KOMİSYON KONUŞMASI

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Birkaç ek soru soracağım, aynı zamanda biraz önceki tartışmaya bir katkı yapmak istiyorum, bu siyasi meseleye. Şimdi, burada sık sık hocalarımız olsun, odaların ve sendikaların yaptıkları sunumlarda da aslında maden katliamının çerçevesi sık sık genişletilmek zorunda kalındı çünkü aslında sadece buradaki teknik bir meseleye bakmıyoruz, bu meselenin kaynağına inmek için bütünsel bir bakış açısı geliştiriyoruz. Ya, düşünün evinizin çatısı damlıyor, yerdeki suları sürekli olarak kurulamakla uğraşmazsınız yani bununla baş edemezsiniz. İşin kaynağına çıkmanız, çatıya gitmeniz, orada gerekli sorunları tespit etmeniz ve gerekli değişiklikleri yapmanız lazım; bunun için bazı kararlar almanız lazım, inisiyatif almanız lazım. İşte, o çatıyı onarmanız için vereceğiniz kararlar var. Şimdi, biz de burada sürekli olarak işçi cinayetleriyle karşı karşıya kalmamak için, sürekli olarak o acılarla yüz yüze kalmamak için çalışmalıyız. Şunu görüyoruz, iktidar şöyle yapıyor: Maden cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin ailelerine verilen destekler ya da işte daha sonra işçilerin de biraz mücadelesiyle madencilerin ekonomik haklarının biraz genişletilmesi gibi böyle bazı düzenlemeler yapılıyor. Fakat bu düzenlemeler madencilerin ailelerin acılarını biraz olsun, bir nebze olsun hafifletiyor mu, bilmiyorum ama en azından yaşam koşullarını, zorluklarını biraz azaltıyordur ama meseleyi çözmüyor çünkü Kozlu'da, Ürkmez'de, Soma'da, birçok yerde maden katliamları devam ediyor ve TTK'de de eli kulağında olan, geliyorum diyen ve 42 madencinin yaşamına mal olan, çok sayıda insanın, madencinin yaralanmasına sebep olan bu katliam gerçekleşti. Şimdi, biz bunu tartışırken elbette ki meselenin temeline inmek zorundayız. Meselenin temeline inen değerlendirmeleri de biz siyasetin bir adresi olarak gösterilmesini ya da eleştirilmesini burada görüyoruz yani hiçbir sunum yapan kurum, bize durup dururken siyaseti hedef alan bir cümle kurmadı. Belli bir sistematik içerisinde, belli bir sebep sonuç ilişkisi içerisinde burayı işaret etti, siyaseti işaret etti çünkü verilmesi gereken kararların verilmediğini görüyoruz. İşte, Sayıştay raporları ortada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, Teftiş Kurulunun raporları ortada. Burada MAPEG gelip "Biz aslında eksiklikleri tespit ettik." demedi mi? Onlar bile eksiklikleri tespit ettiklerini söylediler. Bütçe Komisyonu tartışmasında Vedat Bilgin dedi ki: "Sorumlu, Enerji Bakanlığıdır, onların yetki alanıdır." Buna benzer bir cümle kurdu. Dolayısıyla, burada siyasetin referans gösterilmesi bir istismar değil, sizin çok sevdiğiniz bir kelime yani iktidarın çok sevdiği bir kelime. Sürekli olarak "İstismar ediyorsunuz." üzerinden politika geliştiriliyor. Bu bir istismar değil, tam tersine bilimsel düşüncenin neden sonuç ilişkisi içerisinde, bir nedensellik ilişkisi içerisinde kaçınılmaz olarak gelinmesi gereken nokta tabii ki aslında işin karar vericiler boyutudur. Karar vericiler boyutuna geldiğimiz zaman da siyaseti görüyoruz, iktidarı görüyoruz, iktidarın burada tercihlerini görüyoruz. Eğer, biz burada bir havzadan, havza madenciliğinden bahsediyorsak ve bunu neoliberal politikalar kapsamında ve özellikle iktidarın yöneldiği, son dönemdeki bu özelleştirmeci enerji politikaları stratejisi içerisinde ele aldığımız zaman burada görüyoruz ki aslında sahalardaki tercihler özel sektörden yana tasarruflarda bulunmak ilginç bir şekilde. Bizim, aslında sendikaların da Maden Mühendisleri Odasının da işçi sağlığı, iş güvenliğini ve emeği önceleyen bütün kurumlarında hep vurguladığı gibi, bu kadar tehlikeli bir iş kolunda kamu kurumları rol almalı, inisiyatif almalı. Daha önceki sunumumda da söylemiştim yani bizim, madencilikten, maden kömürcülüğünden uzaklaşmamız gerekiyor ama o vakte kadar da özelleştirmek yerine, tam tersine kamu eliyle bunu yapmalıyız çünkü kamu eliyle bunun güvenliğini alabiliriz ama biz burada kamunun da elini kolunu bağlayan kararı almışız. Kamuyu işte yüzde 3'lere, 5'lere sıkıştırmışız, geri kalanını özel sektöre tahsis etmişiz ve buradan iş güvenliği sağlanmasını bekliyoruz. Burada bu kararları eleştirmek son derece bilimsel bir yaklaşımdır, bağımsız bir yaklaşımdır. Her kurumun iktidarın şemsiyesine girmesini beklersek o zaman burada gerçekten sağlıklı hiçbir sonuç da elde edemeyiz. Dolayısıyla, buradaki bu eleştirileri çok haksız bulduğumu söylemek istiyorum. Siyasi sorumluluk referansları yerinde olmuştur ve tam isabettir diye düşünüyorum.

Daha önceki sunumlarda, metan drenajının bu sorunu kaynağından gidermek için gerekli olduğu söylenmişti. Burada çok fazla üzerinde durulmadı. Bu, bir ümitsizlikten de kaynaklı olabilir. Yani "Biz burada konuşuruz ama nasıl olsa zaten bu yapılamayacak." diye de olabilir ama ben Odamıza bunu sormak istiyorum: Metan drenajı olsaydı burada, bu işçi katliamı olur muydu? "2'nci kartiyede tozla mücadele etkisiz." demişti bilirkişi raporu. Bu arada, bilirkişi raporu da önemlidir. Yani bilirkişi öyle kafadan bir rapor da hazırlamadı. Buraya not almıştım, şurada yazıyor; bakın, bilirkişi raporu -hatırlatmak için- diyor ki: "Keşifli bilirkişi incelemesi; bu rapor, onun üzerine hazırlanmış bir rapor. Bilirkişi heyetine savcılık tarafından sunulan belgeler üzerinden, bilgiler üzerinden bu rapor hazırlandı, ön rapor olarak hazırlandı." Bu raporda da bu tozla mücadele konusuna bir referans var. Bunun da şöyle bir haklılık payı olabilir: Yani belki bizi biraz daha aydınlatabilir Maden Mühendisleri Odasından Başkanlarımız. Yani buradaki tozla mücadeleyi nereden anlayabiliyoruz? Maden sahası içerisindeki o geniş alanda farklı farklı yerlerde ölümlerin yaşanmış olmasından mı tozla mücadele... Patlama yerinden daha uzakta başka yangınların olmuş olmasından mı bu düşünce oluşuyor? Tozla mücadelede etkisiz kalındığıyla ilgili hangi ipuçları var, belki onu bizimle paylaşabilirler ve net soru da havalandırma yeterli ve etkili olsaydı, bu iş cinayeti olur muydu? Bunu bir daha sormuş olayım.