KOMİSYON KONUŞMASI

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, kıymetli arkadaşlar, kıymetli milletvekili arkadaşlarımız; hoş geldiniz.

Şimdi, bu beş dakikalarda temennilerimiz, dileklerimiz, endişelerimiz vesile edip söyleniyor size. Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı, Türkiye'nin özellikle bu son dönem içine sıkıştırıldığı bir sürecin içerisinde bazen aynileşen Bakanlıklar hâline geldi. Biz dünyanın en pahalı coğrafyasında yaşıyoruz, elhak öyledir. Dünyanın şahit olduğu askerlikle ilgili bir iddia varsa bu iddianın en temayüz etmiş tarafı Türklerdir. Türklerin sadece asker olan evlatları değil, sivil sayılan evlatları da askerdir. Dolayısıyla biz ruhları üniformalı bir milletiz, öyleyiz. Mevzu ordumuz olunca kelamı biraz ince ince eler, ihtimamla söyleriz. Dolayısıyla ordumuzu konuşacağız, ordumuzla ilgili konuşacağız. Bu kabil imkânları kullanırken sözü sair zaman konuştuğumuzdan daha özenli söyleriz, öyle söylemeliyiz çünkü nihayetinde biz buralarda huzurla yaşayabiliyorsak, bize bu imkânı verebilen ordumuzun fedakârlığını gölgelemek istemeyiz.

Şimdi, son tahlilde, Savunma Bakanlığı da dâhil Dışişleri Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımız aslında işlerini düzgün yapan bir devletin, eğitimini planlayabilen bir devletin, kalkınmasını organize edebilen bir devletin, üretimini dünyayla rekabet edebilme imkânıyla kavuşturabilen bir devletin, tarihî serencamını, tecrübesini yeni nesillere, bürokratik derinliğe taşıyabilen bir iradenin aslında tecessüm etmiş, güç bulmuş hâlidir. Yani ekonomisi güçlü devletin savunması güçlü olur, teknolojisi güçlü devletin dışişleri kuvvetli olur, hazinesi dolu, teknolojisi güçlü, millî geliri yüksek devletin ordusu kudretli olur falan, birbirine bağlıdır bu işler. Bu süreç içerisinde belki sizi değil ama bu yirmi yıllık iktidarın en çok itham edilecek tarafı şudur: Bundan çok daha fazlasını yapabilecek olduğumuz hâlde bugün, bu yüksek enflasyon, bu faiz, bu pahalılık, bu AR-GE bütçeleri sınırlı, bu sınırlı sayıdaki AR-GE'lerin sebep olduğu tasarruf tedbirlerine bizi düşüren girdabın sorumlusuyuz siyaseten. Dolayısıyla siyaset bugün ordumuzun, bundan çok daha kudretli olabilme imkânını elinden alan bir mahareti yada maharetsizliği temsil ediyor. O yüzden Savunma Bakanlığının -efendim şu anda karşı karşıya olduğumuz tehditleri de kastederek söylüyorum, "terör" deyip müstakil bırakmamak lazım- bizim muhatap olduğumuz terörün özelde yüzde 90-95'lik kısmı, arkasındaki şebekelerle, devletlerle beraber PKK'dır. "Terör" deyince "PKK" demekten imtina eden, teröre tolerans ve müsamaha tanıyor demektir. "Terör" deyince ağzı doldura doldura "PKK demek" lazımdır, demek lazımdır. Terörü böyle eşleştirip sanki böyle bir mecburiyetten hasıl oluyormuş duygusuyla, masumlaştırma teşebbüsleri terörü en fazla cüretkâr hâle getirme teşebbüsleridir. Dolayısıyla PKK'nın arkasındaki, önündeki bütün destekçileri yıllardır biliyoruz, yeni değil. Efendim, bazılarına aleni, bazılarına gizli, bazılarına şimdi, bazılarına sonra, bazılarına evvel cevap verdik, vereceğiz. Bizden kanla alamadığını, terörle alamadığını hiç kimse masada da alamaz. Dikkatli olacağız ama şunu bilmek zorundayız, bu mahdut sürede belki en çok özen göstererek söylemek zorunda olduğum şey bu benim: Bizim devletimizin kudreti adalettir. Bizim, bölücülere, teröristlere, PKK'lılara, YPG'lilere, onların arkasındakilere, onları kullanarak bizden kendi Kürt kardeşlerimizi koparmak isteyenlere, toplumsal beraberliğimize nifak sokmak isteyenlere, bu beraberlikte yaraları, eskiden olmuş hataları kaşıyarak bizi birbirimize hasım etmek isteyenlere Türk ordusunun, Türk devletinin, Millî Savunmanın, Dışişlerinin, İçişlerinin, siyasi varlığımızın, Meclisimizin vereceği tek cevap, devletimizin vereceği tek cevap sarsılmaz ve muvazaa kabul etmez adalettir. Adalet, bizim teröre vereceğimiz cevaptır; teröristlere vereceğimiz cevap adalettir ki bizim elimizden Kürt kardeşlerimizi almasınlar. Dolayısıyla, biz masum, her yaptığından hatasız, hesap sorulmaz bir iradeyi temsil etmiyoruz; biz, yanlış yapınca hesap da verebilen, hatasıyla yüzleşebilen, hatasının sonuçlarını yönetebilen bir devleti temsil ediyoruz, edebilmeliyiz. Yani bu tip hatalarımız olmuşsa hataları da yönetebilmeliyiz ki PKK ya da PKK adına hareket eden herkes bilsin ki Türk devletinin adaletinden şüphe edilmez. Öyle bir adalet mihengini kurmak zorundayız; tereddütsüz kurmak zorundayız. Benim kastettiğim şey şudur: PKK'ya karşı, PKK'nın arkasındaki güçlere karşı, PKK'yı başımıza bela etmiş ve burada bu bölgeyi dizayn etme heveslilerine karşı bizim devletimizin gücü adalettir; adalet, bizi, ekonomimizi, eğitimimizi ayağa kaldıracak olan yegâne mihenktir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreniz doldu, birkaç cümleyle bağlayın lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Türk ordusunun, bugün, sınır ötesi operasyonlarına, efendim, güvenliğimizi sağlamadaki her sınır ötesi operasyonumuza "işgal" diyen cüretkârlığa cevabıdır bizim irademiz. Efendim, kendi topraklarımızda güvenle yaşayalım diye kolluk güçlerimizin, güvenlik güçlerimizin fedakârlığına "işgal" diyen alçaklığadır cevabımız. Efendim, kendi topraklarımız, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Alevi'si, Sünni'si, Türkmen'i, Kürt'ü, dindarı, laiki, moderni, gelenekçisiyle biz bir koca milletiz ve bizim adımız "Türk milleti"dir. Bu Türk milletinin hiçbiri birbirinden ayrılmaz, bu bölgenin, vatanın birbirinden ayrılmadığı gibi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin altında yaşayan herkese "Türk milleti" denir, dilleri Türkçedir. Bunların hepsi dini, dili, mezhebi, meşrebi, ekalliyeti, aidiyeti ne olursa olsun bunlar bir ve tek millettir. Ordumuz da bunun yegâne teminatı olmak cesaretini göstermelidir her zaman, şimdiye kadar gösterdiği gibi.