| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ)Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı i) Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı j) Finans Ofisi Başkanlığı k) İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 25 .11.2022 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cemal Bey kalktı herhâlde, anlatırken "uçak" filan dedi. "Uçak yapacağız." demek istedi herhâlde değil mi arkadaşlar? "İnşallah ileride uçak yapacağız." demek istedi.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kızılelma var ya, onu söyledi.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi, Sayın Cora dedi ki: "Başbakan hangi hükûmet sisteminde asıldı? Bir sağdan, bir soldan insanlar hangi hükümet sisteminde asıldı?" Ya, kendisi hukukçu, darbe yapılmıştı o dönemde, askerî darbe hükûmeti döneminde yapıldı. Evren astı, Evren astı! Hani ne demek istiyor? Bir de diyor ki: "Hangi hükûmet döneminde şiir okuyan bir insana, Belediye Başkanına dört ay hapis cezası verilir?" Sizin Hükûmetiniz döneminde. Şu anda, dört ay hapis cezası alıp Pınarhisar'da yatan o dönemin Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde atasözü söyleyen, şiir okuyan, herhangi bir yerde bir şekilde işinize gelmeyen cümle kuran herkes tak diye atılıyor sorgusuz sualsiz; bırakın yargılanmayı, sorgusuz sualsiz altı ay, bir sene yatabiliyor.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Darbe zemini hazırlanmak istendi." dedi. Sayın Cora...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, sıra gelince cevap verelim, olur mu?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin döneminizde oluyor bunlar, bunun da cevabını vermiş olalım.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, biliyorsunuz, yeniden değerleme oranı ekim ayındaki TÜFE-ÜFE ortalamasıyla belirleniyor ancak Cumhurbaşkanı bunu yüzde 50 artırma, yüzde 50 azaltma yetkisine sahip; Meclis, yasama kendisine böyle bir yetki vermiştir. Şimdi ÜFE-TÜFE ortalaması yüzde 122,9 çıkınca ben demiştim ki: Cumhurbaşkanı bunu yüzde 50 indirmese bile indirir, en azından 100 filan olur; indirmedi. Bugün ilan edildi, yeniden değerleme oranı yüzde 122,9 olacak değerli arkadaşlarım. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bütün vergiler, devlet alacakları bu oranda artacak eğer Cumhurbaşkanı müdahale etmezse. Mesela, motorlu taşıtlar vergisi yüzde 122,9 oranında artacak.
Değerli arkadaşlar, enflasyonu yüzde 85,5 ilan ediyorsunuz, hepiniz de övüyorsunuz "Nasıl devletin ilan ettiği enflasyona uymazsınız, dinlemezsiniz?" filan. Siz niye dinlemiyorsunuz devletin ilan ettiği enflasyona? Siz devlet değil misiniz? En azından enflasyon oranında yapsaydınız yeniden değerleme oranını, yüzde 85,5 yapsaydınız. Faizi de daha dün yüzde 9'a indirdiniz; Sayın Cora bilemedi, "Yüzde 9,5." filan dedi, çekin kulağını onun.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, başka vahim bir durum var, dün Sağlık Bakanlığını konuştuk.
Arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım; genel sağlık sigortası -dün ben söyledim- gerçekten dünyanın en önemli genel sağlık sigortalarından biri kapsayıcılık ve derinlik açısından ama finansman konusunda çok ciddi problem ortaya çıktı. Finansmanı düşünülmediğinden dolayı iflas noktasına geldik. Şu anda, gerçekten nitelikli tetkikler ve müdahaleler genel sağlık sigortasının neredeyse kapsamından çıktı, ya resmen çıktı yahut fiilen çıktı. Fiilen nasıl çıktı? İnsan kanser, gidiyor, bir buçuk ayda, iki ayda sıra alıyor, bir buçuk iki ayda MR'ını çektiriyor, bir ay MR'ın okunmasını bekliyor, ölüyor. Ya özel hastaneye gidecek... Özel hastane de büyük farklar alıyor, özel sigortalar 100 bin liralık poliçe gönderiyorlar. Özel hastanelerde artık yüzde 300'ü filan geçtiler, istedikleri kadar alıyorlar. Nitelikli müdahale yapabilen insanlar da doktorlar da üniversite hastanelerinden ve devlet hastanelerinden -özlük haklarından tatmin olmadıkları için ayrılıp- özel hastanelere gidiyorlar. Fakir olan insan... "Hayır, biz en büyük sosyal yardımı yapan Hükûmetiz." filan dedi Cemal Bey.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - İnsani yardım bakımından...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, bununla övünmeyin ya, en çok yoksul sizin zamanınızda var. Doğru da değil bu. Fakir olan insan fiilen ölümü beklemek durumundadır Cemal Bey kardeşim, şu andaki genel sağlık sigortası işlemiyor.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Dün genel sağlık sigortası için Sağlık Bakanına teşekkür ediyordun Sayın Bekaroğlu ya!
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ben bitireyim arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bürokratları tanıtırken (MİT) Millî İstihbarat Teşkilatı Başkan Yardımcısı gelmişti. Sayın MİT Başkanı Parlamentoya gelmedi. Oysa Türkiye'nin, bütün Türkiye'nin acı çektiği, derinden üzüldüğü en büyük olaylardan birini yaşadık geçtiğimiz günlerde; İstiklal Caddesi patlaması -terör olayı, katliamı, ne diyelim- ve bu olayın artık, iktidarı muhalefetiyle hemen hemen herkes, ciddi bir sınır güvenliği, istihbarat zafiyetinden kaynaklandığını söylüyor. Böyle bir durumda, MİT Başkanı buraya gelip kendisinin bu konuyu bize anlatması lazım, Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap vermesi gerekir. Değerli arkadaşlarım, bir kadın bir yerden giriyor, şu kadar kilometre gidiyor, İstanbul'da, İstanbul'un en önemli merkezinde kamuflaj elbisesi giymiş, elinde gülle dolaşıyor. Ya, orada herhangi bir insan bunu görse "Bu nedir?" deyip yakalayacak ama Millî İstihbarat Teşkilâtının bunlardan haberi olmamış. Değerli arkadaşlarım, bütün spekülasyonlar, bu patlamayla ilgili yapılan bütün spekülasyonlar biraz evvel söylediğim iki cümlenin üzerine kurulmuştur. Nasıl oluyor da böyle bir şeyi görmezsiniz, ne gibi bir sınır zafiyeti, istihbarat zafiyeti var, bunu bize burada anlatması gerekirdi değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunun üzerine, benim şurada söylediğim kadar laf bile söylesek hemen o şeyde ki -ne diyorsunuz? "Külliye" diyorsunuz siz biz de "saray" diyoruz, hâlbuki Cumhurbaşkanlığıdır değil mi?- Cumhurbaşkanlığındaki Fahrettin Altun arkadaşımız hemen dezenformasyondan işlem yapmak için gerekli şeyleri verirdi. Değerli arkadaşlarım, bu dezenformasyon ya da hakikati kim tayin ediyor? Ne enformasyondur ne de dezenformasyondur. Bunun kanununu çıkardınız, bu konuyla ilgili kim tayin edecek değerli arkadaşlarım? Şimdi, ben Sayın Süleyman Soylu'nun ilk günden yapmış olduğu açıklamalardan başlayarak kuşku içindeyim İstanbul'daki patlamayla ilgili, örnek veriyoruz, daha bir sürü olay var. Şimdi, bu konuyla ilgili hakikati bana kim anlatacak? Devlet mi anlatacak yani? Yani Fahrettin Altun, değerli arkadaşlarım -kanun gereği midir, bilmiyorum- dezenformasyon bülteni yayınlıyor ve gazetecilere gönderiyor, bunlar doğru, bunlar yanlış... Böyle bir demokrasi olmaz değerli arkadaşlarım, böyle bir demokrasi mümkün değil, böyle demokrasiye demokrasi denmez. Hakikati insanlar konuşurlar, elbette devletle ilgili birtakım şeyler vardır onlara zaten kimse bir şey demiyor, onlarla ilgili bir şeyimiz yoktur. Hani, kasıtlı olarak, karşı casusluk faaliyetleri vardır da bunu ortadan kaldırma... O ayrı bir konudur ama burada, gözümüzün önünde, ulu orta yaşanan ve hepimizi derin şeye boğan... Hatta üzerinde bir sürü spekülasyonlar var. Ya, biz büyük bir travma yaşadık bu ülkede, 7 Haziran-1 Kasımda büyük bir travma yaşadık. Hemen onu hatırlatan, gerçekten herkesi karamsar kılan ki bir araştırma şeyi de yayınladı, Adalet ve Kalkınma Partililerin de yüzde 70'i bu şekilde bakmış bu olaya. Ya, böyle bir olay yaşıyoruz ve Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı geliyor, şöyle olmuştur." diyor, daha işin başında şöyle olmuştur. diyor; ondan sonra, İletişim Başkanı da şu kadar para ayırıyoruz, işte Cumhurbaşkanlığının binası, Külliye yetmiyor, dışarıda büyük bir bina kiralıyoruz, iletişim... Değerli arkadaşlarım, evet partili Cumhurbaşkanı olamaz, olmaması gerekiyor. Hadi o Cumhurbaşkanı ama her şeye rağmen, devlet ayrı bir şeydir, efendim hükûmet, siz, Adalet ve Kalkınma Partisi ayrı bir şeydir. Ya, kardeşim, herhangi bir şeye, ayağına diken batan Hükûmet yetkilisi ya da iktidar partisi yetkilisi hemen atlıyor "Benim aleyhime söylenen her şeyi devletin aleyhine söylediniz." hemen gidiyor insanları haine yazıyor değerli arkadaşlarım; böyle bir şey olmaz.
Bitiriyorum sözlerimi. Bakın, bir ülkede insanların yarısı terör, terör iltisaklı, terör destekçisi ilan ediliyorsa o ülkede hiçbir şey olmaz, o ülkeyi siz yönetemiyorsunuz demektir. Yahu ne demek ya, ne demek bu ya Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım? Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor, muhalefeti... O konuşma da neydi kardeşim ya? Elimizde gül falan var. Gürz de var...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son yarım dakikanız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, Sayın Cumhurbaşkanım yapmayın, rica ediyoruz ya, gürz mürz taşımayın Sayın Cumhurbaşkanı ya. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız, bugün siz iktidardasınız, yarın başkaları iktidar olacak ya. Bu kadar büyüklenmek, bu kadar ezip geçmek olmaz. Sindirerek ne kadar yöneteceksiniz?
Arz ederim efendim.