| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ)Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı i) Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı j) Finans Ofisi Başkanlığı k) İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 25 .11.2022 |
RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Oktay, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce Uğur Bey'e teşekkür edeyim; zımnen de olsa, kadın temsiliyeti konusunda HDP'nin Parlamentoda 1'inci parti olduğunu ifade etmiş olmasından dolayı teşekkürler. Ben de bu vesileyle, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle bütün kadınlarla dayanışma içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum ve Mirabal kardeşleri bu anlamda anıyorum.
Sayın Oktay, şuradan başlamak niyetindeyim, bu mesele çok önemli bir mesele: İki gündür hayvanlara yönelik çok yoğun bir işkence söz konusu. Sosyal medyada gördüğümüz görüntüler gerçekten kanımızı donduruyor; köpekler başlarına küreklerle vurularak öldürülüyorlar yani bunu mutlaka engellemek lazım. Özellikle, Konya'da, Mamak'ta ve memleketin muhtelif yerlerinde -birkaç saat önce sosyal medyaya düşen başka görüntüler de var- sanki böyle bir planlama dâhilinde çok sayıda hayvan katlediliyor. Bu, bizim ne kültürümüze ne inancımıza ne toplumsallığımızı uyar. Sizden talebimiz, lütfen, bu durumun önüne geçin.
Değerli arkadaşlar, aşağı yukarı bir aydır burada bakanlıkları tartışıyoruz. Bu tartışmalar içerisinde tabii, damıttığımız, bugüne getirdiğimiz ve faydalandığımız çok şey oldu ama tuhaf bulduğumuz şeyler de oldu. Bunlardan bir tanesi de şu: Herhangi bir bakanlık konusunda bir tartışma olduğunda iktidar milletvekilleri "Eskisi daha mı iyiydi?" diye bir itiraz geliştirmişler. Yani siyasette polemik iyi bir şeydir ama geliştirici olabildiği koşulda iyi bir şeydir. Eskisi ile yeniyi kıyaslayarak "40 katıra mı, 40 satıra mı razısınız?" türünden bir yaklaşım ne memleketi ileri götürür ne de demokratik bir muhtevaya sahiptir.
Şimdi, bakın, geçen gün burada Adalet Bakanlığı konuşuldu, iktidar milletvekilleri dedi ki "Ya, eskiden yargı çok mu iyiydi kardeşim? Tamam şimdi eleştiriyorsunuz; evet, var problemler, eksiden iyi miydi?" Ben de o zaman söz aldım, dedim ki ya, biz hiç gün yüzü görmeyecek miyiz? Yani ya devlet güvenlik mahkemesi, istiklal mahkemeleri, üç Aliler divanı ya da şu andaki AKP yargısı mıdır bizim karşı karşıya kaldığımız şey; başka bir ışık yok mu, başka bir alternatif yok mu? Üniversiteler konuşuldu, Varank dedi ki: "Ya, eski üniversiteler daha mı iyiydi? Tamam, sorun var ama eskisi de kötüydü." Başka ne oldu? Sağlık konuşuldu. "Eskisi bundan daha beterdi." Şimdi, böyle bir gelecek toplum tahayyülü kurmak mümkün değil, böyle bir gelecek toplum tahayyülünün içerisinden çıkmak, ülkenin tüm insanları için daha güzel günler vadetmek mümkün değil. Evet, eskisi iyi değildi şimdi de iyi değil. Parlamenter sistem kötüydü, bizim açımızdan da tonla problemi vardı; e, şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen ucube ondan daha beter. Mesela niye ufkumuz geniş değil, niye başka şeyler düşünemiyoruz? Mesela niye diyemiyoruz ki ya, yerellerin güçlendirildiği, daha ademimerkeziyetçi; temel demokratik değerlere, teamüllere uyan, insan haklarına uyan bir toplumsal projeyi niye biz düşünemiyoruz da eski ile yeni arasında gidip geliyoruz? Ya, gerçekten zihinlerimiz bu kadar mı körelmiş durumda? Anlaşılabilir bir tarafı yok.
Evet, biz, HDP olarak, eski parlamenter sistemin tonla hatası olduğunu ve Kürt meselesinin de kaynaklarından bir tanesinin o olduğunu görüyoruz ama Kürt meselesinin bu raddeye gelmesinin önemli sebeplerinden bir tanesinin de şu anda Erdoğan'ın sürdürdüğü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olduğunu görüyoruz. Bunun arasında başka şeyler de olmalı değil mi? Yani bu fasit daire ilanihaye bizi sarıp sarmalamayacaksa, ilanihaye buradan gitmeyeceksek elbette burada daha demokratik ve daha insancıl çözüm yöntemlerinin, yollarının olması gerekir.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığını konuşuyoruz ve 2018'den bu tarafa kadar ciddi bir yıkımın olduğunu biz görüyoruz ve Cumhurbaşkanlığını konuşmanın da bu depremin merkez üssünü konuşmak anlamına geldiğini düşünüyoruz. Son bütçe vesilesiyle söyleyebilirim ki bu bütçe -daha önce de ifade ettim- tam anlamıyla alt sınıflardan üst sınıflara, zenginlere bir kaynak transferi bütçesi olarak iş görüyor. Yani 4,5 trilyonluk bir harcamanın 3,8 trilyonunun toplandığı ve bunun da ağırlıklı olarak, 2,7 trilyonunun tüketim vergilerinden yani düşük gelirli gruplardan alınan vergilerle terkip edildiği; 1,1'ininse kurumlar vergisiyle terkip edildiği bir bütçeden bahsediyoruz ve aynı zamanda en büyük bakanlığın faiz bakanlığı olduğu, bütçenin ilanından hemen sonra enflasyonist niteliğinin ortaya çıktığı çok açık olan bir bütçeden bahsediyoruz. Bütçe, sınıf metnidir yani devletlerin bir geliri yeniden dağıtma aygıtıdır aynı zamanda ama burada iyi kötü bir adalet beklenir. Şimdi, bakın "vergi harcamaları" adı altında olağanüstü bir rakam -ki bu, aslında faiz bakanlığından daha büyük bir bakanlık- 994 milyar liralık bir miktar -yani adından hiç anlaşılmıyor ama- sermayeyi desteklemenin bir yöntemi olarak bize sunuluyor. Şimdi, bu bir yol kazası falan değil; bu, böyle, her şey yolunda gidiyordu da arızi bir mesele değil; bu, bizatihi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde somutlanmış olan bir politik tercihin bütçesidir. O sebeple de bu bütçe, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde gördüğümüz hemen bütün problemlerin tecessüm ettiği, ete kemiğe büründüğü bir bütçe olarak ortada.
Cumhurbaşkanlığı içerisindeki kurumları -zaman çok dar- tek tek konuşmak isterim ama Diyanet... Bence kapatılmalıdır Diyanet, çok açık söylüyorum. Bakın, ben Alevi'yim ve benim vergilerimle Diyanet kendisini finanse ediyor -daha önce söyledim, tekrar söylüyorum- haram ediyorum benden gelen bütün vergileri; haram ediyorum çünkü ben orada kendimi görmüyorum, kendi inancımı görmüyorum, benimle birlikte milyonlarca Alevi'nin hiç birisi orada kendisini görmüyor, bu kurumun lağvedilmesi gerekir. Ayrıyeten, din cemaatlerin işi olmak durumunda; devletin ideolojik propaganda aracı hâline dönüşmüş bir din Emevi anlayışıdır, başka bir şey değildir.
Bir başkası: MİT, Cumhurbaşkanına bağlandıktan sonra Cumhurbaşkanının özel örgütü hâline dönüştü. Burada MİT yetkilisi bürokrat var; ya, söyleyeyim ona da: Siz bizim gençlerden ne istiyorsunuz? Yani bizim partimizin gençlik kollarından, her hafta, her ay MİT tarafından kaçırılan ve ajanlık dayatılan bir sürü gençle biz karşı karşıya kalıyoruz. Ya, ajan ihtiyacınız varsa gidin başka yerden karşılayın, sizin bizimle derdiniz nedir yani? Nedir yani? Bu bir özel örgüt hâline dönüşmüş durumda ve bu da kabul edilemez.
SALİH CORA (Trabzon) - İftira atıyorsun!
RIDVAN TURAN (Mersin) - "İletişim Başkanlığı" denilen yapı -ben Alman tarihini iyi bildiğimi düşünüyorum- bir özel propaganda aygıtına dönüşmüş durumda. Bakın, bizim vergilerimizden, bizim vergilerimizle...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ciddiyete davet ediyoruz.
RIDVAN TURAN (Mersin) - Bizimle aynı şeyi düşünmüyor olabilirsiniz, biz de sizinle aynı şeyi düşünmüyoruz ama "devlet yönetimi" denilen şey, herkesten topladığın vergiyi herkesin lehinde kullanabilme yeteneğine sahipsen devlet yönetimidir, onun haricinde bir oligarşinin yönetimidir, oligarşik bir diktatörlüktür söz konusu olan şey.
Diğer taraftan, Varlık Fonu derhâl lağvedilmelidir; sarayın özel hazinesi hâline dönüşmüş bir şeyden bahsediyoruz. Demokratik bir toplumda böyle şeylere gerek yok arkadaşlar. Bu tür şeyler demokratik toplumların içini bir kurt gibi kemirerek giderek toplumun kendi iç huzurunu, barışını tehdit altına alır.
Bakın, bir sürü meselemiz var, çok yapısal meselelerimiz de var yani emekçilerin millî gelirden aldığı pay sistematik bir biçimde, tedricî bir biçimde sürekli azalıyor, sürekli azalıyor. Yani işçi sayısının artışı dikkate alınırsa yüzde 33'lerden yüzde 18'lere kadar bir düşme söz konusu. Bunların hepsi bir mesele. Ama biz ülke olarak salaha çıkacaksak bir defa bu çarpık gelir dağılımı adaletsizliğini bir çözmemiz lazım Sayın Oktay; bu bir. İkincisi de bu Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü bir şekilde çözüme bağlamamız lazım; kavgasız, dövüşsüz, hangi dinden, hangi inançtan, hangi milliyetten olduğu önemsiz bir biçimde, herkesin kendi aidiyetinden mutlu olacağı, gurur duyacağı demokratik bir çözüme ihtiyacı var bizim memleketimizin; huzura ve barışa ihtiyacı var.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Turan, bağlarsanız, son bir iki...
RIDVAN TURAN (Mersin) - Burada herkesin kuşkusuz eksikleri ve hataları vardır ama akli bir tutumla memleketi bu iki temel konuda düze çıkartamazsak biz daha, buna benzer çok sorunlu bütçeyle karşı karşıya kalırız ve her bütçe ne yazık ki bir sonraki bütçeyi aratır hâle gelir.
Teşekkürler.