| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop, MHP Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, AK PARTİ Grup Başkanı Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, AK PARTİ Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin, AK PARTİ Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, AK PARTİ Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, AK PARTİ Grup Başkanvekili Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, AK PARTİ Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, MHP Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, BBP Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ve 326 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4779) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 19 .01.2023 |
ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli Grup Başkan Vekilleri, değerli milletvekilleri, kurumlarımızın değerli temsilcileri, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de İYİ Parti Grubu adına bu Anayasa değişikliği kanun teklifine ilişkin düşüncelerimizi sizlerle paylaşacağım.
Öncelikle, Özlem Hanım o mevzuyu açtı, belki oradan başlamak uygun olabilir. AK PARTİ Grubu -Özlem Hanım'ın da ifade ettiği randevu meselesi- tarafından Anayasa değişiklik tekliflerini görüşmek üzere 11 Ocak 2023 tarihi için bizden bir randevu talep edilmiştir. Bu tarih, Kocaeli Milletvekilimiz Lütfü Türkkan'ın ve Cumhuriyet Halk Partisi Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasının Karma Komisyonda görüşüleceği tarihti; hepimiz biliyoruz bunu. Mecliste zannediyorum, 1.760 dokunulmazlık dosyası varken bunlar içerisinden 2 tanesinin cımbızla çekilerek Karma Komisyonun gündemine getirilmesinin biz hiçbir şekilde izah edilemeyecek bir tutum olduğunu değerlendik. Böyle bir tarihte de AK PARTİ Grubuyla bir Anayasa değişikliği teklifini görüşmeyi siyasi nezaket açısından uygun görmedik. Ancak daha sonra herhangi bir randevu talep edilmesi durumunda da görüşeceğimizi çok açık bir şekilde ifade ettik ancak daha sonra AK PARTİ Grubundan bize herhangi bir randevu talebinde bulunulmadı. Yani hatırlarsanız, Müsavat Dervişoğlu herhangi bir talepte bulunulursa aynı gün için...
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Yani böyle "Bakarız, olabilir." tarzında, daha müstehzi, "Bir bakalım." falan böyle...
ERHAN USTA (Samsun) - Yok, öyle niyet okumayın lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ama siz orada değildiniz, ben oradaydım Erhan Bey.
ERHAN USTA (Samsun) - Ben de oradaydım, olmaz olur muyum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ben kulağımla duydum ya, biz gördük yani. "Listeye bakalım, belki veririz." Böyle bir tavır...
ERHAN USTA (Samsun) - Yani siz meseleye böyle bakıyorsunuz. Neyse, öyle değildi. Gayet ciddi bir şekilde gerekçelerimizi açıkladık, o gün niçin böyle bir randevu talebini reddettiğimizi ancak daha sonra talep edilmesi durumunda bu konuyu görüşeceğimizi... Zaten şu andaki ve birazdan olacak tutumumuzun da -bu randevu talep edilmesi durumunda randevu vereceğimizi- ne kadar samimi olduğunu gösterecektir. Niyet okumayla bu iş olmaz Özlem Hanım yani yakıştıramıyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Biz de o tavrı yakıştıramadık.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, siz dediniz, "müstehzi" falan şeklinde...
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Öyleydi, biz oradaydık, arkadaşlarımız oradaydı.
ERHAN USTA (Samsun) - Müstehzi olduğunu söylüyorsunuz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yaşayan bilir, yaşayan.
ERHAN USTA (Samsun) - Yaşamak ne ya? Abdullah Bey, beraberiz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Müstehziydi, evet. Dalga geçerek cevap alıyoruz. Siz niyet okuyorsunuz. Ben kulağımla işittim.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, siz "müstehzi" dediğiniz için ben niyet okudunuz diyorum, müstehzi bir ifade yoktu orada. Peki, siz öyle görebilirsiniz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, biz sunumu sessizce dinledik.
ERHAN USTA (Samsun) - Yani şimdi, Özlem Hanım, bakın...
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yani bu şekilde devam edilecekse bundan sonra...
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, elli dakika Özlem Hanım konuştu.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - İddia sahipleri demek ki polemik üzerinden yürüsün istiyor bunu. Yani bu nasıl bir üslup, tarz?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Siz orada değildiniz.
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Abdullah Bey... Sayın milletvekilleri, bir müsaade eder misiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Niye müdafaa ediyorsunuz?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Komisyon üyesi değil miyim ben?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Karşılıklı konuşuyorlar!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sen de girdin onlar karşılıklı konuşurken, sen de girdin!
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Sayın milletvekilleri, müsaade eder misiniz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yani burada bu konunun, bu işin tartışılmasını istiyorsunuz, suhuletle görüşülmesini değil.
BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Bülent Bey, müsaade eder misiniz.
Sayın milletvekillerimiz, bakın, şu ana kadar gayet anlayışlı, Anayasa Komisyonuna ve Anayasa değişikliğine yakışan bir üslupla konuşmalarımıza, çalışmalarımıza devam ediyoruz. Aynı ciddiyetle, aynı usulle yapmak durumundayız. Ben konuşmamın başında dedim ki: Grup Başkan Vekillerine söz vereceğim. Elbette ki her siyasi parti Grup Başkan Vekilleri kendi görüşleri doğrultusunda bu konuları izah edecektir. Lütfen, Grup Başkan Vekillerimiz konuşurken kimse söze girmesin. Daha sonra söz istenmesi hâlinde ben onları zaten değerlendireceğim.
Sayın Usta, buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Şimdi, bu randevuya ilişkin konuyu değerlendirdikten sonra Cumhur İttifakı'nın Anayasa değişikliği teklifine ilişkin düşüncelerimize gelelim.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki yirmi yıllık AK PARTİ iktidarının son demlerinde AK PARTİ'nin istismar etmediği tek bir alan, tahkir etmediği tek bir kesim kalmamıştır. Başörtüsünün, daha geniş ifadeyle kadınların kıyafetinin tekrar istismar edilmesini istemiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada Sayın Cumhurbaşkanının beyanlarından anlaşılmaktadır ki AK PARTİ başörtüsü meselesini siyaset pazarında oy devşirilecek bir gollük pas olarak görmektedir. Biz siyaseti bir pasta, başörtüsünü de o pastadan koparılacak irice bir dilim olarak görmüyoruz. Tam tersine, başörtüsü meselesinin geniş bir toplumsal mutabakatla ele alınmasını arzu ediyoruz. Başörtüsü meselesi, esasında kapanmış bir yaradır. İnancı doğrultusunda hür bir şekilde yaşamak evrensel olarak bireyin en temel hakkıdır, elbette bizim insanımızın da hakkıdır. Hâlihazırda yürürlükte olan mevzuat da esasında bunun için yeterlidir yani ne yasal ne de anayasal düzenlemeye esasen ihtiyaç yoktur. "Bu iş çözüldü mü?" diye sorulduğunda iktidar mensupları "Evet, çözüldü." diyorlar, az önce Özlem Hanım da bunu ifade etti, hatta "Biz çözdük." diyorlar. "Yasal bir eksiklik, uygulamada bir boşluk var mı?" diye sorulduğunda "Hayır, yok, hiçbir sıkıntı yok. Bu iş çözüldü." deniliyor. Peki, o zaman size soruyorum: Madem Anayasa'da bir değişiklik ihtiyacı vardı, yirmi yıldır siz neredeydiniz? Madem hâlâ çözülmemiş bir durum vardı, 2010'daki Anayasa referandumunda bu değişikliği neden yapmadınız? Elinizi tutan mı oldu? Aklınıza mı gelmedi? Yazmayı mı unuttunuz? 2017'de bir kez daha Anayasa referandumu yaptınız. Peki, o gün neredeydiniz? Bu değişikliği o zaman niye yapmadınız? Memleketin bu kadar ağır sorunları varken, milletimiz her gün binbir dertle boğuşurken esasında var olmayan bu mesele maalesef geldi, siyasetin gündemini kapladı. Elbette biz de bu duruma sırtımızı dönemeyiz çünkü daha önceki denemeler de gösterdi ki düzgün yapılmayan Anayasa değişikliklerinin ortaya çıkardığı sorunları düzeltebilmek için daha kapsamlı, yeni Anayasa değişiklikleri gerekmiştir. Şu anda da AK PARTİ'li arkadaşlarımız ellerine eksik bir metni almışlar ve mutabakat arıyorlar. Madem bu konu yeniden siyasetin gündeminde, madem bu konu yeniden masada o zaman anayasaysa anayasa, mutabakatsa mutabakat, biz varız. Gelin, bu konu üzerindeki tüm tartışmaları kaldıralım, bu kapanmış yaranın üzerinde vicdansızca tepinerek kadınların en helal haklarını yeniden tartışmaya açmayalım. Gelin, bu meseleyi Türkiye'nin gündeminden sonsuza dek çekip çıkaralım. Gelin, milletimizin tamamını kapsayacak, Gazi Meclisimizin bir bütün olarak arkasında dimdik duracağı Türkiye'ye yakışır bir düzenleme yapalım.
Gerçekten samimiyetle ve ortak akılla bu meseleyi çözme niyetindeyseniz İYİ Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz varız, çalışmamız burada, biz buradayız. Eksiklikleri gideren, özgürlük alanlarını genişleten ve milletimizin ekseriyetiyle ortak bir noktada buluşturacak teklifimiz hazır. Millet için, memleket için hayra vesile olacak sahici bir mutabakata varıp esasında var olmayan bu tartışmayı tarihe gömmek için biz hazırız. Haydi, buyurun, milletimiz de görsün, şahitlik etsin. Gelin, bu işe bir büyük nokta koyalım. Millet-devlet bütünlüğüne daha fazla zarar vermeyelim, milleti bu konuyla tekrar tekrar muhatap etmenin utancından da siyaseti artık kurtaralım ve artık milletimizin gerçek sorunlarına dönelim, kanayan yaralara dönelim, geçim derdine dönelim; kaynamayan tencerelere, okula aç giden çocuklarımıza dönelim, siyasetin gerçek öznesine, milletimize dönelim; başörtülü, başörtüsüz tüm kadınlara hayatını zindan eden yakıcı meselelere gelelim; milletin korkularına değil umutlarına talip olalım, yeni hikâyeler yazmanın kavgasını verelim; vizyonla, projeyle, kadrolarımızla, siyasetimizle rekabet edelim. Her kim ki kadınlar başta olmak üzere milletimizin her bir ferdinin kılığına kıyafetine, hâline, tavrına, meşrebine, sözüne, fikrine, vicdanına her ne surette olursa olsun el uzatmaya, dil uzatmaya kalkarsa karşısında bizi bulacaktır, İYİ Partiyi bulacaktır, hiç kimse merak etmesin.
Değerli arkadaşlar, anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir, yapacağımız düzenlemeyi de toplumun daha geniş kesiminin kabul etmesi veya arkasında durması önemlidir. İYİ Partinin temel hak ve hürriyetlere bakışı tüm vatandaşlarımız yönünden ayrımcılıktan uzak, eşitlik ilkesine dayanmaktadır. Hür yaşamak her bireyin en temel hakkıdır. Temel hak ve hürriyetler insan olma sıfatından kaynaklı, uluslararası sözleşmelerle dünya çapında yer bulmuş ve Anayasa'mızda en yüksek düzeyde güvence altına alınmıştır. Bu özgürlüklerin sınırlandırılması, kötüye kullanmasının önlenmesi ve kullanımının durdurulması hâlleri de yine her hak ve özgürlükler özelinde olmak üzere anayasal olarak bellidir. Hakkın özüne dokunulmaması, ölçülülük, orantılılık bu bağlamda en önemli ilkelerdir.
Temel hak ve özgürlüklerle ilgili her türlü korumanın anayasal düzenlemeyle olabileceği düşüncesini doğru bulmamakla birlikte, önümüze bir konu geldi ve biz bu başörtüsü konusunda destek vermek istiyoruz. Temel hak ve özgürlükler esas, sınırlamalar istisna olmalıdır. Önemli olan, yargı organlarının ve tüm uygulayıcıların, anayasa ve kanunların özünden ayrılmayan, ruhuna uygun yorum, tutum, uygulama ve kararları olacaktır. İnsanların din ve inanç ekseninde istismarı ve siyasi tartışmaların odağı yapılması toplumsal barışı bozacak son derece tehlikeli bir durumdur.
İYİ Parti olarak siyasetin gündemini meşgul eden bu konuya tüm vatandaşlarımızı kapsayıcı olarak yaklaşıyoruz. Başını örten kadar örtmeyen seküler kadınların da özgürlüğünü eşitlik temelinde ve tam bir tarafsızlıkla savunuyoruz. Eksik ve çelişkilerle dolu bir metinle mutabakat aranmamalıdır, "-mış" gibi yapılmamalıdır. AK PARTİ'nin teklifinin de yazım dili ve kanun tekniği açısından çelişkiler ve gereksiz tekrar içerdiğini öncelikle belirtmek isterim. Teklif metninden gidildiğinde en azından hiçbir kadın ya da kişinin dinî inancının gereğini yerine getirme-getirmeme noktasında ayrımcılığa tabi tutulmayacağı özellikle vurgulanmalıdır. Kimse inancını açıklamak ya da ispatlamak zorunda bırakılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki devlet tarafsızdır ve bu tarafsızlık ancak kamu görevlilerinin tarafsızlığıyla sağlanabilecektir.
Başörtüsünün dinî inanca bağlanması, her şeyden önce başörtülü kadınlar açısından sakıncalıdır. Bir kadının niye başını örttüğüyle ilgilenilmesinin bir gereği de yoktur. Başörtüsünün dinî inanca bağlanması, başka birisinin de bunun dinî inanç çerçevesinde olup olmadığı hususunda değerlendirme yapmasına imkân verecektir. Bu durum da en fazla mütedeyyin kesimi yaralayacaktır. Başörtülü kadınlar neden kapandığına dair belgeyle mi gezecekler? Böyle bir belgeyi kim verecek, böyle bir saçmalık olabilir mi?
Değerli arkadaşlar, benim 3 kızım var, 3 kız babasıyım, yaşları 22, 26.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Maşallah.
ERHAN USTA (Samsun) - Sağ olun, Allah razı olsun.
2'sinin başı örtülü, 1'inin başı açık ve ben çocuklarımın tercihine hiç karışmadım. Elbette aile içerisinde konuşulanlar, edilenler, yaşayışımız, her şeyimiz bizim belli, çocuklarımızın böyle bir tercihi oldu. Şimdi, ben öyle bir metin istiyorum ki 3 çocuğumun da -her şeyden önce bir baba olarak, milletvekili olduğumdan değil- yaşayışını da kıyafet tercihini de güvence altına alsın, hiç kimse başı kapalı olanın hangi nedenle kapattığını da sorgulamasın. Benim çocuğuma birisi gelip "Sen başörtüsü takmışsın -altına da tayt giymiş diyelim, çok uygun mu? Değil normal şartlarda bakınca ama- bakıyorum, sen tayt giydiğine göre senin başörtün dinî inanç gereği olamaz, sen siyasal simge olarak başörtüsü takıyorsun." diye hiç kimseye bir değerlendirme alanı bırakmamamız lazım, anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla, hiç kimse benim çocuğumun başının niye örtülü olduğunu, niye başının açık olduğunu sorgulamasın, öyle bir metinle biz bu işi çözelim istiyorum.
AK PARTİ'nin başörtüsü metninin bazı cümleleri keyfî şekilde kullanılmaya ve subjektif değerlendirmeye açıktır ve ben, getirilen bu metinde, bir baba olarak çocuklarımın tamamının yaşayışının güvence altında olduğuna kanaat getiremiyorum. Kimsenin, çocuğumun dinî inancı gereği veya başka bir nedenle başını kapatmasının sorgulamasını istemiyorum. Bizim hazırladığımız öneride, kadınların başını örtme ya da örtmeme özgürlüğü ve giyim tercihleri anayasal güvence altına alınmaktadır. Başörtüsü üzerinden kadınların hiçbir baskı ya da dayatmayla karşılaşmamaları sağlanmaktadır. Ayrıca 24'üncü maddenin son cümlesinde -madde geldiğinde önerimizi sizlerle paylaşacağız- yaptığımız değişiklikle, yapılan görevin gerektirdiği şekilde giyinme konusundaki tereddütler de giderilmektedir. Toplumda sağlık, askerlik, hosteslik, polislik, adalet, devlet memurluğu gibi belli hizmetler için öngörülen kıyafetlerle ilgili olarak da başörtüsü tercihiyle ilgili kesin olarak bir engelleme olmaksızın, sıkıntı yaşanmaması sağlanmaktadır.
Şimdi, gelelim 41'inci maddeye. Anayasa'nın, ailenin korunması ve çocuk haklarını düzenleyen 41'inci maddesi geçmişte 3 kez değişikliğe uğramıştır. 2001 yılında maddenin birinci fıkrasının sonuna "...ve eşler arasında eşitliğe dayanır." ibaresi eklenmiş, 2010 yılında ikinci fıkra olarak "Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir." ve üçüncü fıkra olaraksa "Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır." ibareleri eklenmiştir.
Türk Medeni Kanunu, aileye toplumsal bir olgu olarak bakmış, kanun koyucu, toplumun temeli olarak gördüğü aileye geniş aile ya da çekirdek aile ayrımı yapmaksızın, anayasal düzeyde koruma öngörerek devlete bu çerçevede ailenin huzur ve refahını koruma görevi vermiştir. Toplumumuzda büyükanne, büyükbaba, hala, teyze gibi her dereceden akrabaların birlikte yaşadıkları geniş aileler yaygındır. Aile içi şiddet özelinde, aileyi oluşturan her bireyin devletin korumasında olduğu unutulmamalıdır. Toplumsal konsensüsün bir ifadesi olan Anayasa değişikliklerinin en yüksek seviyede uzlaşmayla gerçekleştirilmesi, korkudan değil toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanması gereklidir.
Özellikle temel hak ve özgürlükler bağlamında getirilen değişikliklerin yeni açılımlar sağlaması gerekir. Burada, çocuk gelinleri, küçüğün istismarını, kadına karşı şiddeti, kadın cinayetlerini önleyecek, azaltacak herhangi bir düzenleme de söz konusu değildir gelen teklifte. Maddeleri değil ilkeleri temel alan, ayrımcılığı değil birleştirmeyi önceleyen, ortak aklı arayan, katılımcı Anayasa yapım sürecinden uzaklaşmamalıyız.
Teklifte "Evlilik birliği ancak kadın ve erkeğin evlenmesiyle kurulabilir." ibarelerinin birinci fıkraya eklenmesi öngörülmektedir. Türk Medeni Kanunu ikinci kitabıyla aile hukuku düzenlenmektedir. 124, 134, 185 ve diğer maddelerinde evlilik birliğinin kadın ve erkek arasında kurulacağı son derece nettir. 124'üncü maddeyle erkek veya kadının 17 yaşını doldurmadıkça evlenemeyeceği, 143'üncü maddesiyle aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreninin yapılamayacağı, evlenmenin geçerliliğinin dinî törene bağlı olmayacağı düzenlenmiştir. Kısaca, evliliğin tanımı Türk Medeni Kanunu'nun kabulünden itibaren bellidir, bu konuda en ufak bir sorun da yaşanmamıştır. Nüfus Hizmetleri Kanunu da evlilik birliğinin kadın ve erkek arasında kurulabileceğine ilişkin hükümler içermektedir. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu'nun 3'üncü maddesinin (e) bendinde ise "...toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek ve gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek." Komisyonun görevleri arasında yer almıştır. Türk Ceza Kanunu'nun 122'nci maddesi 2014 tarihli değişiklikle dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklı nefret hâlini suç olarak tanımlamış ve hapis cezası öngörmüştür. Toplumda nefret söylemi ve ayrımcılık yaratacak, algı yaratacak her türlü eylem ve sözden de uzak durulmalıdır. Teklifin genel gerekçesinde ve maddenin gerekçesinde yer alan aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit ve sapkın akımlardan güçlü şekilde korunmasının teklifle öngörülen düzenlemeyle sağlanmasının mümkün olmayacağı da açıktır. Ayrıca, toplumdan bu düzenlemeyle ilgili bir talebin ya da uygulamada yaşanan sıkıntıların varlığından da söz etmemiz mümkün değildir. Esasında, Özlem Hanım elli dakikalık konuşmasından sadece bir dakikayı bu konulara ayırdı ve onun konuşmasından, biraz da mefhum mahiyetinden bakarsak, aslında bu konuyla ilgili bir boşluk olmadığını, çok da önemli bir hususun Anayasa değişikliğiyle düzenlenmediğini... Ben öyle anladım, yanlışsa onu düzeltebilirsiniz.
Değerli milletvekilleri, özetle, başörtüsüyle ilgili getirdiğiniz teklife, başını örten ve örtmeyen kadınlara tam bir güvence getirecek olan değişiklik önergemizle destek vermek istiyoruz. 24'üncü maddeye ilişkin önergemize tavrınız sizin için samimiyet testi olacaktır. 41'inci maddeyle ilgili olarak da bir değişikliği gerektirecek toplumsal bir talep veya anayasal bir boşluk görmemekteyiz. Anayasa'nın 24'üncü ve 41'inci maddeleri birbirinden tamamen ayrı hususlardır, birlikte değerlendirilmesinin bir anlamı ve gereği de yoktur; konunun ortaya çıkışı da zaten başörtüsüyle olmuştur ve bununla da sınırlıdır. Dolayısıyla, son söz olarak, toplumsal uzlaşmanın en geniş kapsamıyla oluşması hepimiz tarafından amaçlanmalıdır diyorum.
Komisyonu ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.