| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve 73 Milletvekilinin Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4680) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 24 .10.2022 |
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Efendim, size büyük saygım var fakat "Bu kanun teklifiyle çok tarihî bir adım atıyoruz." dediniz, bence kanun teklifinde tarihî bir adım görülecek herhangi bir madde de yok; bunu da söylemek isterim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sizin takdiriniz tabii.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Bu kanun teklifine baktığımız zaman anlaşılan, AK PARTİ'nin otokratik siyasi yönetim anlayışının ekonomide de otokratik bir anlayışa evrildiğini görüyoruz. Burada pek çok farklı maddede bu çok açık bir şekilde maalesef görülebiliyor. Ödenecek vergiler için teminat istenmesi mevzusu var, 30 milyon liraya kadar böyle bir teminat isteniyor, buna neden ihtiyaç duyulduğunu anlamış değilim; vergiden şüphe mi ediliyor, vermeyecekleri mi düşünülüyor? Bu, seçim öncesi böyle bir şeyin gelmesi bu paraların nereye kullanılacağıyla da ilgili bizde soru işaretleri uyandırıyor. Artı, acaba vergi veren firmaların da verdikleri verginin doğru harcanmadığı mı endişesi var ki böyle bir teminat alma ihtiyacı duyuluyor? Bu, normal bir ekonomide, normal bir hukuk devletinde olmaması gereken... Verilecek vergi zaten verilecektir, onun önceden teminatının alınması son derece yanlış. Ayrıca, çok geniş bir skaladan bahsediyoruz, "motorlu araç ticareti yapan şirketler" deniliyor, burada galerilerden fabrikalara kadar...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İzah ettim ama.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Konuşmama izin verir misiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İzah ettim ama.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Burada herkes için 30 milyon aynı manaya gelmiyor yani kimisi için bu çok düşük, kimisi için de çok yüksek; bunu da belirtmek isterim.
Kamulaştırmasız el atma... Bir kere, bunun terimi bile bir garip. Yani kamulaştırmasız el atma, çok özür dilerim, son zamanlarda son derece yaygın bir tabir oldu, çökme gibi bir şey, "kamulaştırmasız el atma" ne demek? Devlet kamulaştırır ve ondan sonra orayı üzerine geçirir yani "kamulaştırmasız el atma" son derece yakışıksız bir tabir. Plan ve Bütçe Komisyonunu da ilgilendirmeyen bir madde bu, Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir madde, artı Anayasa'nın 35'inci ve 46'ncı maddesine de aykırı, bunu da belirtmek isterim; bunun görüşülmemesi gerekirdi. Artı, burada, yine, çok ilginç ve çok yanlış bulduğumuz bir cümle var, şöyle diyor: "Tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri..." Yani tebliğ bile kabul edilmiyor, bu bile iptal ediliyor, bu son derece yanlış. Tebliği nasıl iptal edilebilir? Tebliğ edilmiş, nasıl iptal edilebilir? Bunu da gözden geçirmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
9'uncu maddenin geri çekilmesi son derece sevindirici, evet, zaten burada Anayasa Mahkemesi'nin kararı çok açık, bu varken buraya getirilmesi çok yanlıştı, Meclisimize, Türk devlet geleneğine, kanunlara, Anayasa'ya tamamen aykırı ve saygısızca bir tavır olarak görürüm. Fakat burada, 9'uncu maddenin kaderi bu demek ki; bir geliyor, bir geri çekiliyor, tekrar geliyor, tekrar geri çekiliyor. Ben bunun tekrar getirilmeyeceğini düşünmüyorum, inşallah, tekrar gündemimize gelmez çünkü son derece sakıncalı. Son derece kritik, stratejik önemi olan limanların daha süreleri bitmeden, ihalesiz, rekabet ortamından uzak bir şekilde, bilinen firmalara adrese teslim tekrar verilmesi artı Katar ortaklığı olan bazı firmalara... Katar'la, bu ülkeyle her zaman uluslararası ilişkiler tabii ki kurulabilir, kurulmalıdır da. Güney Kıbrıs Rum kesimiyle ortaklaşa doğal gaz arayan, bizim itirazlarımıza rağmen doğal gaz arayan bir ülkeye bu kadar imtiyaz verilmesini ben doğru bulmuyorum, onu da belirtmek isterim.
Fiyat İstikrarı Komitesi mevzusu; bu, Merkez Bankasının görev tanımını tamamen gasbeden bir kurum, olacak iş değil, işte tam da bu, ekonomide de otokratik bir eğilimin oluştuğunu bize hissettiriyor yani emir komutayla ekonominin yönetilemeyeceğini hâlâ anlamadık mı? Politika faizi yüzde 10,5, enflasyon yüzde 85, o da TÜİK'in açıkladığı enflasyon; kimsenin inandığı yok, yüzde 70'ten fazla eksi faiz yani sizin açıkladığınız Merkez Bankası faizini piyasa umursamıyor; ne kadar onur kırıcı bir şey aslında devlet için. Bu, vaktiyle nasıl ki bir resmî dolar kuru vardı, bir de Kapalı Çarşı dolar kuru vardı, ona döndü artık; ciddiye alınmayan bir politika faiziniz var. Bu tamamen -tekrar edeceğim, istemeyerek tekrar edeceğim- servet transferine yarayan ve ülkenin Hazinesinin ve Merkez Bankasının yağmalanmasına yarayan bir faizdir. Bu faizi bu hâle getirmek, "indirmek" demek faizi indirmek anlamına gelmiyor, faiz aksine şahlanmış gidiyor, enflasyon şahlanmış gidiyor, doları tutmak için çok çok büyük maliyetlere katlanıyoruz; hepimiz bunu biliyoruz.
İstanbul Finans Merkezi için yeni bir imtiyaz sağlanıyor. Daha şundan birkaç ay önce, Haziran ayında İstanbul Finans Merkezi Kanunu çıkardık. O zaman çok itirazlar yaptık ve çok ciddi uyarılarda bulunduk, İstanbul Finans Merkezi, bir siteye hapsedilemez, böyle bir şey olamaz. Kocaman İstanbul, finans merkeziyken siz bir site sözleşmesi önümüze getirdiniz, neredeyse bir kiralama sözleşmesi önümüze getirdiniz, sonradan öğrendik ki Kazakistan'daki bir finans merkezinin sözleşmesinin neredeyse aynısı. Şimdi, burada İstanbul Finans Merkezi Kanunu daha yeni çıkmışken yetmemiş, demek ki çekici bulunmamış. Neden çekici bulunmamış? Çünkü güven yok, yabancı yatırımcıların güveni olmadığı için buraya da gelmek istemiyorlar, demek ki yeni bir imtiyaz sağlanıyor; buna da şaşırıyorum ve üzülüyorum. Orada olan kurumları biliyoruz, sen, ben, bizim oğlan, bizim kendi kurumlarımız, devlet kurumları; yeni bir kurumun, yabancı yatırımcının buraya gelmediğini görüyoruz.
Daha yeni, NATO Parlamenterler Meclisi toplantıları için Kore'deydim. Kore'de de gördük -dünyanın 8'inci ekonomisi, muazzam bir potansiyel- oradaki şirketlerle de görüştük fakat maalesef kafalarında Türkiye'nin yönetimiyle ilgili soru işaretleri olduğu görünce de üzüldüm. Ki Kore bizim "kardeş, kan kardeşi" dediğimiz bir millet Kore halkı, onlar da bizi öyle görüyorlar; büyük memnuniyet verici, memnuniyetle gördüğüm kadarıyla... Daha bununla ilgili konuşacak şey var.
Yalnız, bu ilk baştaki vergilerle ilgili teminat istenmesi konusuna tekrar döneceğim. Bir yandan biz, vergi ödeyecek olan firmalardan teminat istiyoruz bir yandan da Değerli Başkanım, son on yılda -isimlerini burada zikretmek mecburiyetindeyim- Cengiz İnşaat için 30 defa, Kolin İnşaat için 36 defa, Makyol İnşaat için 24 defa, Kalyon inşaat için 19 defa ve Limak İnşaat için de 19 defa vergi istisnası sağlıyoruz; akıl dışı bir şey, vicdansızca bir uygulama. Bir yandan ondan bundan vergisini vereceğinden şüphe edip teminat istiyoruz bir yandan da bu şirketlere vergi istisnaları sağlıyoruz. Bunların toplamı kim bilir kaç milyar liradır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Son, bitiriyorum efendim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Aleviler meselesine gelince, usul hakkında konuşurken bunu ben söylemiştim: Aleviler konusu buraya, bu kanun teklifine tamamen "hayır' denemesin diye eklenmiş, bir de seçim öncesi Alevi kardeşlerimize sempatik gözükmek için eklenmiş bir şey fakat maalesef AK PARTİ zihniyetinin, AK PARTİ'li yöneticilerin bilmediği bir camianın, sığ baktığı bir camianın, belki çok da ihtiyacı olmayan ve onur kırıcı bir şekilde sunulmuş teklifler. Gerekçeye bakarsanız zaten sonuna -bizim Erzurum tabiriyle- eğreti bir şekilde iliştirilmiş bir gerekçesi var bu maddenin. Yani bu torba kanun teklifi olmuş bitmiş, sonuna da bunu eğreti bir şekilde iliştirmişler. Ayrıca da biz -Sayın Kuşoğlu da söylediler- bunu da açıkçası yarın öbür gün başka sıkıntılara sebep olabilecek bir teklif olarak da görebiliriz; bunu da buradan uyarmak istedim.
Alevi vatandaşlarımızın asıl sorunlarına hiçbir şekilde merhem olmayan bir şeydir. Çok isterdim ki Profesör İzzettin Doğan Bey, 2015 yılındaki tecrübelerini gelip de anlatsa. O zamanki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve AK PARTİ heyetinin onları nasıl bu konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürmelerine ikna ettiklerini, onları da devletlerini şikâyet eden pozisyona soktuklarını, daha sonra da "Orada kabul ettirin, gelin, biz burada mecburen bunu uygulayalım." dediklerini ve kabul edilmesine rağmen uygulanmadığını; bir yandan Alevilerin devletini şikâyet eden pozisyona düşmesi bir yandan da ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde yine son derece sıkıntılı bir duruma düşmesi; neresinden bakarsanız bakın büyük sorunları içeren bir hadisedir bu.
Sabrınız için teşekkür ederim, saygılar sunarım.