| Komisyon Adı | : | (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel ve Zonguldak Şube Başkanı Çağlar Öztürk tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 30 .11.2022 |
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Maden Mühendisleri Odası heyetine çok teşekkür ederim, çok değerli bir sunum yaptılar.
Öncelikle, Sayın Başkan, burada tartışmanın iyi bir şekilde, derin bir şekilde yapılabilmesi için bu tartışma sürecinin daha demokratik bir şekilde yönetilmesi, işletilmesi gerektiğini düşünüyorum. Biraz interaktif olabilirse biz de sunum yapanlardan daha çok yararlanabiliriz. Gerçekten de çok kıymetli şeyler söyleniyor ama birçok şey olduğu için, arada kaybolmaması için bu çok önemli.
Şimdi, biz 8'inci toplantımızdayız ve bu kadar süre boyunca tabii ki bir yol almaya çalışıyoruz; sık sık Soma'ya referans da veriliyor, Soma maden katliamında yaşananlar, orada kurulan komisyon ve o komisyonun ortaya çıkardıkları ve ortaya çıkan deneyimlerinse aslında daha sonra kâğıt üzerinde kalması, raflarda kalması, onun yarattığı sorunlardan da bahsediyoruz. Umuyoruz, diliyoruz ki bu Komisyonun çalışmaları böyle raflarda da kalmaz; hem Soma'daki ortaya çıkan, açığa çıkan gerçekleri, hakikati hem de burada açığa çıkan hakikati Türkiye'de emekçilerin yaşamını dönüştürebilmek, işçi cinayetlerini ortadan kaldırabilmek için değerlendirebiliriz. Öncelikle, Amasra maden katliamı olduktan hemen sonra Maden Mühendisleri Odasının olay yerine gitmesi ve orada bazı tespitler yapma çabasının TTK tarafından engellenmesinin çok yanlış bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Aslına bakarsanız, burada, Amasra maden katliamını araştırma komisyonu olan bu Komisyonda da şu sıralarda TTK yetkilileri nasıl oturuyor ve burayı izleyebiliyorsa aynı şekilde Bağımsız Maden İşçileri Sendikası, diğer sendikalar ve Maden Mühendisleri Odalarının da bu sıralarda oturması ve bu Komisyonu denetlemesi gerekiyor. Çünkü eğer biz bunu başaramazsak, eğer işçilerin kendi kendilerini denetlemelerinin demokratik yollarını oluşturamazsak o zaman bu komisyonlar havanda su döverler. Hiç kimse işçileri, işçiler namına koruyamaz; onların yaşamını, onlar namına koruyamaz. Burada benim gözümde TTK bir kamu kurumudur, evet, kamu kurumudur ama sonuçta o kamu kurumunun üzerinde bir siyaset vardır. Burada AKP'li vekillerimiz sık sık hatırlatıyorlar "Siyaseti siz buraya karıştırmayın." diye.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Siz varsınız diye.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Hiçbir şey siyasetsiz olmuyor Vekilim.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Hayır, siz varsınız diye.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Her şey siyasetle oluyor.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Siz söyleyeceksiniz diye. Bilinen bir şey.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Kemal Bey, Serpil Hanım sunumunu bitirsin.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Tamam.
Her kararın arkasında da siyaset olduğu için siyasetin tercihlerini sorgulamadan gerçek bir analiz yapmamız mümkün değildir.
Şimdi, eğer bu salonda işçi sendikaları yoksa ama bu maden katliamının -42 kişi katledildi burada- iş güvenliği önlemleri alınmadığı için bakın, burada hocalarımız geldiler, sunum yaptılar, dediler ki: "21'inci yüzyılda bütün işçi iş kazaları yüzde 100 önlenebilirdir." Eğer bunları biz önleyemiyorsak sorumlu biziz. O zaman bu maden katliamının sorumlusu sıfatıyla burada bulunan... Ama o öyle bir sıfatla bulunmuyor tabii, sık sık da şunu tekrarlıyoruz: Biz sizi yargılamıyoruz, yargılamıyoruz. Hayır, biz hakikati araştırıyoruz ama şu da bir gerçek: Burada müessesesinde maden katliamı olmuş bir kurum oturmuş bizi izliyor, takip ediyor, burada temsil ediliyor fakat sendikalarımız yok. Ben bunun çok büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, sendikalar içerisinde de seçici davranıyoruz. Buraya örneğin bizim dilekçemizde başvurduğumuz Bağımsız Maden İşçileri Sendikası davet edilmedi, diliyorum ki bundan sonraki oturumlara davet edilir. Çünkü sendikalar üzerinde de o vekilimin bahsettiği siyasetin elleri dolaşıyor, sendikalar da rahat bırakılmıyor. Sendikalar da ancak işverenlerle uyum içerisinde olursa, işverenlerin ve siyasetin güdümünde olursa kendisine hayat bulabiliyor. Burada HAK-İŞ geldi konuştuk, diğer sendika, GMİS geldi konuştuk, onların da dertleri var fakat onlar ayakta kalabilmek için siyasete ve sermayeye yakın durmaya çalışıyorlar. Bunun karşısında duran ama işçinin hakkını arayan ama görevi sendikacılık yapmak olan, sendika olan sendikalar da kriminalize edilmektedir ve onlar dışlanmaktadır. Komisyonumuz bundan uzak durmalıdır. Bağımsız olarak sesini yükselten, gerçekten uluslararası ölçekte sendikacılık yapma çabası içerisinde olanları da burada kucaklamalıyız ve bu salonda bu arkadaşlarımızın da olması gerektiğini düşünüyorum. Ya, burada zaten biz sunumlara başlarken, Maden Mühendisleri Odası sunumlarına başlarken -ki çok değerli sunumlardı- bir tanesi zaten sektörün ana damarını tutan Maden Mühendisleri Odası, diğeri de yereli damarını tutan, Zonguldak'ta bu çalışmayı yapan şubenin ve yereli de çok iyi bilen, o sahayı da çok iyi bilen Başkanımız sunum yaptı, her ikisi de çok kıymetli, tekrar teşekkür ediyorum.
Şimdi, burada tespit etmemiz gereken şeylerden bir tanesi, bir kere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı arasındaki bu yetki karmaşası, yetki çatışması bu alanda da sorunlar yaratıyor. Öte taraftan bu alanda yani bu kadar çok iş kazasının olduğu, cinayetlerin, katliamların, işçi katliamlarının, madenci katliamların yaşandığı bir alanda bağımsız kuruluşların üstlenmesi gereken roller var; bağımsız denetçilerin, bağımsız kuruluşların. O anlamıyla köklü kurumlarımızdan olan odalarımız büyük bir külliyat biriktiriyor, müktesebatları çok kabarık ve bütün bu çalışmaları çok ciddiyetle yürütüyorlar ve onların burada aldığı roller, hareket ettiği alan elbette ki toplum yararını, halk yararını savunuculuk anlamına da geliyor. Burada MAPEG'in yetkilendirmemesi yani buradaki Maden Mühendisleri Odasının yetkilerini sınırlandırması, onu yetkilendirmemesi -eğitimdi sanırım "eğitim" başlığında ifade edilmişti- bu büyük bir sorun yani alanının daraltılması, Maden Mühendisleri Odasının yok sayılması, onu karşıtlaştırmak, bir çeşit aslında siyasetin de çok yaptığı gibi marjinalleştirmek, bunlar aslında sektöre de çok ciddi zarar veriyor çünkü sektörün gelişebilmesi, sektörün -işte- bu tür kazalardan -ki biz buna "cinayet" diyoruz- bunlardan arınabilmesi için bu tür bağımsız kuruluşların denetimlerine, eleştirilerine açık bir şekilde durmayı başarmaları gerekiyor, aksi hâlde biz bu sarmaldan kurtulamayız, bu anlamıyla bir şeffaflıktan söz edemeyiz yani TTK iş cinayetinin olmasının ardından şeffaf davranmamış ve bilgileri kapatmıştır. Eğer gerçekten Maden Mühendisleri Odasının -Ayhan Bey belirtti- istediği, talep ettiği bilgileri sunmuş olsalardı, biz bugün daha net ifadelerle bu maden katliamının neden gerçekleştirildiğini daha geniş bir kapsamda öğrenmiş olacaktık; bunu eleştirdiğimi söylemek istiyorum ve buna hakkı olmamalı TTK'nin, TTK bir kamu kurumu olduğuna göre Maden Mühendisleri Odasına bilgi vermemek gibi bir hakka sahip olmamalı; bunu engelleyebilmeliyiz. Kaldı ki bütün işletmeler sendikalara ve halkı temsil eden bu tür kuruluşlara, kurumlara açık olmalı, şeffaf olmalı. Benim şeffaflıktan anladığım şey budur. Yoksa bir çeşit "yapılandırılmış denetim" adı altında birçok şey var, kurum var; bu kurumları da sermayenin var ettiğini ve bir çeşit makyaj için, imaj için var ettiğini biliyoruz. Bunlardan bahsetmiyorum, bu köklü kurumlardan ve işçiye, emekçiye onların örgütlülüğüne, onların gerçekten çıkarlarını savunan kurumlardan bahsediyoruz. Eğer biz işçi cinayetlerini önlemek istiyorsak bu kurumların elini daha da güçlendirmeliyiz ama öyle bir siyasi dönemden geçiyoruz ki tam tersi yapılıyor. Odalar zayıflatılmaya çalışılıyor, hatta odalardan kurtulmaya çalışılıyor. Kazanılmış haklar var yani sermayenin bu açgözlülüğünü sınırlayacak kanunlarımız var, o kanunlar son yirmi yılda delik deşik edildi. Halkın çıkarlarına, halkın faydasına, yararına düzenlenmiş, kamu kazanımlarını, kamu faydasını önceleyen bütün yasalar aslında ortadan kaldırılıyor. İşte, Maden Yasası da -hepimiz eleştiriyoruz- yirmi yılda 20 kere Maden Yasası değiştirilmiş ama ihtiyacımızı gören bir Maden Yasası hâlâ yok, bunu da sorgulamalıyız. Maden Yasası'yla ilgili -Kani Başkan daha önce DİSK'in Genel Başkanlığını yapmış- bir milletvekili arkadaşımızın eleştirileri vardı, o yüzden tekrar etmemek için geçiyorum.
Yine, burada temel vurguyu aslında Hocamız, Başkanımız yaptı, Ayhan Başkan'dı sanırım. Dedi ki: "Havza madenciliği bir bütün olarak planlanmalıdır, eğer bir bütün olarak planlanmadığı durumda orada işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerini almak da hem verimli bulunmaz -o yüzden zaten böyle bir şeyi verimli bulup bulmama hakkımız yoktur ama ben realiteden bahsetmek istiyorum- dolayısıyla bu gerçekçi olmaz." Yani siz eğer havzayı bu şekilde parçalayıp özelleştiriyorsanız, bir kamu kurumunu bu kadar daraltıyorsanız ve sermayeye bu kadar, girişimcilere bu kadar alan açıyorsanız, peki, burada işçi sağlığı, iş güvenliğini nereye koyuyorsunuz? Bu konuda herhangi bir şekilde bunu yerine koyuyor musunuz? Hayır, onu da yerine koymuyorsunuz dolayısıyla burada büyük bir boşluk var ve bu boşluk temeli oluşturuyor ki biz orta ve uzun vadede madencilikten çıkmak gerektiğini ve -tabii ki bunun altyapısını işçiler için adil bir çözüm de üreterek, çalışanlar için adil bir çözüme de ulaşarak yapmak gerekiyor ama- yakın dönemde de bütün madenlerin aslında kamu eliyle işletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani buradaki sermaye birikim süreci o kadar vahşi ki -ben size geçen toplantıda bir kitap göstermiştim- çalışırken hastalanıyoruz ve ölüyoruz. Madenciliğin görünmeyen cinayetleri görünmezde kalıyor zaten, bunlar dört nala sürüyor. Yani madencilik, maden sahaları gerçekten parçalanıyor, sayısız yeni şirketler oluşturuluyor, bu şirketler gerçekten mantar biter gibi oluşmuş durumda ve buralarda sayısız madencilik yapılıyor ve hepsinde de hem meslek hastalıkları hem işçi cinayetleri çok fazla. Ayhan Başkan dedi ki: "Soma'da maden katliamı cezası uygulandı; hani, hiç uygulanmıyordu, orada hiç değilse biraz uygulandı." Ben de "Soma'da maden katliamı cezasız kaldı." diye hatırlatmak istiyorum çünkü gerçek ceza aslında verilmişti ama bu ceza daha sonra Yargıtayda heyetin değiştirilmesiyle -siyasi müdahaleyle vekilim- siyasi müdahale yapılarak, heyet değiştirilerek oradaki Soma maden faciasında sorumlu bulunan patronlar kurtarıldılar, çok düşük cezalarla kurtarıldılar. Bu neden önemli? Yani burada bir intikamdan bahsetmiyoruz. Bu cezasızlık politikası, aslında, suçun tekrar etmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını -ne yapıyor- önemsizleştiriyor; tıpkı Soma'daki yargıcın dediği gibi, olursa olsun noktasına getiriyor. "Olursa olsun" demek, aslında taammüden cinayet anlamına geliyor. "Olursa olsun" yani o zaman olursa oldu ve 301 madenci orada katledildi. Bunun sorumluluğunun karşılığı olan bir ceza Soma'da verilmedi, diliyorum ki Amasra maden katliamında hem siyasi sorumlular hem de bütün sorumlular cezasını alır.
Burada tabii ki işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları son derece kötü bir pozisyonda, olumsuz bir pozisyonda oluyor; üstelik madenlerde bu pozisyonun gene tartışmalı olduğunu, yine, işte maden firmalarının yetkilendirdiği nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanları, denetçiler ile iş güvenliği uzmanları arasında yetki karmaşası olduğunu görüyoruz. Kaldı ki ben burada tahmin edebiliyorum ki uzmanın çok da fazla inisiyatif alma şansı yok çünkü gerçekten o ihlalleri, gördüğü eksiklikleri işlemesi gereken deftere her yazdığı cümleden sonra mutlaka patrona hesap vermek zorunda olan bir kişidir iş güvenliği uzmanı. Dolayısıyla, diliyorum ki bu Komisyonun çalışmalarından sonra daha otonom hâlde çalışabilen işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları tarifi yapabilelim ve bunu yapısal bir düzenlemeyle sonuçlandıralım.
Onun dışında, Sayıştay raporlarında da zaten vardı. Burada Çağlar Başkan söyledi, söyleme şekli biraz karışık geldi bize ama ben şunu anladım, doğru mudur: Sayıştay raporlarında da belirtildiği gibi -Çağlar Başkanım da gitmiş ama Ayhan Hocam, siz varsınız- aslında burada, vardiyada 82 kişi olduğu söyleniyor; 3 vardiya olsa, hatta buna "82" demesek de "100 kişi" desek 300 kişi var oysa 500'ün üzerinde çalışan olması gerekiyor. Bir kere, bu sahada kaç kişinin çalışması gerekiyor? Benim anladığım, 500'ün üzerinde çalışanın olması gerekiyor yani şöyle: Burada sağlıklı ve güvenli bir çalışma olabilmesi için bu kadar çalışanın olması gerekiyor ve onların nitelikleri de tarif edilmiş zaten ama görüyoruz ki burada o esnada, o gün 300 kişi çalışıyor yaklaşık, hatta 300'ün de altında çalışan var ve üstelik 1 vardiya mühendisi var, 3 tane vardiya var. Hatta burada kaç barutçunun olduğu da ayrıca bir soru, kaç barutçu çalışıyor? 1 vardiya mühendisi var yani bunlar yetersiz. Bunların kazanın olmasındaki rolü nedir? Bunu doğru anlamış mıyız? Bunu da bir sormuş olayım.
Havalandırmayla ilgili, burada Kemal Barış Hocanın çok güzel anlattığı şeylerin bir benzerini Maden Mühendisleri Odasının sunumunda da gördük ve burada çok daha detaylı olarak var, rakamlarla açık bir şekilde gösteriliyor bize. Burada, TTK'nin sunumunda havalandırmanın gerekli olanın da üstünde olduğu söylenmişti, 3 bin metreküpün üzerinde bir havalandırma olduğu söylenmişti fakat burada yapılan detaylı incelemeden görüyoruz ki havalandırma söylendiği gibi... Evet, zaten havalandırmanın eksi 250 kota kadar gelmesi, eksi 350-400'lere gitmemesi, başlı başına havalandırmanın aşağıda dağıtılmasıyla ilgili, ayaklara ulaşmasıyla ilgili, panolara ulaşmasıyla ilgili sorunlara işaret ederken o yollar boyunca o havalandırma tertibatının, ekipmanının o bacalara, ayaklara getirdiği havanın çok çok daha aşağılara indiğini ve olması gereken metreküpün çok altında olduğunu bize burada sundunuz. Bu da şunu gösteriyor: Bütün iş cinayetleri tabii ki öncelikle o tehlikeli durumu ortadan kaldırarak önlenebilir. Tehlikeli durum burada nedir? Gazın birikmesidir. Burada metan gazı deşarjı oluyor, metan gazı açığa çıkıyor; biz onu oradan hemen uzaklaştırabilirsek hiçbir sorunumuz olmayacak, hatta ekipmanlarda herhangi bir aksaklık olsa bile o metan gazını biz eğer havayla uzaklaştırıyor, seyreltebiliyorsak sorun olmayacak ama burada görülüyor ki bir metan gazı birikimi olmuş ve bu ocağın içine doğru yayılmış. Burada bunun temel sebebi aslında yetersiz havalandırma, açık bir şekilde belli ama biz buradaki tartışmalarda genellikle bu konuyu, yönetmelikte Soma'dan sonra karar verilen, bu havalandırmayla ilgili geri dönüşümlü -hani hem havayı alan hem de havayı çeken- o sistemin bu ocakta kurulmamış olması gibi noktaya indirgedik ama siz buna da bir açıklık getirmişsiniz, demişsiniz ki: "Böyle bir vantilatör yani böyle bir havalandırma burada kullanılmayabilirdi, bununla ilgili olarak oraya çok odaklanmayalım." Ama esas olarak havanın orada yetersizliğinden bahsetmişsiniz yani ocağa, ayaklara yeterince hava ulaşmamasından bahsediyorsunuz ki...
TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI ZONGULDAK ŞUBE BAŞKANI ÇAĞLAR ÖZTÜRK - Yollar uygun değil.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Yollar uygun değil çünkü hem bacadan kaynaklı olarak hem yollardan kaynaklı olarak o yollarda hava aşağıya, o işçilerin çalıştığı ayaklara ulaşıncaya kadar çok büyük oranda zaten kayboluyor ve hava yetersiz. Biz bunu tespit ettik, bu konuda yanlış bir şey söylediysem siz beni düzeltirsiniz. Dolayısıyla, havanın ne kadar girdiği değil, havanın orada ne kadar olduğu önemli. Yani biz çok büyük borularla bir eve su getirebiliriz ama o eve girdiğinde o suyu çok daha dar bir boruyla sunarsak çok daha az bir su alabiliriz, oluk oluk gelse de çok az alabiliriz. Burada da öyle oluyor yani çok fazla veriyorsunuz belki ama aşağı inene kadar, ne kadar geldiği önemlidir. Tabii ki orada başka tespit etmemiz gereken şeyler de var yani o ocaklarda o havalandırma tertibatı acaba metanı uzaklaştıracak noktalarda konumlanıyor mu ya da sensörler yine -siz hiç bahsetmediniz burada, atlamadıysam eğer- sensörlerle ilgili yani -Ayhan Başkan bahsetmişti- sensörlerin uyarısıyla ilgili hangi sorunu gözlemlediniz? Acaba sensörler metanın biriktiği noktaya kadar ölçemiyor mu, gitmemiş olabilir mi? Bir de onu sormuş olalım.
Bu ATEX'le ilgili, Çalışma Bakanlığının -basına da düştü bu, Çalışma Bakanlığının bize sunumunda da vardı- ATEX sertifikalı olmayan ekipmanları var. Bunların muadil olduğu söylendi, daha önceki tartışmalarımızda "Muadilidir." demişti, TTK dedi sanıyorum, "ATEX de değil ama muadilidir." denildi. Bu muadil, muadil olmuyor yani ATEX özelliği, sertifikası bulunmayan bu ekipmanların burada ateşleyici olabilme ihtimali var, bunun altını çizdiniz ve burada galiba bir vantilatördü, oradaki şeyi bize biraz daha açar mısınız? Kelepçeyle ilgili bir sorun yaşanmış ve arıza var. Şimdi, o arızada normalde o ekipmanın çıkarılması ve yedeğinin, yenisinin getirilmesi, onun da dışarıda tamir edilmesi gerekiyor. Yani siz şunu mu ima ediyorsunuz: Ocakta mı bu tamirat yapılmış olabilir, bunu mu ima ediyorsunuz? Bir de "O vantilatör olmasa 4 tane var." demiştiniz -yanlış kavram kullanıyorsam hemen beni düzeltin- o arızalı olan ekipman o esnada çalışıyor muydu yani?
TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI ZONGULDAK ŞUBE BAŞKANI ÇAĞLAR ÖZTÜRK - Kelepçe arızasını onun dışında tutun, yani kelepçe arızası dışarıda tamir edilebilir, kelepçe orada takılabilir.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Evet, peki o zaman şunu sorayım:
BAŞKAN TANER YILDIZ - Çağlar Bey, siz notlarınızı alın lütfen, notlarınızı alın. Çünkü diğer milletvekili arkadaşlarımız da soru soracaklar.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Bu iyi oldu Başkan çünkü ben tam iyi anlayamadığım için doğru da soramamıştım. Şimdi daha iyi anladım.
BAŞKAN TANER YILDIZ - Tabii.
Buyurun Serpil Hanım.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Kelepçe arızası orada tamir edildiğinde acaba o ocakta mı yapılmıştır ve ocakta yapılırsa ATEX özelliğini kaybeder mi ekipman? Onu ben size sorayım, siz artık nasıl şey yaparsanız...
Ben sizi daha çok yormadan... Bu kadar, tamam, çok teşekkürler.