KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Başkanım, çok teşekkür ederim.

Şimdi, bu alan yönetimiyle ilgili geçmişte yaşadığımız bir çelişkiyi burada paylaşmayı arzu ederim. Bir defa, her şeyden önce, muhalefetin bu endemik bitkilerle ilgili endişelerinin, bu ekosistemin devamlılığıyla ilgili, sürdürülebilirliğiyle ilgili beklentilerinin, bu habitatın sağlanmasının sürekli hâle getirilmesiyle ilgili bütün endişelerinin, taleplerinin ve beklentilerinin son derece doğal olduğunu düşünüyoruz ve bunu da destekliyoruz.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Aynen katılıyorum bu konuda.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Şimdi, geçmiş dönemde, 2010 yılında, bir Tarihî Yarımada alan yönetimi olması gerektiği konusunda yine Kültür Bakanlığı ve Tarihî Yarımada'yla ilgili tüm bileşenlerin -Odalar, sivil toplum kuruluşları dâhil- bir talebi olmuştu. İlk endişe -benim değil, arkadaşlarımızın ilk endişesi- şuydu, dediler ki: Ya, Başkanım, bizim koruma amaçlı imar planımız var. Bu, zaten önce biz, sonra Büyükşehir, sonra Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanıyor ve bu, şehrin anayasası, buna müdahale etmek mümkün değil; çok muhkem bir yapı. Bu alan yönetimi nereden çıktı?" Biz de o zaman, alan yönetiminin Tarihî Yarımada'ya muhakkak çok önemli katkılarda bulunacağını düşündük ve başta üniversiteler olmak üzere ilgili bütün sivil toplum kuruluşları ve Oda temsilcileriyle uzun süre toplantılar yapmak suretiyle Tarihî Yarımada alan planını oluşurduk. Ne oldu peki? Evet, imar planları var şüphesiz, onu muhakkak muhafaza edeceksiniz ve uygulayacaksınız ama bazı yerler vardır ki, sadece imar planlarıyla oranın yönetilemeyeceği veya oranın hakkının verilemeyeceği gerçeği ortaya çıkıyor. Nedir mesela? Bunlardan bir tanesi Çanakkale, bir tanesi Ürgüp ve Göreme, bir tanesi Tarihî Yarımada. Bunları biz şöyle telakki etmiştik o zaman: Evet, anayasası var ama bu anayasa veya oluşmuş kanunların yürürlüğe girmesi ve uygulanmasında yönetmeliğe ihtiyaç var. Yani bu ihtiyaçlar düşündüğümüzde, mesela risk yönetimini kim yapacak? Şimdi, şu anda, 4 veya 5 tane kurum ve kuruluş Uludağ üzerinde hak sahibi, şu ana kadar. Bunun risk yönetimini kim yapacak? Hangi kurum burada özellikle muhatap? Bunun ulaşabilirliğini kim yapacak? Mesela, oranın ziyaretçi yönetimini kim yapacak? Oranın eğitim ve bilinçlendirmesini kim yapacak? Oranın tüm sivil toplum kuruluşlarını bir çatı altında toplayıp bir masa etrafında toplayıp katılımını kim sağlayacak ve bunun sürdürülebilirliğini kim yapacak? Bu endemik bitkilerin hakikaten korunarak devamlılığını kim sağlayacak? Böyle baktığınızda ciddi bir karmaşa söz konusu.

Şimdi, arkadaşlarımızın hepsi olumsuz yönünden baktılar, hep inşai faaliyetler açısından baktılar. Ben inşai faaliyetler konusunda onlar kadar hassasiyet sahibiyim, onu söyleyeyim ama bu konuda da benim bir deneyimim oldu, onu paylaşmayı arzu ederim.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Burası millî park ama.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Efendim?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Burası millî park, birinci derece tarihî sit alanı.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Yok, yok, şey açısından söylüyorum...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sorun olduğunda...

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Yani ama sorunlar... Şüphesiz tarihî sit alanları ile doğal sit alanlarının ve millî parkların oluşturulacak alan yönetiminin stratejisi muhakkak farklıdır ama netice itibarıyla özel bir yer burası yani farklı 4 tane kurumun kendi düşünceleriyle buranın yürütülemeyeceğini görebiliyoruz.

Ben bir tane örnek vereyim yine kendi yaşadığımdan Sayın Başkanım.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Toparlayalım.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Tamam.

2010 yılında Uludağ Ekonomi Zirvesi'ne katıldım konuşmacı olarak, "Belediye Başkanı" sıfatıyla katıldım. Biz aslında, Uludağ Ekonomi Zirvesi'nin her yıl tekrarlanması gereken bir çalışma olduğunu düşündük ve de Davos'a rakip olacak ve rekabet edecek bir altyapısı olsun arzusundaydık.

Şimdi, Başkanım, gittik oraya... Ya, dünyanın her tarafından ekonomistler geliyor ama çok eski, çok köhne; işte, toplantı yeri olmayan, gelen misafirlerin oturacağı alanlar olmayan, hakikaten toplantının içeriği ile mekanı mukayese ettiğimizde çok güçlük çektiğimiz bir yer. Ben tabii ki arkadaşlarımızın, muhalefetin düşüncelerinin, endişelerinin kesinlikle göz önünde bulundurularak... Ama Uludağ'ın da yaşayabilir, yaşanabilir, işte, faydalanabilir ama faydalanmak sadece faydalanmak değil, korumayla faydalanabilir ve de sadece kışın değil yani yaz, kış değerlendirilebilir bir yer olması gerektiğini düşünüyorum.

Mesela, kırk yıl önce gittiğim Uludağ'la -ya, arkadaşlar kırk yıl- şimdi gittiğim Uludağ arasında hiç fark yok, yok yani.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI NADİR ALPASLAN - Geriye gidiyor Sayın Başkan.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bütün her şey hep geriye gidiyor. Oraya gidecek nitelikli veya oraya anlam kazandıracak şeyler de yok. Mesela, millet Bulgaristan'a gidiyor İstanbul'dan, oraya gitmiyorlar. Bence Uludağ'ın çevresiyle birlikte Bursa'nın da kazanabileceği, bizim de kazanabileceğimiz, ülkemizin de kazanacağı ve uluslararası bir değere dönüşeceği bir altyapı çıkabilir buradan, zaten temel hedefimiz de bu.

Bunun için ben teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun.