, AKP ve MHP, bundan medet umuyorsanız, o zaman ben de derim ki: Bu terörün tırmanmasında o zaman 7 Haziran ve 1 Kasım arasını...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz doldu Sayın Bekaroğlu.

Teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunları yapmayın. Terörü, terörle mücadeleyi siyasi aparat olmaktan çıkaralım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sağ olun, süreniz doldu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin kadar bizim de içimiz yanıyor.

ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Nasıl yanıyor?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biz de terörle mücadeleyi savunuyoruz.

Dünya kadar konu var, bunları konuşalım.

Ne güzel, yolları anlatıyorsunuz, barajları anlatıyorsunuz, anlatmaya devam edin.