KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli vekiller, değerli katılımcılar; hasbelkader emek mücadelesi içerisinde yıllarca yer almış birisi olarak şu tartışmalar gerçekten benim için zulüm niteliğinde. Yani nereden nereye geldik ve neyi tartışıyoruz?

Şimdi, Marx'ın "Kapital"de şöyle bir benzetmesi var: "Bir su damlasının analizi nasıl ki kâinata ilişkin ipuçları verirse metanın analizi de kapitalizme ilişkin öyle ipuçları verir." diyor ve kapitalizm analizine metadan başlıyor. Ben de diyorum ki şu yasanın analizi AKP'nin yirmi küsur yıldan beri ve son dönemde MHP'yle birlikte ülkemizde kurmuş olduğu emek rejiminin niteliğini gayet açık ve sarih biçimde gösteriyor. Ne demek istiyorum? Demek istediğim şey şu: Şimdi, enflasyon dikkate alındığında, TÜİK'in verileri dikkate alındığında yüzde 15 küsur, artı 1'le yüzde 16 küsur maaş artımından bahsediliyordu. Burada yüzde 1 sendikanın buraya katkısı oldu. Aslına bakarsanız yani tek bir sendikanın toplu sözleşmeye oturduğu, grev, toplu sözleşme, sendika hakkının ortadan kaldırıldığı yerde çalışanlar, işçi sınıfı, memurlar, vesair bütün kesimler dilenci pozisyonuna düşüyor. Yani burada normal koşullarda ücretin regüle edilmesinin başka demokratik yol ve yöntemleri varken Erdoğan "Ya, hadi 25'de değil de 30 olsun." demeseydi bu sendika ne yapacaktı, çok merak ediyorum doğrusu. Hiçbir şey yapamayacaktı ben size söyleyeyim çünkü sendika, sendikacılık mevzusu tam anlamıyla iktidarın yedeği hâline gelmiş durumda. Bunu yirmi küsur yılda neoliberal politikalarıyla beraber AKP becerdi. Yani işte, burada, söz sahibi olan sendikanın da yetkili ama etkisiz hâli ne yazık ki memurların ve emeklilerin başının en büyük belası.

O sebeple, buradan seslenmek istiyorum. Seslenmek istediğim şey şu esas olarak: Yani milyonlarca insanın arkasında biriktiği, kümelendiği ve destek verdiği sendikanın sizin refahınızı artırmaya dönük olarak yapabildiği şey işte yalnızca budur. Grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkının olmadığı yerde, üretimden gelen gücün kullanılmadığı yerde işte ne yazık ki böyle bir şeyle karşılaşıyoruz. Demek ki yasaya bakınca bu emek rejimi, AKP'nin alametifarikasını, yirmi küsur yıldan beri yapmaya çalıştıklarını çok açık bir biçimde ortaya çıkarıyor.

Başka ne mesela, neyi ortaya çıkarıyor? TÜİK. Muhtemelen Erdoğan da TÜİK'e inanmıyor ki onun işaret etmiş olduğu enflasyon oranının üstünde bir memur ve emekli maaş zammından bahsetti. Demek ki inanmayan yalnızca biz değilmişiz, bizden başka inanmayanlar da varmış. İnanmak mümkün değil çünkü hepimiz çarşıya, pazara çıkıyoruz, oradaki yokluğu, yoksulluğu, piyasanın yanıyor olmasını, her düzeyde iş yapanların malul olduğu durumu hep beraber görüyoruz. Neymiş? Demek ki bir istatistik kurumu olan TÜİK de iktidara yedeklenmiş bir politik yapı olarak iş görüyormuş. Ya, bu yasaya bakmak aynı zamanda onu görmemize sebep oluyor. Ve günün sonunda, geldiğimiz noktada bölüşüm ilişkileri. Ya, bir defa, şimdi söz konusu olan sermaye olduğunda, sermayeye destek vermek konusunda eli son derece açık olan iktidar, çalışanlar söz konusu olduğunda vallahi kılı kırk yarıyor ve biz bundan bir türlü bir sonuç çıkaramıyoruz. Aslında çıkarıyoruz, çıkarmaz olur muyuz. Çünkü iktidar bir sermaye grubunun, bir sermaye blokunun temsilcisi olarak görev görüyor. Bu, Türkiye'ye has bir şey değil, bütün dünyada böyle; iktidarlar ile kapitalizm arasında bir çeşit ahbap çavuş ilişkisi sürer, devam eder ve günün sonunda da işte böyle durumlar ortaya çıkar ne yazık ki. Ve iktidar sermayeye... Mesela, 300 küsur milyar iken "vergi harcamaları" başlığı altında bu yıl için tahmin edilen bir anda 940 milyara çıktığında, onun içerisinden asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını bir kenara koyarak konuşalım, biz şunu görüyoruz oradan: 800 milyar civarında gelir ve kurumlar vergisi ödeyen kesime iktidarın bir güzellik yaptığını görüyoruz. Oraya güzellik yapan, sermayeyi böyle destekleyen iktidar mesele işçi, emekçi, memur, fukara, engelli, dul olduğunda diyor ki: "Vallahi, olsa, kurban olayım, dükkân sizin." Ya, biz biliyoruz, biliyoruz, dükkânda bu paranın olduğunu biliyoruz. Burada problem olan temel meselenin sizin tercihleriniz olduğunu çok iyi görüyoruz, bunu yalnızca biz görmüyoruz, milyonlarca insan görüyor.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Siz bu zam oranlarıyla seçime gitmezsiniz, gidemezsiniz, çok uzak olmayan bir dönemde bunları revize edeceksiniz, burayı tekrar toplayacaksınız. Çünkü bu çok açık ki aslında Türkiye'deki ücret rejimini asgari ücret düzeyinde toparlıyor, yukarıdakini aşağıya, asgari ücretin üstünde alanları... Mesela, iktidara geldiğinizde asgari ücretten yüzde 40 fazla olan memur maaşlarını şu anda yüzde 35 düzeyinde altına indirmiş durumdasınız. Bu ne anlama geliyor? Yani toplumda ücret konusunda total bir yoksullaşmanın tetiğini çektiğiniz anlamına geliyor. O sebeple, biz döne döne şunu söylüyoruz: Mutlaka ve mutlaka asgari ücrete zam yapıldı, yeter mi; yetmez, ayrı mesele ama memurlara, emeklilere de yapılacak zam en azından, en azından diyorum, bu konuda mesela, Profesör Aziz Çelik'in çalışmaları var, en azından iktidara geldiğiniz dönemdeki oransal ilişkiyi devam ettirebiliyor olmalı. Ettirebiliyor olsaydı ne olurdu, size onun çalışmalarından bahsedeyim. Şimdi "Ortalama memur maaşı sadece resmî enflasyona göre bile artsaydı Aralık 2022 sonu itibarıyla 9.385 değil, 11 bin lira olmalıydı." diyor Hoca. "Gıda enflasyonu oranında artsaydı 14.300 lira, kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla oranı düzeyinde artsaydı 14.760 lira olmalıydı." diyor ve diyor ki "Ocak 2023 zamları bu miktarların üzerine gelmeliydi." Yani biz daha başka bir şeyi konuşuyor olmalıydık, daha yüksek bir rakamı konuşuyor olmalıydık, oysa şimdi 9.385 lira olan ortalama memur aylığı yüzde 30 artırılarak 12.200 civarlarına getirilmeye çalışılıyor. "İşçi, emekli aylıkları yirmi bir yıl önce Aralık 2002'deki asgari ücretin yüzde 40'ı üstündeydi." diyor Hoca. Bakın, yüzde 40 üstündeyken Ocak 2023'te asgari ücretin yüzde 35 altına gerilemiş olacak. Değerli arkadaşlar, bu ne demek biliyor musunuz? "Biz ekonomiyi büyütüyoruz." derken ekonomideki işte, tam da şurada görüldüğü gibi çalışanların, ücretlilerin, işçi sınıfı, memurlar... Biz gerçi kategorik olarak hepsini işçi sınıfına dâhil görüyoruz, bütün çalışanları artı devletten bütün kesimleri öyle görüyoruz. Anlamı şu: Gelir dağılımı uçurumunun ne olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla yüzde 35 altına geriliyor; sermayenin büyümeden aldığı pay artarken emek kesimlerinin büyümeden aldığı pay tedrici, süreğen ve sistematik bir biçimde... Bak, böyle görev kusuru falan değil, bayağı bilinçli, organize bir biçimde azalıyor. Buradan bakıldığında en düşük işçi emekli aylığının 2002'deki asgari ücrete oranı eğer korunmuş olsaydı değerli arkadaşlar "2023'te 11.900 lira olmalıydı." diyor Hoca. Biliyorsunuz Türkiye'deki çok iyi çalışma ekonomistlerinden bir tanesi. "Yirmi bir yıllık AKP döneminde işçiler, emekçiler bu şekilde yoksullaştı." diyor.

Yine, memur emeklileri ve memurlar da yirmi bir yılda asgari ücretli oldu. Az önce söylediğim gibi asgari ücret yüzde 50 küsurdan fazla çalışan nüfusun maaş aldığı bir skala iken buraya gelen kesimler aşağıdan daha az olmakla birlikte yukarıdan daha fazla artmaya başladı. En düşük emekli aylığı yirmi bir yılda asgari ücretin 2 katından asgari ücret seviyesine geriledi. 2002'de en düşük memur emekli aylığı asgari ücretin yüzde 104 üzerindeydi, 2023'te yapılacak olan yüzde 30 zamla sadece yüzde 1 üzerinde olacak yani asgari ücrete doğru bir yakınsama giderek artıyor.

Yine, memur aylıkları söz konusu olduğunda 2002'de ortalama memur maaşı asgari ücretin yüzde 214 üzerindeyken şimdi, bu oran yüzde 43'e gerilemiş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tamamlarsanız...

RIDVAN TURAN (Mersin) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Söylemek istediğimizin esası şu: Bu parayla, bu "Getirdik, yüzde 30 verdik." diye övündüğünüz miktarla insanların insan onuruna yakışır bir biçimde yaşayabilmesi mümkün değildir. Yirmi bir yıl içerisinde üretmiş olduğunuz ekonomik ve politik yapı çalışanları bir sınıf olarak yani toplu sözleşmelerde muhatap alınması gereken bir kesim olarak değil, iktidarın tebaası olarak addetmiştir ve ne yazık ki bu geldiğimiz noktadan da ancak ve ancak çıkmanın yolu gerçek bir sınıf hareketinin oluşmasıyla ve bu, böyle sadaka niyetinde verilerek "Çok da iyi yaptık." denilen ve buradan da seçimlere ilişkin oy devşirileceği zannedilen emek rejimi ve ücret rejimiyle ilişkileri kesmekten geçer.

Teşekkür ediyorum.