KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerime, Öğretmenler Günü'nü kutlayarak başlıyorum.

Ayrıca, pandemi sürecinde ve daha önce kaybettiğimiz hekim ve diğer sağlık personelini rahmetle anıyorum, saygıyla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan bir sunum yaptı, tabii, güzel şeyleri anlattı. Bir eksikliklerini söyledi; "Hekim ve sağlık personeli ihtiyacımız hâlâ var." dedi. Başka itiraflar da vardı satır aralarında, mesela dedi ki en son, konuşmasını bitirirken: "Hıfzıssıhha Enstitüsünü, Kurumunu yeniden açıyoruz." Sayın Bakan, ben soruyorum baştan, sonra unutulur: Niçin kapattınız? Siz kapatmadınız tabii, niye kapattığını biliyorum ama sizden duymak istiyorum. Ya, Türkiye'nin yüz yıldan daha fazla İstanbul'dan buraya gelen ve daha dünyada üretilmeyen aşıları üreten, değişik ülkelere aşı satan bir kurumu, bir tecrübeyi niye kapattınız? Oradaki personeli niye dağıttınız? Niye yok ettiniz? Ya, sizin bu "sağlık reformu" dediğiniz 2003'ten bu yana yapılanlar bir yapboz şey. Sonu nedir? Onu da konuşacağız.

Sayın arkadaşlar, bazıları sevmez filan yani bazı taraflarını ben de sevmiyorum ama 1961 Anayasası'nda bir kamucu sağlık anlayışı var. Çok seviyorum. Cümle: Devlet, sağlık hakkını korumak ve işte sağlamakla görevlidir; tartışmasız. Hemen arkasından: Devlet, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut... "Sağlık, sağlıklı konutta olur." diyor. Tabii, bunu 12 Eylül geldi, darmadağın etti ve birtakım şeylerden, sağlık hakkından falan söz etti ama sağlık hizmetleri, devlet ve özel şeyle beraber yapılır. Devlet burada koordine eder, düzenler, denetler gibi laflar söyledi. Ya, Adalet ve Kalkınma Partisi bu şeyleri nasıl buldu? Nereden buldu? Ben bunları bilirim, tanırım diye bir araştırma yaptım. İlk Adalet ve Kalkınma Partisi programına gittim, baktım. Aa, ya, siz 12 Eylülcüymüşsünüz. Baştan sona 12 Eylülün bu maddesine uygun bir sağlık vaatleriniz var o programda. Orada nasıl özelleştireceğinizi, bugün yaptığınızı, koruyucu sağlık hizmetlerini bile özelleştireceğinizi yazmışsınız yani. Bu işi çok bilerek gelmişsiniz. Ben demek ki o ara uyumuşum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, 2003'le karşılaştırılır hep. İşte, geçmiş kötülenir, bitmişti her konuda, sağlıkta da böyle. Sayın Bakan böyle demedi ama sizin Hükûmetinizin, Sayın Cumhurbaşkanının genel tutumu budur; geçmişi karalar, gider.

Değerli arkadaşlar, 1923'te cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye, Birinci Dünya Savaşı, İstiklal Savaşı'ndan çıkmış; erkekler kolu, bacağı olmayan, gözü olmayan insanlar... Kadın, çocuk, yaşlı, tifo, tifüs, kolera, tüberküloz kırılıyor, böyle bir toplum. Yani Türkiye'nin Osmanlı'dan gelen bir sağlık altyapısı, tıp eğitimi ve gerçekten bu işe kendini adamış insanlar... Analım tabii onları, mesela Refik Saydam'ın hiç sözü geçmedi, nasıl geçmez Sayın Bakanım ya? Tıp fakültesini okursunuz da nasıl Nusret Fişek'ten söz etmezsiniz, ben hayretlerle karşılıyorum; onları bir rahmetle analım. Bakın, o fakir, gariban ülkede çok kısa sürede ciddi bir sağlık altyapısı kurulmuş ve bu hastalıkların büyük bir kısmı eradike edilmiş. Değerli arkadaşlarım, şimdi "Biz şehir hastanelerinde örneğiz bölgede." falan diyorsunuz da hayır, şehir hastanelerinden dünya vazgeçiyor, siz nereden dünyaya örnek olacaksınız? 5 bin kişilik hastanelerden dünya uzaklaşıyor, nereden çıkardınız bunu? Biz esasen sosyalizasyonla, sağlık ocağı sistemiyle örnektik, yok ettiniz. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsüyle örnektik, onları yok ettiniz.

Değerli arkadaşlarım, geçenlerde bu ülkede aşıyla önlenebilen kuduzdan bir çocuk öldü. Bir arkadaşımız, bir hekim arkadaş -bizden biraz büyük ağabey- şöyle bir şey anlattı: "60'lı yılların sonuna doğru Seyranbağları'nda bir köpek, bir çocuğu ısırdı. Muhtar bütün evlerdeki çocukları topladı, bir hafta boyunca Hıfzıssıhha Enstitüsüne götürdü ve aşı yaptırdı." Sosyalizasyonu ve o zamanki dayanışmayı görüyorsunuz değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey devraldığınızı, bu örnekten hareket etmeniz gerektiğini söylemelisiniz değerli arkadaşlar, maalesef bunları söylemediniz; neyse.

Şimdi, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı konuşmak, tartışmak lazım; hiç sözünü etmediniz. Sanıyorum, Sayın Recep Akdağ'dan sonra Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda o ilk dönem elde edilen hasta memnuniyeti ortadan kalktığı için pek sahiplenilmiyor; sahiplenilecek bir şey de değil, doğru yapıyorsunuz. Bu Sağlıkta Dönüşüm'de en çok tahrip edilen ve hâlâ asla oturtulamayan konu, koruyucu hekimliktir. Kim ne derse desin yani topluma yönelik koruyucu hekimlik işte, Toplum Sağlığı Merkezlerine, -Toplum Sağlığı Merkezlerinin sorunlarını burada anlatacak vaktim yok- devredilmiş ama kapıya gelen de aile hekimlerine devredilmiş. Yani polikliniğe gelenleri koruyucu sağlık hizmetleri, aile hekimliğine gelenleri Aile Sağlık Merkezleri üstlenecek. Ne kadar üstleniyor? Aile Sağlık Merkezinin problemi nedir? Değerli arkadaşlarım, aile doktorlarının bazılarını aradım, enteresan şeyler söylüyorlar. "Ya, Hocam, dur, ben kirayla uğraşıyorum." Hayırdır dedim. "Millî Emlak kiramızı yüzde 65 artırıyor." diyor. Yani sağlık ocaklarını onlara kiraladık, kiraladık ve ben bilmiyordum "Millî Emlak ticarethanelerde kira artışını yüzde 50'yle sınırlamış ama yüzde 65'le zam yapıyor, perişan vaziyetteyiz." diyor ve "Personelim yok, bizde bir Sağlık Bakanlığının çalışanları var, bir de asgari ücretle çalışan sözleşmeli personel, tam asgari ücret alıyorlar bunlar, böyle durumlarda çalışıyoruz, boğuşuyoruz." diyor. Böyle bir sağlık hizmeti olmayacağını siz benden daha iyi biliyorsunuz, bunları anlatmadınız tabii.

Şimdi, bu sağlıkta dönüşümün temelinde ne var? Onlara bir bakmak lazım yani. Bir tane özelleştirme, en temel şey özelleştirme. Hani, koruyucu sağlık hizmetini bile özelleştirebilen bir ekip tedavi edici sağlık hizmetlerinde neler yapar neler ve neler yapmıştır biraz sonra özetleyeceğim. Birinci basamak çökmüştür değerli arkadaşlar, kim ne derse desin. Yani sağlık ocağı sistemine dönülsün anlamında söylemiyorum ama yani Aile Sağlığı Merkezleri ile Toplum Sağlığı Merkezleri birleştirilerek, eski tecrübeler de dikkate alınarak günümüze uygun ve yerel yönetimlerle ciddi iş birliği yapmak... Ya, yerel yönetimleri, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partilerinin eline geçen yerel yönetimleri âdeta düşman gibi görüyorsunuz; öyle değil arkadaşlar. Bakın, yerel yönetimlerle iş birliği yapmadan şey sağlanamaz yani. Yerel yönetimler valilerden ibaret değil ki arkadaşlar ya, merkezî hükûmetten ibaret değil; orada belediye başkanları var, onlarla birlikte bu işi yapmaları lazım.

İkinci önemli konu, sağlıkta dönüşümün yani sağlık personelinin özlük haklarını... Yani onların finansmanı döner sermayeden, performans sistemiyle, rekabet, yarışmaya sokulması... Bugün sağlıkta yaşanan problemlerin temelinde, en önemli problemlerden bir tanesi budur. Beyaz Reform'la falan bir miktar ama çok ciddi problemler var; biliyorsunuz, yeterli değil, bunları biliyorsunuz. Bunu da şey yapamayız. Çok kısa bir süre sonra bu verilen ödemeler yetersiz kalacaktır ve aynı problemler, aynı şikâyetler ortaya çıkacaktır. En doğru yaptığınız şey genel sağlık sigortasıdır. Evet, tebrik ediyorum. Türkiye dünyanın en derin, en yaygın genel sağlık sigortasını kurdu. İşte, diğer sigorta şeyleri farklı farklı olan BAĞ-KUR'u, SGK'yi, Emekli Sandığını, yeşil kartı falan birleştirdi; önemli bir şey yaptı, çok doğru bir şey yaptı ama o bütün problemler, sıkıntılar da... O doğru bir şeyin finansmanı ne olacak, nasıl olacak? Bu şekilde sağlığa aktarılan kaynakların giderek ilaç sanayisi, sağlık sanayisi tarafından emildiği böyle bir dönemde, her şeyin, normal fizyolojik belirtilerin bile hastalığa yazılarak reçete edildiği böyle bir dönemde, böyle bir sigortanın yönetilmesinin mümkün olmadığını nasıl görmediniz ve şu anda ne yapıyorsunuz; bu soruyu sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, bir rakam verdiniz, bu doğru değil yani. Türkiye'nin kamu sağlık harcamaları, gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 3,5'u; siz "yüzde 5" dediniz, öyle değil yani özeli de koydunuz sanıyorum.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Tabloda, tabloda...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bütün harcamaları koydunuz, sizin tablo elimde.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Hayır, hayır, tabloda var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kamu kesimi sosyal harcama istatistiklerinden okuyorum.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Ayrı ayrı...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Neyse siz oradan şey yapın...

Yani artmıyor, Sayın Bakanımız "yüzde 5" de dese, kamunun sağlık için ayırabildiği kaynaklar artmıyor.

1980 ile 2002 arasında gerçekten sağlıkta ciddi problemler vardı ve bu problemin en temeli, gerçekten derin ve yaygın genel sağlık sigortasının olmamasıydı; işte, bu şey değil. Finansmanıyla ilgili dar boğazlar vardı, hâlen devam ediyor o dar boğazlar. Yatak eksikliği de vardı o zamana kadar, doğru ama hekimler için de sıkıntılar vardı; hekimlerin maaşları problemliydi, tam gün ortadan kalkmıştı, kalkmamıştı, muayenehane hekimliğinde bir kargaşa mevcuttu, doğru.

Sağlıkta Dönüşüm'de 1'inci fazda yapılanlar da doğru şeylerdi. Özellikle genel sağlık sigortası, bunlar doğru şeylerdi. Sağlık teknolojisinden de şey yapıldı, yeni hastaneler yapıldı ve bir memnuniyet oluştu; doğrudur, katılıyorum ama faz 2'den, 2'nci dönemden itibaren yapılanlar, bu sistemin bütünüyle sürdürülemez olduğunu ortaya koydu değerli arkadaşlarım. Ne yapıldı? Hiçbir şekilde yatak ihtiyacımız yokken -kim aklınıza koyduysa- şehir hastanelerine yöneldiniz ve 2019'dan itibaren şehir hastanelerine bütçe ayırmaya başladınız; büyük bütçeler ayrılıyor değerli arkadaşlarım. 2021 sonuna kadar 29 milyar, 2022'de 27 milyar ayrılmış, bir kısmı kullanılmış, 2023'te de kira ve hizmet bedeli olarak 46 milyar şehir hastanelerine aktarılacak. Bu, zaten finanse edilmeyen sağlık sistemini iyice çıkmazın içine sokmuştur.

Değerli arkadaşlarım, yapılan en ciddi problemlerden bir tanesi yaptığınız adaletsizliktir yani sağlık finanse edilirken özellikle Sağlık Bakanlığının yaptığı çok büyük bir haksızlık var. Bu haksızlık, Sayın Bakanımın hiç değinmediği sağlık eğitimini de ciddi bir şekilde baltalamıştır. Bu haksızlık da SUT uygulamasıdır. Bu Sağlık Uygulama Tebliği... Niye böyle bir şey yapalım? Niye bir devlet, bir merkezî yönetim üniversitelerine bu kadar düşman olur; bunu anlamak mümkün değil. Arkadaşlar, bu Sağlık Uygulama Tebliği, SGK'nin sağlık kuruluşlarına verdikleri hizmet karşılığında paraları şey yapar. Şimdi, Sağlık Bakanlığı gidiyor, SGK'yle global bütçe falan diye özel bir anlaşma yapıyor. Sürekli olarak her sene bu parayı artırırken üniversiteler ve özel sağlık kuruluşlarına ödenen paralarda herhangi artış olmuyor, çok cüzi artışlar oluyor. Özellerde önce yataktan falan istifade edildi. "Seçim kazandık." falan dediğiniz memnuniyetlere sebep olan özellere bir süre sonra yüzde 30, sonra yüzde 100, yüzde 200 fark alma izni verdiniz ve onlar ayakta kalabildiler ama üniversitelerde böyle bir şey olmadı. Devlet, birkaç kere üniversitelerin hazine borcunu silmesine rağmen, üstlenmesine rağmen üniversitelere çöktüler.

Özlük işleriyle ilgili de çok ciddi problemler olduğundan hocalar o üniversitede çalışarak, sadece eğitim görevinde kalarak gerçekten istedikleri bir hayat yaşayamadıkları, çoluk çocuklarına bir gelecek temin edemedikleri için dışarıya, özellere kaçmaya başladılar. Arkadaşlar, bunun sonucunda tıp eğitimi ciddi bir şekilde baltalandı.

Sayın Başkanım, orada da teşekkür ettin, pandemide başarı olduysa bu başarının sebebi, bir seferberlik havasıyla hareket eden, önceki ruhla, Nusret Fişek ruhuyla yetişmiş hekimler ve diğer sağlık personelidir; onlar kahraman arkadaşlar ya! Ama "Filyasyonda milyasyonda başarılı olduk." falan diyor, onlar hikâye, öyle bir başarı filan da yoktur. Merkezî yönetim de süreci iyi yönetmedi, o konulara girecek vaktim yok.

Değerli arkadaşlar, tıp eğitimiyle ilgili ciddi adımlar atılmazsa on sene sonrasını, on beş sene sonrasını düşünemiyorum. Sadece hekim sayısı... "Şu kadar aldık, bu kadar aldık." Değerli Bakanım, dışarıdan hekim getiriyorsunuz, oradaki diplomaları ciddi bir şekilde gözden geçirmek lazım, bu diplomalar diploma mıdır, nedir, ne değildir, bunlara ciddi bir şekilde bakmak lazım. "Böyle değil siyasi baskılar var." Biliyorum, bize de geliyorlar. Şimdi, tekrar denklik için kolaylıklar filan istiyorlar. Böyle değil, bu insan sağlığı arkadaşlar, oyuncak değil.

Sayın Bakanım, bu Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi nedir, böyle bir şey olur mu? Dünyanın ya... Yani Recep Akdağ kardeşimiz gelmedi mi bütçeye, niye gelmedi? Bu nedir arkadaşlar ya? Sayın Erdöl de benim arkadaşımdır, KTÜ'de beraber çalıştık yani Sayın Rektöre dünyada görülmemiş çapta büyük bir üniversite yapmak için mi kuruldu? Nasıl bir eğitim yapıyor? Yok böyle bir şey değerli arkadaşlar, böyle bir yönetim olmaz. Zaten Bakanlıkla ilgili bir sürü yanlış müdahaleler oldu, önce geldiler işte CEO'lar falan, Bakanlığın mevcut olan şeylerini dağıttılar, Recep Akdağ gittikten sonra arkadaşlarımız geldi, kararnameyle bu sefer Recep Akdağ'ın kurmuş olduğu o sistemi bozdular, şimdi yenisini kurmaya çalışıyorlar, hiçbirini de kuramıyorlar; eskisini yok ettiler, yeni şeyleri de kuramıyorlar. Şu anda bile -2015 ile 2020 arasında çok oldu- Bakanlıkta ciddi bir yönetim zafiyeti mevcut değerli arkadaşlar.

Koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili önemli şeyler söyledi. Türkiye'nin behemehâl ele alacağı şey koruyucu sağlık hizmetleridir. Sayın Bakanım, bütçenizde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay giderek düşmektedir. "Düşmektedir." derken görece diyorum, mesela tedavi edici bütçeniz bu sene yüzde 173 artmış, koruyucu hekimlik de yüzde 110 artmış. O anlamda söylüyorum, görece olarak düşmektedir; hâlbuki çok önemli bir şey.

"Sevk zinciri" falan diye büyük iddialar vardı, yok öyle bir şey arkadaşlar. Bakın, bir şey anlatayım, size de geliyordur. Rize'de tesadüfen bir taziyeye gitmiştik, dedi ki: "Ya, bir buçuk aydır bekliyor." Ne bekliyorsun, randevu mu alamıyorsun falan dedim. "Yok, MR'ım okunacak, MR'ı bekliyorum." dedi. Nasıl oldu? "Ya, bir buçuk ayda randevu aldım, bir buçuk ay da MR bekledim, MR'ı çektirdim, şimdi okunmasını bekliyorum, bir buçuk ay geçti." Neyse başhekimi aradım -sağ olsun, var olsun- birkaç gün içinde bize gönderdi. Olmaz değerli arkadaşlarım, bu "televise"yle MR okumak falan.

Sayın Bakanım, bunlar, bu "Sağlıkta Dönüşüm" dediğimiz şey ile hekimlere Sayın Cumhurbaşkanının ettiği laflar falan yani hekimler... Ya, hekimler bu ülkenin düşmanları değil ki hepimiz için önemliler. Hekimlere böyle laflar edilir mi? "Beyaz devrim" falan dediğiniz yani hekimlerin özlük haklarının iyileştirilmesi doğruydu ama yeterli değildi, oraya tam bir sistem getirilmesi gerekiyor, bu sistemin emekliliğine yansıması gerekiyor. Hepimiz hekimiz değerli arkadaşlarım yani hekimin emekliliğinde insanca yaşayabileceği, ihtiyaçlarını görebileceği, refahtan istifade edebileceği bir ortam sağlayacak özlük şeyi kurmak gerekiyor. Tabii, diğer sağlık çalışanları... Yetersiz Sayın Bakanım, hâlâ "televise"yle MR okumazdınız eğer böyle olmasaydı.

"Sağlık zinciri" diye bir şey yok. Başvuruların yüzde 55'i, 60'ı acilden oluyor değerli arkadaşlarım. Niye? Randevu alamıyor. Ya uyanıklık yapıyor, oraya... Hayır, arkadaşlar, randevu alamadığı için insanlar şeye gidiyor. Öyle, aile hekimliğine gidecek, o birinci basamağa gönderecek, o ikinci basamağa... Yok öyle bir şey.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir şey daha söyleyeyim, nitelikli ameliyatlar artık devlet hastanesinde -Sayın Bakanım öyle diyor "Böyle hastaneler, şöyle hastaneler..." öyle değil- yapılamıyor. Niye yapılamıyor arkadaşlar? Bu ameliyatı yapan hekimler ayrıldılar, gittiler, belli özel hastanelerde yapıyorlar. SGK de bunları karşılamıyor, zaten giderek karşılamıyor, ilaç parası, katkı parası, yok muayene parası, bir sürü şeyler aldıktan sonra özel hastanelere... Devlette bekleyemiyor insan, siz bekler misiniz? Önemli bir ameliyat olacaksınız, size altı ay sonraya, beş ay sonraya gün veriyorlar. Özel hastaneye gidecek, nasıl gidecek? Eskiden, işte "İneğini sattı, öküzünü sattı." derdik, şimdi arabasını satıyor. Bu zincir, bunlar işlemiyor. Böyle, acilden yüzde 50-60 giriş olan bir sağlık sistemi olamaz değerli arkadaşlarım.

Üniversite hastanelerini düzeltmezsek... Bakınız, Bu Recep Akdağ'ın günahı çoktur, niye gelmedi buraya? Ya, bir ara üniversite hocalarını şehir hastanelerine yönlendirmek için... Değerli arkadaşlarım, geldiniz, önce işte, bakım onarım, temizlik, yemek, daha sonra tetkikler, röntgenler, laboratuvarlar, MR'lar bunları özelleştirdiniz, şimdi, hizmet olarak... Sonra, büyüklere dedik ki: "Neoliberalizm geldi." Yok, bir yerde para kazanılıyorsa öyle filana gidecek, küçük bir müteahhide gidecek, yok öyle bir şey olmaz, bilmem ne... Hayır, biz bunun şeyini kuracağız, işte "yap-işlet-devret" dediğimiz... Dolayısıyla her şey daha çok reçeteye, her şey tetkike yazılacak ve bu tetkiklerden biz para kazanacağız. Bu paraları da -ülke fakirse- Sayın Bakanın aracılığıyla, SGK aracılığıyla alacağız diye alıyorlar, topluyorlar, onlar yetmiyor; yaptığınız yanlış sözleşmelerden dolayı genel bütçeden ödüyor. Arkadaşlar, hiçbir şekilde sağlıkta yatağa ihtiyacımız yokken şehir hastanelerine karar verildi ve yapıldı. Nitekim, bunu anladınız, geri döndünüz Sayın Bakanım, geri döndünüz ama sağlığı iyileştireceğiz diye yaptığınız bu dönüşüm, filin züccaciye dükkânına girmesi gibi ortalığı dümdüz etti, o kaldırdı, hiçbir şey iyileşmedi Sayın Bakanım, çöktü, çöktü; şimdi toparlamaya çalışıyorsunuz. Yani yapboz... Bir yere tutuyorsunuz gidiyor... Ya, sağlık yapboz üzerinde gitmez.

Son birkaç cümle: Ya, arkadaşlar, ilaç ve tıbbi cihaz, Sayın Cumhurbaşkanı -kim fark ettirdiyse bilmiyorum- bununla ilgili bir rapor hazırlattı Devlet Denetleme Kuruluna ama o raporun gereği yapılmıyor. Savunma sanayisi, İHA, SİHA neyse, onlardan çok daha önemlidir sağlık değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlenizi alalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Niye yerli ve millî sağlık ilaç ve tıbbi cihaz şeyi kurulamıyor? Şu arkadaşa sorayım: Sen o Kurulun Başkanısın ne yaptığınız şimdiye kadar? Takip ettim, baktım, yapılan hiçbir şey yok.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Bekaroğlu, teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "İlaç yapıyoruz" dediniz ya Sayın Bakanım, o ilaçların yüzde 85'inde dışarıdan gelen maddeyi burada ambalaj yaparak üretiyorsunuz. O nedenle "İlaç üretiyoruz." falan demeyin, çok ciddi bir problem var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok sayıda konuşmacı olacak, diğer hususlara da onlar değinsinler, rica ediyorum, çok aştınız süreyi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Aynı savunma sanayisindeki gibi bu işin ele alınması gerekiyor. Bunları sizin yapmanıza zamanınız olmayacak, biz gelip yapacağız inşallah Sayın Bakanım ama tecrübelerinizden istifade edeceğiz.

Sağ olun.