KOMİSYON KONUŞMASI

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Evet, Sayın Komisyon üyeleri, değerli Türkiye Maden Mühendisler Odası Birliğinin yetkilileri; Komisyonumuza hoş geldiniz.

Aslında bu dakikaya kadar olan birçok tespit daha önce Komisyonun yaptığı çalışmaların içinde yapılmıştı. Ben yeni olan ne var bugünkü Komisyonda biraz onun üzerinde durmak istiyorum ve yaptığınız sunumda bazı dokunduğunuz noktalara bazı ilaveler yapmak istiyorum.

Şimdi, yeni olan konu şu: Siz, patlamanın, geneli itibarıyla daha önce üzerinde ağırlıkla durulan senaryodaki yerinden daha farklı bir yerde gerçekleşmiş olabileceğini söylediniz. Bugünün aslında temel konusu bu. Bize bu senaryoyu yani bu ikinci senaryoyu detaylarıyla birlikte anlatmanızı istiyorum çünkü hâlihazırda patlamanın gerçekleştiği yer olarak tespit edilip de üzerinde bugüne kadar toplantı yapılan lokasyonun da kısmın da aslında ihtimal dahilinde olan bir yer olduğunu biliyoruz yani o da kesin değil; dolayısıyla bu konuyla ilgili sizden bilgi istiyorum.

Diğer taraftan, bu arızalı pervane konusuyla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Şimdi, arızalı pervanede bir kelepçe arızasının olduğu, haliyle de bir kelepçede bir problem varsa bunun vantüpe pervaneden doğru aktarılan havanın kaçağına yol açtığı... Bu kaçağa yol açmasının da tespit edilebilmesi için hâlihazırda zaten bu vantilatörün çalışıyor olması gerekiyor. Yani çalışan bir vantilatörde bir kelepçe arızası olacak ki bir hava kaçağı olacak ki bu tespit edilsin, kelepçede problem olduğu da kayda geçsin. Arkasından da bir düzenleme yapılacak.

Şimdi, genel olarak maden ocağına baktığımız zaman ben pervanelerin yerlerine bakıyorum, TTK'nin verdiği bu kot haritası itibarıyla, burada diğer vantilatörlerin yanında yedek vantilatörler görmüyorum. Şimdi, buradaki vantilatör birdenbire "yedek vantilatör" unvanı aldı nasıl olduysa. Tabii, bozulunca yedek vantilatör, "zaten çalışmasına ihtiyaç yoktu" gibi bir durum.

Şimdi, bakın Cumhuriyet Başsavcılığının sorgulama tutanağında, yani devletin yaptığı sorgulama tutanağında Recep Orhan Maden Mühendisi ve vardiya mühendisi, bakın, yaptığı açıklamada ne diyor yani verdiği ifadede ne diyor: "350 kotunda bulunan pervanenin hava kaçırması nedeniyle kelepçe takılması yani pervaneye yol verilmesi işi yapılacaktı." Ve bu yapılamıyor yani akşam vardiyasında da yapılamıyor. Peki, bunun yapılamaması bir tesadüf mü? Yani bu pervane, bu kelepçesi arızalandığında bunun akşam vardiyasında patlamanın olduğu saate kadar yapılamaması bir tesadüf mü, bir şanssızlık mı, kader mi? Bakalım, Sayıştay raporu bize ne diyor, Sayıştayın son yayımlanan 2020 yılı raporu: "Yer üstü ve yer altı sanatlarında belirgin işçi açığı olduğu, kritik arızalara zamanında müdahale edilemediği, iş güvenliğini etkilediği görülmektedir. Gündüz vardiyası dışındaki arızalara anında müdahale edilememektedir. Yer altı haberleşme sisteminde uzun süreli kesintiler olmaktadır. Kuyu ihraç sisteminde ve yer üstü elektrik tesislerinde önemli aksamalar meydana gelebilmektedir." Özetini söylüyorum, okuyorum. Hatta bakın, tam ifadesini de söyleyeyim: "Hayati önem arz eden havalandırmanın devamlılığı, merkezî gaz izleme servisi tarafından yirmi dört saat takip edilmesi gereken tehlikeli gazların ölçülmesi için sürekli değişen şartlara göre gerekli sistemlerin kurulması gerekmektedir. Sabit bir havalandırma -yani sadece tek bir koşula göre endekslenmiş bir havalandırma- sistemi değil, değişen koşullara uygun olacak bir havalandırma sisteminin tesis edilmesi hayati önem arz etmektedir." diyor tespit olarak ve onun üstünde de diyor ki: "Gündüz vardiyası dışındaki arızalara anında müdahale edilememektedir." Sayıştayın yazdığı her şey çıkmış. Anında müdahale edilememiş kelepçe arızasına ve aslında değişen koşullara uygun olarak arından çıkan metan gazı yoğunluğu dolayısıyla aslında devreye girip o bölgede bir hafta içindeki süreçte yükselen metal gazı oranları bilinmesine rağmen, devreye sokulması gereken vantilatör devreye sokulmamış, sokulamamış, tamiratı yapılamamış ve yapılamamış olması Sayıştay tarafından daha önce öngörülmüş ve netice ortaya çıkan facia.

Dolayısıyla bu konu, TMMOB yetkililerinin ifade ettiği bu öneri gerçekten çok kritik. O nedenle burada, eğer bir kelepçe arızası nedeniyle bir vantilatör çalışmayacaksa, çalışmayabilecekse burada bu vantilatöre niye ihtiyaç duyuldu da buraya koyuldu? Bir kere bu sorunun yanıtını aramamız gerektiğini düşünüyorum.

Dolayısıyla burada bu kadar kritik. Yani yüzde 2 ile yüzde 2,1 arasında bir fark var metan gazı oranında; yüzde 5 ile 5,1 arasında da bir fark var. Dolayısıyla eğer buradaki vantilatörün gücü bu küçücük etkiyi yapacak kadar önemli kritik seviyeye gelmiş bir metan gazı oranını aşağıya düşürüp patlama sınırını aşağı çekebilecek durumdaysa ve bozuk olduğu için çekemediyse ve tamiratı da akşam vardiyasında doğru düzgün yapılamadıysa yani işçi noksanlığı nedeniyle Sayıştay raporuna göre yapılamadıysa bu, gerçekten çok acı, çok vahim bir ihmalin de göstergesi. Ve sonuçta "işçi noksanlığı" dediğimiz kavramı ben alıyorum, maden ocağının eksi 350, eksi 310 kotundan alıyorum dışarı çıkarıyorum, Bakanlığa getiriyorum, Bakanlıktan da Cumhurbaşkanlığı sarayına götürüyorum, bu işçi noksanlığının çözümsüzlüğünü yaratan sorumlular bu yol boyunca yolun çıktığı yere kadar gidip orada sorumlusunu bulmaktadır. Ancak bu sorumluluklarının adı bilirkişi raporunun 1'inci sırasında, 2'nci sırasında, 3'üncü sırasında olması gerekirken yazılmadığını da acı bir şekilde görmekteyiz.

Evet, tabii, geniş bir sunum, içerik oldukça dolu ve not tutularak buradaki konuların derinleştirilebilmesi sunum yapıldıktan sonra maalesef çok mümkün değil. "İnteraktif sunum" denilen bir kavram var, "interaktif" yani anlatıcı ve dinleyicinin aynı anda sürece dâhil olabildiği, aslında bu gibi bir yöntem çok daha verimli olurdu.

Şimdi, ben o yüzden birkaç tane not aldığım konuya temas etmek istiyorum: Şimdi, merkez gaz izleme...

BAŞKAN TANER YILDIZ - Sözünüzü kesmelerini istiyorsanız... Arkadaşlar isterseniz müdahale etsinler Deniz Bey size.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Tabii, yanıt verebilirler.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Müdahale etmek isteyen var mı arkadaşlar, Deniz Bey'e?

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ben özellikle TMMOB yetkililerinden ikinci senaryoyla ilgili sizin o öngördüğünüz ve veriler ışığında olabileceğini ifade ettiğiniz senaryoyu şu anda bizimle daha detaylı paylaşırsanız bizi memnun edersiniz.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Neyse, insicamını bozmayalım Deniz Bey'in.

Buyurun Deniz Bey.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Yok, hayır, tamam, böyle yapalım; daha uygun, daha doğru ve daha bilimsel.

Buyurun.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Yok, yok, siz buyurun Deniz Bey.

Arkadaşlar, en son...

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Peki.

Yani ne yapmaya çalıştığınızı anlamadım ama bir yetişkin davranışı olarak görmüyorum yaptığınız şeyi, öyle ifade edeyim.

BAŞKAN TANER YILDIZ - Buyurun Deniz Bey, insicamınız bozulmasın konuşmanızın.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Rica ederim, istediğiniz kadar bozmaya çalışabilirsiniz.

"Merkezî gaz izleme servisinde tekniker olarak çalışırken ocak mühendisliği ve/veya mühendislik tecrübesi bulunmayan bir kişinin üretim başmühendisliği gibi önemli bir göreve atanması iş yürütümü açısından doğru bir yaklaşım değildir." Demek ki böyle biri var, bizim, sizin yaptığınız sunumdan anladığımız bu.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Salih Atmaca herhâlde.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Evet.

Bu kişiyle ilgili bu atanma süreci, bu süreci yaratan kurumdaki koşulların ne olduğunu size sormak istiyorum; bunu önemli buluyorum.

Diğer taraftan mühendisler konusu var yani maden mühendisleri konusu var. Şimdi, maden mühendisleri konusu, tabii, çok önemli, çok kritik. Neden? Özellikle bu tip facialar olduktan sonra da maden mühendisleri daha çok sorumlu olarak değerlendiriliyor ve onların üzerine bir odaklanma oluyor. Şimdi, "yevmiyeli maden mühendisi" diye bir tanım kullandınız, "yevmiyeli maden mühendisi." Ya, mühendisler açısından utanç verici bir durum, utanç verici bir durum! Ya, yevmiyeli maden mühendisi nedir? Yani AK PARTİ "mühendislik" kavramını nereye getirdi, bu nedir ya? Her şeyin sorumlusu mühendis, tedbir alması gereken mühendis, bir şey olduğunda suçlusu mühendis; dönüyorsunuz, bakıyorsunuz, ne maaş alıyor mühendis, ne maaş alıyor? Bütün bu riskleri taşıyor, kararları alıyor, uygulamaya geçiyor; bir mühendisin hayatına bakıyorsunuz, son yirmi yıldır mühendis bir maden ocağında neredeyse hiyerarşide üstte gibi görünen -sorumluluk verilmesinde- ama en altta yer alan çalışan olarak görünüyor. Mühendis suçlu, suçlu bulunuyor her konuda ama Enerji Bakanının hiç suçu yok, hiç suçu yok; Cumhurbaşkanının olayla alakası yok değil mi, hiç alakası yok; Bakan Yardımcılarının sorumluluğu var mı? Sorsanız AK PARTİ'li Hükûmet yetkililerine, onların da hiç sorumluluğu yok. Ya, bu kararları kim alıyor? Ben mi alıyorum? Ya, onlar alıyorsa nasıl sorumlu olmazlar? Ya, inanılmaz bir çelişki ve bir şaka gibi, bir oyun gibi burada işte, birilerinin üzerine atılacak bir şeye doğru gidiyoruz, hızla ilerliyoruz yani.

Ben kendi tezimi de söyleyeyim burada, ben şunu görüyorum: Bu konu çift yönlü olarak iktidarıyla muhalefetiyle, havalandırmaya doğru gidiyor, veriler de onu gösteriyor, havalandırma; tabii, onun yanında bence en az onun kadar önemli işçi noksanlığı konusu var ki siyasi sorumluluğu çok yüksek olan. Ama AK PARTİ de oraya doğru böyle direne direne gidecek ama sonra oradan bir dönüş yapacak, klasik U dönüşlerinden bir tanesini yapıp işi barutçunun üzerine bırakacak; benim öngörüm bu. Bakalım beni bu konuda yanıltacak mısınız, onu hep birlikte göreceğiz.

Mühendislerin, burada, bugün yaşam koşullarını, aldıkları maaşları, haklarını ve geçmişten bugüne mühendislerin nereden nereye geldiğini birlikte bugün mutlaka konuşmalıyız. O neden TMMOB'a ben bu konuyla ilgili de düşüncelerini soruyorum.

Diğer taraftan, tabii, mühendislerle ilgili onların yaşadığı da birçok, bir dünya sorun varken AK PARTİ'nin maden mühendislerine bakış açısı burada çok önemli yani neden maden mühendisleri maden ocaklarında eskiden olduğu gibi daha fazla sözü geçen, daha etkili, daha fazla yönetici, daha fazla kendilerini geliştirebildikleri bir ortamda bulunamıyorlar; bunun nedenine bakalım.

Bakın, Zonguldak'ta Maden Mühendisleri Odasının da içinde faaliyet gösterdiği yüz on dört yıllık tarihî bir bina var, 1 tane bina var, 1 yani koskoca Zonguldak'ta bütün maden mühendislerine, bir araya gelin, sosyal bir ortam oluşsun; emeklisiyle, çalışanıyla birlikte bir araya gelin -zaten halka da açık, onlar da gelsin- burada mühendislik tekniğini konuşun, tartışın, o kültürü devam ettirin, Zonguldak'ın sokaklarına yayın... Böyle faaliyet gösteren kritik önemdeki bir yeri, TTK'nin yani Türkiye Taşkömürü Kurumunun henüz doğmamış vergi borcuna karşılık olarak Millî Emlak Genel Müdürlüğüne devrettiler. Millî Emlak da şöyle: Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı değil yani adı "Millî Emlak" Hazine ve Maliye Bakanlığı, hazineye ait olan arsalara, binalara sahip çıkacak kurum gibi görünüyor ama Millî Emlak Genel Müdürlüğünü AK PARTİ Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağladı. Yani hazine arazilerine sahip çıkması gereken, onunla ilgili tasarrufta bulunacak olan kurum Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı değil, kime bağlı? Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı; garip, acayip bir uygulama, tabii, bunun mutlaka bir arka planı var. Neticede ne dendi? "Millet kıraathanesi yapılacak." Maden mühendislerine tahsis edilen odaya, odasına, onu temsil eden odaya tahsis edilen yer böylelikle millet kıraathanesi olacak ve orada sahil düzenlemesi yapılıyor, orada yeni yeni kafeler ve restoranlar falan da yapılıyor yani. Ya, arkadaş, bir tane daha yap, onu da en güzellerinden birini yap, adına "millet kıraathanesi" ver, burası da Maden Mühendisleri Odası olarak devam etsin. Şehirden giden, taşınan mühendisler, o kültürü yaşayan Zonguldak'ı yaşayan kişiler bile döndüğünde Maden Mühendisleri Odasını aynı yerinde bulsun. Maden mühendislerini ve emekli maden mühendislerini aynı yerinde bulsun, ailelerini alsın götürsün. Sade vatandaşımız açısından da aynı, ben de maden mühendisi değilim, elektrik mühendisiyim, bana da açık, ben de gidiyorum, herkes gidiyor; böyle bir şey.

Dediler ki: "Biz orayı halka açacağız." Ya, nasıl? Halka zaten açık olan bir yeri halka nasıl bir daha açacaklarsa halka açacaklar. Ne oldu? Şimdi, bir dava süreci var, dava sürecinde şu anda oradan döndü. Ama bunu niye anlatıyorum, şunun için söylüyorum: Ya, şehrin maden mühendislerinin enerjisini, odağını burada harcayan bir iktidar var. Ya, arkadaş, maden mühendislerine biraz daha kıymet verin. Bakın, ülkede maden mühendislerinin geldiği durum şu, sunumda da geçiyor ama ben güncel bilgiyi paylaşayım sizinle: Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümüne bu yıl 12 öğrenci kayıt yaptırdı, 12. Bunların 10'u Suriye, Mısır, Irak, Moğolistan olmak üzere yabancı uyruklu, durum bu. Şimdi, ben soruyorum Komisyona: Yani herkes mutlu mu bu durumdan? Mutlu musunuz? 12 öğrenci kayıt yaptırıyor, 10'u Suriye, Mısır, Irak, Moğolistan; Zonguldak gibi emeğin başkenti olan, madenciliğin başkenti olan şehirdeki üniversitenin maden fakültesine başvuru yapan, kayıt yaptıran öğrenci sayısı 12. Birisi ÖSS'yle giriş yapmış, o sunumda bahsedilen öğrenci olabilir, birisi de dikey geçişle gelmiş yani madencilik, maden mühendislerinin içinde bulunduğu durum bu, böyle bir durum var. Bunu çözmekle ilgili bir çaba var mı, gayret var mı? Yok. Zaten artık yıldan yıla, daha önce fakültede 60-70 olan yıllık kontenjan sayısı da şu anda zaten 15'e düşmüş durumda, zaten ona da kayıt yaptırılamıyor, böyle acı bir durum var.

Şimdi, diğer bir konuyu da söyleyeyim burada. Bakın, Sayıştay görevini yapıyor, 2019 yılı raporunda maden ocağında dengelenmiş üretim derinliğinin eksi 300 metre olduğunu, bu derinleşmenin ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olduğunu belirtiyor raporunda. "Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir, tedbir alın." diyor, uyarıyor yani ve gaz içeriklerini de ölçmüş, tabloda onların yüksek olduğunu da belirtmiş. Şimdi, Sayıştay bunu yaptı, bu uyarıyı yaptı, bu uyarı şu demek: "Sizin teknik olarak asgari almanız gereken tedbirlerin üzerine ilave tedbir almanız gerekiyor." diyor çünkü "Eksi 300 metrenin altındasınız artık ve burada gaz içerikleri yüksek ve grizu patlama riski çok ciddi seviyede." diye raporunda yazıyor. Sayıştay bunu yazdı, ne oldu? O günden bugüne kadar hiç Sayıştaydan bir açıklama geldi mi? Sayıştay Başkanından gık çıktı mı gık, gık diye bir şey çıktı mı? "Biz bu denetimi şöyle yaptık, böyle ettik, işte uyarmıştık daha önce. Evet, biz denetimlerimizi böyle yapıyoruz." gibi hiç böyle bu Sayıştay raporunda yazan ifadeleri destekleyen, arkasında duran en ufak bir ifade oldu mu? Olmadı. Ne oldu, biliyor musunuz? Bu tespiti yapan Sayıştay denetçisine fırça attılar "Niye yazdın?" diye, fırça atıldı o Sayıştay denetçisine. Böyle acı bir durum var ve oradan da biliyoruz ki bu gibi tespitleri yapanlar özellikle bu dönemde çok cesur olmak zorundalar, çok cesur ve Komisyon toplantısının başında da bu kelepçe konusuyla ilgili benim sormak istediğim kritik sorunun engellenme gayreti de temelinde burada sunum yapan Türkiye Mimar Mühendisler Odasının yetkililerinin aslında baskı altına alınmasıyla çok ilgili.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Maden Mühendisleri Odası.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Maden Mühendisleri Odasının baskı altına alınmasıyla çok ilişkili.

Ben, açıkçası... Yani konuşacak, sorulacak çok fazla konu var ama dediğim gibi artık yanıtlar verilirken onların üzerinde durmak gerekiyor. Bu, özellikle denetim noktasında mesleki bağımsızlığın nasıl sağlanabileceğiyle ilgili dünyadan verebileceğiniz örnekler var mı denetim mekanizması olarak? Onu sormak istiyorum.

Diğer taraftan, ATEX sertifikalı olmayan ekipmanlarla ilgili, sizden önce ben hem kurum yetkililerine hem de denetim yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerine ve MAPEG yetkililerine bu konuyla ilgili çapraz sorular sordum. Bazen bu soruları toplantının en başında, bazen on bir saat süren toplantının onuncu saatinde, bazen de bir tartışmanın arasında bir yerde soruyoruz ki burada Komisyon Başkanı durumu fark etmesin, müdahale etmesin diye. Ben özellikle o telefonla konuşurken falan arada da soru sormaya çalışıyorum ki aman engellenemesin diye yani böyle bir ortamda Araştırma Komisyonunun içindeyiz yani.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Başkana sataşıyorsun ama.

MEHMET ALİ ÖZKAN (Manisa) - Çok engelleniyoruz (!)

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Dolayısıyla bu ATEX konusuyla ilgili bugüne kadar bu Komisyon hâlâ durumu netleştiremedi yani bunun altını çizeyim. ATEX konusundan sonra büyük bir soru işareti var çünkü bakın, ilgili oda yetkilileri burada dediler ki eğer ATEX sertifikalı bir ekipman arızalandıysa bu ekipmanın yerinde bakımı yapıldıktan sonra, arıza giderildikten sonra yerinde test edilmesi mümkün olamayacağı ve riskli olacağı için... Çünkü test ettiniz ve arklanma oldu yani bu bir patlamaya yol açabilir; arklanma olmadı, o da artık bir ihtimal sadece. O nedenle ne olması gerekiyor? Cihazın, ekipmanın dışarı çıkarılması gerekiyor. Şimdi, dolayısıyla burada da hangi ekipmanların ATEX özelliğini kaybedip kaybetmediğine dair, arıza bakım onarımlarının ne zaman, ne şekilde yapıldığına dair hâlâ elimizde hiçbir bilgi yok. Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerine burada sordum, tam şu köşede oturuyordu. Dedim ki elinizde patlamanın olduğu yerle ilgili, o arında, çalışma yapılan bölgede yani 130 metre uzunluğundaki o galerideki ATEX sertifikalı ürünlerle ilgili bir bilgi var mı? Gittiniz mi, yerinde baktınız mı, kontrol ettiniz mi? "Biz yerine gitmiyoruz, yerinde bakmıyoruz." dedi. Liste var mı dedim. Bir "Var." dedi bir "Yok." dedi, "Öyle oldu, böyle oldu." Verin o zaman listeyi dedim, ortada bir liste falan yok hâlâ.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Liste gelecek, buraya gelecek, söz verdiler.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ya işte o "gelecek, yapılacak, edilecek" sözleriyle olmuyor yani MAPEG'den dedik ki... Sayın Vekilim karşıda, MAPEG'in denetim raporlarını istedi. Dediler ki: "Tamam, veriyoruz." ilettiler, Komisyonda biz de talep ettik, bize de ilettiler; en kritik ek yok, en kritik ek MAPEG'in denetim raporuna eklediği havalandırma planı, yok plan. Ya, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuyu araştıran, denetleyen milletvekilleriyle yani dalga mı geçiliyor yani? Denetim raporu veriliyor, eki, en önemli, en kritik eki havalandırma planını koymuyorsun. E, şimdi ben burada... Yani kimse kusura bakmasın, ben bunun üzerinde büyük bir soru işareti görüyorum, çok şaibeli bir durum görüyorum. Havalandırma planını sunmamak ne demek? Bastırırsın "plotter"dan, gerekiyorsa A0 yani böyle minicik, A4 kâğıdına da değil, A0'a bastırırsın, Komisyondaki üyelere teker teker dağıtırsın, böyle bir şey. Bu sunulmadı, problem. TTK'nin havalandırma planını istiyoruz. Bu havalandırma planındaki hesaplamalar doğru mu yapıldı? Bunu bir kere hem bilirkişinin bu havalandırma planı ve hesapları üzerinde, aynı zamanda teknik olarak da yine uzmanların, akademisyenlerin bunun üzerinde çalışması gerekli. Çalışmazsa ne olur? Çalışmazsa, buna benzer bir facianın olmasının önüne geçilemez. Türkiye Taşkömürü yetkilileri burada hâlâ diyor ki: "Asgari mevzuatta 0,5 metre/saniyedir havalandırmanın olması gereken hızı -işte, burada- biz de ona uyduk." Ama asgari 0,5 metre/saniye olması gereken havalandırma hızını yazan mevzuatın yanında, Sayıştayın 2019 Yılı Raporu'nu koyduğunuz anda, birdenbire eksi 300 metrenin altında çok tehlikeli bir gaz içerik birikiminin olduğunun verileriyle birlikte tespit edildiğini tablosuyla da gördüğünüzde, birdenbire dikkatinizi çeken şey şu oluyor: Mevzuattaki 0,5 metre/saniyenin önündeki "asgari" kelimesi oluyor. Yani bunun üzerinde bir havalandırma hızının olması gerekiyordu, dolayısıyla olmadığı da açık, olmamasına sebep veren de üç ana nokta hâlâ oldukça belirsiz, üç ana nokta. Birincisi, havalandırma konusu ve sizin birazdan ifade edeceğimiz diğer senaryo, patlama, facia senaryosu; onunla birlikte de belki yeni bir boyut kazanacak araştırma komisyonunun yaptığı araştırmalar. İkincisi, işçi noksanlığı ve teknik personel eksikliği konusu yani çünkü bu, şu demektir: İşi ehline vermezseniz, liyakatli olana vermezseniz herkes binmiş bu otobüse, otobüs gidiyor ama şoför yok demektir; böyle bir durum. Üçüncüsü de ATEX konusudur ve bunların hepsinin üzerinde titizlikle durmazsak, bir konuştuğumuzu bir daha konuşmazsak, bir daha konuşmazsak, tekrar, tekrar, tekrar konuşmazsak kolaylıkla, patlamayla birlikte çıkan yangında bütün bu kanıtların yok olduğu ifade edilerek üzeri örtülebilir.

Son söz olarak şunu söylüyorum: Rahmetli Uğur Mumcu'yla, araştırmacı, gazeteci Uğur Mumcu'yla yapılan bir röportaj sırasında soruyorlar, diyorlar ki: "Ya, siz, bu kadar bilgiye, belgeye nasıl ulaşıyorsunuz?" O da diyor ki: " Ben bir dava dosyasını, böyle kalın bir dosyayı alırım, bir kez okurum, aynı dosyayı bir daha okurum, aynı dosyayı bir daha okurum, bir daha, bir daha, 10 kez okurum. 10'uncu kez okuduktan sonra bazı detaylar o kadar kendini gösterir ve belirgin hâle gelir ki onların peşinden öyle giderim ve gerçeğe de o şekilde ulaşırım. Gözlüklerim de o nedenle bu kadar kalın." Öyle bir tebessüm ifadesiyle röportajı bitiriyorlar. Şimdi demek istediğim şey şu: O yüzden, bazen tekrara giriyor gibi gözüküyor olabiliriz ama bir tekrarın içindeki bir farklı kelime ve ona verilen yanıt bile belki de bu konuyu aydınlatıp bu facianın tekrar etmesinin önüne geçecek diyorum ve "Siyasi sorumluluk yoktur." demenin akıl, mantık ve bilimsellikle çok çeliştiğini tekrar ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, ben şöyle diyeyim: Bana göre yapılan bu sunumlarda bize teslim edilen sunum dokümanında eksik olan en önemli şey şu: Bence her sayfanın altına "Bu facianın siyasi sorumluluğu vardır." yazılmalıydı, ilgili oda temsilcileri sadece bir sayfanın altına yazmış; onu da ben eleştirmiş olayım.

Teşekkür ediyorum.