| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi (2/4811) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 11 .01.2023 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Evet, ben de kanuna imza koyan sayın arkadaşları ve Sayın Bakanımı ve Komisyonumuzun üyelerini sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Tabii hem bir konuya ucundan bucağından vâkıf bir akademisyen olarak, sosyal bilimci olarak Türkiye'de kazıların birçoğunu çok ciddi yapan ekibi yakinen tanıma imkânım olduğu için, hem Fahri Işık benim hocamdır hem de onun yetiştirdiği Nevzat Çevik de dönem arkadaşımdır, hâlâ görüşürüz, Patara'yı ortaya çıkaran ekiptir; aynı zamanda yine benim çok kadim bir dostum Çanakkale'deki Truva'yı da kazan yine bizim Cevat Bey'dir. Dolayısıyla benim siyasette kendime düstur edindiğim bir üslup var, Allah korusun, otuz yıllık mirası zayi etmeme adına. Kendi kültürümüzden lafta böyle mugalata ve retorik yapma adına değil de biraz ayakları yere basan bir siyasi bağlamda, kendi kültürümüzden değil -çünkü pek fazla hüsnükabul görmüyor niyeyse, dışarıdan referanslar verilmesinin daha çekici olması hasebiyle algılama açısından- şimdi, Platon'un bir söylem tanımlaması var, burada diyor ki: "Bir üçgen ayağı gibi kullanın. Bir söylem oluşturursanız en üste bilgiyi koyacaksınız, "logos" denilen şeyi koyun. Üçgenin sol ayağına da 'ethos'u koyun, ahlakı koyun, dürüst olun, ahlaklı olun, söylediklerinizle müsemma olun." Sağ ayağına da efendim "pathos"u koyuyor, bugünkü Türkçe ifadeyle "Oraya da örnekleme yaşanmışlıkları, tecrübeyi koyun ve üçünün eklektik bir yapısıyla söylem oluşturun ki söylediğiniz karşılık bulsun." Ben buna dikkat etmeye çalışarak bir iki şey söylemek istiyorum. Şimdi, tabii, arkadaşlar, "Gertrude Bell" diye bir isim söylesem hatırlarsınız kim olduğunu. Benim doktora çalışmam, Edward Said'in oryantalizmde kullandığı bu Doğu-Batı söylem ikilemi üzerine kurgulanmış 20'nci yüzyıl Batı kaynaklarında Türk imgesi ve çalışmaya başladığımda inanın nedir bu oryantalizm -mesela öğrencilerime de hep sürekli bunu yapardım, test ederdim, "Çocuklar oryantal ne demek, oryantalizm ne demek? Oryantalist kim?"- inanın, kelimenin Batı'da kullanıldığı bağlamda hiç kullanıldığını, anlaşıldığını görmedim. Hepsi -çok af buyurun- biliyorsunuz, işte, bizim dimağımızda "oryantal" deyince sadece bir şov aracı olarak görülür. Hâlbuki oryantalizm çok bilimsel bir çalışma; 18-19'uncu yüzyılda Batı'nın Doğu'yu fethetme adına bir ön çalışma olarak ortaya koyduğu bir kavramdır, bunun da taşıyıcı en önemli ayağı arkeolojidir. Dünyada o güneş batmayan imparatorluğu yaratma adına öncü kuvvet olarak arkeologlar, özellikle bizim kadim coğrafyamıza, Anadolu coğrafyasına, Orta Doğu'ya gönderilmiştir ve bunlar bir misyonla gelmiştir, kazıcılık bunların kamuflajıdır. İşte Gertrude Bell onlardan birisidir -millet hep Lawrence'ı bilir, hâlbuki neler var neler- bir bayandır, bir sanat tarihçi, arkeologdur ve Irak'ın koparılmasında büyük emekleri olduğu addedildiği için Irak'ta bir dönem millî kahraman ve mezarı da oradadır, Bağdat'tadır.
Şimdi, tabii neresinden tutacağız? Bu biraz önce saydığım Türk arkeolojisindeki duayen isimleri inanın siyaseten tanımlamak gerekirse hiçbirisi de benimle aynı ideolojiyi paylaşan insanlar değil, onu da açıkça söyleyeyim; soldur düşünceleri, dünya görüşleri ama bilimsel yapıları tamam. Ve onların şikâyetleri şuydu: Yıllarca Avusturyalı, Alman, Fransız -efendim- kazı heyetleri tarafından Türkiye'de kazılar yapıldı. Bunu canlı olarak British Museum'da gördüğümde çok canım yandı, Türkiye'nin, Orta Doğu'nun her şeyi gitmiş; inanın Mısır piramitleri dahi parça parça götürülmüş. Kinaye olsun diye sordum, dedim ki: "Ya, nasıl becerdin, nasıl taşıdınız bunları buraya?" O da gülerek kinaye yaptı bana, dedi ki: "..." "Gemiyle getirdik."
Şimdi, ya biz artık her alanda olduğu gibi ayaklarımızı yere basıp birazcık göbeğimizi kendimiz kesmemiz anlamında bu alanda da bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Eksiği var mı? Var. Sıkıntılar olabilir ama ne olur, buna temelden karşı çıkmanın ne anlamı var? Türkiye'de arkeoloji bölümlerindeki, sanat tarihi bölümündeki çocuklar iş bulamıyordu; turizm rehberliğinden başka ufuklarında bir şey yoktu çünkü kazı ekiplerine yabancı kazı mihmandarları, ekip başları almıyordu ve kazı süresi -Sayın Bakanım yanlışsa düzeltsin- üç ayı geçmiyordu, dört ayı geçmiyordu. Şimdi, bakınız, bir yıla yayıldı ve bizim biraz önce saydığım ideolojik durumları ne olursa olsun kendi bilim insanlarımızın başkanlığında ekipler kurulu ve kazılar hızlandı, işte "Göbeklitepe" diye bir şey çıktı ortaya. Yani buradan Allah aşkına kıvanç duymamız lazım, gurur duymamız lazım ama bunun yerine yani nalına mıhına -tabiri caizse- vurarak bunu kadükleştirmemek lazım. Burada bir turist şeyinin bir göstergesi, bir şirketin yanlış çevirisinden dolayı hazırlanmış hakikaten garabet bir şey. Yani buradan yola çıkarak bu kanunun...
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Şirket değil o. Yok, yok.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Öyle dediler, bir şirket üzerinden yapılmış, Bakanlık da yapmışsa ayıp etmiş.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Ayıp etmiş tabii.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI NADİR ALPASLAN - Bakanlık yok efendim, kesinlikle Bakanlık yok.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Bakın, hayır, teyit için söylüyorum, yine ısrarla diyor ki: "Yok şirket değil, Bakanlık."
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Bakanlık şirkete vermiş, işi şirkete vermiş...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Neyse, neyse.
Şimdi, efendim, bir 63'üncü maddeye takıldık. Ya, şimdi ben de okudum yani Allah aşkına, hukuk profesörü olmaya gerek yok yani okuduğumda çok rahat anlıyorum. Destek mahiyetinde kurulmuş ve benim bildiğim kanun yapma prosedüründe de zaten hukuki, Anayasa'yla ilgili bir çelişki varsa o aşamada zaten buraya Komisyona gelmez, Komisyon aşaması öncesinde bu bir şekilde düzeltilir ya da ilgili birimlere gönderilir. Burada heyetlere bakıyoruz, tamamen apolitik kimlikler. Belediye başkanı... Ya, şimdi, yani hakikaten bir belediye başkanı bir şehrin şehremini, evet bağımsız da seçilebilir, bir parti adına da seçilebilir. Yani ne oldu, günah mı işledi? Onun buradaki üyelerden birisi olması niteliği, şehrin en yüksek oyla seçilmiş şehremini yani demokratik bir temayüldür bu, demokrasi de bunu gerektirir. En çok kim, bu adam almış, bu hanımefendi almış, o zaman şimdilik bu o Komisyonda olacak, yarın el değiştirir, bir başkasına geçer. Buradan gerçekten siyasi bir rant... Burada aslında bir tuzak da var yani sanki "Ben B partisi olarak ömrübillah hiç iktidarı düşünmediğim için mevcut yapı devam edecek, onun için ben buna karşıyım." Bu yenilmişlik, bu eziklik psikolojisi, bundan çıkalım bir an önce. Bugün orası Cumhuriyet Halk Partisinde olur, yarın Milliyetçi Hareket Partisinde olur, tam tersi de olabilir başka yerlerde yani buradan hareketle böyle bir şeye müsamaha göstermemek lazım.
Şimdi, efendim, Anayasa'da 66'ncı madde bu aralar çok tartışılıyor. Biraz önce ben üslubumu söyledim, duruşumuz bellidir; söylediğimizle eylemimiz, sözümüzle davranışımız örtüşecek. Öyle burada, efendim, siyasi bir pozisyon alma, rant alma... Şimdi, efendim, bakıyorum önergelere, "Türk ve İslam arkeolojisi" lafından öyle bir rahatsızlık var ki, ya niye rahatsızlık var ya? Burada, Türk, Anayasa'da 66'ncı maddede... Bugün o 6'lı masanın bir ortağının sürekli gündeme getirdiği sese ses çıkarmıyorlar; orada en büyük ortaklardan biri, orada Anayasa'sındaki ilk 4 maddesini tartışmaya açan kendi arkadaşına söz söyleyemeyenler, efendim, Andımız'la ilgili böyle bir karar çıkmış... Ben geçen dedim, andı söylemek değil aslolan, andı yaşamaktır. Eğer burada "Türk ve İslam" algısından rahatsızlık varsa önce onu dile getireceksin, şu anda gündemimizde bu var, bunu gündeme getirelim. "Türk ve İslam"ın neyinden rahatsızız? Bu coğrafya, Allah'a şükür, elbette ki kadim bir coğrafya, bir sürü medeniyetler gelmiş geçmiş, yerle yeksan olmuşlar ama bugün egemenliğimizin adı Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı bulunanların, bu coğrafyada yaşayanların bir üst kimlik olarak, aidiyet olarak Türk olmasında ne sakınca var? Benim de araştırmalarım noktasında Türk ve İslam araştırmalarını ön plana almamda ne sakınca var? Ben size bir sürü sayarım Alman, İngiliz, Fransız vakfı; içinde hem dinî isimler de var hem kimliksel isimler de var; "British"le başlar her şey, "German"la başlar, "Deutsch"la başlar, "French"le başlar, onun için... Elbette ki bütün dünya mirasını yapacağız. Kültür Bakanımızla iki ay önce biz Bilge Tonyukuk Anıtlarına gittik, gördük. Orada, ta ekim ayında eksi 15 derecede kazı yapıyorlar arkadaşlarımız, o eserleri çıkarıyorlar ortaya.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Bizi niye götürmediniz?
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Senin sorumluluk alanın olmadığı için herhâlde.
YILDIRIM KAYA (Ankara) - Aynı Komisyonun üyesiyiz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Şimdi, dolayısıyla, burada ne olur şöyle ucuz siyasi mülahazalarımızı böyle ciddi meselelere çok da malzeme etmeyelim, bunun da bir karşılığı yok. Anayasa'yı, ilk 4 maddeyi konuşun, itiraz edin, kendi aranızda 66'ncı maddeye itiraz edin, bir yerlere mesaj verenlere de mesaj verin ya da o masada haddini bildirin. Burada ant üzerinden konuşmanın bir faydası yok. Ben bu kanunun inşallah eksiği de varsa, eksiği de varsa...
İSMAİL KONCUK (Adana) - İki ayrı konu, iki ayrı konudan bahsediyorsunuz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - İşte, sen ayrıştırırsan ben de ayrı cevap veririm sana.
İSMAİL KONCUK (Adana) - Kamil Hocam, Andımız'ın okutulmamasını mı savunuyorsun, bunu mu savunuyorsun?
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ya, Andımız'ı buraya getirmeyeceksin, andı yaşayacaksın, andı yaşayacaksın.
İSMAİL KONCUK (Adana) - Hayır, neyi savunuyorsun ben anlamadım ki.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Neyi mi savunuyorum?
İSMAİL KONCUK (Adana) - Andımız'ı okutmayalım mı?
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Tamam.
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Anayasa'dan Türk ismi çıkarılamaz onu söyleyeceksin arkadaşına, ilk 4 maddesine dokunamazsınız diyeceksiniz.